Veranda'da geçiyor şimdilik bazı akşamlarımız ve eğer rüzgar yoksa cuma sabahı kahvaltılarımızı hep burada yapıyoruz. Şantiye hayatı işte, neresinden tutarsan tut bir şekilde elinde kalan bir yerleri oluyor. Malzeme eksik kalıyor, gidip istediğin şeyi alamıyorsun, bulamıyorsun. Yine de bir şekilde hayat geçip gidiyor. Veranda veranda dedim umarım çok şahane bir yer beklemiyordunuz. Burası nev-i şahsına münhasır bir yer, yani ne öyle modern ne de çok fazla eski sayılır. Mavi beyaz çizgili kumaşlar evlerin balkonlarını kapatmak için kullanılıyor genelde. Bana plaj havasını yaşattığı için pek seviyorum. Sanırım cicoz da bahçedeki kanepeyi ve kumaşı sevdi, bu sıra hep dışarda olmak istiyor.
Bir evde her şey birbirinden farklıysa bizim oralarda çingene çadırı gibi olmuş derler. Bizim veranda da biraz öyle, biliyorum. Perdeler daha önce burada bizimle yaşayan arkadaşım Duygu'nun bıraktığı perdeler. Öğleden sonraları ve akşamın erken saatleri çok güneş aldığından oturulamadığı için elimizdeki perdeleri değerlendirelim dedim. Hem çok yol ağzı olduğu için evimiz; perdeyle kapanması da iyi oldu. Oturup kitap okumak için çok ideal bana kalırsa. Çok fazla rüzgar olduğunda perdeleri yerinde tutmak zor oluyor o da ayrı bir konu.
Yemek yediğimiz bu masayı majorelle mavisine yeni boyadık hatta son katını henüz atmadık. Üzerinde dekoratif amaçlı kullandığımız hasır yuvarlak süsü de yine biz yaptık ve tabi masanın arkasında duran ahşap bank'ı da. Onları aşamalarıyla birlikte ayrıca yazacağım. O bankın ahşaplarını el testeresiyle keserken video bile çektik, zevkli ama bir o kadar da yorucuydu. Burada böyle hobilerle uğraşmak harika oluyor, hem zaman değerleniyor hem kendi yarattığımız eşyalarla ortam güzelleşiyor. Bambuları da eşim tutturdu mesela, kanepe olarak kullandığımız yatağı da bir yerde bulup onarıp, temizleyip boyadık. Tunus'tan aldığımız fenerler de paslanmıştı onları da elden geçirdik.
Kapının içindeki mavi kısmı da yeni boyadım. Kenar çizgisi henüz boyanmadı, koyu mavi kısma desen de yapacağım bir boş vakitte. Stencil çalışmalarımız da içimizi açıyor. Daha sırada Zeki Müren, Barış Manço, Müslüm Gürses de var. Elektrik ocağımızda çay demliyoruz akşamları. Yanındaki ahşap ayaklı lambamız da bizim gibi kabiliyetli olan arkadaşımız Serkan'ın hediyesi. Ayrıca en alttaki fotoğraftaki su kabağından lambayı da o oydu ve süsledi. Eşim Yiğit ile iyi bir ikili oldular hobiler konusunda. Bazen ben onları gaza getiriyorum bazen onlar kendilerini gaza getiriyorlar ve sonuç hep iyi oluyor:) Köpek kulübesi de yaptık birlikte, şimdi bahçe hamağı için kolları sıvadık. Yiğit büyük bir titizlikle hamak için ahşapları kesmeye, yuvarlamaya, delmeye devam ediyor. Sanırım hamağın ip kısmını da hazır almayıp örecek:):)
Bu da lehim teli ile yoğun ısrarlarım üzerine yaptıkları bisikletim. Sepet kısmına zaman zaman taze kır çiçeği kopartıp koyuyorum :)Kanepenin hemen baş kısmındaki duvarda asılı.
Bu fotoğrafta bankımızı ve henüz ayaklarının boyası tamamlanmamış masamızı da görüyorsunuz. Çok rüzgarlı günlerde perdeleri bağlıyorum. Bir de sırada bankın ve koltukların üzerine yine mavi beyaz çizgili kumaşla kaplayacağım süngeri almak kaldı.
Gerçekten çok rahat bir yaşam alanı oldu bizim için. Otururken çok keyif alıyoruz. Kendi emeğimizle oluşturduğumuz güzellikler mutlu ediyor bizi. Akşamları arkadaşlar geliyor çay içiyoruz kimi zaman mangal keyfi yapıyoruz. Havalar güzel olunca kutu gibi evlere kapanmak kötü oluyor. Orada uzanıp kitap okuyor, yeni başladığım battaniyemi örüyor ve mavi masamda mektup yazıyorum. Son rötuşlar da yapılınca yeniden güzel güzel kareler yakalayacağım sizler için.
Umarım bizim kadar siz de sevmiş, beğenmişsinizdir. Şantiye koşullarından elimizden gelen bu!
Yeter ki huzur olsun, sağlık olsun.