20 Kasım 2020 Cuma

Cezayir ve pandemi



Cezayir maceramıza ara vereli aylar oldu ve bazen sanki dün gibi bazense sanki ikinci uzun seferimiz hiç olmamış gibi. İnsan uzun süre bir yerde kaldığında zaman da onunla kalıyor adeta. Geçmiş ve sonra önemsizleşiyor eğer an'dan memnunsanız. Cezayir'de iken daha çok aklım memlekete kaçıyordu, çünkü orada çok izole bir hayat sürüyorduk. Bunu gerçekten ancak bizim gibi koşullarda yaşayan bilebilir. Tabi bir de nasıl biri olduğunuzla alakalı bir durum. Çok sosyal olan, etrafıyla ilgili olan, hayattan değişik beklentileri olan insanların etkileniş biçimiyle; durağan, evcimen, olduğu kadarıyla mutlu olanlarınki çok farklı oluyor. Ben orada bir süre kaldıktan sonra kabullenme evresindeyken daha iyi hissediyorum ama ilk günlerim felaket geçiyor.

Geçenlerde hala orada bulunan bir arkadaşımız kaldığımız yeri göstermek için görüntülü aradı. Hislerimi kelimelere dökmek bir hayli zor. Özlemediğimi fark etmem uzun sürmese de tuhaf bir bağlılık hissettim. Benimki daha çok eşyaya ve anılara özlem sanırım. Biliyorum eşyaya bağlanmak son derece kötü ama hep böyleydim bilmem değişir miyim? Yaşanmışlıklarıma beni eşyalar bağlıyor, fotoğraflar gibi, yazdığım defterler, pişirdiğim kaplar gibi. Sakinliğini ve izole oluşunu artık özlemiyorum çünkü zaten İzmir'de de böyle bir hayatı sağladık. Hatta bazen caf caflı sokakları arıyorum diyebilirim.  

Oradaki durum da burada olduğundan farklı değilmiş. Hatta nasıl burada artık birinci derece yakınlarımıza kadar gelebilmişken virüs illeti, orada da benzer şeyler yaşandığını duydum tanıdıklarımdan. Orada olmanın dezavantajıysa yabancı bir memlekette güvende hissetmemek, elbette Cezayir'in gelişmiş bir yer olmaması, ilaç v.s yoksunluğu ve cahillik. Her hastalığa (çoğunlukla) antibiyotik veya ağrı kesici yazan doktorların olduğu bir coğrafya. Bu yüzden ilk pandemi zamanlarında eziyetli olmasına rağmen dönmüş olmamıza seviniyorum. Nitekim ücretsiz izindeyiz, iş devam edecek ve eninde sonunda başlanan işin bitmesi için dönmek gerekecek. Belki birkaç aylığına belki daha uzun. Buna hiç hazır olmadığımı hissediyorum çünkü 4 yaşında bir çocukla birlikte maceraya atılmak için yorgun ve yaşlıyım. Evliliğimizin ilk yıllarında olsak sanırım çok daha az düşünürdüm. Hatta 20'li yaşlarımda olsam belki hala orada olmuş olurdum. Bakmayın bu halime, o zamanlar epey çetin cevizdim. Kız çocuğu olmama rağmen erkek ergenliği gibi travmalar yaşattığımı hatırlıyorum aileme az da olsa. Üzerimde hem deli cesareti hem de keşfetmeye açlık vardı o zamanlar. Bir de aile kavramını önemini bu denli anlayamamıştım. Her genç insan gibi aslında. Bazen oturup düşündüğümde daha az gezseydim de daha çok kuzenlerimle teyzemle ananem ve dedemle vakit geçirseydim diyorum. Ama o zamanlara geri dönüş yapsam yine aynı hataları yapardım biliyorum. 

Henüz gitmeye dair bir emare yok. Ama geldiğimizden beri gitmenin heyecanını içimde yaşıyorum ben. Artık ne olacaksa olsun, şu belirsizlik ortadan kalksın ve Cezayir defteri yaşansın bitsin kapansın istiyorum. Ben kesin dönüş yaptığımız 2015 senesinde bile geri gideceğimizi hissediyordum biliyor musunuz? Ama şimdi artık yıllar geçtikçe bağlı kalmak ve köklenmek istiyorum olduğum yerde. Fazla değişiklik istemiyorum, düzen, rutin ne derseniz deyin bilmek istiyorum. Bu yüzden içim hep sınava girecek çocuk heyecanıyla dolu. 

Bakalım hayat bize neler gösterecek. Güzel şeyler görelim. Sağlıkla ilerleyelim, sevdiklerimizle bir arada gülümseyen fotoğraflar çekelim. Çocuklarımızın büyüdüğünü görebilelim ve başımızı sokacağımız bir yerimiz olsun daha ne ister ki insan hayattan? Kendini gerçekleştirebilmek ister... Bunu sonra yazacağım!

İyilikle kalın!

15 Kasım 2020 Pazar

Geçtiğimiz sekiz ayda çok şey oldu

Kesinlikle...

Geçtiğimiz sekiz ayda çok şey oldu. Hayatlarımız büyük ölçüde değişti. Büyüdük, üzüldük, olgunlaştık, çoğaldık, azaldık, ağladık, sevindik, ayak uydurmaya çalıştık ve hep çaba gösterdik tüm bunlar için. 

Karantina denen o acayip deneyimi yaşadık, günlerce. Sonrasında aslında normal olmayan hayatımıza dönüp devam ettik ve alışmak için çalıştık. Hoş; alışamadık ama devam ediyoruz hala, şükür.

Bilmiyorum herkes kendi payına neler öğrendi, neleri aldı değiştirdi kendine kattı ama aslında ne kadar da ufak olduğumuzu bir kere daha gördüm ben bu hayatta. O kadar çok şeye dokunamıyoruz ki, bazen öyle miniciğiz ki...Pamuk ipliği gerçekten hayat!


Oğlum büyüyor. Büyüyorsun çocuk;

Bana laf yetiştiriyor, kendini ifade ediyor, hala bazen durup dururken ağlıyor ama değişti ve güzelleşti. Hayat ilk günlerimin aksine daha keyifli ve kolay artık. Büyüdükçe zorlaşır diyenlere her gün sövüyorum. Çünkü bir çocuğu anlamak bence en büyük problem ve onun kendini anlatabilmesi. O artık konuşabiliyor, anlatıyor acılarını deneyimlerini ve biz anlayabiliyoruz ya şükrediyorum hep. Elbette bir çocuğu büyütmenin her anı zor ama en zorlu kısım sanırım artık uzakta. 

Yalnız bebeklik zamanını gönlümce, keyifle ve korkmadan geçiremediğim için pişmanım. Çok endişeliydim ve depresyonu uzunca bir süre yaşadım. Bazı zamanlar bu pişmanlık beni çok üzüyor. Keşke diyorum daha çok fotoğrafımız olsaydı keşke daha çok eğlenebilseydik birlikte. Ama o zamanlar ben daha çok 'bu çocuğa nasıl bakacağım, ne yapacağım' diye düşünüp ağlıyordum. Acayip günlerdi. Tekrarını yaşamak istemediğim. Bu yüzden ikinci çocuğu düşünmüyorum. Biliyorum ilki gibi olmayacak, tecrübesiz değiliz artık, belki daha keyifli olacak her şey ama dünya her geçen gün daha berbat bir yer haline gelmiyor mu sizce? Şimdi ilk için bile iyi cesaretti diyorum. 

Bloglarda veya daha çok instagram da anneleri görünce acaba bir ben miyim depresyon yaşayan desem de, biliyorum öyle değil. Ve gerçekten biliyorum ki sosyal medya kocaman yalandan bir balon. 

Eskiden olduğumdan bambaşka bir kadına dönüştüm. Belki daha sevimsiz ve çoğunlukla yorgun. Yine de kafamın daha iyi çalıştığını biliyorum artık. Kendime de daha çok güveniyorum. Sadece hala biraz ürkeğim. Hayallerimin peşinden koşmak için yeterince çabalamıyor koşullara teslim oluyorum farkındayım. Sanırım biraz daha zamana ihtiyacım var. O zaman sahip olabilecek miyim bilmesem de umut ediyorum, değişmeyi, dönüşmeyi ve güzelleşmeyi, iyileşmeyi...

Bir kere daha fark ettim ki bu süreçte; biraz bencil olmak şartmış hayatta, bir çocuğu büyütmek gerçekten çok ama çok zormuş, birçok şeyi bir arada yapmak insanı epey yoruyormuş. Yani annemin sihirbaz gibi beş dakikada yaptığını sandığım pek çok şey fedakarlık ve emek istiyormuş. Büyümek tam da böyle bir şey. Keşke şu kafama üniversite yıllarında sahip olsaydım kim bilir nasıl da farklı olabilirdi. Daha çok vakit geçirirdim sevdiklerimle ve daha az küstah olurdum. Ooo o zamanlar dünya sadece benim etrafımda dönüyor zannederdim ne komik. Oysa dünya dönüyor istediği gibi bizler de yancılarız.

Bugün yine akşam oldu. Bu yazıyı tamamlamam üç günümü aldı. İç dökme gibi oldu, terapi gibi oldu, günlük gibi oldu. Olsun varsın. Bana iyi geldi ya gerisi boş. Gezip göremediğim, fotoğraf çekemediğim için zaten daha da ne yazsam buraya bilemiyorum. Yemek blogu falan da değilim neticede tarif yazayım. İşte idare ediverin beni bu ara. 

Herkese mutlu haftalar olsun. Şükredin, sevin, kendinize değer verin ve vakit ayırın, umutsuz olmayın...

Her şey geçiyor...


6 Kasım 2020 Cuma

Bu ne yaman çelişki böyle

 Merhaba Herkes;
Yine günler günleri kovaladı. Pandemi denen illet bitmedi ama bizim karantina günlerimiz sona erdi ve İzmir'de hayatımıza devam ediyoruz. Baktım ki bloga en son Harran günlerini yazmışım, şimdi neresinden yakalayıp devam etsem bilemiyorum. 
Geldikten sonraki günler Urfa üzerine epey konuştuk. O günlerden sonra eve olmak gerçekten hepimize iyi geldi. Tan evde olmaktan ve oyuncaklarına kavuşmuş olmaktan son derece mutlu oldu. Koca yazı nasıl da hızlıca geçtik insanın aklı almıyor. Pandemi, hayatımızı gerçekten çok değiştirdi herkesin hayatında olduğu gibi. Çocuklar en çok etkilenen grup bana kalırsa. Biz halen parka falan gitmiyoruz. Ama daha iki üç gün önce hıncahınç dolu bir parkın önünden geçtik. Tabi tan karmaşa yaşıyor böyle görünce parkları, anne biz neden gitmiyoruz diyor, virüs bitti mi diyor. Ben de elimden geldiğince yaptıklarının doğru olmadığını anlatmaya çabalıyorum..
Yazın ne kadar korunmacı davransak da yazlıklarımızda plaja falan inmeyerek sakin yerlerde denizimize girdik. Tabi çok stres olduk ama buna da şükür diyorum. Memleketime gittim annemlerle, kefken'e gittim. Temiz hava, bahçe ve güneşten faydalandık elimizden geldiğince. Sonra evimize geri döndük ve rutinimize kaldığımız yerden devam ettik. 
Şimdi neden yazmadığımı düşündüm de hem okuyanların olup olmadığını bilmediğimden biraz şevkim kırıldı sanırım, hem de yazmadıkça körelmiş gibi hissettim ve tedirginliğe kapıldım. Bundan sonra yazarım diyemiyorum ama çabalayacağım. Çünkü o kadar hiç bir şey yapmıyorum ki kendi adıma, biraz alana ihtiyaç duyuyorum. Bazen beynim alev alev yanıyor gibi hissediyorum. Sadece Tan'a bakmak, onunla ilgilenmek, oynamak, evin işlerini halletmek yetmiyor. Bir işe yaradığımı hissetmiyorum. Kendimi çok ertelediğimi düşünüyorum. Bu zaman bir daha geri gelmiyor, şu anki isteklerimi ilerleyen zamanlarda isteyeceğimi düşünmüyorum. O yüzden bir şeyler yapmak için en iyi zaman 'şimdi'.
Deprem psikolojik olarak hepimizi çok etkiledi. Dışardaydık ama inanılmaz sallandık, arabaların deniz dalgası gibi hareket etmesi gözümün önünden gitmiyor. Şanslıyız ki evde değildik çünkü kaya üzerinde olmamıza rağmen komşular çok fena olduğunu anlattılar. Tan evde olsaydı çok korkardı. O gün düz ayak bir yerde ve kucağımda olduğu için olayın farkına varmadı. Çoüu zaman sallanıyor gibi hissediyorum. Geceleri tilki uykusu gibi uyuyor bir şey olursa nereye gireriz diye plan yapıyorum. Bahçeye kaçarsak evin anahtarını içerde unutmayayım diye düşünüyorum. Kafamda deli sorular! O giden canlar için içim yanıyor. Allah bir daha yaşatmasın!
Cezayir'de işimiz hala devam ediyor ama hava sahası kapalı olduğu için kimse gidemiyor. Zaten orada da pandemi çok artmış. Her yerde olduğu gibi. Bir gün elbette gideceğiz ama bittikten sonra olmasını temenni ediyorum. Hayat acayip bir şey, olması gerektiği gibi oluyor, ilerliyor, dönüşüyor. Güzel şeyler göstersin hepimize ve özellikle de çocuklarımıza. 

Şimdilik yazacaklarım bu kadar. Umarım hala okuyan birileri vardır. 
Sevgilerimle