28 Nisan 2009 Salı

Yaptım ve de yedim

Yemekler üzerine yazmayı çok seviyorum ben. Sadece yazmak mı tabiki hayır onların fotoğrafarını çekmek de ayrıca hoşuma gidiyor. Türkiye dönüşlerinde burada fotoğraflara bakmak epey bir zor olsa da yine de güzel. Yemekler benim için çok önemli. Ama en önemlisi zevkle yediğim yemekler. Türkiye'ye gittiğimde o kadar çok şey yemek istiyorum ki. Herşey de aklım kalıyor. Tabi ne yazıkki yiyemeden döndüklerim de oluyor. Bu sefer gidiş gelişlerim arasında çok fazla zaman geçmediği için olsa gerek herşeyi canım çekmedi. İlk defa döner yemeden döndüm Cezayir'e. Yemeği düşünmedim değil ama pek istemedim bu sefer. Kilo verme çalışmalarına başlamam da bu durumda etkili oldu. Pazarları dolaştım, manavlardaki çeşitliliği ve renk cümbüşünü izledim. Bir dahaki gidişte pazar çekimi yapacağım. O taptaze duruşlarını ve rengarenk görüntülerini fotoğraflayacağım. Pazarları dolaşmak ayrı bir zevk benim için. Bir şey almaya ihtiyacım olmasa dahi gezmeyi seviyorum. Keşke kimsenin kilo alma derdi olmasa da herşeyden istediği kadar yiyebilse. Ama ne yazıkki düzenli beslenmek ve bazı gereksiz yiyeceklerden de uzak durmak gerekiyor. Hiç yememek bence olmaz ama ne kadar yiyeceğimizi bilmemiz gerek ve ne zaman yiyeceğimizi de. O zaman zaten sorun kendiliğinden çözülecektir. Şimdi şu güzelliklere birlikte bakalım;


Benim en sevdiğim salatayla başlamak istedim. Semizotu salatası. Domatesli ve soğanlı. Tadına doyum olmuyor. Cezayir de semizotu yok yada ben henüz bulamadım. Çabuk bozulduğu için de getiremiyorum gelirken. O yüzden ne zaman Türkiye'ye gitsem yemeden edemiyorum. Hem lezzetli hem de çok faydalı.

Bunlar da benim en sevdiğim tuzlu kurabiyeler. Bilenler bilir İzmitte Soydan İş merkezinin hemen altındaki pastaneden aldık annemle. Akşamüzeri çayı ile veya sabah kahvaltısında atıştırmak güzel oluyor taptazeciklerr..

Bu da Beypazarı kurusu. Tereyağlı ve kıtır kıtır. Ankaraya giderken Bolu dan çok alırdım. Eskiden İzmitte bulamazdık ama artık marketlerin çoğunda var. Örneğin çarşı merkezdeki Migrosta.

Bu da izmitten pazar pazarından aldığımız Hodan. Bolca yıkandıktan ve temizlendikten sonra soğanla kavruluyor bolca karabiberle lezzetine lezzet katılıyor. Üzerine bir de yumurta kırıldı mı çok güzel oluyor. Uzun zamandır yememiş ve tadını unutmuştum ama yeniden denediğimde hayalkırıklığı yaşamadım. Bayağı güzel bence. Anneannemin de çok sevdiği bir yemek.
Eveeet bu da Adapazarı'nın meşhur ıslama köftesi. Adapazarına gidip de yemeden gelmek olmaz değil mi? Islama köfteci Mustafa'nın süper leziz mini köfteleri ve tabi tadına doyulmayan ekmekleriyle. Işılcım sağolsun çok güzel misafir etti beni adapazarında. Öpüyorum arkadaşımı buradan.

Bu da altta tarifini yazdığım Şambali tatlısı. Güldem arkadaşımın da kulaklarını çınlatıyorum bu vesileyle. Bir dahaki görüşmede birlikte yiyebilmemiz dileğiyle.


Tatlının hikayesi de şöyle: Bir gün annemle ve anneannemle tv izlerken Derya Baykal'ın programında Şambali tatlısının tarifine denk geldim. İzmir de yedirmişti eşim bana ilk defa. Hatta Güldem ile yiyecektik ama olmadı. Tadını pek sevmiştim. Arasına da kaymak koymuşlardı. Tarifi görünce hemen yapmak için mutfağa gittim. Annem de yanımda. Kolaycacık yapıverdik. Yalnız şerbeti ağır diye uyarmıştı programdaki usta ben de tariften biraz daha az koydum şerbetinin şekerini. Valla aynı dışarıda satılan Şambali tatlısı gibi oldu. Merak edenler ve yapmak isteyenler için işte tarifi:

Şambali Tatlısı

3 çay bardağı un
3 çay bardağı şeker
3 çay bardağı yoğurt
6 çay bardağı irmik
1 paket kabartma tozu
isteğe göre badem veya fıstık

Hepsini yoğurun. Borcam veya fırın tepsisini yağlayıp yoğurduğunuz karışımı içine dökün ve elinizi ıslatıp düzgünce bastırın. Her yeri aynı kalınlıkta olsun. Üzerine badem dizebilirsiniz. Fırında 180 derece de 25-30 dk pişirin. Çıkarttıktan sonra da şerbetini üzerine dökün. Tatlı sıcak şerbet soğuk olacak.. Afiyet olsun.

Şerbeti için;
9 çay bardağı şeker (ben 7 çay bardağı ile yaptım)
6 çay bardağı su
yarım limon suyu
isteğe göre az vanilya

Şerbeti kaynatın ve soğuması için bırakın hepsi bu..

27 Nisan 2009 Pazartesi

Tatlı bir huzur

Ne desem, nerden başlasam bilmiyorum ki anlatmaya. Her saniyeyi her yaşadığımı anlatmak aslında derdim ama zor biraz tabi..Kelimelerim siz okurken görünür olsa ve size o anı yaşatsa keşke diyorum şimdi içimden. Herşey o zaman daha bir anlamlı olurdu.


Türkiye'ye vardığım anda zaten artık ezberlediğiniz üzere bir ohh çekiyorum memleketimdeyim diye. Bu sefer havaların da güzel olması mutluluğumu kat kat arttırdı. Geçen tatilde elimde şemsiye ile dolaşmaktan sıkıntı gelmişti. Şar şar yağmur yağmıştı. Bu sefer de yağdı fakat gelmeden bir gün önce. Hatta hızını alamadı ve doluya döndü birden nereye kaçacağımı şaşırdım. Neyse ki dönerken oldu bu hadise.
Genelde havalar hep güzeldi. İnce gezmeyi özlemişim. İzmir de tişörtle bile dolaştım o derece. Ama tabi izmit o kadar sıcak değildi. Hafif esinti vardı. Akşamları da güneş gittiğinde başlıyordu hava kesmeye insanı. Yine de buranın soğuğundan gelmişim bana vız gelir diye düşündüm hep. Bir ara hafiften şifayı da kaptım. Annem de gittiğimin ertesi günü grip oldu. Benim de boğazlarım şişti ama kolay atlattım. Zaten eve bir defa girdimi mikrop muhakkak herkese bulaşır. Ardımızdan anneannem ve babam da grip oldular. Ama izmiti görmenizi isterdim. Her yer lale doluydu. Bir sürü ekmişler yine. Zaten belediyenin başka işi de yok. Çalışınca oluyor diyorlar işte ancak lale oluyor çalışınca. Çeşit çeşit bir sürü lale gördüm. Ama ha bugün çekerim ha yarın derken fotoğraflayamadan geldim o güzelim laleleri. Malum makina biraz ağır ve büyük her çıktığımda üşeniyorum yanıma almaya ama bu bana ders oldu bundan sonra üşenmek yok. Yine de çoğu zaman yanıma aldım tabi de denk gelmedi herhalde. Şimdi aklım kaldı. İnsanın kendini sevdiğinin kollarına bıraktığı gibi bırakası geliyor kendini lalelerin içine. Uçaktan baktığımda bulutların bana yaşattığı duygu gibi aynı. Ama tabi öyle bişey yapmadım biraz sevdim okşadım o kadar. Ben gidene kadar da biterler herhalde. Artık napalım..

Bu fotoyu Düzce'ye amcamları ziyarete gittiğimde çektim. Bahçelerindeki pembiş ağaç nasıl da güzel nasıl da zarif. Bahar işte en sevdiğim mevsim..

Bu fotoyu da İzmir de çektim. Karşıyaka sahilde dolaşırken çektim. Mini mini toplarıyla güzel Mimozalar. Mis gibi kokuyorlar. Denizle de yanyana olunca seyrine doyum olmuyor.

Bunlar da Akçakoca'ya gittiğimizde çektiğim lalelerim. İzmit'te çekemedim bari burdakileri çekeyim dedim. Akçakocadakiler bana kızmasınlar ama bizim lalelerimiz daha güzel iştee. Hemde daha çeşitli ve renkli..

Bu da benim güzel orkidem. Babamın doğum günü hediyesi. Evlenmeden önce almıştı. İnce fikirli babam benim. Her açışında içim en güzel duygularla dolup taşıyor. Çok seviyorum güzel çiçeğimi..

Çocukken Kefkende Manolya toplardık ağaçlara tırmanıp. Onlar da ne güzeldir. Bu sene onların da fotolarını çekeyim ben de size göstereyim. Eve getirip vazoya koyup koklamamak için kendimle savaşırdım. Dayanamayıp o cazibesine muhakkak birkaç gün sonra koklardım ve tabi üzülürdüm sonra. Hemen kararırdı. Sanki en önemli sırrını öğrenmişim gibi küser, solar ve ölürdü. Şimdi kokusu geldi burnuma.

Burada da çok güzel çiçekler var. Bahçemiz de var ufak bir tane. Oraya güzel çiçekler ekebilirim aslında ama evde olmadığımız için şimdilik oradakilerle idare ediyoruz. İlerde eğer burda kalmaya devam edersek o zaman ekmeyi düşünüyorum güzel güzel çiçekler..Çiçeksiz ev düşünemiyorum ben. Çiçek eve yaşam veriyor adeta. İnsanın yalnızlığını paylaşıyor arkadaşı oluyor. Babannem konuşurdu çiçekleriyle. Hele bir küpelisi vardı pembe nasıl da severdi onu. Şimdi burdaki bahçede küpeliyi gördükçe onu anıyorum hep.

Şehrim; memleketim; yine güzel yüzünü gösterdin bana o yüzden minnettarım sana. Giderken üzüldün de yağdın herhalde ben gidiyorum diye. Bir dahaki gelişime de böyle güzel zamanlar bekliyorum senden haberin olsun. Bak ne güzel şeyler yazıyorum sayende.. Tatlı bir huzur bırakıyorsun içimde..

25 Nisan 2009 Cumartesi

Gittim,gezdim,gördüm,eğlendim,sevdim,mutlu oldum,yoruldum ve döndüm


Merhabalar Herkese;


Ben geldim yine bilgisayarımın başına bir dolu kelimeyle. Hava beni süper karşıladı sanki biliyor gibi güneşini özlediğimi bu memleketin. Daha ayak basar basmaz gülümsedi sanki bana. Ben de bir ohh çektim. Bazen oradayken burayı özlemez insan diyorum ama özleniyor aslında. Alışıyor insan hemen her şeye. Yolculuklar da yoruyor insanı her ne kadar sevsem de. Kocaman bavulum, içimde stresim ve kafamda anılarımla taşındım yine havaalanına. Bir karman çorman olma hali. Bırakıp gitmek istemeyen çocuk bir ruh ve gidilecek yerin dolup taşan özlemi. Şimdi geldim buradayım dinlenmeye çalışıyorum. Yanımda getirdiklerime bakıp seviniyor getiremediklerim için pişmanlık duyuyorum. Ahh öyle herşeyi minnacık yapıversem de alsam yanıma.



Uçağımız giderken kocamandı ama yalnız gitmek zordu. Gelirken de yalnız değildim ama uçağımız küçüktü gürültüye katlanmak zordu. Kaç geliş gidiş oldu ben hala alışamadım. Bu şehre alıştım ama uçaklara alışamadım. Vize işleri epey zorluyor insanı. Yine bir aylık verdiler vizemi. Ben yine bir ay uzatmayla Haziran da yolcu olacağım anlaşılan. Bakalım bekliyoruz. Bir de üstüne üstlük giriş kaşemi yeni vizeme değil de eski vizeme basmasınlar mı bu kadar olur. Bugün farkettik. Tabi o telaşta ben pasaportumu uzattım kocaman bir gülümsemeyle ama aldığımda kontrol etmedim. Sonuçta vizeyi görüyor yerini de ben içine giriş formumu doldurup koyarak belirtiyorum. Şanssızlık mıdır nedir. Neyse sorun olmayacak sanırım. Haber verdik buradaki yetkiliye yanlışlık olmuş diye. Bu sefer aile vizesi alabildiler nihayet. En azından bunu hallettik. Gidip gelmek çok güzel ama çok da yorucu. Arkadaşlarım bana "senin buralarda saklandığından şüphe etmeye başladık" diyorlar. Birkaç sefer böyle vize sorunu olunca tabi sık gidip gelmek durumunda kaldım. Ama zaman yetmiyor hiç insana. Pek çok şey de yapamadım yine. İzmitte Pınarla görüşemedim. O çalışıyordu ben hafta sonları başka yerlerdeydim diğer bir kaç arkadaşımı da göremedim istediğim halde mesela şuleyi. Sonra Ankaraya gitseydim Pino ile güzel planlarımız vardı onu da yapamadık. Bir dahakine inşallah. İzmitte Alev ile görüştük bir defa o iyi oldu çok mutlu oldum. İzmir e gittiğimdeyse Güldem'le haberleştik ama benim işlerim zamanında bitmediğinden yanına gidemedim. Ne kadar üzüldüm anlatamam. Ondan da tekrar özür dilemek istiyorum beni bekledi o kadar inşallah bir dahaki sefere kendimi affettireceğim ona. Ve daha bir çok arkadaşımı bir dahaki sefere görmeyi umut ediyorum. İnanır mısınız kısa zaman olunca öyle zor ki bazı şeyler hele de uzak yerler söz konusu olduğunda. İstanbul'a da çok gitmek istemiştim oysa bu sefer Serpil'le ve Hande ile de görüşecektik oysa. Onlarla da bir türlü denk düşüremedim. Hep umut ediyorum artık ne yapayım. Bir dahaki seferlere diyorum. Umarım arkadaşlarım da beni anlayışla karşılıyorlardır. Yoksa hepsini öyle çok görmek istiyorum ki. Böyle zamanlarda sihirli güçleri olmalı insanın sanırım en güzel yol bu olurdu..



Artık bol bol yazarım yaptıklarımı. Yine fotoğraf makinam her daim yanımdaydı. Bir düğüne de gittim izmir de. Sevgili arkadaşım Pınar'ın düğününe. O da yanıma gelecek 8 Mayısta. Onun da eşi burada çalışıyor. Aynı bizim gibi onlarda evlenip balayından sonra geliyorlar Cezayir'e.. Sabırsızlıkla bekliyorum gelmesini. Herşeyin zamanla daha da güzel olacağına dair inancım katlanarak artıyor böyle güzel haberler aldıkça. Hayat; zamanla , suyun akıp yolunu bulması gibi yolunu buluyor. Biz de küçük şeylerden mutlu olmaya devam ediyoruz içimizdeki olağanüstü güçle. Şimdi bir de diyete başlıyorum. Burada aldığım kilolarımı vermek için. Sevgili Mehtap' la. Buradaki yeme içme sorunlarına karşılıklı çözüm ürettikten sonra sabırla ve azimle yolumda ilerleyeceğim. Mutlaka uğrayın derim Mehtap'ın bloguna. İçimde kocaman bir umut bulutu oluşturdu benim yazdıklarıyla..Ona şimdiden teşekkürler..Yeniden görüşmek üzere.

4 Nisan 2009 Cumartesi

Memleketim,evim,odam,ailem,sokaklar,insanlar v.s

İzmitteyim. Odamda yatağımın üzerine uzanmış sırtımı da pufidik yastıklarıma dayamış sessizlikte yazıyorum. Evimizin önüne şu ismini çok da komik bulduğum battı çıktı'dan yaptılar arabalar geçsin de yol rahatlasın diye. Halbuki biz yıllardır yolun gürültüsüne alışmıştık. Sanki şimdi kulaklarım duymuyormuş gibi hissediyorum. O kadar sessiz ki geceleri..


Uçak yolculuğum her zamanki gibi stresli geçti. Bu sefer kalkış güzel olmasına rağmen havada sarsıntılı anlar geçirdik. Ya da bana mı öyle geldi bilmiyorum hava epey bulutluydu. İnerken de daha önce hiç bu kadar daralmamıştım. İniş ritüeli çok uzun sürdü. Sanki dakikalarca havada asılı kaldık. Yere tekerlekleri bastığında ise uçağımız; sanki hızından milim azalmamış gibiydi ve son dakikada frene basma gereği duydu pilot. Ön koltuğumdaki yolcu ile çarpışacaktım neredeyse. Abartmıyorum gerçekten. İlk defa bu derece frene asılan ve sanki unutmuş da durmayı bir anda aklına gelivermiş gibi hareket eden bir pilot gördüm. Ama olsun herşeye rağmen beni sağa salim aileme kavuşturdu yaa ona bir kere daha teşekkür ediyorum. İnerken yeterince dua ettim zaten.


Karşılaşma anı yine heyecanlıydı tabi. O gözlerdeki parıltıyı dudaklardaki gülümsemeyi görmek stresimi unutturdu. Bir konuşma faslıdır başladı. Beni seven insanların, tanıdık manzaraların, renkli görüntülerin, aşina yüzlerin olduğu memleketime varmak duygusu içimi huzurla kapladı. Yaşayanlar daha iyi anlayacaklardır eminim bu bahsetmeye çalıştığım şeyi. Şey diyorum çünkü ifadesi zor bir kelime benim için. Bir çok manaya gelebiliyor aynı anda. Sanki içinde milyonlarca kelimeyi barındırabilecek kadar büyük; tek bir kelime gibi.


Eve vardığımızda gece epey ilerlemişti. Anneannem evde bekliyordu. Sarıldım kocaman pişmaniye saçlı meloşuma. Onu da ayrı özlemişim tabi. Her seferinde olduğu gibi babannemi aradı gözlerim sanki bir yerlerden çıkıverecek de beni hasretle kucaklayacak gibi. Eksikliğini hemencecik hissettim. Doldurulması ne kocaman bir boşluk bıraktı bana bir bilse...



Gece uyumak güç oldu. Alacağım bir sürü yeni haber vardı tabi annemden ve bir sürü gülümseyiş dolu an. Sabah da kalkması zor oldu özlediğim yatağımdan ve iskoç battaniyemin sıcaklığından. Yine de gözlerim, ellerim, kalbim sevdiğim adamı aradı. Her uzak kaldığımızda olduğu gibi. Kalktıktan sonra ilk iş balkona çıktım ve havayı içime çektim. Tabi bir de makinamı aldım ve karşı stad'taki 23 Nisan hazırlıkları yapan mutlu çocukların fotoğraflarını.


Bu ise adını bilmediğim ama çok sevdiğim balkondaki kibar çiçeğimiz.

Veee annemin benim için yaptığı Çilek süslü yanık muhallebi...


Sonra güzel bir kahvaltı yaptım ve dışarı çıktım. Bildiğim bir yerde olmanın verdiği rahatlık duygusuyla ve içimdeki varış çoşkusuyla dolaştım sokaklarda. İnsanlar sanki hep tanıdık, her sokak yepyeni, her yer tertemiz, her dükkan çok güzeldi. Ayrıca; sanki her baktığım mağazada çok güzel şeyler var gibiydi. Acaba Cezayir den sonra köyden indim şehre modunda olduğum ve bir anda bir sürü renkle ve çeşitle karşılaştığım için mi böyle hissettim bilmiyorum. Pastaneler her zamanki gibi ilk gözüme çarpan yerler oldu. Sonra taptaze ve renki görüntüleriyle manavlar. Şimdi sırada büyük bir markete gitmek var. Asıl o zaman işte oyuncakların içine bırakılan çocuk gibi hissediyorum. Tanrım diyorum ne kadar çoklar. İçindeyken farketmediğim, yaşayamadığım ne çok küçük ayrıntı. Diyalog kurmak bile ayrı bir güzel. Türkçe konuşan bir sürü insan. Küfür etseler bile o an sanki karşılarında gülümseyerek kalabilmek durumu. Sıcacık içilen türk kahvesi, dostça bir sohbet, bir kaç yeni mağaza, buram buram lahmacun kokusu, sıcak simit kokusu.. Güneşli bir gün. Daha ne olsun işte...Şimdi bana daha ne çok kelime lazım yazacak.


İşin özü şu; yeniden yuvaya dönmek..


Not: Burayı atlamak istemedim. Sevdiğim adam da yanımda olduğunda; işte o zaman mutluluk tablom tamamlanıyor. Biliyorum ki o yokken hep bir yanım eksik!

1 Nisan 2009 Çarşamba

Yine düşüyorum yollaraaa

Yine yolculuk zamanı geldi de çattı bile. Böyle günlere gelirken önce sanki hiç zaman geçmiyor ama sonra bir de bakıyorsun o an gelmiş de çatmış bile. Daha geçenlerde daha 10 gün var gitmeme diyordum.
Bugün erkenden evimizdeydim. Sabah eşimin Alger de toplantısı olduğu için ben de onunla geldim. Biraz nette dolaştım sonra yolculuk için bavulumu hazırladım. Her ne kadar her yolculukta çok birşey götürmeyeceğim desem de dolduruyordum bişeyler, ama bu sefer gerçekten az koydum. Şimdi de acaba diyorum bana yetmeyecek mi bu koyduklarım. Havalar da bir tuhafmış. Ne koyacağımı şaşırdım. Her sefer olduğu gibi fazla olan eşyalarımı giymediklerimi de götürüyorum gelirken de farklı şeyler getirmeye çalışıyorum.
Yine uçak stresim başladı. İnsanları görüyorum da o kadar rahatlar ki kimi uyuyor uçakta kimi sanki evinde gibi rahatça oturup birşeyler yapıyor. Ben inerken kalkarken tetikte duruyorum sanki nolcaksa ama havalandıktan sonra dergilere falan dalıyorum sonra yemek derken yine de o üç saat sanki koca bir yıl gibi geliyor bana. Otobüste trende olduğu gibi şöyle rahatça etraı izleyip hayal kuramıyorum. Hatta ilk zamanlar cam kenarında oturmayı seviyordum ama artık koridoru tercih ediyorum. Sanırım daha az sıkılıyorum o zaman. Cam da da otursam bakmıyor kapatıyorum zaten çok ışık giriyor insanın gözüne. Hatta en iyi yöntem geceden az uyumak o zaman ister istemez yeniliyor insan uykuya. Bir defa yalnız gelirken kendime de inanamadım nerdeyse yemek hariç yolculuk boyunca uyumuştum.
Annemle babam karşılamaya gelecekler. İşin en güzel kısmı da işte burası. Kapıdan çıktığım da gözlerimin onları araması. Zaten aramama da fırsat olmuyor onlar hemencik çıkıyorlar karşıma. Sonra da bir sarmaş dolaş olma hali. Arabayla giderken de trafik de olsa bir ohh çekip evime doğru yol almanın keyfini çıkartıyorum. Buradan sona o otoban, ışıklar, binalar, evler sanki avrupa memleketine gelmiş hissi veriyor insana. Her yer o kadar temiz geliyor ki bana. Bunları anlamak ya da farketmek için uzaklaşmak gerekiyormuş demek. İçindeyken kolayca eleştirebiliyoruz ama başka şehirlere kıyasla cennet bizim Türkiyemiz. Yolculuğumun en keyifli anları işte yeniden bunları farkettiğim zamanlar oluyor. Ve nihayete erdiğimde o içimdeki ohh diyen, şehrini ailesini özleyen çocuk tuğba..Şimdi yolculuğum ona..Bana güzel günler dileyin..Herkese sevgiler. Elimden geldiğince Türkiyeden de yazmaya çalışacağım her ne kadar orada insanın gözü internet falan görmüyor olsa da...