4 Eylül 2012 Salı

Eylül geldi ekime bir kaldı

Sonbahar aylarını çok severim ama henüz yazın bitiyor olduğunu kabullenemedim. Çünkü hala içimde havuza veya denize girebilme ümidi barındırıyorum. Çocukça bir hevesle suyla buluşmak istiyorum yeniden. Geçen hafta tatilimizde yağmur karşıladı bizi sabah. O gün bugündür yağıyordu. Hele dün öyle serindi ki hava bahçede üşüdük. Çoraplarımı giydim, hırkamı giydim, üzerime de annemin ördüğü ufak diz battaniyesini alıp öyle oturdum evin içinde. Ama bugün dünden eser yok! Hava tam kıvamında. Rüzgar harika esiyor ve sıcaklık tam da olmasını istediğim gibi. Sular bile soğumuştu bu birkaç günde, sabahları şaşkınlıkla yüzümü yıkıyordum. Dedim ya henüz yazın biteceğini kabullenemedim.


Bu tembel işi kahvaltımız. Nedense bu kupaya takıntılıyım. Çayımı neskafemi hep onunla içmek istiyorum. Hatta bazen öyle oluyor ki onu bulamayınca ya içmiyorum ya da yıkanmasını bekliyorum. Ama artık bizim çaycı kızımız da öğrendi bardağı bana tahsis etti. O artık resmen benim bardağım:)Poğaça da ev poğaçası tadında. Yeni gelen pastacı ustamız yapıyor. Bu üçgen peyniri de sırf şu güleç inek uğruna yiyorum. Sabahları o bana gülünce ben de gülüyorum ister istemez. Keşke inekler böyle kırmızı ve güler yüzlü olsalardı. 



Bu bulutları çok seviyorum. Onların arasına dalıp birinden diğerine atlamak, hepsini mıncıklamak ve üzerlerinde uyumak istiyorum. Bazen ofisin önünden harika görünüyor bulutlar. 


Cuma günü yağmur olmasına rağmen uzak bir yere yemeğe gittik ama gittiğimiz yer pek güzeldi. Yanımda fotoğraf makinem yoktu ama  fotoğraf bulabilirsem bir yerlerden hemen hakkında bilgi yazacağım. Denizin dalgaları öyle kocamandı ki fırtınanın da etkisiyle, bir an beni alıp götürecekmiş hissine kapıldım. Dönüş yolunda da birbirinden güzel renkte bulutlar gördüm ve gökyüzü gökkuşağının her rengine büründü sanki benim için. Bir tarafım mor bir tarafım pembe, uzun bir yolda masal aleminden kopup geldim sanki. O an heidi gibi çimenlerin üzerinde yuvarlanmak istedim arabadan inip. 


Yemekhane yolunda pembe eteğimle sanki o günün prensesi gibiydim kendimce. Çocukluğumdan beri renkli, tüylü, tüllü, fırfırlı, incikli boncuklu şeyler giydiğimde kendimi prenses gibi hissetmişimdir. Eteğin uzun olması, zaman zaman ayaklarıma dolanması da bu hissiyatımı artırdı. Sadece bir gün için bile olsa bilmediğim bir ülkenin prensesi olabilmeyi ne çok isterdim, sırf o kıyafetleri giyebilmek ve kocaman bir şatoda bir gece geçirebilmek için. Ahh İzmir'in pazarından aldığım pembe eteğim sen nelere kadirmişsin meğer!


Gelelim tosbağa yavrularımıza. Günden güne büyüyorlar ve şebeklikleri artıyor. Ağaçlara tırmanmayı öğrendiler son olarak. Şişman olan bu fotoğraf karesine girememiş, onu da ayrıca çekeceğim. Beni çok eğlendiriyor bu böcükler. Her şeyin miniği güzel oluyor gerçekten de. Minik kedi  yavrularına bayılıyorum. Bir tane siyahlı tekir vardı aralarında erkek, onu eşimin kardeşine verdik. Birkaç gün sonra da iki sarı daha sahiplendirilecek tarafımızdan. Bahçeli bir evde rahat edecekler inşallah. Diğer kalan iki taneden şişko olanı kimseye vermeye niyetim yok. O inanılmaz tüylü, şişman, oyuncu ve sevimli. Onun garfield olacağına inanıyorum büyüyünce. Bakalım bekleyelim ve görelim. Bu arada Charlotte sanırım 5. ye hamile!!! Yeni yavrular yolda. Ben hala bunca zorluğa ve yeni gelen yavrulara rağmen dünyanın bütün kedilerine bakabilirim diye düşünüyorum:)Kedi sevgisi böyle bir şey işte!


Bir de şu eşşeğe bakın hele. Kocaman oldu hala kıskançlık yapıp emmeye çalışıyor. Bu fotoğraftaki Gırgır yani Charlotte'un yavrusu. Siyah olan da kardeşi aslında:) Yine de memenin tadı sanırım başka bırakamıyor, gizli kapaklı içiyor arada Gırgır izin verdiğince. Zaten artık yavrular sütten kesildiler ve mama yiyorlar. Bu fotoğraf biraz eskimiş bile. 


Benim çirkinlerim sefa yaparken. Taş serin oluyor onlar için öğlenleri bile eve gidip sıcaktan bunalmasınlar diye bahçe suluyor taşı yıkıyorum. Yoksa sıcaktan fenalaşıyor hayvancıklarım. Neyse ki birkaç gündür serin ya havalar kendilerine geldiler artık. Bundan sonra da herhalde 50 derecelere çıkmaz artık. Pastırma yazlarını bekliyorum heyecanla şimdi!


Bu tosbağa da ayakkabı ve terlik delisi. Hep içlerine girip oturuyor, uzanıyor, uyuyor. Kırmızı sarı da pek yakışmışlar ayakkabı ile. Kedilerimizi de Galatasaraylı olarak yetiştiriyoruz gördüğünüz üzere :)Bu kedimizin bir ismi yok ama ben ona kıl kuyruk diyorum :)


İşte burada da uyurken görüyorsunuz. Gidip dokunduğumda uyanmadı bile. Ayakkabının kokusu ile nasıl kendinden geçtiyse artık cicozum benim. 

Buradan yeniden herkese söylemek istiyorum. Hayvanları sevin. Onları besleyin, arkadaş olun, sevginizi verin. İnanın hayata bakışınız çok ama çok değişecek. Köpekleri de seviyorum ama kediler benim için bambaşka. Hele ki Charlotte gibi pamuk, insancıl, sevecen ve uysal bir kediniz olursa değmesinler keyfinize.  Kedili hayatlar her zaman daha anlamlı ve güzel! Bir de hayatımın hiç bir döneminde kedim olduğundaki kadar güldüğümü hatırlamıyorum! Benden söylemesi...

2 yorum:

  1. en güzel kahvaltı bencede bu :)

    YanıtlaSil
  2. Gercekten de hayvanlar cok degistiriyor. Bana kopegim sabri ogretti diyebilirim. Ve bir varligin sorumlulugunu almayi, bende baskasi gelip yemegini vermeyecek, yurutmeyecek, doktora goturmeyecek. Aslinda ne kadar hepsi sevilmeye muhtac ve bizi ne kadar deli gibi seviyorlar. Keske onlarin bizi sevdiginin yarisi kadar insanlar da sevseler.

    YanıtlaSil

Yorumlarınız ve paylaşımınız için teşekkürler. Mutlu kalın:)