1 Kasım 2008 Cumartesi

Kasım ile gelen rüzgara, rüzgarla uçuşan fikirlere dair ikircikli bir yazı

Bu yazıyı kamptaki odamdan ve iki tane ayrı yataktan birleştirilmiş ortası boşluk kalmasın diye iki tane battaniyeyle özenle sıkıştırılmış, yumuşak, enlemesine geniş bir yer kaplayan yatağımın üzerinden yazıyorum. Dışarıda alabildiğine rüzgar var. Öyle ki içinde bulunduğum küçük odam her esişinde rüzgarın, kapının önündeki çöp tenekesi gibi sallanıyor. Ama bugün içim de değişik bir his var huzur gibi. Hava açık olduğundan mı, rüzgarın sesini dinlemeyi sevdiğimden mi yoksa etrafımda bir sürü gazetenin olmasından duyduğum mutluluktan mı bilemiyorum. Gazeteleri kokluyorum. Çoklukları sanki küçük bir çocuğun oyuncaklarının sayısının fazla olmasından dolayı sevinmesi kadar sevindiriyor beni. Belimdeki ufak noktanın vıyıl vıyıl ağrımasına aldırmadan olabildiğince sessiz bir şekilde uzanıyorum. odanın içinde süt kokusu var. Az evvel midemin bana verdiği işaretle cezayir e özgü işlemeleri olan hardal rengi kaseme biraz da abartarak Fitness adında kendini yiyecek zanneden meyve kurularından ve mısır gevreğinden oluşan bir karışım koydum. Rüzgar da buna sinirlenmiş olacak ki tüm şiddetiyle esmeye devam ediyor sarsarak. O da diyordur içinden belki beni düşünerek "şimdi yemek istediğin başka yemekler var aklında öyle değil mi?"

Penceremden ve klimamın boşluklarından bir çağrı geliyor bana. Tiz bir ses.. Rüzgar şiddetlendikçe bana huuu diyen ilk başlarda ürpertici ama alıştığım rüzgarın yardımcılarının sesi. Böylelikle onu anlayabiliyoruz diye düşünüyorum. Aynı öndeki iki dişimden birinin hafif dışa dönük olmasından dolayı ada sıra füüü diye bir ses çıkartması gibi. Bu yüzden biz ona "fü" diyoruz. Ona da alıştım artık kendi halinde yaşayıp gidiyor benimle. Tam 2 saat 45 dakikadır gazetelerimi okuyorum. Arada bir iki tuvalet molasını ve etrafa yaydığım dalgın bakışlarımı saymazsam tabi. Bir sürü kelimem vardı bugün okuyacak ne güzel bir his bu tanrım. Dünya parmaklarımın ucunda ve mis gibi kokuyor. Belki de gazetenin bu kokusunu özlediğim için ve şimdi ona ulaştığım içindir mutluluğum.

Görüyorum ki ne kadar çok şey kaçırıyormuşum meğer.Jazz festivalleri, film festivalleri, sergiler, yeni çıkan cd ler, tüyap kitap fuarı, sevdiğim yazarların imza günleri, söyleşiler, vizyona giren yeni filmler, açılan yeni cafeler restorantlar...Ama sanırım en çok yıllardan beri gidemediğim Tüyap Fuarı için üzülüyorum. Ben buna üzüledurayım mısır gevreğim de hamur oldu bu arada:)


Allahtan az süt koymuştum fazla mayışmamış..Hala diri. Sucuk ekmek yemekten iyidir herhalde benim için şu an..Üzerimdeki kotun düğmesi şu an yeterince sıkıyor zaten. Ama buna da alışmaya kararlıyım. Aramızdaki bu savaşı ben kazanmalıyım. Belki bundan sonra hiç tv deki ya da yanımdaki magazin sayfalarındaki hatunlar kadar zayıf olamayacağım ama biliyorum ki çabalayacağım. Bir gün inşallah..

Bugün şu gazetelerin kitap eklerini ne kadar çok sevdiğimi bir kere daha anladım. Ve kitapların benim için ne kadar değerli olduğunu. Hani demişler ya kitap en iyi arkadaştır. Buradayken ben bu sözü yeterince tecrübe ettim. ve inanın kesinlikle doğru. Sanırım Türkiyeden gelişimde bir koli kitapla geleceğim. Sürekli aynı kıyafetleri giymeyi sevmeyen ve alışveriş merakı olan biri olarak artık farkettim ki o çok paralar verdiğim kıyafetlerim, çizmelerim, zorla giydiğim topuklu ayakkabılarım, hurç dolusu çantalarım bir anlam ifade etmiyor. Yani kitaplar kadar etmiyor. Burda onların hiç kıymeti yok. Getirdiğim elbisemi daha bir kere giyemedim; topuklu ayakkabımı, eteğimi geri götürdüm. Evde daha çok az giyilmiş ceket pantalon takımlarım sanırım artık benim içine giremeyeceğim kıyafetler listesindeler. Ve ne yazıktır ki ben onları çok seviyordum. Burda eşime çok görünen ama aslında benim için çok da tatmin edici olmayan bir dolabım var. İzmitteyse iki tane gardolabım bir de yatağımın altı var:) Şimdi gittiğimde hepsini elden geçirmem gerekiyor. Bunu yapmalıyım. Bu şehirde sadece biri kirliyken diğerini giyebileceğin iki pantalonun, gömlek, bluz hırkan bir tane botun bir tane ayakkabın bir tane terliğin iki çift pijaman, atkıların çok olmalı ve şapkaların; sırt çantan ve fotoğraf makinan tabi bir de iyi bir internet bağlantın ve laptobun olması yeter de artar bile. Ama hepsinden en önemlisi kitapların. Daha doğrusu kütüphanen olmalı içinde saatler geçirebileceğin.

Şeftali rengi bir hırkam var en sevdiğim. Yanımda duruyor yumuşacık. Türkiye tatillerimizden birinde almıştım. Yatağımın örtüsüyle, saçımın rengiyle, el havlumuzla ve allığımla uyumlu. Dün tatil günümüzdü. Evdeydik. Biraz yemek biraz tv ve bolca uyku doluydu benim için. Akşam Asi 'yi izledik. Baydı artık biraz beni. Bir de Beyaz Şovu izledik onda eğlendim. Neyse asıl söylemek istediğim şu Bugün de gazetede son zamanlarda çokça sinir olduğum o malum bayanı gördüm. Ayşe Özyılmazel. Çok fazla şey bilmesem de hakkında nedense önyargıyla yaklaşıyorum ona. Bunun da bilincindeyim. Belki de özünde iyi biridir. Ama şimdi Beyazın Şovuna çıktığı zaman geldi de aklıma resmen Beyaz' a yazıldı yani. Eşimle ohaa diyerek izledik..Bana bu bayan başka bazı bayanları çağrıştırıyor. Mesela şu evlenme programını sunan İzdivaç mı ne hani oradaki bayanı adını bilmiyorum, Ece Erken'i, Hadise'yi, Esra Ceyhan'ı, bence aynı türden olan birkaç magazin sunucusunu adlarını yine bilmediğim ve tabi bir dolusunu. Böyle içimde bir öğürtü hissediyorum onları izleyince. Hele o izdivaçtaki bayanın oynaması yok mu beni deli ediyor. Böyle şeyler normalde pek söylemem de yazmam da; normal de de insanlara karşı önyargılı değilimdir, yaşıma göre edindiğim en önemli şeyin bu olduğunu düşünüyorum bir de insanları sevmek. Fark gözetmeden tabi tenör sapıklar, suratında meymenet olmayan Hüseyin Üzmez gibiler, insanların duygularını sömürenler, kadını aşağılayanlar ve varlıklarını kabullenemeyenler, İt gözüyle bakılan sokak serserileri, tacizciler ve hak yiyenler hariç. Bunları sevmiyorum işte. Ben insan gibi insanları seviyorum. İnsan olabilmeyi seviyorum. İnsanlık kavramını seviyorum. Böyle boyanıp, pahalı elbiseler giyip, kokoş ama boş beyinlilerden nefret ediyorum. Zaten diğerleri kendilerini belli ediyorlar bence. Beni de süsleseler o elbiseler takılarla, bana da makyaj yapsalar tonla, photoshop ve estetik olsa benim de bir yerlerimde o zaman taş çıkartırım ben onlara hem de aklımla zekamla bilgilerimle ve deneyimlerimle. Gülüyorum böyle gördükçe inanın kendi kendime. Hayatta nelerin önemli olup nelerin olmadığını kavramamız gerek artık. Hani klişe bir laf vardır ya kimileri için içimize yolculuk yapmalıyız falan. Bunun klişe olduğunu düşünenler utansınlar artık bence. Gerçek güzellik nerde bir bakın bakalım. O boyalı yüzleriniz, pahalı elbiseleriniz, milyonlarınız ne olacak bir gün. Yaşlanacaksınız böyle olmayacak ozaman bedeniniz ne kadar değiştirseniz de, elbiseleriniz sizi ele verecek bir kere,kullanacak maske kalmayacak dolabınızda, başka şeyleri arar olacaksınız hayatınızda, paranız ise isterseniz kefeninize cep yaptırın harcarsınız ötede. Bende de başroldeki kadınlar karnabahar kızartmıyor ama ben karnabahar kızartan ve hayatımın başrolündeki kadınım..Kendimi sevmeyi ve onunla yaşamayı yeri geldiğinde de başa çıkmayı öğreniyorum. Tavsiye ederim. Bu hayatta şu an belki en önemli şey ingilizce bilmek, bilgisayar kullanmayı bilmek, presentabl olmayı bilmek, iki süslü kelime bilmek, araba kullanmayı bilmek, gece kulüplerinin yerlerini bilmek, kendini bişey zannetmeyi bilmek, bir dil haricinde başka dil bilmek, patronunun saçmalıklarına susmayı bilmek, evin varken bir yenisini almayı bilmek, almayı ve devamlı almayı bilmek belki ama ben kendimi bilmeyi yeğlerim..Duyurulur!

10 yorum:

  1. sevgili Tuğba aslında bende senin yazındaki umutları besliyorum ama inancım sıfır...maalesef ama duygularım bu...marka düşkünü,idealleri olmayan,hepsi fabrikasyon aynı giyinen ve düşünen bir topluma dönüşüyoruz gibi geliyor...oğlumun böyle olmaması için ne yapmalıyım diye hep düşünüyorum.Umut etmek ve kendi elimdeki geleceğin gencini düşünen ve hisseden bir birey olmasına çabalamaktan başka sanırım elimden birşey gelmiyor gibi:)

    Buarada bahsettiğin şahısları görünce asla seyretmiyorum,dakikaklarıma yazık.Ve aynen dediğin gibi görünce bir öğürtü geliyor baanada:))

    YanıtlaSil
  2. Tuğba cığım sen her halinle taş çıkartırsın böyle kimliksiz kişiliklere. Önemli olan insanın kişiliğinin olmasıdır.Gerisi hikaye. Turuncu hırkan çok güzel. Sana da öyle yakışmış ki :)

    YanıtlaSil
  3. Oncelikle gazetelerini kiskandim.Cunku cok ozledim ben gazete okumayi koklamayi.Murekkebinin elime bulasmasini
    Saydigin kisiler ise onemli kisilerin farkini anlayabilmemiz icin verilmis bir reklam arasi onlar.Geldikleri gibi gidecekler
    Asi yi bende izliyorum beni de bayiyor bazen ama yine de oradaki aski hissetmeyi seviyorum
    Sevgiler canim sana Kocaman

    YanıtlaSil
  4. Tuğba cım,bu çirkef dünya da maalesef o bahsettiğin çirkinlikler de olacak,çirkin insanlarda.Ama en önemlisi ne biliyormusun!SEN VE SENİN YANIN DA OLAN DEĞERLİ,GÜZEL İNSANLAR.
    Gerisine kafayı takmaya bile değmez,zira üzülürsün hayatim.

    Gelelim rüzgar ve fisıltısına ne güzel değilmi,kafanı dağıtıyor başka dünyalara götürüyor insanı,tıpkı kitaplarında ki gibi.İşte sevdiğin şeylerle hayatı paylaşmak böyle birşey sanırım.Seni çok seviyorum,öpüyorum ikinizide.BYE BYE...........

    YanıtlaSil
  5. Güldemcim;
    insanların o hallerini görünce yazmamak elde değildi.yazayım içimi dökeyim dedim ben de bari.umutlar hiç bitmemeli değil mi.bazen ben de düşünüyorum öyle olmamalıyım ben de ya da etrafımda o gruptan olanlar hakkında şeyler işte.kişinin kendini bilmesi ne önemli şey.çocuklarımıza da bunu öğretmemiz gerek.sen eminim poyraz için çok güzel şeyler yapıyorsun.ve ben poyrazın aklı başında harika bir insan olacağına eminim.annesi de öyle ne de olsa:) sevgiler canım.

    Handecim;
    güzel sözlerin için çoook mersi canım.ne güzel de yazmışsın hakkaten.kişilik çok önemli hem de çok değil mi..herşey onda gizli.hırkamı beğenmene çok sevindim.zira benim en sevdiğim hırkam artık o.giymek beni mutlu ediyor.sevgiler ve kocaman öpücükler sanaaaa:)

    Sergülcüğümm;
    gazetelere dokunmak kokusuyla sayfaları karıştırmak çok güzel gerçekten.ben de hep türkiyedekileri kıskanıyorum her gün okuyabiliyorlar diye.reklam arası kişiler deyimini çok sevdim. zaten reklamları da sevmiyorum diziler de filmlerde zart zurt giriyorlar.onlar da benim için böyle bişey işte.asi yi eşim çok seviyor.izliyoruz birlikte.ordaki aşk güzel ama gurur yapmalarına ve triplerine kıl oluyorum ben:)öptüm seni kocaman.sevgiler

    Babacım;
    haklısın valla kafaya takmaya hiç değmez ama bazen düşünmeden edemiyor insan.onlar nerde yaşıyorlar diye düşünüyorum bazen uzaylı gibi geliyorlar bana.ya da onlara göre biz uzaylıyız sanırım.
    ama en önemlisi hayatımızdaki güzel ve değerli insanlar.kıymetlerini bilmek gerek.
    ayrıca rüzgar harika bişey valla. bazen ürkütücü oluyor ama sesini dinlemek özellikle etraf sessizken çok güzel. kitap okumak gibi keyifli..öptüm kocaman seni..mucks

    YanıtlaSil
  6. Ayy tripler beni de bitiriyor

    Bir de bugunlerde sivilcelerime takmis durumdayim Asinin sivilceleri giderek daha da belli olmaya basladi cok mutlu oluyorum cook

    YanıtlaSil
  7. Sıcacık bir yazı okudumj az önce senin kaleminden,yanında bunları yazarken seni izliyormuşum hissi verdin bana,turuncu hırkan oldukça güzel ve sana da çok yakışıyor bu arada...
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  8. Gazete okumayı ben de çok özledim ve düşündüklerimi ne güzel yazmışsın Tuğba. Buraya getirdiğim birçok kıyafeti giymedim. Hep aynı şeyleri giyiyorum ama mutluyum. Çanta kullanmadım sanırım 3 aydır. Kitap okumanın kıymetini daha iyi anladım. İyi ki okumayı seviyormuşum. Şimdi çok çok seviyorum. Bahsettiğin insanlara ise gül geç. Hiç yorma güzel kafanı. Sevgiler..

    YanıtlaSil
  9. Sergülcüm bir de beni en çok sinir eden ne biliyormusun asi nin dizinin başından beri aynı kıyafetleri üstünden çıkartmaması. deli oluyorum ya sanki yok başka giyicek bişey.her seferinde heeh gene giyinmiş bizimki aynıları diyorum:)

    Aylincim;
    canım çok teşekkür ediyorum.ben de senin yazılarını okurken blogunda aynı şeyleri hissediyorum inan ki.çok da güzel yazıyorsun gıpta ediyorum sana.okumak büyük keyif veriyor.hep yaz sen de canım.hırkamı da beğenmene sevindim.öyle yumuşak ki valla içimi ısıtıyor:)

    Nazocum;
    gazeteler, kitaplar nasıl da güzel arkadaşlık ediyor ve huzur veriyor insana.yalnızlığa tat katıyor adeta.ben de burda hep aynı şeyleri giyip duruyorum bazen.hiç izmitteki gibi olmuyor.belki de uzakta olmanın kerameti işte.cezayirden de kaynaklı tabi.hatta en büyük nedeni:)kitapları daha da çok sevdirdi burası bana aynı senin gibi.nice bol kitaplı mutlu günlere canım.sevgiler

    YanıtlaSil
  10. Tuğbacım, yakında geleceksin ama bir umutsuzluk sarmış seni. Neden canım yaaa? Kilo problemi bende başını alıp gittiği için sana yorum yazmıyorum bile. Hayatımda hiç olmadığım bir kilodayım. Hamilelik kilolarımı bile aştım, kafayı yememe ramak kalmaması gerekirken ben mutluyum. Şaşıyorum kendime, rejim mejim hak gettire. anlayacağın. Şişman ve mutlu olacağım bu gidişle.

    Gazete okumaya bende bayılırım. Sanal değil ama kağıt seslerini duyarak. Ellerim kararsın umurumda değil. Turuncu hırka saçlarına da çok yakışmış. Gelirken haber ver. Bu sefer görüşelim, umarım yani. Bir terslik olmamasını diliyorum.

    Seni öpüyorum canım. Alper'e Tuğba gelecek dedim, hemen mektup yazalım dedi :) Haberin olsun.

    YanıtlaSil

Yorumlarınız ve paylaşımınız için teşekkürler. Mutlu kalın:)