Yeni bir yıldan devam ediyorum yazmaya. Bu sefer deli dehşet bir ara oldu biliyorum ama yazmak için bir türlü kafayı toplayamıyorum. Elbette zamana suç atmak daha kolay ama en azından geceleri yazabilirim farkındayım. Geceleri çoğunlukla pilim bitmiş olarak uzanıyor, tv deki uyduruk filmlere bakıyor veya instagram'da dolaşıyorum.
Mayıs ayından bu yana pek çok şey oldu tabi hayatımızda. Hayat devam ediyor. Temmuz'da Türkiye'ye gelmiştik Tan ile birlikte. Eylül başına kadar kaldık. Temmuz ayında Ereğli Kefken İzmit üçgeninde geçti günler. Ağustos ayında Bodrum'a geçtik. Eşim de Ağustos sonu yanımıza geldi. Tatil elbette ki çok güzeldi. Gelirken o koca zaman nasıl geçecek diye düşünürken bir de baktım dönüş hazırlığına başlamışız. Sonra ver elini Afrika. Yine yeniden. Güneşli zamanlar burada daha kolay geçiyor. Bahçe de olunca hop atıveriyoruz kendimizi. Ama Türkiye'de uzun vakit geçirince bu sefer alışması çok zor geldi. Çünkü dönmüştük artık yerleşik bir düzene geçmiştik ve alışmıştık. Sonra yeniden bavullu yaşama hızlıca geçiş yaptık. Bünyem bu sefer hemen kabullenemedi bu durumu. Neyse öyle böyle geçiyor işte derken Kasım ayı içerisinde eşim rahatsızlandı. Buradaki dr'lar apandisit dediler acil ameliyat! Tabi burada böyle bir şeye kalkışamazdık. 5-6 günlük bir karın ağrısı sonucu bu karara vardılar. Bir telaş bilet aldık ve İstanbul'a doğru yola çıktık. Ama o anki ruh halimizi ne siz sorun ne ben anlatayım. İStanbul'daydık çünkü durumun aciliyetine binayen ne İzmit ne de İzmir'e gitmeyi düşünmedik. Orada apandisit olmadığını anladılar. Divertikülit diye bir hastalıkmış. Bağırsak iltihabı. Birkaç gün hastane yatışı biraz evde istirahat ile devam etti günler. Tabi çocukla hastane ortamı öyle zor ki. Annemler hep yanımızdaydı, büyük destek oldular. Ama tan beni bir dk olsun bırakmadığı için her şeyi onunla yaptık. Sonrasında birkaç gün İzmir ve başka tetkikler kolonoskopi endoskopi derken sonuçlarımız temiz çıktı ve döndük. Toplamda bir ay gibi bir süreyi orada geçirdik. Ama hep yüreğimiz ağzımızda, tatsız, stresle. Sonuç olarak bir daha olabilecek bir durum olduğu için ve sebebi yok pek çok şey olabilir beslenme, doğuştan olması da olası veya stres. Bu yüzden dikkat ediyoruz. Az yemek, çokça çiğnemek, yağsız falan gibi. Atlattık. Şükrediyoruz. Hayat hoop bir anda ipleri eline alıveriyor sanki her şeyi kontrolümüzde zannederken.
Günler birbirini adeta kovalıyor. Bazen dk ları sayarken bir de bakıyoruz akşam olmuş. Tan büyüyor, her gün biraz daha ve koşar adım. Önceden 3 yaşında çocukları olanlara bakıp ay bana ne kadar da uzak derdim. Kendimi uzaktan görüyorum da o zamanlar ne kadar da bezgindim. Lohusalığı aslında çok zor atlattım ben. Mış gibi yaparak da aylar geçirmiş olabilirim. Belki de hala geçmemiştir bilmiyorum. O dönem bir nevi mikrop girmiş gibi oluyor insanın bünyesine ve bazen hortlayabiliyor.
Haftaya oğluşumun doğum günü. İlk kez uzakta olacak. Aslında güzel bir anı olacağı kanaatindeyim. Hayırlısıyla. İlerde unutmayacağını farz ederek anlatabileceğini umuyorum kendi yorumuyla. Hastalık dolayısıyla uzun kaldığımız için asıl tatil zamanımızı erteledik. Sanırım bahar'a kadar buralardayız. Bahar geçer. Ömür geçiyor!
Deniz gibi işte hayat. Sular bir duruluyor bir deliriyor. Biz de kah serinleyip bir oh çekiyoruz kah çırpınıyoruz kaybolmamak için kocaman sularda.
İyiyiz. Göle bakıyoruz. Sabahları camın yanındaki elektrik direğine gelen tombul kuşları dinliyoruz. Ana oğul bazen bağır çağır bazen sarmaş dolaşız. Geceye kavuşup rüyalarımızda kahraman oluyoruz. Sanırım tan çoğunlukla arabalar ile yarış yapıyor:) Aklı fikri arabalar, kirli sular, yarışlar falan. Tatlı huysuz ve masum.
Bakalım yeniden ne zaman harflere dokunacak bu eller.
Sağlıcakla kalın.
Uzaklardan selamlar.