cezayirin geleneksel takıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
cezayirin geleneksel takıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ağustos 2014 Salı

Beni Yanni- Kabyle Takıları Fuarı


Yeniden Merhaba;

Havaların yine insanı deli gibi yaktığı günlerden birindeyiz. Sıcaklıklar bu sıra 42 den aşağı pek düşmüyor. Etraf sanki bir ekmek fırınının içi gibi. Bugün biraz kapalı olmasına rağmen yağış olmadı. Umarım biraz yağar de serinleriz diyorum ama rüzgar bile sıcak esiyor. 

Geçen hafta birkaç gün öncesinden haberdar olduğumuz Kabyle takıları fuarını görme şansımız oldu. Aslında daha önce de duymuştuk bu fuarı ama gidememiştik. Yakınlarda olduğunu düşünmüştük gitmeden ama yol meğer epey uzak, virajlı ve tek şeritmiş. Giderken biraz midem bulandı dağın etrafını dönüp dolaşmaktan. Yine de methini duyduğumuz bu fuarı görecek olmanın heyecanı mide bulantımı bir parça da olsa yendi. 

Aslında önce şehrin detaylarını anlatmak istiyordum ama kendime engel olamayıp hemen takılara geçtim. Fotoğraflar biraz fazla ama sıkılmayacağınızı umuyorum. Sonraki yazımda şehirde çektiğim fotoğrafları da ekleyeceğim.


Yolumuzun üzerindeki en güzel manzara rüzgarın aşındırdığı yüksek dağlar ve bu barajdı. Suyun rengi çok güzeldi, baraj epey uzun ve büyüktü. Türkiye gibi olsa kenarda durup fotoğraf falan çekerdik ama risk almak istemedik. 


Bu köprüden geçip dağı döne döne tırmandık. O sıra içimden dağdan bir kız geliyor döne döneeee diye susam sokağı şarkısını mırıldandım. Zira o anki halimize en uygun şarkı buydu.


Şehir gerçekten uzaktı. Fuarın yapıldığı zamanlarda epey kalabalık oluyormuş. Turistler de geliyormuş. Biz turist namına kendimizden başka kimseyi görmedik ama yoğun ilgi vardı. Ama fiyatlar o kadar pahalıydı ki herkes bakmakla yetindi sanırım. Fuar denilince yakınımızda olan Tizi Ouzou şehrinden daha makul fiyatlarla karşılaşacağımızı zannederek meğer ne kadar yanılmışız. Takıların hepsi el yapımı ve gümüş ama yine de çok fazlaydı fiyatları. Hele düğün  yapmayan bir Cezayirlinin zevk olsun diye alma ihtimali bana kalırsa çok düşük. Burada düğünlerde genelde bu tip takılar kullanılıyor öyle altın takılmıyor bizdeki gibi.


Epey yükseğe çıktığımızı bu fotoğraftan anlayabilirsiniz. Bunu ben çekmedim web'den buldum ama gerçekten de böyleydi manzara, daha pusluydu sadece sıcaktan ötürü. 


Şehri fuardan ötürü böyle bayraklarla falan süslemişlerdi güzeldi. Standlar kurulmuştu ama tabi koşulları düşününce epey vasattı hazırlıklar. Çoğu çadır boştu veya abuk sabuk şeyler satılıyordu. 


Arabamızı park ettiğimiz yolun kenarından baktığımda karşımda bu manzarayı gördüm, içim ürperdi. 


İki giriş halinde sunmuşlar fuarı. Biz ilk kısmı daha çok beğendik ve fiyatları az da olsa makul bulduk. İkinci kısım nispeten uzak ve boştu. İlk kısım bir okulun bahçesiydi ikinci kısımsa okulun sınıflarına dağılmıştı ama bu ikinci okul leş gibi tuvalet kokuyordu. 


Girer girmez takılar gözümüzü aldı tabi. Hepsi gerçekten birbirinden güzel, otantik. Ortadaki büyük halka ayak bileğine takmak için tasarlanmış. Diğerleri ise normal bilezik. 


Üzerlerindeki kırmızı taşlar mercan. Her birini tek tek elleriyle koyuyorlar. Harika bir iş bana kalırsa. Bu şehir zaten geçimini bujiteriden sağlayan bir şehir. Genelde el sanatları ile uğraşıyorlar. Merkezi şehirlerdeki çoğu mağazaya buradan mal geliyor. Yerine gittik ucuza alırız mantığı yok ama ne yazık ki.


Bunlar benim en sevdiğim kolyeler desem yeridir. Yuvarlak olanı çok beğendim ama onun da fiyatı epey pahalıydı sanırım 20.000 dinar gibi bir rakamdı. Pazarlık genelde alışverişlerde geçerlidir bulunduğumuz coğrafyada ama buradaki satıcılar pek indirime yanaşmadılar. 20.000 dinar türk parasıyla yuvarlak hesap 400 tl falan oluyor. 1000 dinar 20 tl olarak hesaplarsak.


Sol tarafta duran kabyle simgesi 3'lü takılar broş, iğnesi yakaya geçiyor ve halka ile sabitleniyor. Tek dezavantajı delikli bir şeye takmanızın gerekiyor olması, mesela hırka gibi. Çünkü iğneleri epey kalın, giydiğiniz şeyin kumaşını delmek istemezsiniz sanırım. Halka olanlar yine bilezik. Ortadaki yuvarlak takı kolye ucu ama broş olarak çift amaçlı kullanılanları da var. Onlardan çok istiyordum ama o da epey pahalıydı.


Bu elimde tuttuğum benim almayı çok arzuladığım kolye ucunun devasa olanı. Düğünlerde takıyorlarmış kafaya veya boyuna. O kadar ağırdı ki nasıl boyunlarında taşıyabiliyor olduklarına hayret ettim. Fiyatı da 1.600 tl'ye takabül ediyor.



Fuarda tabi gümüş takılar haricinde halılar, kilimler, çantalar, elbiseler, tabaklar, tablolar, parfümler, kitaplar da vardı. Yolun o kadar uzun olduğunu hesaba katmadığımız için biraz geç çıkmıştık, kitapları falan inceleyemedik ama olsun. Son fikrimiz şudur ki Tizi Ouzou şehrinde bu tip şeyler daha uygun. Mesela benim önceki gidişte Boumerdes sahilden kendime alıp götürdüğüm tabaklar burada iki katı fiyatla satılıyordu neredeyse. 

Bir de kınayla dövme yapan bir bayan vardı. Aslında epey istedik yaptırmak ama hanım inanılmaz isteksizdi. Bizim gösterdiğimiz şekillerin fotoğraflarını çekti ama yapmak istemedi. Bana kalırsa istediğimiz şekiller biraz karışık olduğundan yapamayacağından korktu ve yanaşmadı. 100 dinar'a yapıyordu. Artık iş başa düştü. Yakın zamanda bir dövme denemesi yapacağım inşallah.


Parfümlere elbette ki bakmadık çünkü gerçek olmadıkları çok aşikardı. Yalnız örtüye bayıldım. Hatta sordum bile aynından olsa alacaktım :) Ama tabi yoktu. Fakat aklıma yazdım fotoğrafı elime alıp birkaç kumaşçı dolaşacağım müsait bir zamanda:)




Bu hançer de epey hoşuma gitti. Mektup açacağı olduğunu düşündüm. Satıcının başı kalabalık olduğundan soramadım ama hala öyle olduğuna inanıyorum. Sanırım fiyatı da 18.000 dinardı. 360 tl olarak çevirebilirim sizin için. 


O çok beğendiğim yuvarlak kolyenin bir başka versiyonu buradaki de. 




Fatmanın eli figürü yani buradaki adıyla Khamsa'lar da epey fiyatlıydı. Bizi götüren şöförün bir arkadaşının standına da uğradık. Nispeten uygun fiyatlıydı, bir de tanıdık olduğu için indirim yaptı. Kendime bir bileklik alabildim. Onu da bir dahaki yazımda şehrin detayları ile birlikte göstereceğim.

Umarım takılar hoşunuza gitmiştir. Tuhaf bir çekiciklikleri var. Yerel halk tarafından da kullanılıyor. Tabi daha çok düğünlerde. Bunların büyüklüğü, üzerindeki sıklığı ekonomik düzeyin göstergesi olarak ifade ediliyor.  Düğünlerde bu yüzden de 30-40 tane elbise değiştirip kocaman kocaman takılar takıyorlar. 

Şimdilik bu kadar.
Mutlu kalın.

27 Temmuz 2014 Pazar

Pazar notları: Cezayir'de bu haftadan kareler


Bu haftanın en can alıcı noktası uzun zamandan sonra deniz kenarına gidişimiz diye düşünüyorum. Türkiye'deki kısacık deniz buluşmasından sonra burada yeniden kendimi maviye bırakmak çok iyi geldi. Kısacası adına yaraşır bir biçimde tatil gibi tatil yaptık. Cuma tatillerimizde de gündelik rutimizin dışına her zaman çıkamıyoruz. Ramazan olmasını fırsat bilip, kocaman boş plajın ve denizin serin suyunun tadına varalım istedik. Bu gittiğimiz plaj kampımızın bulunduğu yere yarım saatlik bir mesafede. Aslında normalde halk plajı. Delicesine, hınca hınç dolu oluyor, ama ramazan diye şimdi kimsecikler yok. Hele sabah saatlerinde gidilince denizin tadı da bir başka oluyor elbette. Sözün özü; denizi özlemişim!


Yine plaj yolunda birkaç kare çekmeyi başardım. Bu önceki gidişimizden bir kare aslında, o zaman denize girmemiştik.  Bu sefer ramazan dolayısıyla bu dükkanlar, kafeler falan hep kapalıydı. Sadece sokaklarda başıboş birkaç adam vardı. Türkiye'ye giderken aldığım, herkesin de çok beğendiğim yerel desenli tabakları satan amca da açmamıştı dükkanını. Artık ramazandan sonraya kaldı. Hazır beğendiğim modelleri bulmuşken takım yapmak istiyorum o yüzden birkaç adet daha tabak alacağım. 


Eski arabaları çok seviyorum. O senelerin ruhunu buluyorum formlarında, duruşlarında. Bu tabi yolda zar zor giden arabaları sevdiğim anlamına gelmiyor. Daha doğrusu bu arabanın nasıl yolda kalmadığını da aklım almıyor. Yakından görüntüsü aslında daha içler acısı. Yine sevimliliğinden bir parça duruyor diyebilirim ama daha temizini görmek isterdim. Keşke Türkiye'de de eski model arabaları rahatlıkla bulabilsek ve o kadar deli paralara satmasalar. 


Plajda ne şemsiye ne şezlong var. Özel plajlarda elbette ki var ama bu plajda sadece gördüğünüz çadırlar var. Türkiye'ye oranla cüzi bir miktar para verip çadırları kiralıyorsunuz. Sabah vakitlerinde güneş pek yakmıyor ama yine de bir gölgeye ihtiyacı oluyor insanın. Ben çadırların sadece görüntüsünü seviyorum yoksa sıcakta içinde oturmak bana kalırsa fırına girmekle eşdeğer. Benim deniz güneş plaj üçlüsünden anladığım uzanmak, kitap okumak gibi şeyler. Ama ne yazık ki bu gibi plajlarda biraz temkin gerekiyor, öyle yayılıp yatılmıyor, hele ki ramazan da. Normal vakitlerde de denize giren kadınlar elbette var ama ne koşullarda girdikleri önemli. Onlarca çift göz üzerimdeyken ben rahat edemiyoruz doğrusu.


Bu kepengi kapalı ufak dükkan da telefon kartı falan satan bir yer. Flexy bir telefon kartı ismi. Sanırım yanında da arapçası yazıyor. Yalnız yazan kişide biraz estetik duygusu olduğunu görmek hoşuma gitti, sanatçı ruhluymuş, helal olsun. Ramazan da çoğu yeri böyle kapalı görüyorsunuz bu coğrafya da. Ama şöyle de bir güzelliği var normal zamanda akşam 7 de kapanan dükkanlar iftardan sonra sahura kadar açık oluyor burada. Ramazan'ın en sevdiğim kısmı sanırım bu. Yemek sonrası çıkıp gönlünüzce gezip alışveriş yapabiliyorsunuz, kapandı derdine düşmeden. Tabi ramazan ayı boyunca da bütün sene evlerine kapanan kadınlar da sokaklarda oluyor, onları da gündelik hayatın içinde bu denli faal görmek ayrıca güzel. Ne yazık ki bu özgürlükleri sadece bir ay sürüyor. Sanılmasın başkentte de böyle, hayır değil elbet, sokaklarda kadınlar tabi var. Ama ufak merkezlerde, köylerde hep evlerindeler, sokaklarda erkek nüfus çoğunlukta!


Bu da arkasının bir tarla veya ev olduğu fikrine kapıldığım gölgelikli bir kapı. Nedense hoşuma gitti. Ardında ne olduğunu merak etmeyi seviyorum!


Bu hafta en büyük heyecanımız ve bizi oyalayan şey burada yaptığımız tünellerden birinin birleşmesi kutlamasıydı. Güzel bir heyecan elbette. Her ne kadar benim tünelin açılmasına katkım olmuyor da olsa insan içinde olunca gururlanıyor. Kazasız belasız bitmesini temenni ediyorum. Kıtalar arası bir mesafede bir Türk olarak böyle güzel duyguları yaşamak bir başka gerçekten. Bir coğrafya'ya iz bırakıyoruz ve gelişimlerine katkıda bulunuyoruz. Anlatması tuhaf bir durum :)


Eşimin, bir taneciğimin de doğum gününü kutladık ayın 24'ünde. Öyle sessizce kendi aramızda ama mutlu eğlenceli bir kutlama oldu. Arkadaşlarımızla bir akşam yemeği yedik ve ardından da çok sevdiğim bir lezzet olan, ellerimle yaptığım Alman pastamızı kestik. Muhallebisinin içine eşim seviyor diye nektarin da doğradım ben ufak ufak, yiyenlerde pek beğendiler. Bence tarifi bozarım kaygısına düşmeyin deneyin, süper oluyor. Pasta sonrası gecenin ilerleyen dakikalarına dek tabu oynadık, epey güldük. Uzun zamandır ilk kez bu kadar eğlendim herhalde. İyi geldi hepimize. 


Benim minik arkadaşım Petal'da ufak mutluluk sebeplerimden biri. Güllerim de ofisin önündeki bahçemizden. Masamda çiçek bulunmasını çok seviyorum, ruhum daralmıyor böyle renkli çiçekler etrafımda olunca. 

Önümüz bayram. Burada sanırım Türkiye'den bir gün geç kutlayacağız. Henüz ne zaman bayram olacağı kesinleşmedi çünkü daha ay'ı gökte görmediler. Bu akşam bakacaklar. Kötü haberlerin, acı detayların gölgesinde bir bayram olacak tabi ama yine de bayram olması ve bir bayram daha yaşıyor olmamız mutlu olmaya yetiyor. Ailemizden uzak olmadığımız, sağlıklı, neşe dolu, daha nice güzel bayramlar diliyorum kendi adıma hepinize. Eski zamanların bayram ruhunu içimizde hep yaşatmamız dileğiyle.  

27 Kasım 2013 Çarşamba

Fotoğraflarla Cezayir'de Hayat

Cezayir için vakit yağmurların bir türlü dinmek bilmediği vakit artık. Aralıksız olarak 20 gündür yağıyor. Ne kadar alıştık artık desem de içimizden lütfen artık yağmasın diye söyleniyoruz. Şantiye koşullarında yaşamanın zorlukları da yağmurun yağmasını istemememizin nedenlerinden biri. Her yer çamur şu anda. Bir de tabi yağmur çok olunca ne dışarı çıkmak kolay, ne trafiği aşıp bir yere varabilmek, ne yürümek kolay, ne de kasvetten karanlıktan enerji yaratabilmek. Böyle zamanlar insanın içindeki bütün enerjiyi son zerresine kadar emiyor sanki. Mis gibi toprak kokusu harika elbette ama yine de bulutların oynadığı eğlenceli mavi bir göğü tercih ederim.

Fotoğraf: yjmtrian4b flickr

Fotoğrafları elimden geldiğince güneşli olanlarından seçmeye çalıştım ki içim açılsın. Özlem de var elbette güneşe özlem, sıcağa özlem ve parıltıya özlem. Cezayir güneşli günlerde gözüme her zaman daha güzel görünüyor. 

 fotoğraf wsrmatre flickr

Bir kedi fotoğrafı koymasam olmazdı zaten. Bu pisicik de bir Cezayir sokak kedisi. Kediler nerede nasıl olurlarsa olsunlar her zaman güzeller. 

fotoğraf: skyscrapercity

Cezayir bulutlarla ve sisle kaplandığında ve elbette gece ışıklarıyla süslendiğinde daha çekici bir şehir görünümüne bürünüyor. Her zaman hüzünlü bir hali olan bu şehirde yaşam geceleri çok erken vakitlerde duruyorsa da bambaşka bir büyüsü oluyor. 


Kadınlar renkli ve genellikle çizgili perdelerin ardında evlerinde yaşamlarına devam ediyorlar. Geleneksel ailelerde gündelik yaşamdaki giysiler de balkonları güneşten ve yabancılardan koruyan perdeler kadar renkli. Bir de şu çanak antenlerin yarattığı çirkin görüntü olmasa daha harika olacak. 


Eski zamanlarda Cezayir sokakları. O zamanlarda yine sakin yine boş ama sempatik. Burası neresi tam bilemiyorum ama Tizi Ouzou'ya benziyor bana kalırsa. Her zaman gittiğimiz yollara aşina gözlerim bu fotoğrafta tanıdık bir şeyler olduğunu düşünüyor.


Burası da Cezayir merkezde Casbah yakınlarındaki dar sokaklardan birisi olsa gerek. Bu tip eskici dükkanları sık sık karşımıza çıkıyor. O tepsileri her zaman sevmişimdir. O pirinç kaplamalı şey de bir nargile olmalı. Minik takı kutuları da burada çok sık tercih ediliyor. 

 skyscrappercity/algeria

Bu fotoğraftaki yer de Cezayir merkeze indiğimizde sıkça önünden geçtiğimiz bir yol. Bir Mourad Reis yol ayrımının olduğu yer sanıyorum. Durmak imkanı bulunmadığından bir türlü çekememiştim fotoğrafını. İnternette arama yaparken görünce çok sevindim. Belki buradan dönmeden bir Cezayir turu yaptığımda, yürüyerek gezerken kendim de fotoğraflayabilirim. Oradaki mozaik resimlerde Cezayir'den manzaralar görülüyor. Büyük postane binası, şehitler anıtı, geleneksel kadın erkek figürleri var. Daha yakından bir fotoğraf bulursam sonraki yazılarımda onu da ekleyeceğim. 


Yine şu anda bizim yakın yaşadığımız Tizi Ouzou vilayetinden bir fotoğraf buldum tesadüf eseri. Bu yolun sonunda sıkça alışverişe gittiğimiz manavımız bulunuyor. Trafik her zaman tıkalı oluyor. Sebebini bir türlü çözemiyoruz. 


Bu yemeği seviyorum. Fotoğraftaki pilav, kuskus değil. İçinde bezelye soğan ve havuç var. Üzerinde de gördüğünüz gibi tavuk butları. Bunu genelde kuskus üzerine yapıyorlar. Ama pilavlı olan seçenekte bolca tüketiliyor. Zaten ne kadar çok et veya tavuk şiş ve kızarmış haşlanmış tavuk yediklerine inanamazsınız. Bütün yemeklerde neredeyse tavuk kullanılıyor. Özellikle de kuskusla birlikte servis ediliyor yanında bazen kabak gibi sebzeler veya nohut da olabiliyor. 

skyscrappercity/algeria

Geceleri sokaklarında in cin top oynayan bir Cezayir görüyorsunuz burada da. Türkiye'deki hareketli yaşantıdan sonra erkenden kapanan dükkanlar, alışveriş merkezleri veya restorantlar insana hayli tuhaf geliyor. Bir şehirde hayat nasıl bu kadar erken sonlanabilir. Tabi hayatın devam ettiği kimi yerler de yok değil. Sokaklar gecenin ilerleyen saatlerinde hep böyle ama. Sessiz ve yalnız. 

Fotoğraflarla Cezayir'e yeniden ve yeniden baktığımda, her ne kadar olanaksızlıklarından kimi zaman şikayet ediyor olsam da daha çok anlıyorum burayı özleyeceğimi. Dile kolay 6 yılımız bitti. Daha önümüzde anımsanmayacak bir zamanımız da var. Özleyince bildiğimiz bu yere sonraları bir nedenle yeniden gelmeyi isteyebiliriz kimbilir. Ne de olsa artık ikinci vatan gibi bir şey oldu:) Ben şahsen bağlarımı kopartmak istemem. 

Yeni Cezayir yazılarında görüşmek dileğiyle. 
Burayla ilgili her zaman merak ettiklerinizi yorum veya mail yoluyla sorabilirsiniz. Hatta fotoğraflar ve açıklamalar ile ilgili isteklere de açığım. 

Mutlu kalın... 

16 Mayıs 2013 Perşembe

Cezayir'de gündelik yaşamdan kareler

Cezayir; sokaklarını, insanlarını, binalarını, havasını, kokusunu, yemeklerini vb. bilmeyenler için gizli, sihirli bir şehir. Bizim için de aslında büyük çoğunluğunu henüz keşfetmediğimiz gizemli bir yer. Burada altı yıl geçirince biraz olsun o içimizdeki ilk heyecanın bir kısmını kaybederek yola devam ediyoruz elbette. Tunus ve Fas'ı da görünce oralar insanın gönlünde yer edince Cezayir biraz daha uzak geliyor insana. Çünkü o diyarlarda her şey daha masalsı, detaylar daha yoğun ve hayat daha renkli. Yine de onca şeye rağmen burayı seviyorum. 

İçimdeki ilk sevgi kırıntılarını Albert Camus'nun Yabancı adlı eserini okuduğumda hissetmiştim. Sonrasında ise öğrenci olduğum yıllarda Ankara'daki antika pazarından eski bir çölde çay yapan Tuareg fotoğrafını aldığımda hissettim yakınlık duygusunu. Yıllar sonra buraya bir aşk uğruna gelmeye karar verdiğimdeyse, o bilmeden aldığım fotoğrafı ve okuduğum kitabı, hayatın bana gönderdiği işaretleri olarak algılamıştım. Şimdi bakıyorum da burası hakkında öğrendiğim, gördüğüm çok şey var. Yine de her gün bunlara yenisi ekleniyor. Her ne kadar Cezayir'deki hayatın yeteri kadar içerisinde olamasam da onu  tanıyabildiğimi hissetmek güzel bir duygu. Fotoğraflar da bana çok yardımcı oluyorlar. Umarım bu güzel görseller size de bir şeyler anlatırlar.

Not: Kendi çektiğim fotoğrafları da ekliyorum aslında buraya. Bir süredir fotoğraf çekemiyorum istediğim kadar. O yüzden internet denen cennetten arayıp buluyorum sizler için. Takip ettiğim Cezayirli fotoğrafçılardan, buradan yaşayanların oluşturdukları platformlardan, forumlardan kayıt ediyorum. Kimilerinin isimlerini not almayı unutuyorum bazen ama yine de belirtiyorum benim olmadıklarını, yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için. 
Adı yazılmayan fotoğrafları da flickr, skyscrapercity, tumblr ve çeşitli forumlardan buluyorum genellikle. 

Artık yaza doğru ilerliyoruz yavaş yavaş. Eminim yazın daha çok fotoğraf çekme imkanına sahip olacağım. O zaman paylaştığım fotoğraflarıma da gururla adımı yazabileceğim.

Hadi bakalım ufak bir yolculuğa çıkalım birlikte Cezayir'de.


Burası başkent. Cezayir'in sembolü olan Makam-ı Şehit anıtını görüyoruz sislerin arasından. Sisin eşlik ettiği fotoğraflar daha mı güzel oluyor diye düşünüyorum. Belki biraz daha gizem kattığı için ilgi çekici oluyordur. Eski çalıştığımız projede çok sisli günler geçirmiştik, güzeldi. İlk kez bu coğrafyada gördüm ben  bu kadar yoğun bir sis, turuncu gökyüzünü ve kum kokan sokakları.

Fotoğraf: Flickr by jam-L

Burası Casbah. Hakkında birkaç şey yazmıştım. Turistlerin ilgisini çekebilecek güzel bir yer. Daracık sokakları ve sokak aralarındaki böyle antika dükkanları ile büyülü bir yer. Her zaman biraz tehlikeli olduğunu söylerler oralarda dolaşmanın ama biraz cesaret olmadan insan güzellikleri de göremez öyle değil mi? Yazın yeniden gitmek istiyorum oralara. Uzun seneler oldu gidip göremedik. İlk geldiğimiz yıllarda gitme imkanımız olmuştu. Eminim şimdi daha pek çok güzellik keşfedebiliriz. 


Burası La Madrak. Bir sahil şeridi, limanı, balıkçıları, plajı, güzel balık lokantaları olan yaz için ideal bir mekan. Burayı seviyorum. Dondurmaları, şarapları ve meyveleri de pek güzel oluyor. Yazın deniz kenarında keyifle dolaşabileceğiniz bir yer. Cuma günleri her yerde hafta tatili olduğundan biraz kalabalık olabiliyor. Yine de leziz balıkları yiyip deniz havasını içinize çekip bir de ohhh beee deyince o kalabalığa girmeye de değiyor doğrusu. 


Renkli panjurlarıyla başkentte bir apartman. Balkonlarına çamaşırların her daim asılı olması bu coğrafyaya yakıştırdığım bir özellik. Neden bilmem seviyorum. Aslında bütün estetik görüntüyü bozuyor. Yine de yaşayan evler olduğunu hissettiriyor bana. O evlerin içlerine bakıp hayaller kurmak da hoşuma gidiyor.

Bir manavı görüyoruz bu karede de. Daha önce de yazmıştım genelde sebzeler ve meyveler ayrı satılıyor ama böyle istisnalar da oluyor başkentte. Bu yaşlı amca muhtemelen Kur'an okuyordur. Çünkü dua kitapları falan gördüğüm çok oldu ellerinde. En azından faydalı bir şey yapıyorlar boş boş oturup etrafı izlemiyorlar. Taktir ettim doğrusu. 


Burası da Cezayir'in perili evi. Rivayete göre eskiden burada yaşayan zengin bir aile varmış. Bir yangın sonucunda ölmüşler. Geceleri sesler, bağırışlar duyuluyormuş ve hayaletleti etrafta dolaşıyormuş diyorlar. Oradan geçmek bile istemezmiş Cezayirliler. Bana da bunu Cezayirli bir arkadaşım anlatmıştı. Önünden geçmiştik bir öğle vakti. Akşam olsa hayatta geçmezdim buradan demişti gülerek. Gerçekten de ürkütücü bir görüntüsü var ama beni şuanda bile korkuttu.


Burası da yine Casbah/Place-de-Martyrs.(Şehitler meydanı) Kemerli hanların bulunduğu güzel bir sahil kısmıdır burası. Bir Osmanlı pazarı olduğundan da bahsetmişlerdi fakat ne derece doğru bilemiyorum. Gittiğim birkaç seferde sordum ama bilen olmadı. Fotoğraftaki cami de güzel bir camidir,Djamaa Al Djedid yani Yeni Cami. avlusu da kocamandır. O görülen havuz da sanırım içinde at heykelleri olan havuz. Hemen arkasında da müzik akademisi vardı yanlış hatırlamıyorsam. 


Burası da başkente giderken kullandığımız eski otoyol. Şimdi yeni otobanda yapıldı oradan daha kısa sürdüğü için tercih ediyoruz ama kimi zaman bu yolu da kullanıyoruz. Tam neresi olduğunu kestiremedim fotoğraftan ama Zeralda'ya giden yol diye düşünüyorum. 


Yine sokağa yapılmış minik bir kafeyi görüyoruz. Yazları özellikle çok tercih ediliyor bu sokak kafeleri. Çay salonu olarak da geçiyor bu tip yerler. Dondurma, naneli çay, gazoz, pizza falan da satıyorlar. Hemen yanında da Cezayir'in geleneksel kıyafetlerinden satan bir butik var mankenleri görülüyor.

 Fotoğraf: Djamil Chakali

Burası yine Casbah. İki kubbeli olan yer Ketchoua camisi. Tadilat yapılması nedeniyle içini görememiştik ama mimarisi çok güzeldir. Burada yapılan ilk camilerden biri zaten. Keçi Ova camisi deniliyor adı oradan geliyormuş. Casbah'da kasaba demek. Türklerin Cezayir'e geldiklerinde yerleştikleri ilk  yerleşim yeri burası. 
Unesco'nun dünya kültür mirasları listesinde yer alıyor ve korunmada.
Fotoğraf: Djamil Chakali

Bunlar da geleneksel Cezayirli kadınlar. Bu tip beyaz veya krem rengi giysili, peçeli kadınları her zaman görmüyoruz tabi. Örneğin bizim bulunduğumuz Tizi-Ouzou bölgesinde belki bir iki defa görmüşümdür ama başkent daha karmaşık bir yapıya sahip olduğundan orada rastlayabiliyoruz. Yine Casbah taraflarında bir yer olduğunu düşünüyorum kadınların bulundukları yerin çünkü arkadaki yapı o iki minareli camiye çok benziyor.

Fotoğraf flickr by Miquel Pancorbo2

Yine başkentin masalsı evlerini görüyoruz burada. Yer hemen büyük postane binasının karşısında bulunan büyük caddeye çıkan yer. Uzakta görülen yan duran binayı seviyorum ben. Böyle dar binalar ilgi çekici geliyorlar ve üçgen bir biçimde duruyorlar. Keşke başkentteki bütün evleri böyle beyazlı mavili  yapabilselerdi o zaman daha estetik bir görüntü olurdu. 

 Fotoğraf: Youcef FRIDJAT 

Burası da başkentte bir ara sokak. Bazen arabaya yer bulamayınca böyle ara sokaklara bakıyoruz park etmek için. Ama tabi bildiğimiz ara sokaklara. Yine de park yeri aramak için bile olsa sokakları keşfetmek güzel oluyor. Bu hafta içinden bir gün, cuma günü gitseniz eminim her yer bomboş olurdu. İnsan yine de buralarda dolaşırken biraz tedirgin oluyor. Çünkü bazı sokaklar çok derbeder oluyor. Fotoğrafta da çoğunluğu erkek nüfus oluşturuyor zaten gördüğünüz gibi ben arkada üç tane kadın seçtim sanırım ama işte bu nedenle kadın olunca ve gündüz vakti de olsa erkek nüfusun çoğunlukta olduğu bir yerde dolaşırken az da olsa tedirgin oluyorsunuz yabancı olduğunuz için. Fas ve Tunus'ta böyle bir durum yoktu. Zaten orada turiste alışkın olduklarından yadırgamıyorlardı. Cezayir bu yüzden onlardan ayrı ve daha zor bir coğrafya. 


Burası Tissemsilt denilen bir yermiş. Ben henüz görmedim burayı fakat böyle yemyeşil ovalar çok gördüm. Cezayir'in hep bahsetmeye çalıştığım gibi en güzel taraflarından biri doğası, yeşili. Yazın çıldıran doğa bambaşka bir huzur veriyor burada insana. Kışınsa sararan yapraklar, çimenler ve çıplak ağaçları ile farklı bir huzur veriyor. Yani doğa her koşulda huzurla eş. 

Fotoğrafların devamı gelecek. Umarım sevmişsinizdir bu postayı.