18 Nisan 2013 Perşembe

Paris: Saint Chapelle

Günlerimiz öyle çabuk ve telaşla geçti ki Paris'te. Kendimi büyülü bir kitabın sayfalarını hızlıca çevirip bitiriyor gibi hissettim ve hep yeniden başa dönmek istedim, tekrar tekrar okumak için. Günler güneşli ve güzeldi, soğuk bile değildi hatta. Bir yandan da sürekli yürüdüğümüz için soğuğu hissetmiyoruz herhalde diye düşünmeden de edemedik. 


Montparnasse'da o çok sevdiğimiz pastaneden sandviçlerimizi alarak başladık güne. Ardından da indiğimiz metro durağının oradaki kahveciden süper leziz kahvelerimizi alıp parktaki banklara oturduk. 




Elimizde haritamız ve tabelalara baka baka yerimizi bulduk ki zaten banktan kalkıp ileri doğru atıldığımızda Saint Chapelle tam da karşımızda duruyordu. Öyle güzel bir yerde inmişiz. Sanırım indiğimiz metro durağı Cite durağı idi. 





Kahveleri aldığımız yerin yanında böyle bir mağaza vardı hediyelik eşyalar satan. Ama şu arkasında Eyfel olan incecik saçma yağmurluk bile çok pahalıydı, şaşırdık. Bazı şeylere verilen paralar değiyor elbet çünkü ilk kez gidiyorsun ve hatıra amaçlı bir çok şey almak istiyorsun. Yine de incecik bir yağmurluk nedir ki ederi onun arkasına ben de internetten çıktı alıp bir Eyfel fotoğrafı rahatlıkla bastırabilirim. 





Giriş zor olmadı yine diğer yerlerde olduğu gibi kolayca girdik. İçerisi çok güzeldi. O renkler, o desenler, o tavan insanı hayretler içerisinde bırakıyordu. Zaten bunu inanın Paris'i anlattığım her yazımda tekrar tekrar yazacağım çünkü beğenmediğimiz, hayran kalmadığımız tek bir yer bile yoktu. Bu kadar buram buram sanat kokan bir şehir elbette ki sevilir.




Vitraylar harikaydı. Her bir camda farklı desenler vardı yine.


Burada ayrıca sütunlardaki kabartmalara bayıldım. Onları bile tek tek oraya işlemişler. İçeride restorasyonların nasıl yapıldığına dair bir video da gösteriyorlardı ki ona biraz göz atınca bile ne kadar zor bir iş olduğunu anlıyor insan. Minik minik detaylar ve inanılmaz bir özen. 


Bu görüntünün önünde duruyor olmak güzel bir duyguydu. Kocamandı kelimenin tam manasıyla. O gül pencere o upuzun kırmızı kapı enfesti. 


O gördüğünüz kırmızı kapının kilit yerinde bu melekler vardı. Çok beğendim. Melekleri çok seven biri olarak her melek gördüğümde türlü türlü tepkiler verdim. Sırf o tepkilerimden bir video çekilirdi aslında. 



Karanlığın içinde renklerin şöleni ve içinde binbir hikaye gizli. 


İşte sütunlardaki kale ve fleur de lis (zambak şekilli arma) desenleri. Renkler ve altın boyamalar harika. Bir sürü de kabartma çiçek vardı. 





Pencerelerin uzunlukları karşısında irkildik diyebilirim. Hangi resme bakıp hangisini anlamlandıracağımızı şaşırdık. Orada daha uzun saatler geçirebilir insan. Paris'te bir süre yaşamak lazım ki her birini sindire sindire izleyip öğrenebilesin. 




 Vitrayların üzerindeki resimlerden bazı kareler. 





Bu heykelin bakışları beni çok etkilemişti. Hala daha fotoğrafa yakından bakınca tüylerim diken diken oluyor. O kadar gerçekçi ve hüzünlü bir ifadesi var ki. İnsan oradaki her detaya dokunmak, hissetmek ve kendinden önce neler olduğunu hayal ederek zamanda yolculuk yapmak istiyor. 


Bu fotoğraf karesindeki desenler ise yerlerdeki desenler. İnanın onları üzerine basarken bile içim sızladı. O kadar güzeldiler ki. Hele ikinci sıradaki armayı çok sevdiğim için ona basmaya kıyamadım. O desenli seramiklerden evimde de olsun isterdim. Ama zaten ben bir müzede yaşamayı isterdim ya da bir şatoda, öyle bir ruhum var benim. 


Paris serisi son hızla devam ediyor. Yarın için de yeni bir yazı planım var bahçe işlerine dalmazsam eğer. Yarın malum cuma, tatil günümüz. Havalar da yine çok güzel. Bugün 24 dereceydi yarın da sanırım bu civarlarda olacak. Bahçede kahvaltı edip, sonra günün geri kalan zamanında eve girmeden dışarıda vakit geçirmeyi hayal ediyorum şimdiden. 

Cezayir'den herkese sevgiler

2 yorum:

  1. siz çok güzel bi çiftsiniz! tahtaya vurdum hemen, nazar değmesin :)

    ben bu şapelin yerlerinde yuvarlanır, yanağımı sütunlarına sürterim kediler gibi. yarabbi ne kadar güzel her santimetrekaresi!

    YanıtlaSil
  2. fermina daza;
    hihii çok teşekkür ederiz postacıı sanaaaa:):) o senin güzelliğin:) ben de aynen senin anlattığın gibiydim valla duvarları kapıları sütunları her yeri elledim dokundum kokladık. her otele dönüşte sokak çocuğu gibi oluyordum sorma:)insanın orada günler geçiresi her bir köşeyi ezberleyesi geliyor:)

    YanıtlaSil

Yorumlarınız ve paylaşımınız için teşekkürler. Mutlu kalın:)