karantina etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
karantina etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Aralık 2020 Cuma

Bir şiir kitabı


Şiir kitabı olduğunu bilmeden bir kitap aldım ve içinde açtığım ilk sayfada 'En çok kimsin dediklerinde tökezliyorum' yazıyordu. Bunun üzerine bir gazete yazısı yazdım. Bu cümle uzun zamandır okuduğum en iyi cümleydi, kimim ben gerçekten?

Acaba diyorum bunca şeyin arasında kim olduğunu düşünmek için gerçekten vakit var mı? Bu kadar inceliği dünya kaldırabilir mi? 

Kimse ince şeyleri umursamıyor artık. Herkes kendini düşünüyor. Durup incelikleri anlamaya vakti yok kimsenin. Çoğunluk işine nasıl geliyorsa öyle devam etmek istiyor. Ben peki neden işime gelenleri yapamıyorum? İşime gelen bir şeyler yok mu hayatta? 

Düşünceler insanı kanser edebilir. Bir arkadaşım psikoloji her şey demişti, ne kadar doğru. Eğer kafamdaki tüm şeyleri bir kenara bırakıp polyanna olarak uyandığım bir gündeysem ben dahil herkes çok mutlu. Eyvallah çektiğimiz tüm şeyler bir gün gelip bizi buluyor mu? Coğrafya bu kadar iliklerimize işliyor mu ve kader mi gerçekten? Üniversite mezunu diye düşünüp bir yerlere koyduğumuz o iyi insanlar nasıl oluyor da bodozlama dalıyorlar hislerimizin  içine? Bir yerlerden mezun olmanın okulda taktir teşekkür almanın ileride hiç bir anlamı olmayacağının doğruluğunu bu yaşımızda anlamak zorunda mıydık?  Bunun gibi pek çok şeyi kaç insan düşünüyor hayatta? Kaç kişi var kocaman yaşında eline şiir kitabı alıp gocunmadan okuyup paylaşan? Kaç kişi gerçek çiçeklerden hoşlanıyor ve evine almak için benim gibi içten gelen bir istek duyuyor? Blog yazan ne kadar insan kaldı veya okuyan? Video çekmeden de fenomen olunabiliyor mu acaba:)

Bir şiir kitabı aldım ve seneler önceki ben ile karşılaştım bir anda. Onu sarıp sarmalamak isterdim ama tam tersini yaptım ve onunla mücadeleye giriştim. Alıp veremediğimiz pek çok şey var kendisiyle. Bu yolun sonu nereye varır bilmem ama yazabilmek her zaman en iyi terapi hala...

Aralık da geldi. Başka aylar da gelip geçecek. Bunca zamanda topladığımız tüm bilgiler evrende ne kadar yer işgal ediyor ve hepsi biz bu hayattan geçip gidince neden yok oluyor? Biz ve bizi tanıyan herkes bu dünyadan göçüp gittiğinde gerçekte hiç var olmamış gibi olacağız öyle değil mi?  Öyleyse neden bu kadar çabalıyoruz hayat için? Değer verdiğimiz onca şey bizimle birlikte yok olacaksa eşyaya bu denli bağımlı olmak neden? Sadece 100 parça eşya ile hayatına devam eden insanlar da var onlar için ne diyeceğiz?

Bu eve ilk taşındığımızda bahçede iki ufak çam ağacı vardı şimdi kocaman oldular. Söylenene göre komşular dikmişler o ağacı. O insanlar ağaç dikiyorlar sahibi olmadıkları bir alana ama neden hiç selam vermediler bunca zaman? Kim olduğunu bilmediğim bir komşum sessizce kapımın önüne hünnap fidesi bırakmıştı ve o fideyi söylenerek dikmiştim toprağa. İki yazdır ondan kaplarca hünnap toplayıp yedik ve hep minnet duyduk ne tuhaf. Oğlum minik elmalar dediği hünnapları o komşu sayesinde tanıdı ve sevdi. Yani iyi insanlar hala var!

Hayat pek çok şeye rağmen durmaksızın devam ediyor. Yaşamak ne olursa olsun güzel bir uğraş. Her gün bu güzelliği yeniden keşfetmeye hazır ruhlarımız. Bazen enerjimiz bizi dibe çekse de mutlaka yeniden denemeye güç bulabiliyoruz içimizde. İşte sırf bu sebepten bile yaşamaya değer hayat denen karmaşık yapı. Gidelim çay demleyelim veya kahve. Oturalım göğe bakalım hep birlikte. Bir kitap kulübü kursak ve üzerine saatlerce konuşsak diyorum ama artık bir kitabı bitirmem bazen aylarımı alıyor. Korkuyorum teklif etmeye. Hem üniversite zamanlarında olduğu gibi gamsızca konuşmaya kimin vakti var? Pek çok arkadaşım aramıyor bile. Herkes öyle dalmış ki hayatının girdabına. Neyse ne! Büyüyelim büyütelim ve devam edelim elimizden geldiğince, sakin kalarak ve olabildiğimiz kadarına sarılarak..


12 Nisan 2020 Pazar

Karantina Günleri Urfa Bölüm 2


Yeniden merhaba;
Günler hızla ilerliyor. Ama tabi içindeki dakikaları bazen sayıyoruz doğruya doğru. Her gün birbirinin aynı gibi de gelse değil. 7. gün bugün. Evet tüketiyoruz ve sona yaklaşıyoruz ama bir bu kadar daha var diyor içimde bir ses işte o zaman canım sıkılıyor. Ufacık bir odada vakit geçirmeye çalışmak zor, kendi yemeğini yapamamak zor, kendi eşyalarınla evin rahatlığında olamamak zor. O yüzden evde kalmak gözüme korkunç görünmüyor şu anda.


Şu sıra daha çok Tan ile taa buralara kadar gelmişken etraftaki güzellikleri görememek moralimi bozuyor. Çünkü her zaman görmek istediğim bir coğrafyaydı burası. Annemler geçen sene geziyle geldiklerinde çok memnun kaldılar ve devamlı tam benlik yerler olduğunu söylediler. Biliyorum ki öyle. Buraların ruhu bambaşka. Tan biraz daha büyüsün böyle ufakken zor olur diyordum. Ama şimdi böyle düşünmüyorum. Tan koskoca bir havaalanı eziyetini aştı ve ufacık odada dışarı çıkmadan günlerini geçiriyor. Yani korona hayatımızdan çıktığında buralara gelmek fikri gözümü korkutmuyor. 

Dün Urfayı anlatan kültür bakanlığının kitabını dağıttılar. İçinde harita ve birkaç broşür var. Öyle hoşuma gitti ki. Koklaya koklaya da bir hal oldum. Zaten kitap dergi kokusuna bayılırım. Tan da haritaları seviyor. Onunla epey bir karıştırdık kitabı, haritayı da inceledik. Göbeklitepe yanıbaşımızda desem yeridir. Bu duruma içerledim. 7 km alt tarafı ama göremiyoruz. İçim içimi yiyor. Çocukça fikirler üretiyorum. 

Henüz İzmir'e nasıl döneceğimiz ile ilgili bir bilgi gelmedi ama biz önceki karantina deneyimlerinden yola çıkarak otobüsle gideceğimiz izlenimini edindik. Şimdiye kadar uçakla gideni duymadık çünkü. 1300 km küsür yol var. Tan daha önce hiç uçak yolculuğu yapmadı. Gelirken de havaalanından buraya kadarki otobüs yolculuğunda uyudu. Elbette değişik bir deneyim olacak ama 2 saatten sonra heyecanını yitireceğine eminim:) Heyecanla o günün gelmesini bekliyoruz. Sonuçta bizi evimize götürecek o otobüs o yüzden sabredeceğimize inanıyorum. 

İnsanoğlu çok acayip bir yaratık. Pek çok kötü tarafının yanında uyum gösterebilme özelliği beni her zaman büyülüyor. Her şeye alışılıyor. Yapı itibariyle kimi daha kolay adapte oluyor kimi daha zor ama eninde sonunda kabulleniyor ve duruluyoruz. Burası inziva gibi hissettiriyor bazen. Daha çok akşamları tan uyuduktan sonra. Kocaman ağaçların ortasında, büyük bir kampüste kim bilir ne hikayelerin yaşandığı bu yerde bekliyoruz. Kendimizi dinliyoruz ve hayallerimizi büyütmeye çalışıyoruz. 

Olsun. İdare ediyoruz. Her şey olacağına varır. Su akar yatağını bulur. Sabretmeye devam...

Sevgiler Urfa'dan

8 Nisan 2020 Çarşamba

Karantina günleri Urfa Harran



                    Urfa'dan herkese merhaba. 

Zor ve uzun bir yolculuğun ardından vatana ayak bastık ve bu gün 4. günümüz. Fırsat bulamadım yazmaya, alışmaya çalışıyorduk. En baştan anlatayım;

4 Nisan sabahı 6 da uyandık ve 7 de yollara düştük. Havaalanına sanırım 11 sularında vardık. Orası tam bir keşmekeş. Yeni hava limanında bagajlarla indik onları kendi başımıza taşıdık- sağ olsun bekar ve az bavullu arkadaşlar yardımcı oldu- sonra yanlış geldiğimizi söyleyip bizi tekrar eski hava limanına yürüttüler. Orada sanırım 1.5-2 saat beklemişizdir check-in yapmak için. Öyle kalabalıktı ki ve sosyal mesafe falan kimse de dinlemiyordu. Herkesi bir anda göndermeye karar verdikleri için yığılma vardı resmen ve çoğu insan barut gibi saldıracak yer arıyordu.


Arabada Cezayir havaalanına giderken biz:) 





Maskeli beşler Cezayir'de :)



Tan kuşum dayanamadı kucağımda uyudu...




Burası da Harran Üniversitesi Kız öğrenci yurdundaki odamız. 







İşlemler bittikten kısa bir süre içinde tan kucağımda uyuyakaldı. Ben bir süre oturacak yer olmadığı için çömelip uyanmasını bekledim ama sonra yeni havaalanına gitmemiz gerektiği söylendi uçak oraya gelecekmiş. E birader ne saçma bir organizasyon, bizi bir oraya bir oraya ne diye sürüklüyorsun? Çocuk uyanmadı ve kucağımızda yeni havaalanına kadar taşıdık(babası)Sonrasında uzun bekleyiş başladı. Neyse oturacak koltuk bulduk ama tabi insanlar aç susuz hiç bir yer açık değil. Biz çocuklu olduğumuz için hazırlıklıydık ama o kadar hazırlıksız insan vardı ki. 

Gece yarısına kadar bekledik, bekledik, bekledik. Tan scooter a bindi biraz video baktı biraz kovalamaca oynadık. İdare etti benim tatlı oğlum canım. O da farkında olanların ama sanırım anlamlandıramıyor. Uçaktan korkuyor bulutların üzerinde olmaktan çekiniyor benim gibi.Belki de benim korkumu anlıyordur belli etmemeye çalışsam da. 

Yine balık istifi gibi uçak geldiğinde sıralandık biz elimizden geldiğince kalabalığa girmemeye özen göstersek de herkes dip dibeydi. Neyse ki çocukluyuz diye bizi ilk aldılar içeriye. Girişte nereye ineceğimizi sorduk. Söylemedi görevli. Devlet sırrıymış söyletmiyorlarmış öyle dedi. Türk hava sahasına girene dek söylemeyeceklermiş. Nitekim de öyle oldu. Biletler de zaten İstanbul yazıyordu. Uçak havalandı ve inmeye bir saat kala falan Gaziantep'e ineceğimiz söylendi. Tabi biz şok! 

Yolda yorulduğumuz için uçakta hepimiz sızdık zaten. İndiğimizde kısa bir süre tan uyanık kaldı ama sonra dayanamadı yine sızdı. Uçaktan indik otobüse binmeden evvel bizi bir yerde beklettiler. Yine balık istifi. Muayene olacak dediler ama sadece uçakta doldurmamızı istedikleri bilgi kağıtlarını alıp imza attırdılar. Saçmaydı kısacası. O riske değmezdi. O kağıtları uçakta da imzalatabilirlerdi veya otobüste dağıtırlardı bilemiyorum. Neyse sonra otobüse bindik ve 1.5 saat kadar sonra Urfa'ya vardık. Yollar bomboş. Polisler eşlik ediyor. Filmde gibiydik aynı. O hissiyat her şeyden çok çaresizlik içeriyordu bence. 

Yurda yerleşmeden önce de araçta bir süre bekledik. Sırayla boşaldı otobüsler. Tan bir sürü beyaz kıyafetli insanı görünce korktu ağladı ama ona şirinlik yapmaya çalıştılar. Odamızı bulduk. Aile olduğumuz için aynı odada kalmaya izin verdiler. Önce bi itiraz ettiler ama biz de itiraz ettik bir şey demediler. Zaten normal olanı da buydu. Hem ben ufacık oğlanla tek başıma bu koşullarda idare edemezdim. İyi oldu. Tan için arada sırada başka insanların olmadığı zaman koridorda scooter ile dolaşmasına bir şey demediler. Hatta ufak bir balkon var hava almaya da çıktık birkaç kez ortak alanda. Tabi yine yanımıza başka kimseyi almadan. Zaten o kadar acayip bir ortam ki herkes birbirinden korkar vaziyette. Herkes tedirgin çoğu sinirli. 

Odalarımız güzel 4 kişilik bir odamız var ve ufak bir buzdolabı. İnternetimiz var. Yemekler sorun oluyor yalnız. Çünkü hem buz gibi hem de acılı. Tan yiyemiyor pilav ve yoğurt hariç. Acı koymayın çocuk var diye söyledik ama artık ne derece ihtimam gösterirler bilemiyorum. Burada kampüsün içinde bir de uygulama hastanesi var. Bize getirilen yemekler hastanenin yemekleri imiş öyle bir duyum aldık. Ekstra başka bir temizlik veya nevresim değişikliği veya ikram yapmıyorlar. Bunu neden söylüyorum; biz bilinçli insanlarız zaten otel konforu ekstra başka bir şey istemiyoruz ama diğer yurtlarda arkadaşlarımızdan öğrendiğimiz şeyler var yemekler daha düzgün temizlik var v.s Bunları duyunca çocuk da olunca insan biraz daha ilgi bekliyor. Sanırım buraya ilk gelenler bizleriz ve şaşkınlar. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Ama iyi insanlar ne yapsınlar Tan için bir çalışan bisküvi çikolata meyve suyu ve meyveli süt getirdi kendi imkanlarıyla. Onun da 4 çocuğu varmış bizi anladı ve Tan'ı sevdi. Sağolsun. Yurt müdürü hanım da ilk gün ufak bir torbada not ile birlikte tan için gofret çikolata yollamış sağolsun. Ben de bir teşekkür notu yolladım kendisine. 

Bugün tan için bir takvim yaptık.Ne zaman İzmir'e gideceğimizi bilsin diye içi rahat etsin çocuğun. O da farkında bir şeyler oluyor ama anlamlandıramıyor. Her ne kadar basitçe anlatsak da onun için aslında bu kadarı bile fazla. Elinden geldiğince o da alışmaya ve belki de umursamamaya çalışıyor. 

Şükür ki iyiyiz. Sabrediyoruz. Dün sağlık ocağından aradılar. Evde görünüyormuşuz. Kan beynime sıçradı resmen. Dedim ne alaka. Bir de valilikten haber gelmiş. Valilik bizim burada olduğumuzu nasıl bilmez. Pasaportlarımızı uçakta topladılar yani evimiz müstakil yalnızız evde kalabiliriz karantina da demeye fırsat bile olmadı. Hoş desek bile muhattap olacağımız kimse yoktu. Eşim Cimer'e yazı yazmıştı gelmeden. Çocuklu olduğumuzu evimizin boş olduğunu ve evimizde karantinada kalabileceğimizi söylemişti ama hala cevap gelmedi. 

İstanbul'dan bir arkadaşımızın burada tanıdığı varmış. Sağ olsun Tan için bir sürü atıştırmalık, süt, bez ve ekstra erzak yolladılar. Bu günümüzde büyük destek oldular. Hiç bir zaman unutmayacağız. Biz de Tan için kahvaltılık bir şeyler sipariş ettik marketten. Kampın içinde bir market varmış. Dedim o halde bu çocuk neden 3 gün sütsüz kaldı? Bu kadar mı zor idi bir görevli yollayıp süt aldırmak. Dün biz kendi imkanımızla alışverişi hallettikten sonra gece süt getirdiler. Ne diyeyim Allah razı olsun. Yine de halloldu mu oldu. Onlara da kızamıyor ki insan. Emir kulları. Üsttekiler ne diyorsa yapıyorlar. 

Durumlar bu şekilde. Hala yorgunluğu atamadık sanırım veya bir odada kapalı kalmanın rehaveti mi bilemiyorum üzerimde bir uyuşukluk var. Oynuyoruz, eğlenmeye çalışıyoruz oğluşumuz mutlu olsun diye. Ama işte böyle hep bir organizasyon eksikliği olduğunu görünce moraller de bozuluyor ister istemez. 

Geçecek inşallah hep birlikte atlatacağız. Destek olan, arayan soran herkese minnettarım. Sizler de çok dikkat edin kendinize. Onların bir gülüşü ömre bedel. Çocuklarımız hep mutlu olsunlar. Dünyamız da iyi olsun inşallah bir an evvel.

Kalın sağlıcakla.