Cezayir'deki ilk yıllarımdı. İçimdeki keşfetme dürtüsüyle sokakları çocuklar gibi arşınlamak istiyordum. O kadar yabancı bir dünyadaydım ki aslında, bunu bilmek dahi engel olmuyordu hislerime. Çok zaman arabayla dolaştık hep. Sırf yürümeye korktuğumuzdan. Hani yanyana yürürüz da bir laf eden olur, hani kayboluruz, hani belki yabancılara sokaklar yasaktır diye. Cesaretimizi toplamamız uzun sürmüştü. İlk kez sokakta yan yana yürüdüğümüz gün dün gibi aklımda. Ürkek, titrek, tuhaf, adımlar hızlı. Bir şey anlamamıştım sokaklardan da insanlardan da. Aramızdan birilerinin geçmesine izin verdiğimde kaybolacağımı sanmıştık ikimizde. Onun aklı gidiyor bana bir şey olacak diye, benim de aklım gidiyor ona bir şey yapacaklar diye. Ne komikmiş düşünüyorum da onca korku!
Abarttığımı sanmayın sakın ha! Gerçekten sokakta yan yana yürümeye korkuyorduk. O zamanlar saçlarım cıvıl cıvıl da bir sarıydı üstelik. Herkes Türkiye'deyken tembihlemişti boyat da git saçlarını kaçırırlar seni orada diye. Sadece baktılar ama yemediler, yiyerek de bakmadılar, o bakışlar farklı olduğumuz içindi. Zamanla yürürken birbirimize değdik, sonra el ele tutuşmadık ama kol kola girdik, şimdi artık elini tutuyorum eşimin, onlar bize alıştı biz de onlara alıştık.
Bu bahsi geçen yer Cezayir başkent'te son derece elit bir muhit olan Sidi Yahya, Hydra denen yerdir. Çok popüler şimdilerde, mango, accesories, koton, benetton falan gibi mağazalar var. İstanbul Bağdat Caddesi gibi bir nevi. Biz orada bu hallerdeydik işte 2007 senesinde. Çünkü çok kötü hikayeler duymuştuk, korkmuştuk, korkutulmuştuk, daha toyduk!
Hala bu tip gerginlikler yaşadığımız zamanlar ve mekanlar oluyor tabi. Ne de olsa el memleketi, dile kolay herşey. Bir minik harekete bakıyor herşey işin sonunda, anında alev alabilecek bir benzin şişesi taşır gibiyiz ellerimizde. Bunu hiç aklımızdan çıkartmadan yaşıyoruz, temkinli ve olabildiğince güler yüzle, barışçıl.
Cezayir'de farklı farklı çok bölge var. Bir yer el ele tutuşup dolaşabilirken bir yerde arabayla markete bile gidemiyor bayanlar. Bunu da yaşadım ilk geldiğim senelerde Bouira bölgesindeki şantiyemizde kalırken. Bir sıkıcı günün ortasında telefon kartı almak için markete gitmek istediğimde sokakta bir tane kadın bile yoktu ve arabayı yerle bir edeceklerini sanmıştım. Zaten oradaki iki sene boyunca bir daha hiç ne markete ne pazara çıktım, hep şantiyenin içindeydim.
Fotoğraf: Poulo Santos
Yani demem o ki bu tabela gerçeğin ta kendisi. Burası çöle yakın bir bölge olan Ghardaia bölgesi, tabelanın asılı olduğu yer. Orada, giden arkadaşlarımdan bildiğim kadarıyla, ulu orta kimseyle konuşamıyor, kadınları fotoğraflayamıyorsun. Gördüğünüz gibi şortlu etekli ve yanya yürümek de hoş karşılanmıyor, hatta yasak. Sanırım aileyseniz çocuğunuz varsa sokaklarda dolaşabilirsiniz demek oluyor bu tabela ve inanın ki gerçek! Benim anlattığım hikaye eskimiş olabilir ama şu zamanda da hala o yıllardaki gibi yaşayan pek çok bölge var.
Fotoğraf: Toni Carratola by Flickr
Burası başkent Cezayir, Didouche Mourad caddesi. Yine turistik güzel caddelerden biri. Pek çok alışveriş mağazası var. Genelde bizim gibi yabancıların çok ilgisini çeken bir yer. Pek çok kereler gittim dolaştım o caddede rahatlıkla, hatta kız kıza, kol kola. Orada insanlar rahatça geziyorlar, açık kapalı, kadın erkek çocuk herkes. Böyle sokaklarda, kapı kenarlarında, yol başlarında oturan çok insan görürsünüz Cezayir'de. Hatta anlam veremediğim şekilde otoyolların refüjlerinin kenarlarında bile oturur yolu izlerler, tarlalarda otururlar yol kenarlarına bakan taraflarını seçip bir de.
Fotoğraf: Toni Carratola by Flickr
Burası da başkentte Postane'ye yakın bir ara sokak. Hemen karşıdaki siyah tabelanın olduğu yere, L'etalon Restoran'a gideriz zaman zaman. Güzel, küçük bir mekandır, canlı müzik de olan. Başkentteki nadir güzel yerlerden biridir. Yabancılar da sıkça tercih ederler zaten. Gece ışıklandırma olmadığından pek seçilemiyor etraf ama böyle gündüz gözüyle görmek güzel oluyor.
Fotoğraf: Toni Carratola by Flickr
Burası da yazının girişinde anlattığım caddenin, yani Sidi Yahya'nın o meşhur caddesinin üzerinde bulunan, severek alışveriş ettiğimiz manavımız. Şimdi giriş kısmını cam ile kapattı. Güzel sebzeler, bisküviler oluyor. Magnum buluyoruz burada, bazen kaliteli zeytinyağı, donmuş somon, ispanyol sucuğu da var. Filedeki cevizler en sevdiklerim, pikan cevizi deniyor. Elle bile ayıklanabiliyor ve şeker gibi. Türkiye'de fiyatları epey pahalı. Sanırım Cezayir'deki en sevdiğim manav burası, çünkü tam manasıyla manav diyebiliyorum. Daha önce yazdığım gibi burada manav kültürü pek yok çünkü, genelde manav tabir edilen yerlerde soğan patates ve turunçgiller oluyor sadece. Herşeyi buradaki gibi bir arada bulmak oldukça zor.
İşte yürüdüğümüz tüm bu yollar, ayak izimizin olduğu tüm bu yerler, hikayemizin en gerçek parçaları!