15 Şubat 2010 Pazartesi

Hayatın en zor olduğu 3.şehirde yaşamak üzerine

Bu başlığı Milliyet'in sayfasında okudum bugün ve üzerine yazmak istedim. Bakmak isterseniz tık. Demek iki buçuk yıldır biz; hayatın en zor olduğu üçüncü şehirde yaşıyormuşuz araştırmalar böyle söylüyor. Biliyorduk elbet gördük burada yaşamın sıkıntılı olduğunu, anladık, hissettik, tecrübe ettik. Ama bir yandan da alıştık artık fazlasını beklememeye. Neyse o dedik. Bu şehir, bu hayat böyle. Şimdi geçmişe baktığımda ne çok şey istemişim diyorum zamanında. Belki de sadece istemiş olmak için istenmiş onlarca şey. Bu şehre her baktığımda hüzünlenmemin, gözlerimin dolmasının nedeni de işte buymuş. Bana geçmişteki hatalarımı anlatması; izleriyle.


Hani aslında klişe bir laftır ya yaşamadan anlayamazsın derler. Büyükler tarafından söylendiğinde gıcık olunur hatta. Belki büyüdüm artık büyük oldum diye bilmiyorum ama doğru geliyor bu söz hemde fazlasıyla doğru. Nasıl da savunurdum oysa anlamak için illa yaşamak mı gerekir diye. Öyle olması gerekiyormuş. Bilhassa tecrübeler en kıymetli şeyler hayatımızdaki. Anneannem anlatırken eskileri hep hayatın zorluğundan bahseder. Bir zamanlar yiyecek ekmek bulamadığımız zamanlarımız olmuştu, askerler kapıya getirirlerdi bizim için der. Burda zamana yolculuk ediyor gibiyim adeta. Onun sözleriyle sınıyorum gördüklerimin doğruluğunu. Sanki anlattıkları masal gibi gelirdi bana. Gerçekliğini önce üniversitede görev aldığım bir projede anlamıştım aslında. Adana'ya gitmiştik Karataş'ta Pamuk işçiliğinde çalışan çocukların durumları ile ilgili bir projeydi. Sonra öğretmenlik yaptığım okulda farkettim bir kez daha yaşamın zorluğunu. Hem de birkaç mahalle yukarısında oturduğum evin. Arada sadece sokaklar yokmuş meğer birçok zorluk da varmış. Bir kere daha da burda anladım tekrar. 


İlk geldiğimde gördüğüm bir kız çocuğunun yüzünde. Çocuklara yakıştıramayız ya mutsuzluğu. Bu kız çocuğunun bulut bulut gözleri vardı ve bana onlarla keskin bir bakış atmıştı arabanın penceresinden. Sanki devirler öncesinden bakıyor gibiydi. Şimdi oturup düşündüğümde ne kadar güzel bir  hayata sahip olduğumu daha iyi anlıyorum. En çok da çocuklara baktığımda ama. Sonra gece yarıları tünelde çalışan insanları gördüğümde, sonra gözlerinin feri sönmüş, ailelerine para yollamak için senelerdir burda çalışan yaşlı adamları gördüğümde. Ve en son da bize uzaktan baktığımda. Türkiye'ye her gittiğimde bambaşka bir şehre adım atıyorum. O şehirde hayat günden güne farklılaşıyor. Zor orada da yaşamaya çalışmak ama burası daha başka. Buradaki çocukların aynı benim okulumdaki gibi cindy bebekli çekçekli çantaları yok, kalemleri çıtçıtlı değil azıcık kalmış kurşun kalem, kadınların giyimleri o kadar ince ki şaşıyorum bazen bu kışta nasıl durabildiklerine, çantaları bizim pazar çantalarımızdan, erkeklerininse çok olmuş vazgeçtikleri daha iyi yaşamaktan, daha iyi yaşamak uğruna çabalamaktan. Bir bitkinlik, bir durgunluk çökmüş üzerlerine. Bu kadar borçsuz harçsız, doğalgaz zengini bir ülke nasıl bu hale gelmiş. Bunu daha çok sokakta gördüğüm dilenciler ya da evsizler için düşünürüm aslında. Nasıl oldu da bu hale geldi bu insanlar diye. İşte bu şehir aynı böyle. Yeri olmayan, sokak insanları gibi çaresiz ve bitkin duruyor beynimde. Bizse tam tersiyiz bakıyorum da ülkede borç tavan yapmış, ama simitçimizin elinde son moda cep telefonu, amcanın 400 tl maaşı var ama aylık ödemesi 500 tl olan bir araba almaya gönüllü. (bunu da yaşadığım için söylüyorum Honda'da çalışırken biri gelmişti araba almak için benden) İşte hala kafam almıyor bu insanlık hallerini. Biz iyi yaşıyoruz aslında hemde çok iyi..Burdayken insan farkediyor elindekinin kıymetini, raflarda kitaplarımız, mutfağımızda yiyeceklerimiz, dolabımızdada giysilerimiz var ve mutsuz olmak için sebep yaratıyoruz. Bizler gerçek mutluluğun anlamını bilmiyoruz...Onu hep sahte olanda arıyoruz... 

Not: Fotoğraflar Alger ile ilgili izlediğim fotoğraf sitelerinden alınmıştır. Çekenlerin isimlerini kaydederken yazmamışım özür diliyorum.

2 yorum:

  1. desene ben de bir zamanlar neredeyse 2 yıl kadar yaşamışım da yaşarken en zor şehirde olduğumu hiç düşünmemişim... oysa şimdi dönüp bakıyorum da yaşadıklarım hiç de kolay değildi ama ben gene de küçük mutluluklar yarratıyordum... galiba biraz da hayata baktığın yerle ilgili zorluk derecesi, baktığın ve bulmak istediğinle...

    fotoğraf, derin arşivlerde tahmin edeceğin sebeplerle, ulaştığım ilk gün sana mutlaka göndereceğim. kasklı ve botlu tünel girişinde bir kadın fotoğrafından daha fazlasını anlatıyor bana bu günlerde :)

    YanıtlaSil
  2. 2 gündür bende sürekli bunları düşünüp şükrediyorum oysa ne kadar az şükrediyormusuz elimizdekileri önemsiz sayıp durmadan daha iyisine hevesleniyoruz oysa bir bilsek

    YanıtlaSil

Yorumlarınız ve paylaşımınız için teşekkürler. Mutlu kalın:)