29 Ağustos 2010 Pazar

Yeni bir Alger akşamında

Aslında daha evvelden yazılması gereken bir yazıydı fakat yine biraz tembel davrandım ve yazmadım. Bugün artık içimden yazmalısın dedim kendime. Bir daha ne zaman bulacaksın bu fırsatı. 

Tam olarak zamanını hatırlayamadım bir an ama sanırım geçen haftaydı. Cezayir'e gelecek olan bir bayan bana bloğum vasıtasıyla ulaşmıştı. Sonra mailleşmeye ve msn de konuşmaya başladık. Zaten o da benim gibi konuşkan ve sıcakkanlıydı. Mutlaka tanışmalıydık. Yeni bir arkadaş geldi diye çok sevinmiştim yanımıza, yakınımıza. Onlar eşiyle Alger merkezde oturuyorlar. Bir gün ayarladık ve Alger de iftar yemeği için sözleştik. Daha görür görmez kanım kaynadı. İlk görüş önemlidir tabi, ilk izlenim. Zaten restoranttan içeri girdiklerinde birbirimizi tanıma zorluğu da çekmedik, o beni blogdan görmüştü ve biz de onları tanıyalım diye bir fotoğraflarını yollamıştı eşiyle. Güzel bir yemek ve sohbetin ardından. Ki böyle hemencik geçtiğime bakmayın epeyce sohbet ettik birbirimizi tanıdık. Yeni açılan alışveriş merkezine gittik. Amacımız biraz dolaşmak ve yeni açılan bowling salonunda bowling oynamaktı..



Lütfen alışveriş merkezinin giriş kapısına dikkatlice bir bakın. Ben daha önce böyle bir şey görmedim. Saat 21.00 da açıldığı için herkes kapının önünde adeta bir bar'a girercesine bekliyor..Sonra da hurrraaaa...


Burada bowling salonuna girmiş bulunmaktayız. Ama yine kapıda uzuuun kuyruklar bulunuyordu..Neyse ki kendimizi içeri atmayı başardık.

Bunlar da bowling ayakkabılarımız. İçine de naylon torba veriyorlar herkes aynı ayakkabıları giymek durumunda kaldığı için. Çok uyduruk ama buna da şükür diyorum. Burası bizim için sanki bir cennet!

Bu da gittiğimiz restorantta yemeğimize güzel müzikleriyle eşlik eden müzisyenler. Ben çok beğendim. İnternettin iyi olduğu bir zaman sizin için bir video da ekleyeceğim.

Ben bowling topunun gideceği yönü iyice ölçüp biçiyorken:)
Bu da daha evvelki Alger gezimizden birkaç fotoğraf. Onları da paylaşmadığım için daha evvel şimdi koymak istedim..

En sevdiğim fotoğraflarımdan oldu artık bu fotoğrafımız. Yakında buzdolabımızın üzerinde de yerini alacak. Tabi magnetlerden yer bulabilirse kendisine :)

Hepinize mutlu saatler, günler, haftalar diliyorum mutluluk ne de olsa en zor kazanıp en çabuk yitirdiğimiz şey günümüzde! Bu yüzden mutlu zamanların kıymetini bilelim..

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Başka türlü bir aşk bu!


Bu nasıl bir aşktır anlamadım ki ben..Yiğit evdeyken resmen ona endeksli. O yokken benim dibimde pıt pıt. O varken ben gel desem gelmiyor, bendeyken aklı yiğitte kalıyor onu kesiyor :)


Böyle bir yatış var mıdır? Nasıl da rahat koca göbeğiyle..

Ahhh aşk bu iştee..Benim bilmediğim türden bir şey olsa gerek...

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Pıt pıt hanımın hamilelik, bezginlik, şaşkınlık ve komiklik halleri

Pıt pıt hanım lakaplı kızımız Charlotte topu topu iki buçuk ay süren hamileliğinin son bir ayında. Pek bir mutlu mesutuz. Ona pıt pıt dememin sebebi ise her yere minik patilerini vura vura peşim sıra gelmesi. Bir de tombik olduğu için koltuklardan atlardan bonnkk diye ses çıkartması yok mu öldürüyor beni gülmekten. Bundan sonra ona pıt pıt diyorum o yüzden özellikle de sabahları salonun kapısını açar açmaz kendini önüme atması tam bir komedi. Daha sonra da sevgi seansımız var vaktimizin yettiği ölçüde. Bu sevgi seansı akşamları iş dönüşü baba kucağı oluyor genelde. Fıırr diye tırmanmaca ve yiğitin koynuna uzanıp kafasını çenesine dayayıp melül melül onu seyretmesi..Aşk yaşıyorlar resmen gözümün önünde yahu..

Hamileliğimiz kanımca iyi gidiyor. Geçenlerde veterinere de götürdük o da şöyle yalapşap elle muayene ettikten sonra tamamdır bir aya doğurur dedi hepsi o.. Haa bir de siz ne kadar yer gösterirseniz gösterin o kendi seçer doğuracağı yeri dedi. Yine de hazır bir yer yapacağız tabiki bizim zilliye. 

Hani derseniz bu kedicik ne ara çıktı sokağa da hamile kaldı orası büyük soru işareti ? Biz türkiyedeyken ev sahibine bırakmıştık kedimizi, o kadar kötü mü bakılır bir hayvana!!! Geldiğimizde resmen sürünüyordu benim pamuk kedim. Zayıflamış, çökmüş, kederlenmiş yokluğumuzda. Onu görünce zaten kadının boğazına yapışmamak için zor tuttum kendimi. Fransızcam yeterli olmadığı için kadına çıkışamadım da zaten ama her gün benden bir posta laf yiyor türkçe olarak. 15 gün boyunca kedimizin kumunu bile değiştirmemişler. Neyse sadede geleyim; o sırada biz yokken kedi bahçenin minik camından kaçmış ama hemen almışlar öyle dedi. Tabi biz inanmıyoruz kesinlikle. Bence kediciğimiz birkaç gün sokakta kaldı. Zira erkek kediler ava çıkmış gibi hazır mı bekliyorlardı onu kapıda hamile bırakmak için. İmkansız herhalde. Zavallım kaldı birkaç gün tabi dışarda, sokakta olmayı da bilmiyor iyi dayak falan yemedi. Ama hamileliğini ilk farkettiğimizde üzüldüm daha çok küçük çünkü. Onu da sonradan anladık zaten. Baktık bizim pıt pıt tombikleşti, minik memeleri büyüdü pembe pembe :) sonrada daha belirgin bir halde şişti zaten. Bir de kadın aaa hamile mi demez mi dalıcaktım o sırada ona ama malesef yapamadım tabi. Keşke diyorum bazen Türk olsaydı da şöyle bir kavga etseydim bağırsaydım ona siz ne biçim insansınız bir kediciğe sahip çıkamadınız biz aylardır kaçmasın sokağa diye evde tutuyoruz da siz beceremediniz diyeydim. 

Benim küçük prensesim işte böyle hamile kaldı. Tabi az biraz huyları değişti. Gene de güzel herşey. Yanımıza geliyor bol bol uyuyor sıcakta. Biraz yemek problemimiz var o da hallolucak umarım. Veteriner hep et mama ve kuru mama vermeyin sebze verin yumurta verin bebekler için süt verin dedi meyve yiyen kediler bile varmış. Ama bizim sıpacık sebzelerini yemedi. Yoğurdu sevdiği için bandırıp elimle yedirince yiyor ama kendi yemiyor. Bir de peynir seviyor, omlet de öyle, bir de çilekli dondurma yedi azıcık dün miniş diliyle yalayarak:)

Şimdi son çektiğim fotoğrafları gelsin kızımın;
Sıcaktan balkon kapısının önüne yatmış pıt pıt..Çoğu pozisyon hep yatarken zaten. Gündüz hep uyuyor tombik. İkinci fotoğrafta da veterinere giderken arabada çantasında korktuğu için çıkartmıştık koltuklarda dolandı rahatladı biraz:)
İlk fotoğrafta masumiyetimiz üzerimizde ikinci de de şapşap şapşal gölgesini kovalıyor :)

Bu da masa üzeri pozları. Ne yapsam indiremedim şebeği ordan. Masa örtüsü kullanımı kolay diye muşamba gibi birşey orası serin geliyor bende günde on posta masa siliyorum nerdeyse :) En altta da ayakta uyuklarken..
Yine masa üzerinde bir kare. Bir de yeni icat buzdolabı üstü. İlk kez eve temizlikçi geldiğinde korkudan çıkmıştı şimdi ara ara kaçıyor gizli yerine..
Birkaç videosu da var komik müsait bir zamanda ekleyeceğim. İsimleri şimdiden hazır:
-Pıt pıt hanım vileda kovalıyor
-Pıt pıt hanım böcek avında
-Pıt pıt bahçe sefasında

Bir sonraki blog yazısında görüşmek üzere. Herkese güzel bir hafta diliyorum. Leo Buscaglia tadında  olucak biraz ama : küçük şeylere önem verin, kendinizi ihmal etmeyin, hayattan zevk almaya bakın, yaşamın kıymetini bilin, gülümseyin!

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Rutubetli bir geceden

Kampa geldik yemeğimizi yedikten sonra.Bugun inanılmaz rutubet vardı havada aksam da devam etti öyle terliyor ki insan üzerindekileri çıkartıp atmak istiyorum.Bayanlar yuruyuste beyler futbol oynuyor.Ben birkaç tur kostum su icinde kaldım.içimden bir bardak çay olsaydı keske diye geçiriyorum ya da şimdi deniz kenarında bir yerde olsaydım harika olurdu diye dusunuyorum.Lyn kopekleri leo ile gelmiş bu aksam o bile dili dışardan dolaşıyor sıcaktan fenalık geçirmek üzere.Sİmdi yanima duygu geldi o da feci terlemis.Suyu kana kana iciyor.Annelerimiz olsa "terli terli su icmeyin kızım" derdi. Böyle yakın olması işyerinin bulunmaz nimet gercekten yirmi dakikada geliyoruz arabayla aksamlari.Simdi erkekler ara verdiler maclarına ben hala tembellik yapıyorum o kadar yoruldum ki şurada uyuyabilirim. Eskiden kefkendeyken geceleri denizde yakamoz var mı diye bakmak için ne kadar heyecanlanirdik gecenin köründe o kayalardan iner suya bakardık simdi orada olmak zamanın icinden geçip o aksamlardan birine dönmek isterdim.

Bir de Sezen Aksu olmalıydı fonda hatta bir de buz gibi bira olmalıydı.Hararetli sohbetlerden sonra bir de sigara yakardik off o zaman en güzel kelimelerimi siralayabilirdim ardı ardına.

Bu nem dolu geceden yazacaklarım bu kadar.Erkekler mac skoru hakkında cocuk gibi tartışmaya başladılar bile. Ne de olsa futbol onların hayatının vazgeçilmezi. Bu uğurda çok şey yapabilirler:)

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Evlilik Yıldönümümüz kutlu olsuuunn

Bugün büyük gün. O gün kadar heyecanım var sanki. Sürekli saate bakıyorum ve o anları düşünüyorum; şu anda neredeydik, ne yapıyorduk diye hatırlamaya çalışıyorum. Ailelerimizi de arayıp hadi hazır mısınız düğün için gidiyoruz diyesimiz var. Herşey ne de çabuk geçiverdi böyle anlamadan. 3 yıllık evliyiz artık. Sanki herşey daha yeni gibi, buralara gelmişiz de gurbette seneler geçirmişiz birlikte. Ne çok anımız ne çok hikayemiz var. Artık yavaş yavaş aşkımıza yeni bir aşk eklemenin de zamanı geliyor en pamuğundan. Daha nice senelerde uzuuun uzuuun yıllar boyunca sağlıkla ve bolca gülümsemeyle geçirmek tüm dileğim hayatımı sevdiğimle, sevdiklerimizle. 

Fotoğraflara bakıp bakıp durmak boşuna değil bugün. Davetiyeme nikah şekerlerime gömülmek istiyorum. O gün gibi telaş var içimde. Keşke diyorum keşke bir zaman makinam olsaydı ve o güne ışınlayabilseydim kendimi. Bir kere daha yaşayabilseydik. O zaman daha çok dans eder güzel mamalardan daha çok yer, sevdiklerime mikrofonu elime alıp kocaman sevgi sözcükleri söylerdim. 










Bir tanecik eşime;
Canım kocacım; ne çabuk geçirdik yıllarımızı değil mi? Olsun her anımız çok güzeldi seninle. İyiki evlenmişiz, iyiki bulmuşuz birbirimizi bu kocaman dünyada. Eğer sen olmasan nasıl olurdu bu hayat acaba benim için, ne tatsız, ne boş, ne anlamsız..Sen rengarenk zamanlarım oldun benim, gözlerine baktığımda puf puf bulutları gördüm ben, yüreğinde kocaman gelincik tarlaları, saçlarında denizlerin dalgaları aşk dolu tutku dolu. Daha çoook seneler böyle gülümseyişlerle geçsin hayatımız sağlıkla, güzellikle, tonton tonton olalım seninle, hep öpelim saralım birbirimizi sıkıca. Seni çok seviyorum tarçınım..Nice mutlu senelere birlikte, hep birlikte, kocaman ailemiz ve sevdiklerimizle...




Seni seviyorum ve daha çoook seveceğim

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Baykuş bardak altlığı yaptım bu seferde

Bugünlerde yine bir tembellik hakim üzerimde. Nasıl olur da ondan kurtulurum bilemiyorum. Yine öncekilerden bir nebze olsun daha iyiceyim aslında. Yemekten sonra yayılmıyor hemen atom karınca moduna giriyorum zıp zıp..Yine de sonrasında bir uyuşukluk olmuyor değil hani bünyede. Aslında işten de erken çıkıyoruz ramazan dolayısıyla, değerlendirsem o birkaç saati birkaç parça bişey diksem, kessem, boyasam yok olmuyor.. Ya tv karşısında uzanmaca ya da film izlemece..

Neyse ki bu tatil cumamız diğerlerine göre biraz daha iyi geçti. Baktım yine ev işi gücüne kaptıracağım sıkıntıdan dedim hadi tuğba KALLKKK aldım kontplakları ve kıl testeresini koydum masaya. Atölye Sergün'ü bilirsiniz onun yaptıklarına bitiyorum harika şeyler yaratıyor. Ben de heves ettim denemek istedim. Ortaokulda falan yapmıştık böyle tepsiler kalemlikler bolca az biraz tecrübem var sayılırı. Ama tabi koşullarımız zor oldu çalışma ortamı yemek masasının üzeri; aman çizilmesin, yerde gazete kağıdı; aman dökülmesin, mengene yok sıkıştıracak kontrplağı aman kırılmasın derken eziyet oldu biraz. Zaten eşim de yardımcı oldu ince detaylarda dönüşlerde. Kıl testeremizde küçük ve kalın uçlu olduğu için ben epey zorlandım. Yine de sarı inadım tutmuştu baykuş yapıcam da yapıcam diye. Neyse biraz benzedi. Aslında fotoğrafta gördüğünüz boyalı kısımları da kesmek gerekiyordu delikler olacaktı gözlerinde ayaklarında ama delme aletimiz olmadığı için boyamaz zorunda kaldım ben. Ne yapalım artık. Birazdan Sergün'e koşup zaten inceliklerini sorucam nedir bu işin sırrı diye :) Eşim dedi bile hemen kesme makinası alalım diye o da hobi canavarı olduğu için. Bence ilk iş el matkabı almak olmalı miniklerden bir de mengene tabi. Sonrasına bakıcaz artık.

Ben bu halini de sevdim ama. Şimdi üzerine bardağımı koyuyorum. Kıyamıyorum aslında pek ama :) Üzerini de ispirtolu kalemle boyadım. Umarım zamanla çıkmaz..
Baykuşlarla ilgili çalışmalarım devam edecek. Yakında yine yeni bir çalışmayla gelebilirim. Tabi tembellik yakamı bırakırsa..

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Cezayir'de bir ilk: Bab Ezzouar Alışveriş Merkezi


Cezayir de bir ilk gerçekleşti gerçekten de.Centre Commercial Bab Ezzouar açıldı. Görünce çok şaşırdım. Çünkü böyle olacağını beklemiyordum açıkçası. Daha önce buraya giden arkadaşım Pınar güzel olduğundan bahsetmişti Türkiye'dekilerin aynısı demişti ama ne bileyim bu kadar güzel olabileceğini düşünmemiştim bir an. Bizim alışveriş merkezlerimizin aynısından yapmışlar. Çok sevindim. Şimdi keyifle gezecek bir yerimiz daha oldu. Bence en güzel tarafı da pek çok mağazayı aynı yerde bulabilmek olacak. Çünkü birkaç tane mağaza gezmek isteyince hepsi ayrı ayrı yerlerde olduğu için günümüz ölüyordu malum bir de tatil zamanları yollarda epey trafik oluyor. Şimdi bir ihtiyaç olduğunda direk buraya gidebiliriz.
Dün iş dolayısıyla Alger'e gidilmesi gerekiyordu. Biz de arkadaşım Duygu ile birlikte gitmeye karar verdik. Çok da iyi düşünmüşüz bizim için büyük bir değişiklik oldu. Türkiye'de gibi hissettik az da olsa. Tek kafeteryası vardı henüz ama güzeldi. Alışveriş merkezi yeni açılmış olduğu için ki -sanırım ancak bir hafta olmuştur- epey kalabalıktı. Yalnız tabi kuru kalabalık vardı diyebilirim pek bir şey almıyordu kimse. Ama en alt katı aynı Türkiye'deki Real ya da Carrefour lar gibi komple market yapmışlar oraya rağbet büyüktü. Neredeyse herkes market alışverişini yapmıştı. Diğer dükkanlar biraz pahalı yalnız. Malum alışveriş merkezi işte. Hep kaliteli markalar vardı . Çoğu mağaza henüz açılmamış ama Fashion Planet yani Zara'nın outleti açıktı, Samsung açıktı, Lollipops açıktı ki harika bir dükkan gerçekten fotoğraflardan da göreceksiniz. Ayrıca Lacoste, Nike, Cat, Gucci, Mango, Starbucks, Pizza Hut, Mc Donalds, Quick, Swatch v.b gibi güzel mağazalar da tamamlanmış açılmayı bekliyor. Zamanla daha da güzel olacak eminim. Ayrıca Cinebonuslar gibi büyük bir sinema salonu da vardı içerisini göremesek de yeni filmlerde gelmiş tabi yalnız Fransızca:) Artık ilk fransızca filmimi de burada izlerim..



Bunlar internetten Google aracılığı ile bulduğum fotoğraflar. Şimdi de benim çekebildiklerim;


Bizim zamanımız biraz kısıtlı olduğu için sadece Fashion Planet ve Lollipops'u gezebildik bir de cafe de kahve içtik. Zamanla diğer mağazalar da açılınca bol bol gezeriz artık.



Bu mağazayı çok beğendim. Dizaynı renkleri içindeki malzemeler harikaydı. Tonlarına da bayıldım. Kahve ve toz pembe.Tabi Fransız markası olduğu için epey pahalı. Ama özellikle çantaları bir harika.




Mağazanın sahipleri Türk olduğumuzu öğrenince bizimle çok ilgilendiler mail adreslerimizi aldılar Tarkan'ı çok seviyorlarmış:) fotoğraf çektirmek istediler. Artık bir dahaki gidişimizde götürürüz fotoğraflarını..Şimdi de birkaç ürün göstereyim sizlere;



İşte bu kadar. Ben bu mağazayı çok sevdim umarım siz de sevmişsinizdir.

8 Ağustos 2010 Pazar

İlk oyma baykuşum

Türkiye'de tatildeyken Urla'ya da gittik daha evvel yazmıştım. Urla'yı çok seviyoruz biz. Sakin bir yer. Yazlığın bulunduğu koy da pek güzel. Orada gecenin karanlığında veya günün ilk ışıklarında olmak farketmiyor daimi bir huzur hakim sanki günün her anına. Daha uzun kalabilmeyi isterdim fakat havalar elverişli değildi. Bir defa denize girebildim ama epey uzun yüzdüm.

Oraya giderken aklımda bir tek şey vardı aslında uzun zamandır istediğim fakat bir türlü yapamadığım. Tuna babamın yaptığı heykellerden yapmak. Yiğit ve ailesi bizim aileye epey benziyor. Benim babam da güzel karakalem yapar, gitar çalar, org çalar ve daha bir sürü yeteneği vardır, kayınpederim de yağlıboya tablolar yapıyor, heykeller yapıyor çamurdan, alçıdan. Yiğit de benim gibi ailesine çekmiş bu konuda. Yani şanslıyız biz aslında. Sanatla iç içe yaşıyoruz. Urla'ya her gittiğimizde babamın biriktirdiği o kocaman kocaman alçı taşları görüp heveslenirdim. Bir türlü fırsat olmamıştı. Bu sefer havanın da bozuk olmasını fırsat bilerek aldım ufaktan bir tanesini başladım oymaya. O kadar yumuşak ki bıçakla oyması pek kolay oluyor. Bir sürü şey yapılabilir. Bir ansiklopedi alıp hemen içerdeki raftan baykuş resimlerinden birini gözüme kestirip başladım. Tabi eşim de bazı kısımlarda yardımcı oldu. Amacım tamamladıktan sonra bir de boyamaktı aslında ama ona zaman kalmadı. Boyama işi de bir dahaki gidişe inşallah. Umarım beğenirsiniz. İlk deneme için bence gayet iyiydi ben bu kadarını bile yapabileceğimi sanmamıştım...


İşte bu benim baykuşum..Keşke boyayabilseydim. O zaman daha güzel olacaktı eminim..

5 Ağustos 2010 Perşembe

Tüm güzellikleriyle yeniden gelmesini beklediğim

Onu bekliyorum ben daha şimdiden ve olabildiğince büyük bir heyecanla. Şimdi yanyanayız iç içeyiz aslında; ama ne yazıkki ondan pek de bir şey anlamadım bu sefer. Geldiğinde herşeyimle yanında olamadığım, ona katılamadığım için beni cezalandırıyor belki de. Ya da onu hevesle bekleyip sonra da yokmuş gibi davrandığım, özen göstermediğim için kızgın ve kırgın bana. Bazen unutuyor tüm kırgınlıklarını biliyorum kısa süreliğine de olsa gülümsüyor ışıl ışıl; arada sırada da herhalde aklına geliyor yaptıklarım yeniden; o zaman işte tüm kinini akıtıyor bana sıcak sıcak; kızgın bir yağı üzerime boşaltırcasına hırsla.

Öyle çok istiyorum ki çocukluk arkadaşımı uzun yıllardan sonra bulmuşcasına ona sarılmak, onunla sabahtan akşama kadar oynamak tıpkı eski günlerdeki gibi. Sabah uyanmak ve ona merhaba demek, kokusunu almak taptaze, sonra onun verdiği tüm nimetlerden yararlanmak için güne hazırlanmak, serin sularına karışmak, bir nevi onunla bir olmak. Ne de olsa deniz en çok da o varken güzel. Sonra eve gelmek ve beni bu kadar yorduktan sonra bir müddet dinlenmek hayallerin dünyasında. Yeniden başlamak için heyecanla uyanıp ,soğuk sütümden yudumlayıp üzerime ince kıyafetler giydikten sonra bu kez de onunla başka bir maceraya atılmak için hazırlanmak ne de güzel bir şey. En çok da neyi severdim biliyormusunuz onunlayken eski günlerde; azıcık serini içeri hapsedebilmek için evin kapısını kapatırdık, holün ortasına masamızı getirirdik ve yemek yerdik ananemle. O zamanlar dinçti hep ikimiz kalırdık evde yalnız güzel yemekler yapardı ve mutlaka karpuz olurdu çocukluğumdaki sofralarda. Bu yüzden seviyorum sanırım karpuzu bana o günlerimi yeniden yaşattığı için kokusunda. 

Şimdi eski günlerdeki gibi beraberiz; fakat bir müddet sonra beni bırakıp gidecek yine sessizce, yerine kendi gibi olmayanı bırakıp. Ondan daha uzak, daha mesafeli, sahte mutluluklar yaşatan, bir odun ateşiyle öteki olmaya çalışan soğuğu. Bu sene seninle çocukluğuma dönemedim yaz; benim eski arkadaşım. Bana geldiğinde beraberinde çocukça mutluluklarımı getiren güzel mevsim. Bu sene seninle oyunlar oynayamadık, kızgınlığınla yakıyorsun beni çook uzak diyarlarda bile; ne olur bu kadar kızma bana..Buradaki dalgaları bilmiyorum ki ben onlarla sana geleyim, yollar denizi sadece uzaktan görüyor burada. Kocaman bir bahçem yok uzanıp yeşillerine sana şarkılar söyleyeceğim. Önünden tanıdık yüzler geçen kocaman serince bir balkonumuz yok kalabalığın ortasında, ayaklarımı aşağıya sarkıtıp rüzgarını hissedeceğim, saçlarımı papatya suyuyla tarayacağım, kocaman karpuz dilimini şıpır şıpır damlatarak yiyebileceğim. Şimdi yine benimlesin yaz; ama ben bir dahaki gelişine hazırlıyorum kendimi şimdiden. O zaman herşey senin için olacak merak etme. Birlikte eski günlerdeki gibi eğleneceğiz, sen ışıl ışıl gülümserken ben sana sahte sahte sırıtmayacağım. İçimden soğuk kaynaklar geçmeyecek, dışın beni yakarken. Sana söz bir dahaki gelişinde,daha iyi bir arkadaş olacağım. O zaman kızgınlığınla beni yaksan da biliyorum ki kıyamayıp ardından serin sularını üzerime salacaksın..

Bir müddet daha birlikteyiz az bir zaman kaldı. O soğuk arkadaşın kış gelmeden daha vaktimiz var; az daha. O ateşi yanına almış senin gibi olmaya ve bana yaranmaya çalışırken; ben içimden hep seni düşlüyor ve seni bekliyor olacağım..

Eyy tüm güzellikleriyle yeniden gelmesini beklediğim yaz; kardeşin ilkbahar bile yerini tutamıyor inan! Sadece sana hazırlıyor bizi, muhteşemliğinde kendimizi kaybetmeyelim bir anda diye..Şairin dediği gibi yavaş yavaş gelince kıymeti olurmuş ya tüm mutlulukların, sen de geldiğin gibi git olur mu; yavaşça.Ben seni beklemeye başladım şimdiden ne de olsa...