bahçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bahçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Nisan 2019 Çarşamba

Geçen zamanın peşinde

Bilgisayarın başına oturmak başlı başına kocaman bir işmiş meğerse. Düşünüyorum da bir zamanlar ne çok vakit geçiriyordum bu tuşlarda. Hayat işte durduğu yerde durmuyor. Elimden geldiğince okuyorum hala ama hep aklımdan yazıyorum sayfalara. 

Annelik üzerine okudum, bebek bakımı, çocuk yetiştirmek... Bunların hepsi yaşayarak anlaşılabilecek şeylermiş, öğrendim, anladım. Kabullenmek epey güç oldu aslında. Yepyeni bir başlangıç, yeni bir hayat. Bazen baş etmek epey güç oluyor. Ama artık eğlenmeyi de öğrendim, fazla dert etmemeyi de. İyi şeyler düşününce iyi şeyler de gelip bizi buluyor. Bu yüzden olumlamalara yer veriyorum artık hayatımda. Tabi elimden geldiğince, bazen kendime yenilip surat astığım da olmuyor değil, neticede insanım. 

Cezayir'e yeniden gelmek de bir seçimdi, aynı çocuk sahibi olmak gibi. Kimi zaman bir anda oluveren kimi zamansa hesap kitap yaparak.Seçiyoruz. Ne olursa olsun su akıp yatağını buluyor. Sen debeleniyorsun ama hayat seni kendi ritminde başka yerlere çekebiliyor. Yine bu coğrafyadayız, bu tozlu topraklarda. Kokular, yüzler hep tanıdık, hikayeler benzer. Ama anılar bambaşka. İçi dolu dolu anılar. Şimdi terasta oturuyorum ve içeriden iki ses geliyor. Hayatımı enine boyuna kaplayan iki ses. Ömrümü çoğaltan iki güzel ses. 

Hiç bir zaman internet anneleri gibi bir anne olmadım. Henüz keşfediyorum güzelliklerini diyelim. Yalpalaya yalpalaya yolumu buluyorum. Uykudan anne diye uyandığında içim cız ediyor mesela ve yüzümde hep tuhaf bir gülümseme, tüm bunların yanında tabi bolca da gözyaşı. Tanımadığım çocukların sesleri için bile gözyaşı döküyorum. Birisi anne, baba dediğinde kendi evladımın sesi geliyor kulaklarımın ikisine birden. Bir saat vakit ayırabilmek için kendime, sanki dağları deliyorum ama o bir saatte hep aklıma oğlum geliyor. Kendimizi Türkiye'deyken azıcık da olsa dışarı atabildiğimizde hep salıncaklar kaykaylar karşılıyor beni köşe başlarında, tuhaf bir vicdan azabı çekiyorum. Kendinize vakit ayırın, siz iyi olun diyor hep anne çocuk sayfaları ama işin aslı pek de öyle olmuyor. Yani çoğu yazılan hep fasa fiso. Sen ne kadar her ikisini yapabilirim desen de açtığın bilgisayar sonunda bomboş bir sayfayla kapanabiliyor, özenle hazırladığın kahven bir de bakmışsın buz olmuş, iştahla oturduğun sofrada yemeğe mecalin kalmamış bulabiliyorsun kendini. Bu böyle bir serüven. Tıpkı rutin olarak gördüğün ama durmadan değişen yeni bir gün gibi. Annelik Cezayir'de kadın olmak gibi kocaman bir adım aslında. Ben hem dünyamı adımlamaya hem de içinde kaybolmamaya çalışıyorum. 


Buraya adım attığımızda hava alanının havasını soluduktan sonra kafama buradayım diye dank ettiren ilk önce bu su oldu. 


İlk hafta ne işim var benim burada dedim elbette. Tam yerleşik düzene geçip alışmaya başlamıştık ki hoop yeniden yollara düştük. İnanın burada olmak veya gelmekten çok uçakla seyahatimin yeniden başlıyor olmasıydı canımı sıkan. Bugün geleli bir ay oldu ve halimden son derece memnunum. Tan'a da iyi geldi burası. 



Şu sihrini içinde barındıran dükkanlar yok mu. İçeride o kadar çok şey buluyorsunuz ki, tahmin edilemezler. Bir o kadar basit, bir o kadar kapsamlı. Naif...


Eski yüzlü binalar çoğunlukta. Hatta bazıları sadece tuğla. Bir nebze düzgün görünenler'e rezidans diyorlar zaten. En son içine girdiğim rezidans harlemde karanlık bir alt geçit gibiydi. 


İşte beklenen an! Hamoud Boualem ile buluşmamız. Son derece lezzetli bir gazoz. Türkiye'de iken pek çok sefer canımın çekmişliği vardır. Yanındaki mavili de eşimin favorisi. 


Ah yeniden Cezayir'e gitsem de alışveriş yapsam diyordum döndüğümde. Bu tabaklar hep gönlümü fethetmiştir. Daha kaliteli ve daha sağlam bunlar eskilerinden. Takımı tamamlamama az kaldı. 


Tan kuş yeni çekicisi ile oynarken. Evi doldurmamak şahane bir fikirdi. Gönlünce oynayabileceği kocaman bir alanı var. Eski evimize nazaran burası kocaman. Bir de kapalı teras olması epey rahatlattı. İki oda bir salon oldu resmen. 


Günde en az iki kez bahçeye çıkıyoruz. Zaten hava güneşli oldu mu tan direk dışarıya gitmek istediğini belirten cümleler kurmaya başlıyor. Araba da pek girmediğinden rahatça oynayabiliyoruz. 

 
Doğa her zamanki gibi göz alıcı. Her yer yeşil. Kocaman sıradağlar ve renkli çiçekler var. Havası mis gibi.


Benzin istasyonu Naftal artık daha gelişmiş. Hatta Alger'e gittiğimizde mola verip marketine girdik ve restoranında pizza yedik. Pizza oldukça dandikti ama en azından yemek yenilecek ve tuvalete girilebilecek yer bulabilmek harikaydı. 


Burası Setif. Büyük bir Park Mall denen alışveriş merkezi yapılmış. Bir ufak versiyonu da var Rais orası da güzeldi çok beğendim. Türkiye'dekilerden hiç farkı yok diyebilirim. En azından öyle bir havayı solumak da iyi geliyor. Tan'ın peşinde koşmaktan fotoğraf çekemedim ama bir dahakine çekeceğimi umuyorum.


Tan Rais'in önünde atlıkarıncaya bile bindi:)


Alışveriş merkezinden bir itfaiye kapmasaydı zaten herhalde şaşırırdık! Çocukları mutlu etmek ne güzel bir şeydir. 


Evde pişirdiğim ilk kekim. Bu ilk kekten sonra evet artık ben bir süreliğine buradayım dedim. O kek kokusunun eve dolması lazımmış demek ki. 


Ana oğul :)


En baştaki bizim evimiz. 


İlk hastalığımızı da atlattık. Doktor tatlı bir hanımdı, oldukça iyi davrandı. Muayenehane çok dandikti sıra düzeni kesinlikle yoktu. Randevu almamıza rağmen bir sürü insanı bekledik. Tan artık son raddesindeydi ki içeri girmeyi başardık. Neyse bu da geçti çok şükür. 


Şimdilik bu kadar. Sizlere kocaman sevgilerimizi yolluyoruz. Tan uyurken hızlıca yazılan bir blog yazısının daha sonuna geldik. En kısa zamanda yeniden görüşelim dostlar!



3 Eylül 2016 Cumartesi

Haydi bre pehlivan!


Meğer ne de çok olmuş yazmayalı. Zaman yine su misali akıp gitmiş. Ben belki iki ay olmuştur derken bir de baktım nisandan bu yana yazmamışım. Hayat iteleyip durduğu için arkamızdan bir şey anlamadık geçen zamandan. İnsanoğlu işte yaranılmıyor öyle de böyle de!

Hala alışıyorum demeyeceğim çünkü artık alıştım. Yalnız herkes Türkiye'nin en iyi en güzel şehrine yerleştin dese de burası da hala bana bir nevi gurbet. Henüz ait hissedemiyorum ama tanıyorum, öğreniyorum, seviyorum. Güzel şehir izmir, insanları güzel, sokakları güzel, kafalar güzel! Yalnız havası hiç güzel değil. Tamam kışlar çok uzun sürmüyor, soğuk olsa da devamlı değil, bu kışı güzel geçirdik ama yazı berbattı! Cezayir'de ben bu kadar sıcağı hissetmemiştim, her yer klimalıydı orada, bu sene İzmir'de hele ki Haziran ayında her gün söylendim diyebilirim. Dışardan davulun sesi hoş geliyor elbet, sen İzmirdesin orası yakın burası yakın diyen çok oluyor ama kazın ayağı öyle değil. Yakın olan yerler ateş pahası, e zaten insan aylarca da tatil yapamaz ki hadi hafta sonu git, hadi git bir hafta kal tamam işte! Sanıyorlar ki biz her gün burada Alaçatı Çeşme Foça kop koptayız:)

Evin işleri hala bitmedi ama ev işi değil de bahçe işi kaldı. Bir de salondaki kocaman camın önüne iki berjer alamadım gitti. Yeni ev ve yeni hayatımızda bir dönem saç saç paraları yapmak gerektiğinden bütçe ayarlamasına odaklıyız şu an. Türkiye pahalı bir yer(miş). Her şey masraf her şey para! Hele bir de ev müstakil olunca altından kalkmak biraz zor oluyor haliyle. Öğreniyoruz!

Memlekette olmak güzel elbette doğruya doğru. Ama arada bir gitmek aklıma esmiyor da değil, hal vaziyetlerimiz malum memleket olarak. Cezayir'deki sade yaşantımız, yalnızlığımız bazen düşüyor aklıma bir gitsek diyorum. Hatta dönsek mi ki biz acaba dediğim zamanlar oldu. Kendimi cırmalıyorum şişşşt otur oturduğun yerde diye ama ne kadar devam eder bu böyle bilemem! 

Çok şükür iyiyiz. Burada hep şükrediyoruz, yaşadığımız için, başımıza bir şey gelmediği için, sağlığımız için, evimiz olduğu için... Türkiye'de yaşayabilmek bile bir mucizeymiş bunu öğrendik.

Okuyorum bol bol ama pek yazamadım işte. Hem söylenmek istemedim sıkıldığım zamanlarda, hem de biraz kendimle kalayım istedim sanırım. Hoş; bir işe de yaramadı ama olsun, denedim. 

Şimdilerde biraz serinlik var bu diyarlarda, ohh iyi geliyor. Daha da serin olsun istiyorum. Şöyle bir hırka giysek de otursak balkonda, bahçede üşüsek akşamları çorap giysek mesela. Yaz'dan hiç bu seneki kadar sıkılmamıştım. 

Bundan sonra daha sık yazarım artık herhalde, bir zahmet! Yazmazsam da dürtün beni olur  mu, hadi tuğba diye.

Haberler şimdilik bu kadar. İyiyiz, sağlıklıyız, yuvarlanıp gidiyoruz. Özlemlerim özlemelerim yine devam ediyor ama en azından kilometrelerce uzunluğunda değiller. Olabildiğimiz kadar mutluyuz! Siz de öylesinizdir umarım, ancak bu kadarına dilimiz varıyor artık çünkü!

Herkese sevgiler...

28 Nisan 2016 Perşembe

Roman tadında değil belki ama gerçek!


Herkese Merhaba;


Yazamıyorum, yorgunum, her yanım tutuk ama güneşle birlikte huzurluyum. Sabahları kendi evimde uyanıyorum. Evet bazen huysuz olabiliyorum çünkü hala alışmaya çalışıyorum yeni hayatıma, hala bazen gurbet gibi geliyor güzelim İzmir bana. Ev yoruyor, iş hiç bitmiyor. Kafamı toparlayıp şöyle bir duramıyorum, devamlı ya elim ya aklım çalışıyor. Bahçe ile uğraşmak güzel ama aynı zamanda eziyetli bir iş, hele bir de alan geniş olunca. E bir de Türkiye'de işler öyle hop deyince olmuyor, bekle dur usta gelsin, ölçü alsın, fiyat versin, yapsın getirsin, hepsi bir süreç. 


Bu fotoğrafın üzerinden epey zaman geçti, şu ara ince hırkayla iş yapıyorum, akşamları hala biraz serin oluyor. Dün akşam diktiğimiz ağaçları sularken üşüdüm mesela. Sulama işi otomatik olmadığı için henüz hortumla zorlanıyoruz biraz ama o da olacak inşallah. Öyle çiçek yok henüz bahçede varsa yoksa elma armut şeftali portakal erik ağacı gibi ağaçlar ve nane maydanoz biberiye reyhan v.b


Bu tombişleri alalı da epey oldu. Geldiklerinden beri çoğaldılar da aslında ama fotoğraflayamadım. Bir iki güne yeni yazıda yayınlarım sanırım. Bir komşum var harika bir kadın, bana çiçekler getiriyor neredeyse her gün, birlikte ekiyoruz dikiyoruz, yiyoruz içiyoruz, sohbet ediyoruz. Mutlu oluyorum çok. Demiştim ki ona Cezayirdeyken evime döndüğümde hep taze çiçeklerim olsun evin içinde istiyordum diye, buraya alışayım vazgeçmeyeyim diye getiriyor bana güllerinden, yaseminlerinden, şakayıklarından. Misler gibi kokuyor evimiz. Kaktüslerim, aloa veram, sukulentlerim, kara sevda çiçeğim, nanem, biberiyem hep onun sayesinde var. Çapraz komşum da tatlı bir hanım, onun da bahçesinden otlar geliyor çeşit çeşit, baklanın tadı mesela şahaneydi, onlar da iyi ki varla. Çok güleç bir Emine teyzem var Adile Naşit edasında, ona da bayılıyorum neşe veriyor hayatıma. Böyle böyle günleri yiyoruz işte. Geleli 4 ay oldu. Tatil gibi bir yandan, bir yandan değil ama iyi geliyor bu şekilde gitmesi. Alışmaya çalışıyoruz ama daha çok ben çünkü hala bu şehir koca bir muamma benim için. 


Bundan sonra gurbetten dönmenin nasıl olduğunu da yazacağım. Cezayir hakkında da yazacağım istek aldım:) Bu sıra hep Türkiye'den bahsediyorum ya Cezayir'i ne çabuk geri plana attın diye şikayetler var. Orada olmak ve burada olmak arasındaki farkları da yazacağım. Cezayir ile ilgili maillere de çok yanıt veremedim onları da yanıtlayacağım artık. Biraz toparladım sayılır. Her şeye birden yetişemiyorum lütfen kusuruma bakmayın!


Bu foto Foça'da çekildi, güzel bir gündü. Hop hop hopladım denizin dibinde mavinin huzurunda. Salı pazarı varmış çok güzel haftaya ona gideceğim. Etrafımız pazar yeri dolu, köyler, tarlalar, mandıralar, her yer şölen havasında sanki. Yaa zaten Cezayir'den sonra Türkiye'de her yer şölen aslında bize. Bazen insanoğlu olarak söylendiğim oluyor ama hemen ayıplıyorum kendimi, dürteliyorum çaktırmadan, oradaki günlerini unutma diyorum kendime. Yoluna giriyor yavaş yavaş. Evimiz eksiklerimiz tamamlanıyor. Ama kolay değil gerçekten. Değişiklikleri çok sevmediğimi düşünmeye başlıyorum aslında düzen bozup yeniden oluşturmak zor zanaat hakikaten. Neyse sonuçta sağlık en önemlisi, her şey nasılsa bir şekilde yoluna giriyor, su akıyor yatağını buluyor. Özlemek yine var ama en azından aynı göğün altındayız!

Hayatım roman tadında değil belki evet ama son derece gerçek, nihayet!

Yeniden görüşelim a dostlar. Bu tarafa yolu düşenleri bekliyorum artık havalar güzel nasılsa:)
Sevgiler

26 Eylül 2015 Cumartesi

Cezayir'den bayram manzaraları


Cezayir'de bir bayramı daha yaşadık ve bitirdik. Her zaman olduğu gibi arife gününün yarım gün olmasıyla birlikte iki buçuk gün tatil yaptık. Mutluluk telaş yorgunluk hepsi bir aradaydı. Şirketin diğer şantiyesinden arkadaşlar geldiler. İlk kez tanıştık iki çiftle ama pek sevdik, epeyce sohbet ettik. Bizim için güzeldi ve değişiklik çok iyi geldi. Bayramlarda biliyorsunuz genelde pek gelen giden olmuyor, Türkiye'ye göre sönük geçiyor ama bu sefer öyle olmadı. Gelen arkadaşlarımızla evimiz şenlendi, böylelikle gurbette garip kalmadık. Havalar da iyi gitti şansımıza. Her bayram mutlaka yağan yağmur bu sefer torpil geçti diyebilirim. Arife günü biraz atıştırdı sadece. 


Arkadaşlarımızla birlikte bizim veranda da kahve sefası sonrası.


Şantiye bayramlaşması sonrasında toplu fotoğraf çekimi. 


Arife gününü değerlendirip misafirlerimizle gezdik. Alger başkenti görmemişlerdi, bayramın ilk günü de her yer kapalı olacağından arifeden gitmeye karar verdik. Çok da iyi etmişiz. Epeyce dolaştık yemek yedik kahve içtik. Güzel bir gün geçirdik birlikte. 



Misafirlerimizi yolcu ettikten sonra biraz dinlenip yine yola düştük. Eşimin kardeşi başkentte oturuyor artık. Bayram için onları hem ziyaret edelim hem de gitmişken kalalım dedik. Trafik de yoktu kolayca gittik. Tabi yol kenarlarında, sokak aralarında hep bilindik kurban manzaralarına denk geldik. Arabadan elimden geldiğince fotoğraf çekmeye çalıştım. Fotoğraf çekilmekten de pek hoşlanmadıkları için gizli kapaklı birkaç kare yakalamayı başardım. Aslında dönmeden büyük makinayla sokaklarda gezip güzel anlar yakalamak çok istiyorum. Başarabilir miyim bilemiyorum. 


Bir elektrik dileğine asılmış, derisi yüzülmüş, sanırım dinlenmeye bırakılan bir  kurbanlık.


Burada da yine bir apartman arasında, evin pencerelerine asılmış kurbanlıkları görüyoruz. Sokaklarda da deri yüklü arabalar sıkça karşımıza çıktı ama ne yazık ki kaliteli bir fotoğraf çekmeyi başaramadım. Genelde evlerinin bahçelerinde kesiyorlar Cezayirliler kurbanlarını. Hatta şehir efsanesi olmaktan çıkmış ve doğruluğu anlatan arkadaşlarca onaylanmış küvette kesme hikayeleri bile var. Ben hala ısrarla reddetsem de aslında normal bir durum olarak bakılıyormuş küvette kurban kesmeye. Zaten aslına bakarsanız bizim için acayip olan pek çok şey Cezayirliler için normal sayılıyor. 


Burada da kurban telaşını tamamlamış kapı önü sohbeti yapan Cezayirlileri görüyorsunuz. 

Önceki bayramlara göre etraf biraz daha sakindi diyebilirim. Arife günü bile alışveriş merkezi izdiham değildi. Kurbanda aslında başka bayramlar gibi telaş olmuyor sokaklarda. Çünkü herkes evinde et ayırmak peşinde oluyor veya misafir ağırlamak. Çoğu dükkan, mağaza kapalı olsa da akşam saatlerinde mahalle aralarındaki bakkal ve manavlar açıktı. Hayat olabildiğince devam ediyordu. Bir bayramı daha geride bıraktık güzel anılarla. 

Başka bir yazıda görüşmek dileğiyle. Herkese iyi bayramlar dilerim!

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Çiçekler, kediler, renkli şeyler ve Cezayir ile ilgili önemli bir detay


Tatile varmamıza pek az bir zaman kaldı. Aileyle kavuşmaya, dostlarla muhabbete, denizin tuzuna, kumun sıcağına gideceğiz yakında. Zaman yaklaştıkça geçmiyor sanki. Aklımda hep deli sorular, binbir çeşit hayaller. Ne çok zaman geçti burada. Her birini aklımdan alıp tek tek önüme koyduğumda yığınlar halinde birikiyor. Bazen hepsinin içinde kayboluyorum, bazen detayları hatırlamaya çalışıyorum, bazense yılları geride bıraktığımız için üzülüyorum. Her biri hayatın bize sundukları, seçimlerimiz. 

Nasıl etrafta arkadaşlar olunca iyi oluyorsa her şey, çiçekler ve kediler olduğunda da öyle oluyor. Çiçekler hayatın mucizelerini hatırlatıp günü güzelleştirmede bire bir. Kedilerse ayrı bir mutluluk kaynağı. Gündelik telaşlarda sürüklenirken, ruhumuza iyi gelen en güzel şeyler onlar. 

Ortancaları çok severim. Tombik tombik halleri onlara sıkıca sarılma hissi uyandırıyor bende. Sardunyalar, begonviller de öyle. Burada ilk kez turuncu begonvil gördüm geçenlerde. Öyle hoşuma gitti ki. Güneşin batış anındaki turunculuk gibiydi, öylesine yoğun. Bir evin duvarından aşağı sarkan haline bayıldım. Bir sokağı nasıl da büyüleyebildiğine tanık oldum. 


*Cezayir otelinin restorant kısmında, oturduğumuz masanın hemen dibindeki bu mavi şemsiyeye dayanmış begonvil de o gün nasıl mutlu etmişti bizi. Cezayir oteli devlet oteli ama Ramazan'da yiyecek ve içki servisi yapılıyor. Bu oldukça dikkat çekici, böyle bir coğrafyada özellikle. Havuza gittiğimizde konuşmuştuk, böyle bir ortam aslında Cezayir'e fazla diye. Yabancı misafirler ağırlıklı olduğu için sakınca görmemişler. Güzel bir şey elbette. Çünkü dışarıdan yiyecek sokulmuyor. Ve oruç tutmayanlar için orada sıcağın alnında tüm gün bir şey yiyip içememek çok zor olurdu. Ama dün aldığımız bir habere göre otel bu uygulamasından ötürü tehtit almış yerel dinci gruplar tarafından. Zaten diğer otellerin havuzları ramazanda kapalı, kimi açık ama dışarıdan girmeye kapalı. Sanırım yerel bir otelin içki vermesi sorun yarattı. Şimdi insanlar gitmek istemiyor elbette, biz de dahil. Ne olacağı belli olmaz böyle ülkelerde. Temkinli olmakta fayda var. Fas' a gittiğimizde bayram tatilinde orada içki sorunu olmamıştı ama bizimle birlikte aynı zamanda orada olan müdürlerimize müslüman olduklarını anladıkları için içki satmamışlardı. Müslüman olanlara alkol vermiyoruz diyerek. Yani demem o ki, orası turistik, avrupai falan diye de düşünmemek lazım. Bu tip bölgelerde daima temkinli hareket etmek gerekiyor. E tabi bu da insanı yoran bir durum. Düşünsenize biz burada 8-10 senedir devamlı diken üstünde hissediyoruz her ne kadar gezip dolaşsak da. İçten içe bir korku hep var ve var olacak da. Bu coğrafyalara gelecek olanlar akıllarından bu detayı çıkartmasınlar ve her daim dikkatli olsunlar!


Bu da yine böğürtlene benzettiğim ama sadece pembe bir çiçeğin yenilmeyen meyvesi olduğunu anladığım güzellik. Yakından gerçekten, çocukken dikenlerin arasından zorlanarak topladığım böğürtlenleri andırdı bana. Bir heves yanına gittim ama sonuç alamadım tabi ki.


Çiçek detayları bu coğrafya da pek çok şekliyle karşımıza çıkıyor. Buranın en çok bu özelliği beni mutlu ediyor. Her an güzel bir motifle karşılaşabiliyor insan. Bu sıkça alışveriş yaptığımız Tizi Ouzou merkezinde bulunan manavımızın karşısındaki evin dış duvarlarının bordürleri. Bir defa evde oturanları da görmüştüm pencerecen. Ufak, sıkışık bir ev, kulübe gibi ama güzel, Bu detay bile onu sevmeye yetiyor.


Bu bizim pencere süsümüz:) Bayılıyor orada takılmaya. Sabahları işe giderken camı hemen açıyoruz, sabah serinliğini, serinlik olmasa da o pencere önünün gölgesini seviyor kızım. Zaten camın önünde bekliyor açalım diye. Öğlenleri genelde yatak örtüsünün altında uyuyor. Akşamları ise yeniden cam önünde geçiriyor zamanını. Orası onun için harika bir alan oldu. O mutlu oldukça biz de mutlu oluyoruz. Ne güzel şey bir kediyle, hayatı paylaşmak!


Bu da kızımıza pencerenin dibindeki ahşap parçalarına çıkıp kısık sesiyle seranat yapan oğlan. O da verandanın gölgesinden istifade ediyor öğlenleri. Ben de tabi devamlı örtü yıkıyorum:) Keyfini bozmak da istemediğimden ellemiyorum. Hayvancık yazık kavurucu sıcaklarda gölge yer bulmuş kendine, nasıl atarım güneşin alnına. Bırakıyorum bakıyor keyfine. Alt tarafı kirletirler, tüy dökerlerse örtüleri yıkıyorum işte. O da zaten her zaman yaptığımı bir şey, zaten makine yıkıyor, elime mi yapışıyor:)Onların mutluluğu birkaç örtünün veya koltuğun kirlenmesinden daha mühim. Çünkü insan olmayı hatırlamakla güzelleşiyor hayat! Bunu hala idrak edemeyenler var.



Evde kenarda duran birkaç eski kontrplak vardı. Pinterest'te çok sık görünce değerlendirmek istedim ben de. Kıl testeresi yapmıştı eşim, daha doğrusu mevcut bulunan bir testereye, Türkiye'den getirdiğim çok yönlü kıl uçlarını telle bağladı. Yoksa el testeresi gibi bir şey normalde. Onunla kestim bunları. Bu kontplak çok da kötü çıkmadı, kolayca kesiverdim hepsini, sonra da boyadım gönlümce.


Burada oyalanacak bir şeyler bulabilmek, yoksa da yaratabilmek önemli, özellikle de benim gibiler için. Alttaki üç beyaz obje de hamurdan yaptıklarım. Onları boyamada sıra. 

  

Bu kapıyı kalan kontrplaktan boyadım. Melek çok düzgün olmadı çünkü asıl kontplak bittiği için bu ikisini yerde bulduğumuz parçalardan yaptık. Epey sertti. Meleğin büyük kısmını eşim kesti. Ama kapı boyaması bana ait. Veranda'nın duvarlarına asacağım sanırım hepsini. Biraz içimiz açılsın renkli renkli gördükçe. Hayatımızda ufak mutluluklara hep ihtiyacımız var. Sağlık olsun da böyle şeyler yapabilecek gücü kendimizde her zaman bulabilelim. 

Mutlu bir hafta diliyorum hepimiz için. Dünyanın son zamanlarındaki halinde mutlu olabilmek çok kolay olmasa da!

28 Haziran 2015 Pazar

Her şey normal


Sıradan bir pazar günü, bol güneşli. Başlıkta yazdığım gibi her şey normal. Böyle olmasına da minnettarım. Çünkü insan tuhaf ve yorucu zamanlarda normalliğin iyiliğini kavrayabiliyor. Çiçeklerim iyi, akşamları bahçede oturabiliyoruz, yaz gribini atlatıyoruz yavaş yavaş. Seyrinde devam eden, rutini bazen bıktırsa da devam eden güzel bir yaşama sahibiz. Hala aynı heyecan ve tutkuyla yazabiliyorum, okuyorum ve düşüncelerimi hayal ettiklerimle yoğurabiliyorum.


Bazı zamanlar ki bu sıra aslında çoğunlukla demeliyim, boyama yapıyorum.  Renkler dinlenmeme yardım ediyor. Durup kendimi dinliyorum ve akışına bırakmayı her gün yeniden öğreniyorum.
  

Ne zamandır almayı arzu ettiğim renkli şezlonglarıma da kavuştum sonunda. Arkadaşlarımız bize güzel bir jest yapıp tahmin etmediğimiz bir zamanda alıp göndermişler. Çok mutlu olduk hem hayatımızda böyle insanlar barındığı için hem birlikte mutlu olduğumuz için. O sevimli şeylerde oturmak ve göğe bakmak hoşuma gidiyor. 


İçimde çocukça bir telaşla zamanı değerlendirmek ve keyifli hale getirmek adına bir şeyler yapmaya çabalıyorum. Hamurdan sevimli objeler yaptım, kuruttum, çizdim ve boyadım güzel bir akşamda. Kimi öylesine yapıldı, kimi dekoratif, kimi de yaka iğnesi olacak. 

 
Bir tatil cumasını daha ardımızda bıraktık. Bolca temiz hava aldık, bahçede keyif yaptık, konuştuk ve dinlendik. Henüz deniz veya havuz sezonunu açamadık ama suya kavuşmayı ikimizde heyecanla bekliyoruz. Belki ramazan sonrası. Çünkü daha evvelden de belirttiğim gibi ramazan da akşam saatleri hariç genelde hayat durmuş oluyor bu coğrafyada. O saatler ile ilgili bir yazıyı da yazıp anlatacağım sizlere.


Aaa bir de renkli ışıklarımız var gecelerimizi güzelleştiren. Ihlamurlar altında diyoruz onlarlı zamanlara. Bir zamanlar eşimle birbirimize uzaktayken aynı şeyi izliyor olmanın verdiği tuhaf heyecanla birleştiğimiz o diziye ithafen. Hani aynı göğün altında olduğunu bilmek bile bazen mutluluk verir ya insana, onun gibi. Uzak ama aynı yere bakan ayrı insanlar. Bir ufacık detayın bizi birleştirmesine duyduğumuz minnetle anıyoruz o günleri. Hayatımıza renk katan tombik lambalarımızla geceleri de umutluyuz ve hayal edebiliyoruz. 
 
Gün çabucak gidiyor. Akşam menüsü yazdım demin renkli kalemlerle. Kapıya asacağım akşam sürpriz olsun diye. Menüyü de söyleyeyim o zaman; ızgara et, yine ızgarada peynirli mantar ve soslu kabak, sarımsaklı ve baharatlı fırında patates, kremalı bezelye püresi. Yoğun bir hazırlık beni bekliyor. İyi ki yemek yapmayı ve yedirmeyi seviyorum. Ne güzel şey pişirmek ve evin ev olduğu zamanları yaşayabilmek. 

Mutlu haftalar hepimize!
 

31 Mayıs 2015 Pazar

Pazar notları: Rüzgarla gelen


Akşam rüzgarı epey sert esiyor. Çayımı aldım ve güneş battıktan sonraki maviliğin tadını çıkarttım bir süre. Böcekler sinekler gelmesin diye hava karardığında dahi ışığı yakmamaya direndim ama sonra caydım. Bir sokak kedisiyle sarmaşık halde, rüzgarın içinden yazıyorum. Fonda Oya-Bora Sevmek Zamanı çalıyor. 

Güzel bir gündü. Pazar olmasına rağmen güzeldi. Fazla sosyal medyaya dahil olmamaya çalıştım bugün. Dinlendim, okudum, yemek yaptım. Biraz çiçek de topladım. Evin havasını nasıl da değiştiriyor bir vazo çıtır çiçek.

Üst fotoğraftaki de bahçeden kocaman bir yabani top çiçek. Minik sarı benekli diyorum o ucundaki şeylere, hoşuma gidiyor. 


Ayın son yazısını yazmak için büyük bir çaba sarf etmem gerekti. İşler birbirini kovaladı durdu yaramaz çocuk edasıyla. Arada bizim kıza pencereden serenad yapan kediyle karşılıklı atışmalarını izledim. İki puf kuyruk epey konuştular. Bir türlü peşini bırakmıyor ki, bizimki de korkuyor tabi ama pencereye koşmayı da ihmal etmiyor. Hamak için hazırladığımız tahtaların üzerine çıkıp böyle bakıyor işte, sesi de çıkmıyor, kısık sanırım. Komşumuzun köpeğinin de olmamasını fırsat bilip bahçeyi ele geçirdi iki tipitip. Sabahları kalkıyorum sandalyelerin üzerinde aportta bekliyorlar. Fırsatını bulsalar hemen eve dalıveriyorlar. Çok üzülüyorum sokak kedilerine. Evsiz olmaları çok zor. Tabi insanlar için de öyle. Ev insanın bedeni gibi demişti bir arkadaşım aynen öyle!

Haziran'a bir adım atıyoruz şimdi, sabaha varacağız. Umuyorum güneşli zamanlarla karşılar bizi, bizim onu gözlerimiz parlayarak beklediğimiz gibi aynı. Parıldasın güneş tepemizde ve sıcak iliklerimize kadar işlesin artık. Suya kavuşsun bedenlerimiz ve soluk yüzlerimiz renklensin. Mutlu bir hafta olsun ve güzel anılarla dolsun her günümüz.