28 Eylül 2010 Salı

Sonbahara özel

Buralarda hava birkaç gündür bozdu artık. Kocaman gri bulutların istilasına uğradık. Tam da sonbahara adım atarken kışın soğukluğunu hissediyoruz. Artık akşamları ince pike yetmiyor. Yaz hayallerimiz rafa kaldırıldı. Fotoğraflarda yaşıyoruz denizi, güneşi, kumu, pikniği, eğlenceyi. Şimdi ateş önü sohbetleri zamanı artık. Onun da tadı ayrı tabi ama yine de yaz gibi hayaller kurdurmuyor ki insana. Belki bu sene buralara kar yağar diyorum ama düşük bir ihtimal. Kışlık kıyafetlerimi de özlemişim aslında. Çaktırmadan beni izliyorlar gibi geliyor. Örme hırkalarım atkılarım daha bir yumuş yumuş geldiler bugün gözüme. Ve ilk defa dünden önceki akşam banyo yaptıktan sonra üşüdüğümü hissettim ve kediciğimle ısıtmaya çalıştım kendimi. Bu sonbahar zamanlarında en çok istediğim şey kahvemi yudumlayıp böyle renkli ve pufidik bir koltukta birkaç sayfa kitap okumak hem de en sürükleyicisinden..Sonra sıcak ve mis kokulu yemekler yapmak, mis gibi tarhana örneğin, ya da fırından yeni çıkmış kek, kahvemin yanında. Belki biraz örgü örsem diyorum en renklilerini yanıma alıp. İyiden iyiye kış moduna giriyorum artık. Kışı da güzel ve umutla karşılamak lazım tabi ki bize küsmesin diye. Küstüğü zamanlarda en kötü tarafını bize dönüp olabildiğince yalnız bırakıyor insanı ve üşütüyor üşütebildiği kadar. Onu güzel şiirlerle, yumuşak battaniyelerle, kalın çoraplarla karşılamak gerekiyor, kendisine uygun bir törenle..

Bir de nedense kışın özlemlerim de artıyor soğukların artması gibi. Daha çok hasret kalıyorum memleketime, aileme, arkadaşlarıma. Kalın iskoç battaniyemi özlüyorum. Raflar dolusu kitaplarımı ve yumuşak dokulu olanları bir de en resimli olanlarını. Zaten hikayeler okumak da çok istiyorum bu sıralar. Fransızcamı ilerletmek için minik hikayeler buldum onlara başlayacağım yakında. Derslere de devam ediyorum, eskisinden daha iyi gidiyor.Sevmeye başladım sanırım. Bir ara epey uzak kaldım kendisinden ama şimdi bayağı sıkı fıkıyız..Bir sürü de yeni fotokopim var bol bol çalışıyorum, mantar panomu da dolduruyorum her gün yeni bir parça renkli kağıtla.

Bu sıra bir de taşınma telaşına düştük. Henüz hiçbir şeyi kutulamış değilim. Ama bir iki güne başlayacağım sanıyorum. Herhalde ekim 5 gibi en geç yeni evimizi temizlemeye girişiriz. Sonrada gitsin kutu kutulaaarr..En son da tabi kediciklerimiz ve biz gideceğiz. Umarım minişlerim de yeni evimizi severler ve hemen alışırlar. Artık hole kadar da yürümeye başladılar zaten. Sabah uyandığımda iyiki dikkat etmişim uyku sersemi, hemen yatak odasının önünde duruyorlardı. Bir de dün gece annemiz minik bir kertenkeleyi höpürdetti hiç acımadan kıtır kıtır.Bakakaldım. Böyle yaratıkları yemek olarak çıtırdatmalarına ve tür ayırt etmemelerine hala akıl erdiremiyorum :)

İşte yeni bir mevsime başlarken günlerimiz yine hızlıca akıveriyor uzaklarda. Türkiyeye gidince ilk işim yeni yeni kitaplar edinmek olacak ve en kalınından da bir şiir kitabı. Her akşam daha fazla okumak istiyorum. Sayfalarım için minik bir lambaya da ihtiyacım var sanırım gittiğimde yine ikea ya da uğramak şart oldu. Bahanem de var nasılsa :) Yeni evimizde de artık hobi odamı iyice düzenleyeceğim ki orada yeni ve güzel işler yapabileyim. Bu yüzden epey heyecanlıyım. Herkese güneşli günler diliyorum daha vaktimiz varken..

Mutlu kalın!

Ps: İllustrasyon yine bilgisayardaki arşivden ama nerden aldığımı yazmamışım google sağolsun güzel şeyler buluyor bana..

Cezayir'de bir gelin

Geçtiğimiz günlerde karşı komşumuzun kızları evlendi. Biz de çok sık görüşmesek de tanıştığımız için davet edildik. Çok ilgilendiler, sevindiler gittiğimiz için. O kadar kocaman bir evdi ki şato diyebilirim kendisine. Epey de kalabalık yaşıyorlar içinde sanırım. Tam sayıyı kestiremedik henüz. 

Gelin olacak kız çok tatlı ve güleryüzlüydü. Bu fotoğrafların çekildiği gece, tam olarak isimlendiremesem de kına gecesi gibi bir şeydi. Geleneksek kıyafetler eşliğinde gelin konukların arasına çıktı, kına yakıldı, gelinin çeyizi herkese gösterildi ve bir de katkı amacıyla olduğunu sanıyorum evin büyüğü tarafından konuklardan para toplandı.

Ertesi gün de gelin alması oldu ve gelin beyazlar içinde uğurlandı. Ama malesef ben o anları çekemedim. Onları da komşumuzdan aldığım zaman sizinle paylaşırım..Şimdi gelelim kısa anlatımlı, seramoninin fotoğraflarına.










Burada evin büyüğünü konuklardan para toplarken görüyorsunuz. Üstteki fotoğraflarda da gelin'in sergilenen kıyafetleri var ki bunlara iç çamaşırlar da dahildi. Tabi o sırada orada bulunan erkekler kafalarını başka yöne doğru çevirdiler. Ben hangi birini çekeceğimi şaşırdığım için atlamışım erkekleri o durumdayken yakalamayı :)

Kıyafetlerden de detay göstermeye çalıştım ama genelde çok abartılılar. Bu yukarıdaki bayan'ın üzerindeki geleneksel cezayir kıyafeti. Sokakta bile bu tarz elbiselerle dolaşıyorlar. Hemen hemen çoğu mağazada bulunabiliyor. Saçlar ve makyajlar da oldukça abartılı. Yine de kendilerine özgü güzel adetleri var. Böyle yakından güzel bir güne şahit olmak da oldukça güzeldi. Tabi bir de zılgıt çekişleri var ki bayramlarda ve özel günlerde işte o insanı özellikle yorgun zamanlarında delirtiyor :) Yine de bu sesi nasıl çıkartıyorlar diye düşünmeden edemiyorum. Bu işin da püf noktasını sorup öğrenmek lazım. Bakalım becerebilecek miyim?

23 Eylül 2010 Perşembe

Gölge oyunu

Geçenlerde film izlemek için projektörü kurduğumuzda uzun zamandır aklımda olan bir şeyi nihayet gerçekleştirdik. Normalde film izlerken önünden geçerken oluşturduğumuz gölgeler beni güldürür, mutlu eder, çocuk gibi oyunlar yapmak gelir içimden. İşte yine böyle bir günde bu kareleri yakaladık. Ve devamını da getirmeyi düşünüyoruz. İlk sefer için bunlar yeterli geldi. Yalnız bu kelebeği bir türlü yerine oturtamadım o ayrı. Yine de uzaktan bakınca fena görünmüyor. Lütfen yakından bakmayınız :):)

Burda ne mi yapıyorum?  Hehe tabiki Yoga..Yok yok canım sadece gölge oyunu işte..

Burada da dağılmış saçlarım ve patlıcan burnumla bendeniz..
Yiğite koştur koştur odadan şapkamı getirdim. Eline de bir sigara tutuşturdum. Bakalım daha ne şekillerde çıkacağız önünüze..Artık bir saksı mı olur, abajur mu olur, hatta çeşitli objeleri ve kedicikleri de bu şekilde çekmek istiyorum..
Bu da eşimin en sevdiğim marifetlerinden. Dumandan halkalar yapmak. Bir sonraki de ağzıyla su sesi çıkarmak yani suyun damlarken çıkarttığı ses..
Yeni blog yazımda görüşmek üzeree..Mutlu kalın!

19 Eylül 2010 Pazar

Tunus Tatili Bölüm 3: Otel ve çevre

Bu bölümde size otelimizden biraz bahsetmek istiyorum. Umarım böyle uzun partlar halinde yazarak sıkıntı vermiyorumdur. Tek amacım Tunus'a gitmek isteyenlere güzel bir kaynak oluşturabilmek; elimden geldiğince. Belki de Tunus'u çok sevdiğim ve pek de dönmek istemediğim için bahaneyle o günleri fotoğraflarla yeniden yaşıyor ve anıyorumdur :)

Daha önce de yazdığım gibi Otelimizin adı Paradise Palace'tı. Hamammet de bulunuyor. Ayrıntılar için buraya bakabilirsiniz.Şimdi benden birkaç fotoğraf:

Bu fotoğraf Tunus'a ilk ayak bastığımız dakikalarda çekildi. Solda Tunus bayrakları, ortada bangır bangır turist olduğumuzu bağıran mavi plakamız ve bana İzmir'i hatırlatan saat kulesi..
Burası otelimizdeki odamız. Ben odayı çok beğendim. Çok huzur verici bir mekandı. Özellikle bahçeye açılan bir balkonun olması da harika bir olaydı. Geceleri orda oturmak, kuşları dinlemek, şarap yudumlamak ve tabi bir de efkarlanıp sigara tüttürmek gibisi yoktu..Ayrıca hemen dibimizdeki hamak da çok rahattı. Özellikle denizden geldikten sonraki yorgunluğu atmakta en büyük yardımcımızdı. Bir de odamızın banyosuna değinmeden edemeyeceğim. Yere gömülü olmasına bayıldım. Dizayn olarak da güzeldi. Ev için güzel bir fikir olurdu bence tabi az daha büyük olsa fena olmaz..
Başlangı. fotoğrafı ilk akşam yemeğimizden. O akşam Japon mutfağı konsepti vardı. Sonra yanlış hatırlamıyorsam İtalyan ve Tunus mutfaklarının lezzetlerini tattık.

Buradaki fotoğraflar da otelin içinden. Kafeslere ilk görüşte bayıldım. Zaten bir kafes almadan geldim ya yuhh olsun bana diyorum..
Otel hemencik denizin kıyısında olduğu için gidip gelmek çok zevkli oldu. Dalgalarda da pek eğlendik. Düşünün ki siz olağanca gücünüzle suda duruyorsunuz ve kocaman bir dalga üzerinizden atlıyor. Harikaydı. Ayrıca kumlar, ahh tabi kumlar nasıl da pamuk gibiydi. Aynı eşimin bana ilk defa getirdiği çöl kumları kadar pürüzsüz ve güzeldi, parıldıyordu adeta. Zaten epey oynadık kumlarla, kaleler yaptık, en pürüzsüz halini tanımaya çalıştık şezlongdan elemek kaidesiyle :) Ve tabi şemsiyeler. Meksikalıların şapkaları gibi sevimli ve kocamandı. Tur düzenleyen yatlar ise her an bir korsan çıkartması olacak gibi insana heyecan katıyordu..
Tunus böyle güzeldi işte bizim için. Kumları, mis kokan yaseminleri ve begonvilleri, her yerde gördüğümüz rengarenk küpleri, mavi beyaz bir içim su evleri, muhteşem kapıları ve tabi vazgeçilmezi olan mozaikleriyle. Tabi çeşit çeşit hediyelik eşyaları da unutmayalım..

Hepiniz güzel bir pazar geçirin. Ve tüm haftanız pazar gününün güzelliğinden minik parçalar içersin..Zamanın, güzel dakikaların ve sevdiklerinizle olmanın kıymetini bilin. Bol bol da gezin ve yeni yerler keşfedin. Unutmayın ki her yenilik, bambaşka bir hayata açılan yeni bir kapı!

18 Eylül 2010 Cumartesi

Minişlerden yeni kareler

Bizim minişlerimiz artık büyüyorlar yavaş yavaş. Tabi henüz çok bir şey farketmedi ama gözleri açıldı, hafiften doğrulabiliyorlar ve yavaşça ilerleyebiliyorlar. Bunları yakından görebilmek, gün gün izlemek harika bir duygu gerçekten..Yatışları da çok güzel ya nasıl da rahatlar..


Minik Safranım da son derece masum. Güzel patileri o kadar tatlı ki..Sanki en çok o süt kokuyor gibi. Ayrıca baygın bakışları da beni ona daha da yaklaştırıyor..Tabi dişi olma ihtimali de onu daha çok sevmemde en büyük etken..

Bu da kendisiyle aynı renkte olan halımızda ikinci gezintisini yaparken. Onu da kendi gibi bir şey sanmıl olması yüksek ihtimal. Yine de çok yadırgamadı badi badi adımlarla kaplumbağa hızında ilerledi..


Bu son iki fotoğrafta da birkaç şebeklik yaptıralım dedik bizim bebeklere. Korkmasınlar diye de hemencik alıverdik şeffaf tabağımızdan. Aslında sevdiler bile diyebilirim sanırım..Pembe göbüşüyle de beni çok güldürdü tesbih..Şimdilik en sıcak kanlı ve uysal o gibi duruyor. İlerleyen zamanda diğerlerini de yakından tanıyacağız.Umarım siz de sevmişsinizdir..

16 Eylül 2010 Perşembe

Tunus tatili bölüm 2; hediyelik eşyalar, dükkanlar

Tunusta en çok şaşırdığım şeylerden biri de bir sürü baykuş objesi bulmak oldu. Hepsi birbirinden tatlıydı. Dayanamadım zaten en sağdaki beyaz olanı aldım.

En çok beğendiğim diğer şeyler ise mozaik kaplama olan hediyelikler oldu. Zaten duvarlarda da bolca görmek mümkündü mozaikleri. Yalnız dünyanın sayılı mozaik müzelerinden biri olan Bardo müzesini göremedik o yüzden üzüldüm. Belki bir dahaki Tunus gezisinde..Müze hakkında bilgi almak isterseniz buraya bakabilirsiniz.
Bu heykelciklere de ayrıca bayıldım. Neden almadım diye kendime soruyorum şu anda. Ama herşey o kadar güzeldi ki hangi birini alacağını şaşırıyor insan..
Bunlar da geleneksel tunus tabakları. Desenleri son derece güzel.Ve tabaklar oldukça kullanışlı. Ben en çok sağ fotoğraftaki kapı şekilli kahvaltılıkları beğenmiştim..


Soldaki fotoğraf Sidi Bou Said'in evlerini tasvir eden bir biblo..Yanında Tunus işi bir ayna, meşhur Tunus bebeklerinden bir tane, bolca rastlalayacağınız geleneksel el yapımı kafesler. Bu kafesler dekorasyon amaçlı da olabilir tabi ya da kuşunuz için alabilirsiniz. Bir de hiçbir zaman vazgeçemediğim minik; işli kutucuklar..Küpeler için ideal bir saklama objesi olabilir.
Bunlar da Hammamet'in meşhur yaseminleri. İnanılmaz kokuyorlar. İnsan kendini cennet bahçesine düşmüş gibi hissediyor ve odanıza aldığınızda her yere o muhteşem kokusunu yayıyor. Bunlarda taç yapıp da satıyorlar turistler için.
Bu sarman kedicik de Sidi Bou Said sokaklarının uykucu kedisi. Nasıl da pofuduk şu tipe bakın. Yanından geçmemize rağmen uykusundan bir anlığına uyanmadı.

Sidi Bou Said sokaklarındaki bir sürü hediyelik eşyacıdan sadece biri. Ve biraz da gözü tok bir satıcıydı. Normalde epey indirim yapıyorlar ama bu adam kuruş inmedi turisti bol gördüğü için.


Pek görülmüyor yakın çekim olmadığı için ama baykuş motifli bir kolye vardı elimde. Küçücük bir şey olmasına rağmen şaşırtıcı derecede yüksek bir fiyat çektikleri için alamadım tabi..Ama bir sürü baykuş objesi görmek bile bana yetti de arttı bile:)

Tunus için tavsiye edeceğim, en çok beğendiğim yer Sidi Bou Said oldu. Daha sonra Hammamet, Carthage ve en son da Tunus merkez oldu. Eğer vakit bulabilirseniz Bardo müzesini ve Medinayı da gezmeyi ihmal etmeyin derim ben..

Bir sonraki yazılarımda da sırasıyla Otelden, merkezden ve Tunus'un vazgeçilmezi kapılarından bahsedeceğim..

15 Eylül 2010 Çarşamba

Benim miniş kediciklerim vaaaar


Benim küçük sıpacıklarımın gözleri açıldı artık. Bir tanesininki tam diğerleri daha yarım. Her geçen gün büyüyor tombikleşiyorlar. Ama hala tir tir titriyor korkuyorlar. Çok sevimliler..

Safran çok tatlı. Onu nedense ayrıca seviyorum. Sarı olması da sevimliliğini artırıyor sanırım. Mis gibi de kokuyorlar aynı fırından yeni çıkmış kurabiye gibi..

Bu bağırma halinde olan ama sesinin çıkmadığının farkında olmayan tesbih suratı pek tatlı ama biraz yaramaz.

Sanki annelerinin sadece bir tane memesi varmış gibi üçü birden bir memeye hücum ediyorlar. O kadar komikler ki izlemeye doyamıyorum.

Kucağıma alınca nerde olduklarını şaşırıyorlar. Yine de uslu sayılırlar. Bakalım biraz daha büyüdüklerinde ne olacak.
Bu da ilk halı üzeri deneyimleri. Kutu evlerinin yumuş battaniyelerini ters yüz ederken onları ilk kez halıya koyduk şaşırdılar..

 
Yerim ben onu pamuğum benim. Masul bakışlım..Hemencik büyü de oynayalım..