yağmur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yağmur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ekim 2014 Perşembe

Günlerden bir gün

Fotoğraf: Tumblr

Son iki gündür Cezayir'de hava pek kasvetli ve serindi, bugün hariç. Artık kışın yaklaştığını kendime hatırlatıyorum çalar saat gibi. Çünkü ne zaman güneş çıksa sanki yeniden ilkbahar'a girecekmişiz gibi hissediyorum önümüzdeki kışı unutup. Bu sabah dışarı adım attığımızda hava 13 dereceydi. Kışı düşününce 3 derece olacağı zamanlar geldi hemen aklımıza. İnsanoğlu tecrübe etse de büyük bir başarıyla yaşadıklarını unutuyor. Şimdi kışla nasıl başa çıkacağım derdindeyim en çok. 

Yarın nihayet tatil. Bu hafta aslında çabucak geçti düşününce. Bir gün tatile seneler içinde alışmış olmam gerekirken hala söyleniyorum zaman zaman. O kadar çok parçaya bölünmek gerekiyor ki bu bir güncük tatili verimli geçirmek için. Biraz uyuyayım bugün dese insan günün yarısı ölüyor. Hava umarım ki güzel olur da, bahçede yazma fırsatı bulabilirim az da olsa. 

Yine yazmak istediklerime dair ufak ufak notları alıyorum türlü yerlere. Çoğunu yazmaya imkan bulamıyor da olsam en azından tıkanma dönemlerinde ilham veriyorlar. 

Pek ev hanımı olarak kendimi düşlemeye alışamadım yıllardır, yani ev hanımı dediysem yanlış anlaşılmasın, genel olarak ev işi yapmak, yemek bulaşık çamaşır ile ilgilenmek düşününce hayatta olmamın daha ulvi bir amacı varmış da ben göremiyormuşum hissiyatı yaratıyor. İnsanların normal ev hayatları dışında başka sosyal hayatları da olduğundan bu onlara batmıyor olabilir. Yoksa kim kendi yediği yemeği temizlediği için tuhaf hisseder ki öyle değil mi? Ama belirli rutinler belirli dönemlerde sıkıcı olabiliyor.

Gelelim kitap meydan okumamızın son sorularına. Bitmesini pek istemiyorum, güçlükle girişmeye karar verdiğim bu etkinliğin. Ama bana iyi geldi. Hem hayatımda daha fazla kitap olması hoşuma gidiyor ve tabi kitap okuyan, konuşabileceğim insanların olması. Bu sayede artık kitap listem daha fazla ama pek çok yeni hayalim de var. Öğrenmek insanı besleyen acayip bir güdü. Güdülenmeye ihtiyacım var şu günlerde!

28. gün: En sevdiğin kitap adı demişler sorumuzda. Pek çok kitap adı var aslında sevdiğim. Ama en çok aklımda yer eden yıllardır tozlu kapağı ve eski kokan yapraklarıyla yazlıkta duran bu kitap  benim için birinci sırada. Seneler sonra büyüyüp okuduğumda hayal kırıklığı yaratsa ve şu anda ondan aklımda bir parça dahi kalmamış olsa da sevmekten vazgeçemiyorum, çünkü çok dokunaklı, hüzünlü ve gerçek geliyor. Bazen ben de o kitap kapağındaki isim gibi birilerinin hayatı yanlış yazmış olabileceği ihtimali üzerine kafa yoruyorum:)


29. gün: Herkesin nefret ettiği ama senin sevdiğin bir kitap
Biraz acayip fikirlerim vardır. Bu yüzden genel kanıya uygun hareket etmediğim zamanlar çoğunlukta. Sevmeye de doğuştan meyilli olduğumdan başkaları nefret etse dahi ben bir kitabı sadece kokusu için bile sevebilirim. 
Benim sevdiğim ve aklımda yer eden kitapsa ki bazılarının nefret ettiğini biliyorum, yine de buna rağmen bana çok zaman yoldaşlık etmiş, fikir vermiş, düşündürmüş, hayal kurdurtmuş bir kitap olan Elif Şafak, Medcezir'dir. 


 
Dönem dönem okuduğum bir kitaptır. Kimine göre yavan, gereksiz gelebilir. İlk okuma zamanı ile de ilintili bir şey bana kalırsa bu sevme işi. Benim zamanlamam iyiydi sanırım bu kitapta. Bence okuyun, tavsiye ederim, önyargılı davranmayın.
30. gün: Senin için tüm zamanların en favori kitabı
Bu epey zor bir soru. Bir kitaba bu denli önem addetmek ne kadar doğru bilmiyorum. Benim okuduklarım arasında bu kategoriye sokabileceğim bir kitap sanıyorum ki yok, okuyacaklarım arasından çıkar mı bilinmez çünkü daha okuyacak çok kitabım var. Yine de benim için favori niteliğindeki elimden bırakmak istemediğim kitapların başında almak için para biriktirdiğim, günlerce kitapçının vitrinine yapıştığım, sayamadığım kadar gün koynumda uyuduğum ve deli deli yanımda taşıdığım,

 
kitabıdır. Benim mucizevi bulduğum harika bir eserdir. Bende bambaşka etkileri var, evimin başköşesinde yerini daima koruyacaktır. 

Şimdilik yazacaklarım bunlardan ibaret. Yakın zamanda kitaplarla ilgili yeni şeyler yazmak istiyorum. Aslında en büyük hayalim bir okuma kulübü kurabilmek. Birlikte yazıp birlikte tartışabildiğim arkadaşlarımın olduğu Jane Austen kitap kulübü tadında bir şey yaratabilmek. Deniz kenarında okumak, bir bahçede okumak bir evin sessiz bir odasında okumak ve üzerine saatlerce konuşmak. Aramda kilometrelerce mesafe olan ama kalplerimiz birlikte atan o insanlar kendilerini biliyorlar!!! Türkiye'ye dönene ve bunu gerçekleştirene dek hayalimi kalbimin en derin mihrabında taşımaya devam edeceğim...

Mutlu kalın.

30 Mayıs 2013 Perşembe

Hayatımın karpuz peynir bölümü

Bitmek bilmedi bu Mayıs. Aslında önceleri Mayıs epey güzel şeyler ifade ediyordu benim için. Bu sene yağmurlar ile dolup taştığından anlamını yitirdi. Sıcaklık eşliğinde yağan yağmurları seviyorum ama böyle tüyleri diken diken eden bir havada yağış da olunca kendimi suyu sevmeyen kediler gibi hissediyorum. 

Kendime sürekli artık durmalısın, yaz geliyor, yediklerine dikkat et diyorum. Bu sabah tam da mucizesine inanmadığım Special K'ya uzanacakken simite gitti elim. Çayla simit yedim. Ehh çok da kötü sayılmaz ama olsun. Yaz gelsin buz gibi limonatalarımı yapayım içeyim keyifle, karpuz peynir yiyeyim istiyorum. Çok mu şey istiyorum. Güya Afrika burası. Acaba birisi beni kandırdı mı?



Allahtan şu yağmurluklar pek sevimli oluyorlar. Buradan en severek aldığım şeylerden biridir çizmeli yağmurluğum. Doya doya giydim bu sene. Giymeseydim de olurdu aslında, yağmasaydı iyiydi. 


Sümüklü böcek kardeş masamıza çıkıvermiş. Onun da canım yeni yerler keşfetmek istiyor sanırım. Yağmurun en güze tarafı da bu, her yer mini mini böcüklerle doluyor bol bol fotoğraf çekiyorum bahaneyle. 


Kamp alanındaki köpeciğimiz Mahçup. Öyle sevimli bir köpek ki onun haline çok üzülüyorum. Üç tane de yavrusu var, gerçi artık onlar da kocaman oldular ama hayvancıklar her daim aç. Elimizden geldiğince doyurmaya çalışıyoruz ama yetmiyor. Ben hayatımda Mahçup kadar sevgiye aç köpek görmedim. Öyle manalı bakışları var ki insanın içini eritiyor. 


Yiyorum diyorum ama genelde pek inanmıyorlar bana. Bu sandöviç bir öğlen yemeğinde yediğim öğün :) Abartmışım evet! Yalnız o yanındaki acı biber salatası dünyanın en güzel şeyi diyebilirim rahatlıklar. Bu lezzeti tarifi çok basit olmasına rağmen evde yakalayamıyoruz. Artık Cezayirli amca içine ne katıyor bilemiyorum, bilmek de istediğime emin değilim. 


Közde kahvenin tadı da bambaşka oluyor. Bu sıra epey mangal sefası yaptık. Ama bu daha sadece başlangıç. Ne de olsa yazlarım vazgeçilmezidir mangal. Ben zaten bu kafayla gidersem o geçen sene verdiğim altı kiloyu bu sene zor veririm. Can sıkıntısından sürekli yemek düşünüyorum.


Bu tabağı çook sevdim. Ağaçlara bayıldım. Böyle motifli tabakları toplamak ve evimde kullanmak istiyorum. Hele birkaç ay evvel bir tabak gördüm ki anlatamam kelimelerle. Üzerinde sevimli geyikler vardı ve daha başka bir sürü motif. O sırada bir cenaze evindeydik. Yemekler hazırlanırken tabağı bana versinler diye çok uğraştım ama tam ben alacakken bir amca elini uzatıp kaptı. O kadar üzgün insanın arasında tabağı düşünen herhalde tek bendim. Ne zaman züccaciye'ye gitsem ona benzer tabaklar bakıyorum bulamıyorum. Umarım bir gün hiç de düşünmediğim bir zamanda karşıma çıkar ve benim mutlu eder. 


Musluklar hep ilgimi çekmiştir. Böyle eski yüzlü olanları ayrıca severim. Yeni açma kapama sistemlerine nazaran bunları daha beğeniyor ve daha kullanışlı buluyorum. Bir de pirinç görünümü ayrıca beni cezbediyor. Evimde de kullanmayı düşünüyorum pirinç musluklardan. 


Kağıttan kayık yapmayı unutmuşum. Denedim denedim başaramadım. Sonra eşimden yardım istedim. Bilmiyordu ki onu çayımın içinde yüzdürmeye kalkacağım. Kim düşünür ki 30 yaşında koca kadın çay bardağında kayık yüzdürecek. Ben sanırım 10'lu yaşlarımda demir atmışım.


Pembeyi geçen seneden beri seviyorum, hayret. Halen pembe tutkumun devam edeceğini düşünmezdim ama yaşım ilerledikçe renkler hayatıma daha çok girmeye başladı. Gülün pembesi, rujun pembesi, elbisenin pembesi, kağıdın pembesi, tokanın pembesi şeklinde ilerliyorum:)


Dün eşim ilk defa Adana yaptı. Burada Adanalı olan bir arkadaşımızdan öğrenmişti. O başka bir şantiyeye geçince bizim de canımız istiyor ama yiyemiyorduk. En sonunda karar verdi ve ben yaparım dedi. Şahane de oldu. Ben de yanına bulgur pilavı yaptım yine homini homini yedik. Bunda bir gece önce izlediğimiz survivor'ın da etkisi büyük. Orada yedikleri etleri görüp bütün gece yutkunduk. Dün de neyse ki amaçlarımız nihayete erdi yedik içtik eğlendik. En kötü günümüz böyle olsun inşallah. 




Aaaa unutmadan mangal henüz geçmemişken değerlendirmek için patates attık ve üzerine de mozarella peyniri koyduk. Tadından yenmedi! Tek patates olduğu için 8 kişi hücum ettik ama olsun en azından tadımlık oldu. Bundan sonra kumpir ziyafetleri de yapmaya başlayacağız.


Yemekhaneye giden yolda duruyor bu tabela. Ben seviyorum neden bilmem. Gelip geçerken hep 10 rakamı ile ilgili bir şeyler düşünüyorum, dilek falan tutuyorum. Tabelayı amacının çok dışında kullanıyorum :) Elimden gelse herhalde onu bahçeye bile koyardım. En iyisi Türkiye'ye dönünce kendimi şöyle en renklisinden bir tabela yaptırayım. 


Kocaaaaamaaaaan bir çiçek bu. Bunların miniklerini bilmişsinizdir. Baharda pek sık görülürler etrafta. Bu onların 50 tanesinin bir araya gelmesi gibi. Şaşırtıyor beni her gördüğümde ve pembiş haliyle mutlu da ediyor. Beyaz olanları da şöyle;

Bu da en sevdiğim bardağım. Aslında görünümünün çok dışında Anadolu Hayat Emekliliği anlatan bir kupa. Ama ben ona çok farklı anlamlar yüklüyorum. Oradaki insanların her biri benim için bir Mary Poppins :) O Eyfel'in üzerinde bavuluyla uçan kadını da kendim olarak hayal ediyorum. Masalsı detayları mutlu ediyor beni. 


Yapacak işlerim var gün bitmeden. Bu kıtada zaman su gibi akıp gidiyor, bir de bakmışız akşam olmuş. Havalar bir şeyler yapma isteğime engel oluyor. Aklımdaki fikirleri hep yaza erteliyorum. Yaz geldiğinde yapmam gereken çok fazla şey olacak ama yine de gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Tabi tatilin yakınlaşmasını, denizi, kumsalı, insan seslerini, kitapçıları, pazarları da hayal ediyorum bol bol. 

6 Mart 2013 Çarşamba

Dinmek bilmeyen yağmurlar

Tam güneş açıyor diye sevinirken yağmurla karşılaşıyoruz yeniden. Tatil için gittiğimizde bir ay yağmurlar hiç dinmemiş. Geldiğimizden beri devamlı yağış olmadı ama her gün mutlaka az da olsa yağdı. Hele buranın rüzgarlarına akıl sır erdiremiyor insan. Öyle bir esiyor ki bazen ben de yaprak gibi uçup gideceğim herhalde diye düşünüyorum.


Yağmur yağarken evde olmayı, sıcak bir ortamda olmayı ve sadece pencereden yağışın izlemeyi seviyorum. Bir de sonrasındaki toprak kokusunu. Eskiden yağmurları daha çok severdim. Çünkü benim bildiğim yağmurlar böyle delice değildi sakin yağışlar etkilerdi beni. Bardaktan boşalırcasına ve büyük bir hışımla yağıyor burada yağmur, döver gibi. 


Böyle havalarda en çok kediciklere üzülüyorum. Tabi sokaktaki yalnız insanlara ve diğer hayvanlara da ama kediler ayrıca içimi acıtıyor. Bu fotoğraftaki kediciğe çok acıdım onu alıp kurulamak, elmayra edasıyla beslemek, ısıtmak, mıncırmak ve sevmek istedim. Kedisiz bir yaşam zor. Alışamadık gitti. Ortada sevilecek başka kediler de yok. İzmir'in en çok bu yönünü seviyorum. Her yerde kediler var. Köpeklerden hala korkuyorum bu yüzden ısınamıyorum sanırım. Ama kediler konusunda çok tecrübe kazandım buradaki yıllarımda, bilmediğim, tanımadığım bir sokak kedisini bile çocukça, korkusuzca sevmek okşamak istiyorum. Çocukluğumdan beri yumuşak dokulu şeyleri severim. Kimisi dokunamaz ya öyle içi hoş olur bende tam tersi içime sokasım gelir yumuşacık şalları, battaniyeleri, çorapları, yünleri, hırkalar v.b Kediler bana bu hissi yaşatıyorlar. Hep en sevdiğim oyuncağımın canlanmasını isterdim çocukken kediler bende oyuncağımın canlandığı hissini yaratıyorlar. Onları görünce mutlu oluyorum.


Yağmurda sırılsıklam olmak arzusu vardır hep içimde. Ama ıslanmak sanırım sadece mecbur kaldığımda sevebildiğim bir şey. Bu yüzden tercihen çıkıp da yağmurun altında sucuk olmadım. Günün birinde yapmam gerekenler listesinde bu seçenek de olacak eminim. 

Bahar aylarını seviyorum. O ayların getirdiği huzuru seviyorum. Doğanın canlanmasını, her gün yeni bir çiçeğin güne hazırlanışını izlemeyi seviyorum. Enerji dolmayı, bir şeyler üretmek için heyecanlanma hissini bana getirmesini seviyorum. Yağmurlar olduğunda hep evde kalmak, uzanmak, kitap okumak, sıcak bir şeyler içmek ve tembellik yapmak istiyorum. Ama en güzel yazılarımı da böyle günlerde yazabiliyorum. 

Kafamda birikmiş bir sürü şey var. Listeler yazabilirim, bir yerden başlamak için biraz şevke ihtiyacım var. Her gün yazmak istiyorum ama başaramıyorum hep bir engel çıkıyor. 

Yağmurlar dinsin ve bahçemizde kahvaltı yapmaya başlayalım artık ve hayatımız hep masal tadında geçsin.