31 Ocak 2010 Pazar

Kursta ilk günüm ve sevdiğim bir film üzerine

Ocak ayını da yedik. Geriye şubat kaldı yaza yaklaşma adımımızda. Türkiye'de havalar pek kötü gidiyor duyduğumuz ve izlediğimiz üzere. Buradaysa bir gün güneşli bir gün kapalı. Öyle çok sarmalanmayı gerektirecek bir hava yok aslında. Sadece bir mont yetiyor insana. Ama sanırım bundan sonra başlayacağız lahana gibi giyinmeye. 

Cuma günü Fransızca kursumun ilk günüydü. Gece heyecandan pek uyuyamadım. Uyuduğumdaysa rüyamda sürekli okul, sınıf, öğrenciler ve sınavlarla alakalı şeyler gördüm. Bilinçaltı işte. Henüz fransızcayla ilgili çok fazla şey biliyor sayılmam bu yüzden biraz korkuyordum açıkçası. İlk kur dolu olduğu için ve günleri de uymadığından ikinci kurdan başlamam gerekti. Neyse ki korkutuğum gibi olmadı. Hocamız yaşlı bir bey. Oldukça hızlı ve aksanlı konuşmasına rağmen pek kibar. Bizim de yabancı olduğumuzu bildiği için sürekli anlayıp anlamadığımızı sordu. Sınıfta şu anda dokuz kişiyiz.Üç erkek ve altı bayan.İlk gün daha girer girmez parça okumaya başladık. Ehh ben de çat pat okudum. Bilmediğim kelimeleri sözlüğümden hemen buldum ve adapte olmaya çalıştım. Zevkli geçti. Yalnız tek kötü tarafı üç saat boyunca ara vermemeleriydi. Neden böyle bir sistemleri var henüz anlayamadım. Normalde tenefüs araları vermeleri gerekir motivasyon ve ihtiyaçlar açısından. Bakalım belki daha sonra ara verirler. Şimdi cuma günü yeniden kursa gideceğim. O zamana kadar biraz tekrar yapmam, notlarımı temize çekmem ve yeni parçamızın kelimelerini bulup çıkartmam gerekecek. Ne kadar zor olursa olsun denemeye değer. Nihayet başlayabildiğim için mutluyum. Biraz zorlanacağım o kesin ama üstesinden geleceğimi umuyorum.

Tüm bunların haricinde bugün yine tembellik yaptım sayılır. Buranın havasından mı bilmem sabahları çok zor uyanıyorum. Artık saatimin alarmını her gün çalması için ayarlamanın vakti geldi de geçiyor bile. Ve bloga da daha sık yazmanın. Sürekli aynı şeyi söyleyip duruyorum fakat başaramıyorum. Daha çok çaba göstermeliyim. Bir fotoğraf sitesine de üye oldum oraya çektiğim fotoğraflarımı koyuyorum. Bana iyi geliyor. Ve beni gaza getiriyor. Bakmak isterseniz buyrun: Fotoğraflarım için tıklayın  (üye adım Charlotte)


Gelelim filmimize. Adı Julie&Julia    Son derece keyif aldım izlerken. Zaten Merly Streep'i çok severim. Yemek yapmayı sevenler ve blog yazarları için de harika bir film olduğunu düşünüyorum. Tabi bir gün yazar olmak isteyenler içinde. Mutlaka izleyin derim filmdeki yemekler bir harika. İnsan filmi bitirince hem yeniden izlemek istiyor hem de kalkıp mutfağa dalmak istiyor. Ayrıca benim gibi mutfak malzemelerine meraklı olan tipler de o mutfakta gördüğü tencelerden, tavalardan, güveç kaplarından, kocaman havandan, yemek tabaklarından, karıştırıcılardan da almak istiyor. Bir deee mutfağı dizayn etmek istiyor..Biraz tehlikeli bir film doğruyu söylemek gerekirse ama son derece eğlenceli..Yemek pişirmeye yönelik ipuçları da var belirteyim..Hem de gerçek bir hikayeden uyarlanmış.

Herkese ayın son gününden sevgilerimle...Yarın başka bir gün olsun mutlulukla dolsun!

22 Ocak 2010 Cuma

Şu an başka ne mi isterdim?


Bugün yine her zamanki gibi bir gündü benim için. Yine kendimi zor kaldırdım yataktan. İki gecedir pek uyuyamıyorum o yüzden sabahları dalıyorum genelde. Tabi böyle olunca gün de çabucak bitiyor. Aslında en güzeli sabahın ilk ışıklarıyla güne katılmak. Bu sabah baktığımda gökyüzünün pembeliğini görmeliydiniz. Keşke fotoğraf makinamı alıp hemen çekseydim. Uyandıktan sonra kendime bir tost yaptım ve güne başladım. Yanında da kocaman bir bardak elma suyuyla. Bir de ilk kez mercimek köftesi yaptım bugün. Ne kadar da kolaymış. Şimdiye kadar yapmadığım hata. Akşam enfesle yedik. Yapmayanlara tavsiye ederim acilen. Onun dışında bugün başka ne mi yaptım? Sadece günü geçirdim. Sadece bir sayfa kitap okuyabildim gerisi klasik ev işleri. Bulaşıklar, çamaşırlar, biraz kedicikle ilgilen mamasını ver işte hepsi bu kadar. Ama başka ne mi isterdim? İşte istediklerim;

- Sabah erkenden uyanmak ve güzel bir kahvaltı sofrasında kendimi bulmak isterdim. Kızarmış ekmek pastırma ve portakal suyu. Ama benim için özenle hazırlanmış olmalıydı..
- Kahvaltıdan sonra fotoğraf makinamı alıp günün en güzel ışıklarıyla birlikte şahane Cezayir fotoğrafları çekmek isterdim. Burada henüz elime makinamı alıp çıkamadım yalnız başıma. Hala biraz tırsıyoruz bu durumdan. Ama yakında dayanamayıp çıkacağımı düşünüyorum. Zira nereye kadar böyle olacak..
- Sonra evime gelip bir sabah kahvesi içmek isterdim. Benim miguel olmadığım bir günde başka bir miguel tarafından yapılmış olan..
- Daha sonra gardrobumdan özenle kıyafetlerimi seçip sevdiğim bir arkadaşımla buluşmak ve sıcacık çikolata içmek isterdim. Uzunca bir sohbet eşliğinde.
- Kültürel aktivitelerin olmasını ve bu aktivitelere saatimi ayarlayıp koşar adım gitmek, bir çok esere ağzım sulanarak bakmak isterdim. Ve sonra onlardan aldığım gazla eve gelip içimdeki bütün yaratıcılığı kullanmak isterdim.(Sinema veya tiyatro var mı diye birilerine sormuştuk geçenlerde birkaç sene evvel terör olayları nedeniyle kapatıldığını söylediler. Ama belli günlerde faaliyet gösteren kocaman bir kültür kompleksi mevcut şehrimizde bir de el sanatlarının sergilendiği ve satıldığı güzel bir bina. Yakında onları da öğrenip ziyaret edebileceğimi umuyorum. Ayrıca bu tür aktivitelerden haberdar olmak için ne yapmam gerektiğini bulmaya çalışıyorum)
- Günün geriye kalan kısmında ise hafif bir yemek yemek belki canlı müzik olan bir yerde kafamı dağıtmak isterdim ya da tamam tamam daha olabilir birşey yazayım cezayir koşullarında film partilsi yapmak isterdim evde. Bir sürü arkadaşımızı toplayıp saçma sapan olmayan kült filmleri sıralayıp izlerdik.
- Gün içerisinde yaptığım şeyleri göz önüne aldığımda bu istediklerimin ne kadar da uç olduğunu farkettim. Özellikle de benden başka bir miguel olması kısmının:) Belki gün gelecek onlar da olacak ama sadece o günün yakında olmasını umit ediyorum şu anda.

Bunların dışında şu an başka ne mi isterdim? İşte bu soruya verebileceğim en güzel cevap bütün ailemin bir arada yanımda olmasını ve onlarla uzun saatler boyunca vakit geçirmeyi..O zaman günün tüm yorgunluğuna değerdi..

21 Ocak 2010 Perşembe

Bugün



Hava güneşli yine bugün. Kış kaybolmuş sanki ve yazla anlaşma yapmış yerine şimdi o bakıyor. Günlerdir evdeyim. Bazen canım ne yataktan kalkmak ne de panjurları açmak istiyor. Ama müzikle güne devam etmeyi seviyorum. Yapacak bir sürü şeyim var .Yapmalı! Artık printer de aldık sıra geldi masama. O zaman belki daha da motive olabilirim. Şimdi charlotte ile koltukta oturuyoruz o tabi her zamanki gibi uyuyor mışıl mışıl. Bir yandan da tenime değen pamuk tüyleri beni ısıtıyor. Kediniz varsa sobaya ihtiyacınız yoktur...Yarın tatil ama bize değil; yarın bana yine aynı gün. Burda hergün öyle. Çünkü hangi gün olduğunun bir önemi olmuyor burada. O yüzden Türkiye'ye her gittiğimde afallıyorum o karmaşa içerisinde. Maksat her güne yeni bir günmüş gibi başlayabilmekte. Değil mi ama? Herşey bundan ibaret. İnsan hayatını kendi güzelleştiriyor ne de olsa..

Öyle kısa kısa parmağımın dokundukları işte yazılanlar. Arada böyle karalayayım dedim. Daha sonra uzun uzun yazacağım.

Not: Bir de unutmadan yazmak istiyorum. Blogumun bu yeni üç kolonlu halini sevgili GeCe benim için yaptı sağolsun. Ben biraz kabiliyetsiz olduğum için bu konularda ondan rica ettim kırmadı o kadar işinin arasında. Ben bu yeni halini çok sevdim. Ona bir kere daha teşekkür ediyorum burdan ilgisi sevecenliği ve anlayışı için..

20 Ocak 2010 Çarşamba

Çeyiz sandığım

Günlerdim yazamadım yine hem internetten ötürü hem de biraz kendimden. Toparlayamadım kafamı bir türlü. Bugün de yazmak vardı aklımda nerden başlasam bilemedim. Fotoğraflarımı karıştırırken izmitteyken çektiğim çeyizlerimin fotolarını buldum. Dedim tamam burdan başlayayım yoksa yine yazamayacağım.

O gün çok güzel bir gündü. İzmite gittiğimde ya eskileri karıştırırım ya sandığı açar bakarım her defasında sanki içindekiler değişiyormuş gibi ya da milattan kalma fotoları serer tüm günü onlarla geçiririm. O gün piyangodan çeyiz sandığım çıktı. Açtık annem ve ananemle. Oturduk başına bir bir ayıkladık karıştırdık. Bunu annem ördü bunu ananem bunu teyzem dedik. Hepsinin yeri bambaşka zaten. El emeği göz nuru ince ince uğraşılmış. Hepsi güzel bir anı, zamandan hatıra. Bir bir sevdim onları, dokundum, hissettim. Hatta o anı kafamda canlandırmaya çalıştım. Eski şeyleri hatırladım eski günleri ve eskiden kalma hatıraları. Çocukluğumu, çocuk kaldığım zamanları.

Bunlar dantellerim. Şimdi tek tek hatırlayamıyorum kimin yaptığını ama sanırım üsttekini annem yapmıştı yanlışsa annem blogdan okuyup düzelttirir bana zaten ben de size yeniden söylerim..Beyazdan daha çok bej rengini seviyorum. Ama beyazın da ayrı bir güzelliği yok değil.

Bunlarda annemin yaptığı el işleri. Ben bunları da çok seviyorum. Resim gibiler. Daha bir sürü var aslında am hepsini çekip de koyamadım. Artık bir dahaki sefere de olmayanları çekerim.

Bunlar da kumaşlarım çeyizimdeki. En çok üsttekini seviyorum. Renkleri ve desenleri çok güzel bence. Yanıma alacaktım gelirken ama kıyamadım. Daha güzel şeyler dikmeyi öğrendiğimde değerlendireceğim.

Bu sevimli kumaşları da çok beğeniyorum. Özellikle kedili olanı ve çocuklu olanı. Onlar için aklımda güzel fikirlerim var.

Bunlar da benim bebeklik hırkam ve elbisem. Onların içindeki fotolarımı hatırlıyorum da ne komik. Kendimi görebilmeyi çok isterdim o miniş halimle ve bu kıyafetlerim üzerimdeyken. Naftalin falan koymamıza rağmen alttaki elbise lekelenmiş üzüldüm. Ama beyaz olduğu için belki lekesi çıkartılabilir.

Bu da eseriyle zuzum yani annem. Ellerine sağlık canım annecim. Bazılarını getirdim severek kullanıyorum. Kıyamıyorum aslında aklım gidiyor bişey olacak diye ama kullanmazsam da olmuyor ki istiyorum. İyiki yapmışsın bana bunları. Gelirken yatak örtümü ve perdelerimi de getiricem bej rengi haberin olsun örtücem böyle onları şık şık..Yeni nesil belki beğenmez bunları ama ben çok beğeniyorum. Zaten eskiciyim ben bilirsin eski şeyleri kullanmak her zaman daha hoşuma gidiyor. Zira bunlar da eski sayılmaz zaten bana kalırsa. Benim için hepsi yepyeni ve şahane:)

9 Ocak 2010 Cumartesi

Tekeli ailesi gururla sunar: kedimiz Charlotte

Nihayet evimize minik bir kedicik geldi. Ve gelişiyle de şenlendik. Aslında siyam almak istiyorduk fakat burada bulamadılar. Biz de kalan birkaç eşyamızı almak amacıyla kampa gittiğimizde eski çapkın kedimizin yine yavruladığını öğrendik. Bir de baktık etrafta birkaç tane yavru dolaşıyor. Aslında altı tane yavru dünyaya gelmiş fakat üç tanesini sıçanlar boyunlarını kopartarak öldürmüşler geriye üçü kalmış. Biz de dişi almak istediğimiz için bu bıcırığı seçtik. Aslında ilk başta gri olanı beğenmiştik ama o erkekmiş. Hemen bir kutuya koyduk ve birlikte yeni hayatımıza merhaba dedik.


Sevgili Charlotte maşallah pek bi oyuncu. Aslında en güzel tarafı da söz dinlemesi. Daha ilk günden itibaren tuvaletini kumuna yaptı ve mamalarını afiyetle yedi. O yüzden kaptı bizden yüz tam puanı:) gönlümüze girdi. Yalnız tırnakları pek uzun habire oynayacağım diye çizik atıp duruyor. Artık ona da bir hal çaresi düşünmek gerek. Belki biraz kısaltırız bakalım..Şimdilik yeni haberler bu kadar. Aaa az daha unutuyordum. Fransızca kursuna da yazıldım nihayet. Bu cuma günü başlıyorum. İlk kur dolduğu için ikinci kurdan başlayacağım. Yavaş yavaş çalışmaya başladım. Umarım başarabilirim. Herkese sevgiler. Artık daha sık yazacağım.