18 Ekim 2008 Cumartesi

Balık Hikayesi

Öğretmenlik günlerimle ilgili yazdığım bir önceki yazımda bazı detayları yeterince anlatamadığımı düşündüm ve aklımda olduğu kadarıyla yaşadıklarımı yeniden yazmak istedim.
Bunlardan beni en çok etkileyeni son satırda değindiğim öğretmenler günü aldığım balıklarım. Şimdi o günümü detaylarıyla tekrar yazıyorum;
İzmitteki evimiz okuluma yakın bir yerde bulunuyordu. Bu yüzden öğrencilerimle okul çıkışlarında, tatillerde veya herhangi bir sebeple yolda karşılaşabiliyorduk. Bazen kardeşleri veya ablalarıyla birlikte gezerlerken bazen de sebepsizce sokaklarda dolaşırlarken beni görüyorlar ve çığlık çığlığa yanıma geliyorlardı. Müdüre hanım beni; öğrencilerime nerede oturduğumu söylemem konusunda tembihlemişti. Aksi halde rahat bırakmazlar demişti. Ben de öğrencilerime elimden geldiğince nerede oturduğum konusunda bir şey anlatmamaya çalıştım. Ama tabi onlardan kaçar mı. Her sabah babam beni arabamızla okula bırakıyordu. Babamı da tanıdılar tabi bu vesileyle. Evimizin alt katında da babamın dükkanı olduğundan arabayı ve kendisini de gördüklerinden benim de orada oturduğumu tahmin etmişlerdi. Hatta bir gün babama sormuşlar babam da o bizimle oturmuyor demiş yazık:) Neyse. Ben bir gün yine kendi halimde evde vakit geçirirken, dükkandan babam evi aradı ve burda seni görmek isteyen bir öğrencin var dedi. Sanırım Aralık ayı falandı. Çünkü öğretmenler günü geçeli epeyce olmuştu. Giyinip aşağıya indim. Bir de ne göreyim en sevimli öğrencilerimden biri olan pembiş yanaklı utangaç öğrencim Kamil babamın yanında oturuyor. Elinde de kocaman bir fanus..Onu öptüm ve hoşgeldin dedim. Hemen ayağa kalkıp hazırola geçti. Çok saygılı bir çocuktu kamil. Anneannesi ve dedesiyle yaşıyordu.
-"Örtmenim sizi görmeye geldim"dedi.
-Hayırdır Kamil dedim beni yarın zaten göreceksin.
-"Yok örtmenim" dedi. Size bir süpriz getirdim. Öğretmenler gününüz kutlu olsun dedi. Önce şaşırdım. Sonra başladı anlatmaya..
-"Örtmenler günü geçti biliyorum. Size balık tutmak istedim. Dereye gittim. Bekledim bekledim ama hiç balık gelmedi. Nereye gitmiş bütün balıklar bilmiyorum. Sonra harçlığımı biriktirdim size bunları aldım" dedi. "Ama yem almaya param yetmedi balıkçı amca da biraz gasteye koydu yemden" dedi ve külah şekli verilen içi yem dolu gazete kağıdını bana uzattı. O kadar duygulandım ki anlatamam. Son parasıyla da benim için böyle harika bir hediye almak içinden gelmişti. "Ama balıkların adını Prenses ve Nemo koyun olur mu örtmenim dedi. Babamın elini öptü beni de öptü ve yanımızdan ayrıldı.
Kamil çalışkan bir öğrencimdi. Sadece hepsinin olduğu kadar çekingendi. Sonraları alıştı derslere katılmaya. Yazılılarda bile soruları kırmızı kalemle cevaplarını kurşun kalemle yazardı çiçek gibi. Tabi birkaç yavaş yazan öğrencimle birlikte sınav sonrası tenefüslerde kağıtlarını vermeleri için onu beklerdim ben de.
Yılbaşı çekilişi yapmak istedi öğrenciler. Sınıf öğretmeni olduğum yedinci sınıfta bir de başka bir yedinci sınıfta çekiliş yaptık. Kamilin sınıf öğretmeni olan arkadaşım Cenk bir gün bana geldi. Öğretmenler odasının kapısında da Kamil. Bir derdi var seninkinin dedi bana Cenk. Sana bir şey söyleyecekmiş dedi. Yanına gittim ben de. Örtmenim dedi. Yılbaşı çekilişi yaptık biz de. Bir kız arkadaşım bana çıktı dedi. Ama son paramla size balık almıştım ona hediye alacak hiç param yok dedi. İçim cııızzz etti adeta. Biz de elimizden geleni yaptık tabiki ve kız arkadaşına sevimli bir yılbaşı hediyesi aldık. Her gün bana balıkların nasıl olduğunu sordu Kamil. Birinin öldüğünü söylediğimde ise başınız sağolsun örtmenim dedi. Güleyim mi yoksa ağlayayım mı bilemedim. Çok duygulu bir çocuktu. Şimdi ne yapıyor çok merak ediyorum.Çok da güzel resim yapıyordu görmeliydiniz. Doğuştan yetenekli olmalı. Anneannesi ve dedesi çok yaşlı oldukları için onunla pek ilgilenemiyorlardı sanırım. Bu yüzden hep biraz hüzünlü, sessiz ve çekingen bir çocuktu. Bir keresinde evde yemeği kendisinin yaptığını, ananesiyle dedesinin ona pek bakmadığını ve neden annesiyle babasının onu bıraktığını anlamadığını anlatmıştı. Keşke ona daha fazla yardım edip yanında olabilseydim.
Bir anne ve baba çocuğunu nasıl da bırakıp gidebilir böyle ben bile anlam veremezken o nasıl versin şu küçücük yaşında ki. Şimdiden hayat onun için ne kadar ağır ve sancılı. Oysa mutluluk içinde sokaklarda üstünü başını kirletmesi gerekirken. Neden herkes için hayat aynı derecede adil değildir ki. Keşke bütün çocuklar sadece ama sadece mutlu olsalar. Doya doya çocukluklarını yaşasalar kaygı duymadan. Bu yüzden tüm ebeveynlere sesleniyorum burdan ve beni anlayabilen herkese çocuklarınızın ne kadar şanslı olduğunu unutmayın. Ve çocuklarınıza yarattığınız dünya gibi bir dünyaya sahip olamayan çocuklara da bu şansı vermeyi deneyin. Onları severek, onlarla konuşarak, ihtiyaçlarını düşünerek, destek olarak. Kampanyalara katılın. Onları ziyarete gidin. Hayatınızın anlamlandığını göreceksiniz!!!

5 yorum:

  1. gripten mi bilmem ama hungur hungur agliyorum yaaa
    cok etkilendim Insallah Kamil cok mutludur simdilerde

    YanıtlaSil
  2. Ha geçenlerde gene bir öğrencin sordu seni bana.Bende evlendi Cezayirde oturuyor dedim,şaşırdı.İyi dedi ve gitti.Evet anıların ne güzel değilmi canımın içi.Öptüm seni.

    YanıtlaSil
  3. Sergülcüm;
    valla ben de bazen düşünüp ağlıyorum.gripten mi bilmem ama sanırım sen de benim gibi duygusalsın çok.umarım herşey onun için iyi gidiyordur şimdilerde.sevgiler sana

    Babacım;
    ayy kimdi acaba beni soran merak ettim.geldiğimde okula uğrayıp ziyaret edeceğim çocukları bakalım neler yapıyorlar.şaşırmıştır tabi cezayir deyince çocuk.anılar hakkaten çok güzel babacım.iyiki anılarımız var değil mi..öptüm

    YanıtlaSil
  4. Kamil umarım bıraktığından çook daha iyi durumdadır. Beni de ağlattın...

    YanıtlaSil
  5. Cezayir deyince cezaevi anlamamıştır inşallah. Bir iki kere böyle vukuatlı durumlara düştük. Şöyle ki;

    Soran: Nerede oturuyorsun?
    Ben: Cezayir'de.
    Soran: Cezaevinde oturuluyo mu yau??? (!)
    Ben: **..^+$#&/?????????????dzzzt... kısa devre.

    YanıtlaSil

Yorumlarınız ve paylaşımınız için teşekkürler. Mutlu kalın:)