Cezayir maceramıza ara vereli aylar oldu ve bazen sanki dün gibi bazense sanki ikinci uzun seferimiz hiç olmamış gibi. İnsan uzun süre bir yerde kaldığında zaman da onunla kalıyor adeta. Geçmiş ve sonra önemsizleşiyor eğer an'dan memnunsanız. Cezayir'de iken daha çok aklım memlekete kaçıyordu, çünkü orada çok izole bir hayat sürüyorduk. Bunu gerçekten ancak bizim gibi koşullarda yaşayan bilebilir. Tabi bir de nasıl biri olduğunuzla alakalı bir durum. Çok sosyal olan, etrafıyla ilgili olan, hayattan değişik beklentileri olan insanların etkileniş biçimiyle; durağan, evcimen, olduğu kadarıyla mutlu olanlarınki çok farklı oluyor. Ben orada bir süre kaldıktan sonra kabullenme evresindeyken daha iyi hissediyorum ama ilk günlerim felaket geçiyor.
Geçenlerde hala orada bulunan bir arkadaşımız kaldığımız yeri göstermek için görüntülü aradı. Hislerimi kelimelere dökmek bir hayli zor. Özlemediğimi fark etmem uzun sürmese de tuhaf bir bağlılık hissettim. Benimki daha çok eşyaya ve anılara özlem sanırım. Biliyorum eşyaya bağlanmak son derece kötü ama hep böyleydim bilmem değişir miyim? Yaşanmışlıklarıma beni eşyalar bağlıyor, fotoğraflar gibi, yazdığım defterler, pişirdiğim kaplar gibi. Sakinliğini ve izole oluşunu artık özlemiyorum çünkü zaten İzmir'de de böyle bir hayatı sağladık. Hatta bazen caf caflı sokakları arıyorum diyebilirim.
Oradaki durum da burada olduğundan farklı değilmiş. Hatta nasıl burada artık birinci derece yakınlarımıza kadar gelebilmişken virüs illeti, orada da benzer şeyler yaşandığını duydum tanıdıklarımdan. Orada olmanın dezavantajıysa yabancı bir memlekette güvende hissetmemek, elbette Cezayir'in gelişmiş bir yer olmaması, ilaç v.s yoksunluğu ve cahillik. Her hastalığa (çoğunlukla) antibiyotik veya ağrı kesici yazan doktorların olduğu bir coğrafya. Bu yüzden ilk pandemi zamanlarında eziyetli olmasına rağmen dönmüş olmamıza seviniyorum. Nitekim ücretsiz izindeyiz, iş devam edecek ve eninde sonunda başlanan işin bitmesi için dönmek gerekecek. Belki birkaç aylığına belki daha uzun. Buna hiç hazır olmadığımı hissediyorum çünkü 4 yaşında bir çocukla birlikte maceraya atılmak için yorgun ve yaşlıyım. Evliliğimizin ilk yıllarında olsak sanırım çok daha az düşünürdüm. Hatta 20'li yaşlarımda olsam belki hala orada olmuş olurdum. Bakmayın bu halime, o zamanlar epey çetin cevizdim. Kız çocuğu olmama rağmen erkek ergenliği gibi travmalar yaşattığımı hatırlıyorum aileme az da olsa. Üzerimde hem deli cesareti hem de keşfetmeye açlık vardı o zamanlar. Bir de aile kavramını önemini bu denli anlayamamıştım. Her genç insan gibi aslında. Bazen oturup düşündüğümde daha az gezseydim de daha çok kuzenlerimle teyzemle ananem ve dedemle vakit geçirseydim diyorum. Ama o zamanlara geri dönüş yapsam yine aynı hataları yapardım biliyorum.
Henüz gitmeye dair bir emare yok. Ama geldiğimizden beri gitmenin heyecanını içimde yaşıyorum ben. Artık ne olacaksa olsun, şu belirsizlik ortadan kalksın ve Cezayir defteri yaşansın bitsin kapansın istiyorum. Ben kesin dönüş yaptığımız 2015 senesinde bile geri gideceğimizi hissediyordum biliyor musunuz? Ama şimdi artık yıllar geçtikçe bağlı kalmak ve köklenmek istiyorum olduğum yerde. Fazla değişiklik istemiyorum, düzen, rutin ne derseniz deyin bilmek istiyorum. Bu yüzden içim hep sınava girecek çocuk heyecanıyla dolu.
Bakalım hayat bize neler gösterecek. Güzel şeyler görelim. Sağlıkla ilerleyelim, sevdiklerimizle bir arada gülümseyen fotoğraflar çekelim. Çocuklarımızın büyüdüğünü görebilelim ve başımızı sokacağımız bir yerimiz olsun daha ne ister ki insan hayattan? Kendini gerçekleştirebilmek ister... Bunu sonra yazacağım!
İyilikle kalın!