Cezayir yine her
zamanki gibi aslında. Havalar sıcak mı olsam soğusam mı diye düşünüyor.
Gündüzleri sıcak olan hava akşamları serinliyor epeyce, öyle ki birkaç akşamdır
dışarıda oturamadık. Bu akşam bahçeye çıkmak için bahanemiz var o yüzden
rüzgarlı olmaz inşallah diye içimden geçiriyorum. Eylül ayının 1'inde buradaki
5. yılımı doldurdum. O sıra hiç ama hiç aklımda değildi. Oysa böyle şeyleri hep
hatırlarım, hatta birkaç gün önceden düşünürüm. Bu sefer dalgınlığımıza geldi.
Bir pasta alıp kutlayalım dedik ne de olsa 5 sene uzun bir zaman dile kolay. Ne
anılarımız oldu ne günler yaşadık burada. Ben de zaten yemek yapmaya her zaman
hevesli biri olarak ''almaya ne gerek var canım ben yaparım'' dedim ve
frambuazlı cheese cake yaptım. Tabi bir gece dolapta bekleyince daha güzel
oluyor. O yüzden bu akşam yiyelim diye düşünüyoruz. Bazen arkadaşlarla toplanıp
sohbet etmek, çay içmek ve eğlenmek için bahaneler uyduruyoruz işte.
Yeni bir Cezayir yazısı hazırlıyorum. Görselleri tamamlandı. Bir yada iki güne paylaşırım yeni yazımı. Buradan bana yorum yolu ile sorular soranlar oluyor ben de mail adresime yönlendiriyorum uzun uzun cevaplayabileyim diye, hepsini de cevaplıyorum güzelce. Aklınızda bulunsun sormak istediğiniz şeyler olduğunda yorum da bırakın ama mail de atın olur mu?
Bu yeni post için kafamda bir şey tasarlamadım, doğaçlama yapıyorum. Bugün içimden öylesine dilimin ucuna ne gelirse, paylaşmak istedim. Yaz yavaş yavaş geçiyor. Her gün kışa daha çok yaklaşıyoruz ama tabi arada güzelim sonbaharı da unutmamak lazım. Sonbaharı en çok Ankara'da yaşamayı seviyorum. O şehrin sonbaharını özlüyorum. Blog harika bir paylaşım yeri, yine yeni arkadaşlar edindim ve çok mutluyum. Bazen gerçekten düşünüyorum da anlaşabileceğim ne çok insan varmış meğer etrafımda diyorum. Bunu yeni tanıştığım blog arkadaşım da söyledi, çok doğru. Hele ki daha sonrasında reel olarak da tanışınca o zaman daha başka oluyor. Kartlar atıp mektuplar yazıyoruz birbirimize. O kartların geleceği anı beklemek müthiş bir duygu. Yenilerini yazmak ve almak için sabırsızlanıyor insan.
Kafamda bir sürü şey birikti yine. Yapmak istediğim şeyler gün geçtikçe çoğalıyor. Eminim bir gün hepsini yapacağım ama bazen böyle çok birikince yük oluyor insanın üzerine. Yavaştan başlamak lazım. Tembel tembel nereye kadar!
Bu minyatür işine pek sardım. Hamurlar ile oynamak beni çok mutlu ediyor. Ayrıca başka hobilere de vakit ayırmak insana iyi geliyor. Çoğu zaman keşke hep bunlarla uğraşabilsem diye düşünüyorum. Hatta kafamda bir stüdyo bile hayal ettim. Home office olsa daha iyi olur aslında ama şimdilik kafamdaki ayrı bir yer. Belki istediğim yeri bir müsait zamanda çizim programlarından birinde de çizebilirim.
Kitabım ile ilgili ilerleme kaydediyorum ama çok değil. Bu kaplumbağa hızında gitmeye devam edersem herhalde 20 senede yazarım, benden önce de benimkine benzer 30 tane kitap çıkar:) Ama hiiiç umutsuz değilim bunu da yapacağıma inanıyorum.
Bu kahve acayip bir şey, virüs gibi. Çok da kahve tiryakisi olmayan ben, şimdilerde gün içinde kahve içmezsem yapamıyorum. Tabi kahve demek yanında bir arkadaşla ufak da olsa sohbet keyfi yaşamak demek. İnsan sevdiği arkadaşları ile kahve içme keyfini yaşamayı pek özlüyor. Bazen günde 3-4 tane içtiğim oluyor ama bu söylediğim çok nadir. Genelde bir öğlen yemeği sonrası bir de akşamları bahçede içiyoruz eşimle. Umarım stoklar geçen seferki kadar çabuk bitmez.
Görsellere gelince onları meşhuuur Pinterest'ten buldum sanırım ama kimlere ait olduklarını kaydetmemişim lütfen bana kızmasınlar!
Bazen insanların neden bu kadar bencil, düşüncesiz, vurdumduymaz, küstah, kıskanç ve de fesat oldukları sorusuna cevap bulamıyorum. Bazen buluyorum ama her zaman bulamıyorum işte. En iyisi hayatta yalnız olmanın güzelliğinin farkında olmak, eninde sonunda öyle olduğuna kanaat getirmek. İnsan kendi kendine yetebilmeyi öğrenmeli. Buraya geldiğim ilk zamanlarda çok üzülüyordum kimse aramıyor sormuyor falan diye ama şimdilerde hiç üzülmüyorum. Seven insan değer veren arkadaş zaten bunu gösteriyor ve o zaman uzaklık da olsa kırgınlık da olsa her şey eskisi gibi devam ediyor. Zaten öyle insanlar hayatlarında hiçbir zaman tam manasıyla mutlu olamıyorlar, yitik, silik, değersiz ve anlamsızlar. Yalnız şu laf gerçekten çok doğruymuş ne olursa olsun ırak uzak olan gönülden de ırak oluyor. Bir şekilde içimizdekileri korumayı bilmek gerek.
Bu yemek fotoğrafları beni deli ediyor. Hem bayılıyorum hem de devamlı gördüğüm her şeyden yapmak istiyorum. Malzemeleri bulabileceğim gibiyse eğer çoğunlukla aklıma taktığım şeyi yapıyorum ama bazen çok zor şeylere de insanın aklı gidebiliyor. Bu sıra daha evvel de yazdığım gibi acı şeyleri pek seviyorum. Hani insanlar kendilerini tatlıcı veya tuzlucu diye ayırırlar ya ben artık ikisinin birbirinden ayrılmaması gerektiğine inanıyorum. Ben her ikisini de çok ama çok seviyorum. Hem yemek yapmak, hem yemek hem de yedirmek harika bir duygu. Dönüşüm geçiriyorum sanırım:)
Yeni aldığım kitaplardan birine başladım hatta yarıladım ama aklım diğerinde. Bir tek kitabı okuyamıyorum işte illa araya başka bir kitap daha girecek. Niye böyle bilmem?
30 yaşıma geldiğimde biri bana cadı olduğumu söyler diye bekliyorum. 30'a girmeme az kaldı. Bir ay sonra ya bir mucize olacak ya da ben artık cadı olamayacağımı kabulleneceğim. Ama sanırım 80 yaşıma da gelsem içimdeki ümit bitmeyecektir! Ahh bu Amerikan filmleri yok mu?
Hafta sonu fikrini de çok özlüyorum. Burada hafta sonu kavramı olmadığı için biraz tuhaf oluyor. 5 sene geçti ama hala alışamadım herhalde. Türkiye'ye gittiğimde her gün tatil de olsa hafta sonu geldi diye seviniyordum ben. Bakın işte sevinmek için başka minik bir sebebimiz daha var:)
Denize olan özlemim bitmek bilmiyor, bitmesin de zaten. Ev aldıktan sonra hayallerime bir de yazlık ekledim ki sormayın gitsin. Yakında daha büyük hayaller de gelir herhalde ardından. Nasılsa hayal etmek parayla değil. Önemli olan gerçekten ama gerçekten sağlık gerisi hikaye!
Herkese sevgiler Cezayir'den. Yeni yazıyı bekleyin heyecanla!