19 Eylül 2012 Çarşamba

Cezayir'in geleneksel takıları bölüm 2

Nihayet Cezayir ile ilgili hazırladığım yazımı paylaşabiliyorum. Görselleri uzun zaman önce toparladım aslında ama içeriğe uygun birkaç şey yazmaya fırsat bulamadım bir türlü. Genelde yazacağım diye hazırladığım zamanlarda hep ertelemek zorunda kalıyorum ama ne zaman yazmaya niyetlenmesem kendimi yazarken buluyorum çok enteresan. 

Görselleri pek çok yerden buluyorum. Bazen acele edip aldığım yerleri not etmeyi unutsam da en azından siteyi yazmaya çalışıyorum. Zaten burada maksadım fikir sahibi olmanızı sağlamak. Bazen kaynak sıkıntısı çekiyorum ve dövünüp duruyorum keşke daha çok fotoğraf çekebilsem diye ama yine de iyi ki internet var, biraz çabayla güzel kaynaklar da bulunabiliyor. 

Cezayir'in çok beğendiğim takıları var. Altın olarak pek modern modeller genelde göremiyoruz ama Başkentteki güzel kuyumcularda tabi güne yakışan çok şeye ulaşılabiliyor. Ben daha çok bu kültüre özgü modelleri seviyorum. Mercan çok sık kullanılıyor. Bu yazıdan sonra size Cezayir kadınları ile ilgili bir yazı hazırlıyorum orada takıları nasıl kullandıklarını da göreceksiniz. 


Yazının ilk bölümü için bu yazıma bakabilirsiniz. Ayrıca geleneksel bir düğünden örnekler görmek için de bu yazıma bakabilirsiniz. 




Tuareg takılarına bir örnek. 




Fatma'nın Eli figürü çok sık karşımıza çıkıyor. Tabi mercan ve başka doğal taşlarla süslenmiş halleri de oldukça ilgi çekici. Kolye uçları, küpeler, bileziklerden ziyade süs eşyalarında, tablolarda, giyimde ve dekorasyon objelerinde de kullanılıyor. Burada Khamsa adıyla biliniyor. 




Cezayirli kadınların özel günlerde kafalarına taktıkları süs. 




Tuareg'lerin taktıkları gümüş kolye. Adına ''Korkoro''deniyormuş.




Berber kadınların elbiselerinde kullandıkları kemer. 




Cezayir ve Fas'ta da kullanılan sallantılı süs eşyası, kolye veya kemer süsü olarak kullanılıyor.




Fibula adı verilen mercan işlemeli Kabyle'lere özgü broş. 






Bu da benim çok beğendiğim bir model broş. Henüz buna benzer bir tane göremedim ama hatıra amaçlı almak çok isterdim. Broş olarak tasarlanmış olması da ayrıca hoşuma gitti. 





Bunlar da Kabyle tarzı kalın bilezikler. 







Bu Broşlar özel günlerde dikilen elbiselerin sağ ve sol omuzlarına takılarak kullanılıyormuş. Oldukça güzel ve gösterişli oluyordur eminim. 

Kaynak: ethnicjewels.ning.com

Not: Bir sonraki bölümde yine takıları göstermeye devam edeceğim. Umarım hoşunuza gitmiştir.

10 Eylül 2012 Pazartesi

Havadan,sudan,oradan,buradan



Cezayir yine her zamanki gibi aslında. Havalar sıcak mı olsam soğusam mı diye düşünüyor. Gündüzleri sıcak olan hava akşamları serinliyor epeyce, öyle ki birkaç akşamdır dışarıda oturamadık. Bu akşam bahçeye  çıkmak için bahanemiz var o yüzden rüzgarlı olmaz inşallah diye içimden geçiriyorum. Eylül ayının 1'inde buradaki 5. yılımı doldurdum. O sıra hiç ama hiç aklımda değildi. Oysa böyle şeyleri hep hatırlarım, hatta birkaç gün önceden düşünürüm. Bu sefer dalgınlığımıza geldi. Bir pasta alıp kutlayalım dedik ne de olsa 5 sene uzun bir zaman dile kolay. Ne anılarımız oldu ne günler yaşadık burada. Ben de zaten yemek yapmaya her zaman hevesli biri olarak ''almaya ne gerek var canım ben yaparım'' dedim ve frambuazlı cheese cake yaptım. Tabi bir gece dolapta bekleyince daha güzel oluyor. O yüzden bu akşam yiyelim diye düşünüyoruz. Bazen arkadaşlarla toplanıp sohbet etmek, çay içmek ve eğlenmek için bahaneler uyduruyoruz işte. 


Yeni bir Cezayir yazısı hazırlıyorum. Görselleri tamamlandı. Bir yada iki güne paylaşırım yeni yazımı. Buradan bana yorum yolu ile sorular soranlar oluyor ben de mail adresime yönlendiriyorum uzun uzun cevaplayabileyim diye, hepsini de cevaplıyorum güzelce. Aklınızda bulunsun sormak istediğiniz şeyler olduğunda yorum da bırakın ama mail de atın olur mu?

Bu yeni post için kafamda bir şey tasarlamadım, doğaçlama yapıyorum. Bugün içimden öylesine dilimin ucuna ne gelirse, paylaşmak istedim. Yaz yavaş yavaş geçiyor. Her gün kışa daha çok yaklaşıyoruz ama tabi arada güzelim sonbaharı da unutmamak lazım. Sonbaharı en çok Ankara'da yaşamayı seviyorum. O şehrin sonbaharını özlüyorum. Blog harika bir paylaşım yeri, yine yeni arkadaşlar edindim ve çok mutluyum. Bazen gerçekten düşünüyorum da anlaşabileceğim ne çok insan varmış meğer etrafımda diyorum. Bunu yeni tanıştığım blog arkadaşım da söyledi, çok doğru. Hele ki daha sonrasında reel olarak da tanışınca o zaman daha başka oluyor. Kartlar atıp mektuplar yazıyoruz birbirimize. O kartların geleceği anı beklemek müthiş bir duygu. Yenilerini yazmak ve almak için sabırsızlanıyor insan. 

Kafamda bir sürü şey birikti yine. Yapmak istediğim şeyler gün geçtikçe çoğalıyor. Eminim bir gün hepsini yapacağım ama bazen böyle çok birikince yük oluyor insanın üzerine. Yavaştan başlamak lazım. Tembel tembel nereye kadar!

Bu minyatür işine pek sardım. Hamurlar ile oynamak beni çok mutlu ediyor. Ayrıca başka hobilere de vakit ayırmak insana iyi geliyor. Çoğu zaman keşke hep bunlarla uğraşabilsem diye düşünüyorum. Hatta kafamda bir stüdyo bile hayal ettim. Home office olsa daha iyi olur aslında ama şimdilik kafamdaki ayrı bir  yer. Belki istediğim yeri bir müsait zamanda çizim programlarından birinde de çizebilirim. 

Kitabım ile ilgili ilerleme kaydediyorum ama çok değil. Bu kaplumbağa hızında gitmeye devam edersem herhalde 20 senede yazarım, benden önce de benimkine benzer 30 tane kitap çıkar:) Ama hiiiç umutsuz değilim bunu da yapacağıma inanıyorum. 


Bu kahve acayip bir şey, virüs gibi. Çok da kahve tiryakisi olmayan ben, şimdilerde gün içinde kahve içmezsem yapamıyorum. Tabi kahve demek yanında bir arkadaşla ufak da olsa sohbet keyfi yaşamak demek. İnsan sevdiği arkadaşları ile kahve içme keyfini yaşamayı pek özlüyor. Bazen günde 3-4 tane içtiğim oluyor ama bu söylediğim çok nadir. Genelde bir öğlen yemeği sonrası bir de akşamları bahçede içiyoruz eşimle. Umarım stoklar geçen seferki kadar çabuk bitmez.

Görsellere gelince onları meşhuuur Pinterest'ten buldum sanırım ama kimlere ait olduklarını kaydetmemişim lütfen bana kızmasınlar!

Bazen insanların neden bu kadar bencil, düşüncesiz, vurdumduymaz, küstah, kıskanç ve de fesat oldukları sorusuna cevap bulamıyorum. Bazen buluyorum ama her zaman bulamıyorum işte. En iyisi hayatta yalnız olmanın güzelliğinin farkında olmak, eninde sonunda öyle olduğuna kanaat getirmek. İnsan kendi kendine yetebilmeyi öğrenmeli. Buraya geldiğim ilk zamanlarda çok üzülüyordum kimse aramıyor sormuyor falan diye ama şimdilerde hiç üzülmüyorum. Seven insan değer veren arkadaş zaten bunu gösteriyor ve o zaman uzaklık da olsa kırgınlık da olsa her şey eskisi gibi devam ediyor. Zaten öyle insanlar hayatlarında hiçbir zaman tam manasıyla mutlu olamıyorlar, yitik, silik, değersiz ve anlamsızlar. Yalnız şu laf gerçekten çok doğruymuş ne olursa olsun ırak uzak olan gönülden de ırak oluyor. Bir şekilde içimizdekileri korumayı bilmek gerek.


Bu yemek fotoğrafları beni deli ediyor. Hem bayılıyorum hem de devamlı gördüğüm her şeyden yapmak istiyorum. Malzemeleri bulabileceğim gibiyse eğer çoğunlukla aklıma taktığım şeyi yapıyorum ama bazen çok zor şeylere de insanın aklı gidebiliyor. Bu sıra daha evvel de yazdığım gibi acı şeyleri pek seviyorum. Hani insanlar kendilerini tatlıcı veya tuzlucu diye ayırırlar ya ben artık ikisinin birbirinden ayrılmaması gerektiğine inanıyorum. Ben her ikisini de çok ama çok seviyorum. Hem yemek yapmak, hem yemek hem de yedirmek harika bir duygu. Dönüşüm geçiriyorum sanırım:)

Yeni aldığım kitaplardan birine başladım hatta yarıladım ama aklım diğerinde. Bir tek kitabı okuyamıyorum işte illa araya başka bir kitap daha girecek. Niye böyle bilmem?

30 yaşıma geldiğimde biri bana cadı olduğumu söyler diye bekliyorum. 30'a girmeme az kaldı. Bir ay sonra ya bir mucize olacak ya da ben artık cadı olamayacağımı kabulleneceğim. Ama sanırım 80 yaşıma da gelsem içimdeki ümit bitmeyecektir! Ahh bu Amerikan filmleri yok mu?

Hafta sonu fikrini de çok özlüyorum. Burada hafta sonu kavramı olmadığı için biraz tuhaf oluyor. 5 sene geçti ama hala alışamadım herhalde. Türkiye'ye gittiğimde her gün tatil de olsa hafta sonu geldi diye seviniyordum ben. Bakın işte sevinmek için başka minik bir sebebimiz daha var:)

Denize olan özlemim bitmek bilmiyor, bitmesin de zaten. Ev aldıktan sonra hayallerime bir de yazlık ekledim ki sormayın gitsin. Yakında daha büyük hayaller de gelir herhalde ardından. Nasılsa hayal etmek parayla değil. Önemli olan gerçekten ama gerçekten sağlık gerisi hikaye!

Herkese sevgiler Cezayir'den. Yeni yazıyı bekleyin heyecanla!

4 Eylül 2012 Salı

Eylül geldi ekime bir kaldı

Sonbahar aylarını çok severim ama henüz yazın bitiyor olduğunu kabullenemedim. Çünkü hala içimde havuza veya denize girebilme ümidi barındırıyorum. Çocukça bir hevesle suyla buluşmak istiyorum yeniden. Geçen hafta tatilimizde yağmur karşıladı bizi sabah. O gün bugündür yağıyordu. Hele dün öyle serindi ki hava bahçede üşüdük. Çoraplarımı giydim, hırkamı giydim, üzerime de annemin ördüğü ufak diz battaniyesini alıp öyle oturdum evin içinde. Ama bugün dünden eser yok! Hava tam kıvamında. Rüzgar harika esiyor ve sıcaklık tam da olmasını istediğim gibi. Sular bile soğumuştu bu birkaç günde, sabahları şaşkınlıkla yüzümü yıkıyordum. Dedim ya henüz yazın biteceğini kabullenemedim.


Bu tembel işi kahvaltımız. Nedense bu kupaya takıntılıyım. Çayımı neskafemi hep onunla içmek istiyorum. Hatta bazen öyle oluyor ki onu bulamayınca ya içmiyorum ya da yıkanmasını bekliyorum. Ama artık bizim çaycı kızımız da öğrendi bardağı bana tahsis etti. O artık resmen benim bardağım:)Poğaça da ev poğaçası tadında. Yeni gelen pastacı ustamız yapıyor. Bu üçgen peyniri de sırf şu güleç inek uğruna yiyorum. Sabahları o bana gülünce ben de gülüyorum ister istemez. Keşke inekler böyle kırmızı ve güler yüzlü olsalardı. 



Bu bulutları çok seviyorum. Onların arasına dalıp birinden diğerine atlamak, hepsini mıncıklamak ve üzerlerinde uyumak istiyorum. Bazen ofisin önünden harika görünüyor bulutlar. 


Cuma günü yağmur olmasına rağmen uzak bir yere yemeğe gittik ama gittiğimiz yer pek güzeldi. Yanımda fotoğraf makinem yoktu ama  fotoğraf bulabilirsem bir yerlerden hemen hakkında bilgi yazacağım. Denizin dalgaları öyle kocamandı ki fırtınanın da etkisiyle, bir an beni alıp götürecekmiş hissine kapıldım. Dönüş yolunda da birbirinden güzel renkte bulutlar gördüm ve gökyüzü gökkuşağının her rengine büründü sanki benim için. Bir tarafım mor bir tarafım pembe, uzun bir yolda masal aleminden kopup geldim sanki. O an heidi gibi çimenlerin üzerinde yuvarlanmak istedim arabadan inip. 


Yemekhane yolunda pembe eteğimle sanki o günün prensesi gibiydim kendimce. Çocukluğumdan beri renkli, tüylü, tüllü, fırfırlı, incikli boncuklu şeyler giydiğimde kendimi prenses gibi hissetmişimdir. Eteğin uzun olması, zaman zaman ayaklarıma dolanması da bu hissiyatımı artırdı. Sadece bir gün için bile olsa bilmediğim bir ülkenin prensesi olabilmeyi ne çok isterdim, sırf o kıyafetleri giyebilmek ve kocaman bir şatoda bir gece geçirebilmek için. Ahh İzmir'in pazarından aldığım pembe eteğim sen nelere kadirmişsin meğer!


Gelelim tosbağa yavrularımıza. Günden güne büyüyorlar ve şebeklikleri artıyor. Ağaçlara tırmanmayı öğrendiler son olarak. Şişman olan bu fotoğraf karesine girememiş, onu da ayrıca çekeceğim. Beni çok eğlendiriyor bu böcükler. Her şeyin miniği güzel oluyor gerçekten de. Minik kedi  yavrularına bayılıyorum. Bir tane siyahlı tekir vardı aralarında erkek, onu eşimin kardeşine verdik. Birkaç gün sonra da iki sarı daha sahiplendirilecek tarafımızdan. Bahçeli bir evde rahat edecekler inşallah. Diğer kalan iki taneden şişko olanı kimseye vermeye niyetim yok. O inanılmaz tüylü, şişman, oyuncu ve sevimli. Onun garfield olacağına inanıyorum büyüyünce. Bakalım bekleyelim ve görelim. Bu arada Charlotte sanırım 5. ye hamile!!! Yeni yavrular yolda. Ben hala bunca zorluğa ve yeni gelen yavrulara rağmen dünyanın bütün kedilerine bakabilirim diye düşünüyorum:)Kedi sevgisi böyle bir şey işte!


Bir de şu eşşeğe bakın hele. Kocaman oldu hala kıskançlık yapıp emmeye çalışıyor. Bu fotoğraftaki Gırgır yani Charlotte'un yavrusu. Siyah olan da kardeşi aslında:) Yine de memenin tadı sanırım başka bırakamıyor, gizli kapaklı içiyor arada Gırgır izin verdiğince. Zaten artık yavrular sütten kesildiler ve mama yiyorlar. Bu fotoğraf biraz eskimiş bile. 


Benim çirkinlerim sefa yaparken. Taş serin oluyor onlar için öğlenleri bile eve gidip sıcaktan bunalmasınlar diye bahçe suluyor taşı yıkıyorum. Yoksa sıcaktan fenalaşıyor hayvancıklarım. Neyse ki birkaç gündür serin ya havalar kendilerine geldiler artık. Bundan sonra da herhalde 50 derecelere çıkmaz artık. Pastırma yazlarını bekliyorum heyecanla şimdi!


Bu tosbağa da ayakkabı ve terlik delisi. Hep içlerine girip oturuyor, uzanıyor, uyuyor. Kırmızı sarı da pek yakışmışlar ayakkabı ile. Kedilerimizi de Galatasaraylı olarak yetiştiriyoruz gördüğünüz üzere :)Bu kedimizin bir ismi yok ama ben ona kıl kuyruk diyorum :)


İşte burada da uyurken görüyorsunuz. Gidip dokunduğumda uyanmadı bile. Ayakkabının kokusu ile nasıl kendinden geçtiyse artık cicozum benim. 

Buradan yeniden herkese söylemek istiyorum. Hayvanları sevin. Onları besleyin, arkadaş olun, sevginizi verin. İnanın hayata bakışınız çok ama çok değişecek. Köpekleri de seviyorum ama kediler benim için bambaşka. Hele ki Charlotte gibi pamuk, insancıl, sevecen ve uysal bir kediniz olursa değmesinler keyfinize.  Kedili hayatlar her zaman daha anlamlı ve güzel! Bir de hayatımın hiç bir döneminde kedim olduğundaki kadar güldüğümü hatırlamıyorum! Benden söylemesi...