10 Temmuz 2012 Salı

Güzel bir rüyadan uyanmak



Güzel bir güne mutlu rüyalar ile başlamak her zaman çok sevdiğim bir şey olmuştur. Fakat bu rüyaları bir kenara bırakıp da gerçeğe adapte olmak bazen öyle güç oluyor ki. Hele uzun zamandır görmeyi arzuladığınız bir rüya ise bu tadı bambaşka!

İnsan büyüdükçe özlemleri de büyüyor ve artıyor. Çocuk olduğum zamanları çok özlüyorum, o zamanki hayatı, etrafımdaki arkadaşlıklarımı, değer verdiğim insanları yanımda bulabilmeyi ve o kahkaha dolu kalabalık sofraları, ama en çok da doğduğum evi özlüyorum. Taşınmamızın ardından çok gidip geldim o eve ziyaret amaçlı ve sadece bir kere daha görebilme ihtimali ile türlü bahaneler uydurarak. Hep merak ettim bizden sonra o ev nasıl bir hal aldı diye. Çok zaman sokaktan eve dönüşlerde o apartmana girdim ve hatta o kapıyı çaldım. Pek yadırgamıştım, ayaklarım beni hep eskiye götürüyordu. Hala öyle biriyim ben, eskiye tutkuyla bağlı.

Eşyaları hayal ederim çoğu zaman ve rüyalarımda hep o evimize girip odaları karıştırırım. Sanki her rüyamda hatırlamadığım bir yerini keşfederim yeniden. Mutfağı ve annemlerin yatak odası pek aklımda yer etmemiş nedense. Kendi odamı, salonumuzu, holü ve arkadaki soğuk odayı hatırlıyorum. Soğuk oda dediysem kaloriferi yanmayan ardiye olarak kullanılan odamızı kastediyorum. Soğuk bile olsa oraya girip kutulardan veya torbalardan bir şeyler bulmayı çok seviyordum. Ufak banyomuzu da hatırlıyorum aslında ama çok hayal meyal. Bir de salondaki sonbahar manzaralı duvar kağıdı hep aklımdadır.

Bu blog yazısını yazmaya niyet ettiğim sabah böyle güzel bir rüyadan uyandım. Hiç uyanmak istemeyerek doğruldum ve bir süre düşündüm. Yeniden gidip görebilmeyi istedim. Eskiden hep ileride bu evi alacağım diye düşünürdüm. Keşke çocukluğumuzu yaşadığımız o mekânları olduğu gibi bırakabilsek, anılarımızdaki gibi. Koltukların kılıfları, seramiklerin desenleri öylece kalsa ve tabi annemizin nefis yemek kokuları ile mis gibi temiz çarşaf kokuları da yanında bonus olsa.

Rüyamda evde dolaşıyordum. Ama ev hayalini kurduğumdan kat be kat büyük ve bahçeliydi. Hatta kış bahçesi bile vardı. Mutfağı gördüm çok net olarak ama sanırım sadece hayali bir varsayımdı, yoksa mutfağımızın zihnimde yarattığım gibi olmadığını kesinlikle hatırlıyorum. Farklı bir mutfak tasarımı çıktı karşıma ama rüyamın ve çocukluğumun ruhuna çok uygun olarak. Teyzemi gördüm. Bu sıra teyzem hep aklımda, eniştemi(dede diyordum ben) yakın zamanda kaybettiğimiz için hep onu düşünüyorum. Ne yapıyor, nasıl devam ediyor, neler yaşıyor içinde diye anlamaya çalışıyorum. Onun dedemle fotoğraflarını gördüm siyah beyaz ve kocaman kocaman basılmış. Kendisi de tıpkı genç kızlık fotoğraflarındaki gibiydi. Büyük kirpikleri, kalın göz kalemi, dudaklarında kırmızı ruhu ve o yüzündeki beni ile tıpkı Belgin Doruk gibi. O halini görmeyi isterdim tabi daha pek çok önem verdiğim kişiyi de eski halleri ile görebilmeyi dilerdim; annem, babam, babaannem, anneannem, kendim v.b

Böyle zamanlarda rüyaların içinde kalabilmeyi istiyorum. Orada dinlenebilmeyi, huzur bulmayı ve geçmişi yeniden keşfetmeyi arzuluyorum. Keşke rüyalarımızdan odalarımız olsa ve odalarımızda kaybettiklerimizle buluşsak, çocukluğumuza dönsek, anılara dokunabilsek.

Şimdi ellerime bakıyorum da minik kahverengi lekelere ev sahipliği yapmaya başlamışlar bile, gözlerim yorgun, bedenim sanki hayatla birlikte debelenmekten bitkin bir halde. Oysa daha kim bilir ne çok şey var yaşayacağımız.

Sabahları yorgun uyanan ben, sanırım en çok böyle rüyalar gördüğümde günün anlamlandığını, neşe dolduğumu, hayatımdaki sayılı dakikaların kıymetini bildiğimi hissediyorum. Bir yerlerde ben hala o günleri yaşıyorum sanki. Belki de paralel evrendeki ben, şimdiki ben ile iletişime geçmeye çalışıyordur olamaz mı???

NOT: 5 Temmuz Cezayir'in bağımsızlık günüydü. Unuttum sanmayın. Sadece yazısını yazmakta geciktim çünkü hem birkaç günlük tatil hem de işler araya girdi. Kısa zamanda bitirip sizinle paylaşacağım. Mutlu kalın!


2 Temmuz 2012 Pazartesi

Mutluluk ne midir?

Bu ara vermeler sıklaşıyor ya hiç hoşlanmıyorum aslında. Ne zaman yazmaya niyet etsem bir türlü başlayamıyorum. Akşam üzerine doğru hep eve gittiğimde bilgisayarımı alır bahçede bir güzel yazarım bugünkü yazımı diyorum yine olmuyor. Eve gittiğimde mutlaka aklıma yapacak ekstra bir şeyler geliyor. Annem evin işleri hiç bitmez derdi bense pek anlam veremezdim. Şimdi bazen bakıyorum da kendi kendime iş yaratıyorum. 

Havaların sıcak olması insanı olumsuz yönde etkiliyor. 50 derece sıcakta hep kedilerim gibi, gölge ve serin bir yer bulup uzanmak isteği duyuyorum. Kendimi harekete geçirebildiğim zamanlarda ise hep yeni tarifler deneyip lezzetli yaz yemekleri yapmak için harcıyorum zamanımı. Günden güne tariflerim çoğalıyor ve çocuk gibi mutlu oluyorum. Mutluluk demişken; uzun zaman evvel bana bir mim yollandı ama ben cevap yazamadım. Bu vesile ile şimdi ona da yanıt vermiş olacağım. Bizi mutlu eden şeyler neler? Mim'in konusu işte buydu. Mutluluk en çok yaza yakışıyor herhalde. Çünkü yaz mevsiminin üzerimizde böyle bir etkisi var. Baharın da aynı ölçüde olmasa da payını göz ardı etmemek gerekiyor. Mutlulukları yaratabilmek aslında çok kolay. Yoksa öyle çarşıda pazardan mutluluk adlı etiketlerle satılan bir şey değil ne yazık ki! Günümüzde bu kadar kolaycı olmuşken içimizden kimileri onun da satılmasını istiyordur eminim. Armut piş ağzıma düş mantığı ile günlerini geçiren öyle çok insan var ki. Onlar hayatın kendilerine her gün mutluluklar hediye etmesini bekliyorlar, bekliyorlar ve bekliyorlar. Harekete geçmek gerek bir an evvel, başlangıcı nerede, nasıl ve ne zaman olursa olsun.


-Mutluluk bence ilk başta seni seven ve düşünen insanların olduğunu bilmekten doğar. Sonra sevdiklerini değebileceğin kadar yakınında tutmakla büyümeye başlar. Kendine ufak mutluluklar edindiğinde ise gelişir. Sonu var mıdır? Bana kalırsa yoktur çünkü insanın istemsizce olsa bile yarattığı kendine has bir gülümsemesi her zaman olacaktır. 


-Sevdiğim adam beni mutlu ediyor. Hiç bir şey yapmasa bile onun yanı başımda olmasını seviyorum. Onun varlığını hissetmeyi seviyorum. Hayatın bizi karşılaştırmış olması büyük bir mutluluk kaynağı, daha ne olsun! İki tane ayrı şehirde, iki ayrı insan, birleştiklerinde mutlu bir hayat yaratabiliyorlar ya bence bundan daha mucizevi ne olabilir. Şöyle bir söz vardır çok beğendiğim ve sıkça yazdığım;

'Bir gün gelir, dünyanın bir yerinde yıllarca 
senin 
haberin olmadan yaşamış birine,
bütün hayatını anlatmak istersin.' 

(İşte bu cümleyi her düşündüğümde sevdiğim kişinin
ne kadar özel olduğunu bir kere daha anlıyorum ve 
bu beni mutlu etmeye yetiyor da artıyor bile!)



-Kızım Charlotte ve diğer kedilerim beni hep çok mutlu ederler. Onların şaşkın bakışları, yumuşaklıkları, gır gııırr sevgi gösterilerinde bulunmaları, patilerinin renkleri, dokusu ve pufidikliği benim için mutluluk kaynağıdır. Bir de beni gördüklerinde çook uzaktan bile olsa  koşarak karşılamaları her buluşmamızda içimi mutlulukla doldurur. Sevildiğimi biliyorum.


-Yazma eylemi beni mutlu eden şeylerin içinde önemli bir yere sahip. Yazmanın yanında araştırmak, okumak, defterlerin sayfalarında kalemlerin renkleri ve kelimelerin büyüsü ile buluşup bütünleşmek de cabası. İnsan onları hayatına bir kereliğine bile olsa aldığında vazgeçmesi mümkün olmuyor.



-Yemek yapmak önceden bu kadar elzem değildi benim için. Bir ihtiyaç olarak görüyordum. Ama o zamanlar toydum. Şimdi onu içimdeki ruhla bütünleştiriyorum. Yemek fotoğraflarına bakmaktan sürekli yemek düşünür bir hale geldim. Zaten yaptıklarımı tatmayı da ayrıca seviyorum. Büyük bir mutfakta kendimi yemek yaparken hayal etmek mutluluk veriyor. Dekorasyon hakkında fikir veren cezbedici sayfalar da hayal gücüm için büyük yardımcı. 



-Doğa ile yakınlaşmak beni mutlu ediyor. Kuşları dinlemek, toprağı koklamak, taşlara dokunmak, pek çok şekilde ona yakın olduğumu hissetmek mutluluk veriyor. Otların rüzgarda dans etmeleri izlemeyi çok severim örneğin ve çimenlere yayılıp gökyüzünü izlemeyi, denizin dalgalarına dalmayı ve suyun yüzeyinde elimi izlemeyi. 


-Güzel kokular beni mutlu ediyor. Çamaşır makinesinden yeni çıkmış çamaşırların evi saran o muhteşem kokusu, soğanın kavrulurkenki kokusu ve sonra sarımsakla buluştuğundaki o an, tereyağlı pilavın evin her yerine hücum etmesi, fırındaki ekmek kokusu, pazara gittiğimizde karşılaştığımız sebze ve meyvelerin taze kokuları, kitapların yapraklarının kokuları, kedimin temiz olduğu zamanki kurabiye kokusu, tanıdık yerlerin örneğin evimin, annemin, babamın, aşina olduğum insanların kokuları, banyo sonrası saçların kokuları, otların yakılma anındaki kokuları, kalemlerin ve silgilerin kokuları v.b daha öyle çok var ki yazamadığım.


-Yolculuklar beni hep mutlu etmiştir. Erkenden hazırlanılan bavullar, sabahın ilk ışıklarında çıkılan yollar, arabada giderken pencereden rüzgarın içeri girmesi, ara ara verilen molalar ve keşfedilen yeni yerler. Bilmediğim başka yaşamlara tanık olmak ve yeni bir kültürü tanımak, anlamak ne muhteşemdir. İnsan da bu yeni yerleri gördükçe yenilenir, gelişir ve değişir. 


-Yaşlı insanlar beni mutlu ederler. Onların bulundukları ortamda hep bir huzur vardır gibi hissederim. Ailede bir büyüğün olması fikri beni hep mutlu eder. O zaman gerçek bir aile olduğumuzu düşünürüm hep. Yaşlıların buruşmuş tenleri, kokuları, koyunlarında sakladıkları gizli hazineleri benimle paylaşmaları, eskiye dair hikayelerini anlatmaları büyük mutluluk verir.


-Eskiye dair her şeyi çok severim ve ne zaman eskiyi düşünsem elimin altında o zamanlara ait dokunabileceğim ve gerçekliğini hissedebileceğim bir şey olsun isterim. O yüzden çok önem veririm benim olanlara, kitaplarıma, eşyalarıma; çünkü hepsinin bir anısı vardır bende. Annemden kalan bir eşyayı üzerimde taşımak, babamın annem için yazdığı aşk dolu şiirlerini yakınımda tutmak isterim. Tanıdıklarımdan yadigar eşyalarında ayrı bir yeri vardır bende; babaannemin dikiş makinesi, annemin teyzesinin daktilosu ve teyzemin taş plakları gibi. Onların fotoğraflarını gittiğim her yere götürürüm. Ailemin diğer üyeleri için de geçerli olmuştur bu. İlerde evimde eski aile fotoğraflarından oluşan bir alan yaratmak hayalim var, bu da mutlu ediyor beni, çünkü aileme olan bağlılığımı paylaşmayı ve bunu tüm kalbimle içimde hissetmeyi seviyorum. 


-Fotoğraf çekmek beni çok mutlu ediyor. Zaman hırsızı oluyorum çünkü o filmlerde görüp de hep olmayı hayal ettiğim ajanlar veya dedektifler gibi. Keşke gözümün gördüğü her kareyi çekebilsem tam da o anda. Günün birinde böyle bir teknoloji yaratılırsa emin olun deneyenlerden biri de ben olurum. 


-Müziği seviyorum, hafif müziği ve bir hikayesi olduğunu hissettiğim müziği. Böğüren bağıran adamları bir zamanlar nasıl dinliyormuşum anlayamıyorum. Gençlik gerçekten insana her şeyi yaptırıyor. Şimdi de o günlerdeki gibi çılgın olabilmek adına türlü şeyler yapmak istiyorum ama biliyorum ki o günler geri gelmeyecek. Olsun yine de doyasıya yaşadığımı bilmek bile beni mutlu etmeye yetiyor.


-Ben çabuk mutlu olabilen biriyim. Japon pazarlarında satılan renkli plastik kaplar bile beni mutlu eder:) Görünce o renkleri içim hareketlenir ve enerji dolarım. Sokaklarda yürümek öyle suskun ve etrafı seyrederek, bir kitabın sayfalarına dalıp gitmek, yalnız olmak sevdiğim diğer şeylerdir. Yeri gelir kalabalıkları da severim ama daha çok ailesel kalabalıklar, toplanmalar hoşuma gider. Yine de bir yanım yalnız kalmaya dair övgüler yağdırır durur içimde. O yüzden ilk yıllar burada yaşamak o kadar da zor gelmemiş olmalı, bir nevi kişisel bir inziva gibiydi. O zamanlar bana faydasını anlamamıştım tabi, o heyecanla idrak etmek zordu. Şimdilerde bana neler kazandırdığını görebiliyorum. 


-Denize yakın olmak, deniz havasını solumak da her zaman büyük bir mutluluk vermiştir bana. Çocukluğumun en güzel anıları Karadeniz'in serin sularının bağrında geçmiştir. O yüzden o anılara dönebildiğim zamanlar yani yazlığımızda geçirdiğim her gün benim için ayrı bir mutluluk kaynağıdır. Sanırım yaşlandığımda dahi oradan vazgeçemeyeceğim. 


-Renkler, desenler ve ilgi alanıma giren çoğu şey beni mutlu eder. Geniş bir alanı kastediyorum bunu söylerken, çünkü hayatın içindeki her ufak detayı gözleme, araştırmaya meraklıyım. Her şeyin içinde bulunmak, yaşantıların tadına bakmak isterim. Bu yüzden mesleğimi çok seviyorum. Antropoloji okumak bugüne kadarki seçimlerimden en iyisiydi, hiç bir zaman pişman olmadım. Bir pişmanlığım varsa o da eğitimimi desteklemek adına yurt dışında farklı işler yapmayışımdır. Onu da Cezayir'de kaldığım zamanlarla telafi etmeye çalışıyorum. Farklı insanları, kültürleri tanımak, öğrenmek, farklı hayatlara dahil olmak her zaman beni mutlu etmiştir.

Daha yazacağım öyle çok şey var ki. Mutluluk benim için burada yazdığım ve yazamadığım pek çok şeydir. Kimi zaman etten kemikten, kimi zamansa sadece düşünceden ibarettir, yeterlidir, değerlidir ve berraktır. Söylenen o ki artık insanlar bu tip okumalara fazla vakit ayırmıyorlarmış, inanmıyorum, yazdıklarımın elbet birilere hitap edeceğini biliyorum. Bu yüzden her zaman zevkle ve mutlulukla yazmaya devam edeceğim. Siz de mutlu mutlu gülümseyerek okuyun! 

Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle.