22 Nisan 2010 Perşembe

Kaldığım yerden devam: Geleneksel Cezayir tatlıları

Hepiniz biliyorsunuz hard diskimin bozulması yüzünden üzüntü dolu günler yaşadığımı. Henüz bir gelişme yok ama çok güzel yorumlar aldım içimi rahatlattı. Yardımcı olacağını söyleyen bir sürü kişi var ben buradan hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Şu anda burada bulunan ve hard diskleri kurtarma işinde çalışmış olan biri var.Ona verdik benim diski, kurtarılabilecek durumdaysa kurtarırız dedi. Ben de ondan gelecek haberi bekliyorum. Eğer olmazsa yanımda gelirken getireceğim ve İstanbul da bir yere vereceğim sanırım. Henüz bir gelişme yok. Ne zaman bir fotoğraf ekleyecek olsam veya içinde fotoğraf kelimesi geçen bir cümle kurulsa üzülüyorum. Umarım çözülecek bu problem..

Bu birkaç gün pek yazmak gelmedi içimden. Ne yazacağımı bilemedim sanırım. Mutluluk hissettiğimde veya unutarak güne devam ettiğimde içim acıyor. Bir yerden dönüp dolaşıp aynı yere varıyorum. Ama bugün yazmalıyım devam önceki yazımın devamını. Bu şekilde beklemek zor oluyor. İşte Cezayir yemekleri yazısının devamı ve yeni bir bölüm Tatlılar;

Bu tatlıların isimleri Ghribia. Gördüğünüz gibi aslında çok da farklı değiller bizim tatlılarımızdan, sunuş bakımından ve görünüş bakımından. Ama tatları farklı. Örneğin genelde bana göre çok şerbetli ve kıtır kıtır şekerliler. Görüntü bakımından gerçekten güzeller fakat iyi yapılan bir yer bulmak gerekiyor. Özellikle de pastalar söz konusu olduğunda.


Bu da Algerian Baklawa. Yine görüntü çok güzel ama bizim baklavamız gibi değil tadı. Hani bir şey çok tatlı olduğunda aynı zamanda tuhaf bir yakıcılığı da vardır ya öyle. Sanırım yine şerbetinin yani ağdasının yoğun olmasından kaynaklanıyor. Ayrıca fıstıklı çeşiti de yok bizim baklava da olduğu gibi varsa da ben hiç denk gelmedim şimdiye kadar.

Bu fotoğrafı da internette gezinirken buldum. Daha önce de dediğim gibi netten bulduğum fotoğrafları belirtiyorum benim sanılıp bir yanlış anlaşılmaya yol açmasın diye. Bu fotoğrafta gördüğünüz bir tatlı dükkanı. Bizim el arabasında satılan tatlılarımız gibi tatlılar yapıyorlar. Genelde en lüks pastanenin bile vitrininde arılar oluyor. Şanslıysanız sadece arı. Değilseniz de kara sinek. O zaman almıyoruz tabi ama arıya alıştık artık. Burdakiler de normal karşılıyorlar zaten. Düşünsenize Türkiye'deki bir pastanede vitrindeki pastaların üzerlerinde arı dolaştığını. Ne kötü bir manzara. Ama işte insan yaşadıkça alışıyor. İlk gördüğümde ayy demiştim bu ne böyle. Baktım ki çoğu yer öyle. Ne yapalım arıdan zarar gelmez diye düşündük..

Bu da reçelli tatlıları. Soldaki bahlawa, içinde reçel olan ise Les Sablees. Üzerinde ise burada bulmanın son derece zor olduğu pudra şekeri. Genelde pudra şekeri yazan paketlerin içinden inceltilmiş tos şeker çıkıyor. Ben gelirken yanımda getiriyorum birkaç paket pudra şekeri.

Bu da pasta (Gateau). Alger merkez hariç çoğu pastanede pastalar bu şekilde kare veya dikdörtgen. Ben genelde yuvarlak formluları sevdiğim için enteresan gelmişti bana. Bazen çok güzel ve hafif yapabiliyorlar ama çoğu yerde henüz pastacılık gelişmiş sayılmaz. Kreması oldukça ağır ve kokulu, keki bayat oluyor. Ama tabi sanılmasın ki hepsi böyle. Büyük şehirlerde harika pastalar da yemişliğimiz var.

Bu da bir tatlı kutusu ve küçük pasta tepsisi. Enteresan bir durum daha var. Burada tatlıları kilo ile alamıyorsunuz. Hep tane hesabı çalışıyorlar. Ve çok alacaksanız kilo ile istediğinizde- ister kurabiye ister şerbetli tatlı olsun-şaşırıyorlar ve kaç tane olsun diye ayrı ayrı soruyorlar. En kötüsü de tuzlu bir şeylerinin olmaması. Tuzlu olarak sadece krepler, börekler ve sufle dedikleri çiğ böreğe benzer yiyecekleri var. O kadar özledim ki minik tuzlu kurabiyeleri ve kahveli top kurabiyeleri. İzmit'e gittiğimde ilk işim Çınar Pastanesine gitmek olacak ve elimde koca bir kutuyla eve döneceğim. Hatta belki çılgınlık yapıp gelirken biraz getiririm.


Bu da Tel kadayıf. Ben sanırım burada en çok revani ve tel kadayıf yemeyi seviyorum. Bir de meşhur tatlıları Kalb Louz var. O epey seviliyor burada. Ben de yedim ve beğendim. Tabi yine fazla tatlı buldum bir tatlısever olarak. Bizim Şambali'yi andırıyor bence.

Bunlar minik muffinler. Böyle rengarenk muffin kağıtları var benim çok hoşuma giden. Ve tabi bir de kağıttan renkli altlıkları. Onları da bir dahaki yazıda göstereceğim sizlere yeni tatlılar ile birlikte.

18 Nisan 2010 Pazar

Canım sıkkın, mutsuzum, ağlıyorum, üzgünüm daha ne diyeyim

Ne yazsam bilemiyorum aslında. Pek de yazasım yok. Yine de yaz diyen bir şey var içimde. Fotoğraf da ekleyemiyorum. Tanrım deliricem herhalde. Dün berbat bir gündü. Ağlamaktan şiştim resmen. Her zaman kullandığım yıllarca biriktirdiğim fotoğraflarımın belgelerim olduğu harici hard diskim dün nedenini anlayamadığımız bir şekilde bozuldu. Bilgisayar görmüyor. Oysa sabah bir defa çalıştırıp içinden birşeyler almıştım. Sonra yeniden taktığımda bilgisayarımı kitledi. Oysa ışığı da yanıyordu. Çıkartır çıkartmaz yeniden kendine geldi bilgisayarım. Ama takılıyken sadece ışığı yanıyor hepsi o. Herşeyim onun içindeydi. Bilmiyorum nasıl bir şey yaşadığımı tahmin edebiliyor musunuz ama sanki biri geldi ve o yıllardır benim olan anılarımı geçmişimi bir çırpıda benden aldı götürdü. O kadar üzülüyorum ki ya yapılamazsa diye. Türkiye'ye geldiğimiz zaman getireceğiz ve kurtarmak için birilerine vereceğiz. Araştırıyoruz nasıl olur ne yapılabilir acaba diye. Hiçbirisini kaybetmek istemiyorum. Nasıl geri getirebilir ki insan o kadar şeyi eğer hepsi kaybolup giderse, nasıl yeniden yaşanabilir o anlar. Düğünümüz, videolarımız, ailem, arkadaşlarım, geçmişim, kaybettiklerim, sahip olduklarım hepsi gün gün orada. En korktuğum şey bir gün herşeyi unutmaktı ve hatırlayamamak işte o zaman fotoğraflarım benim yardımcım olacaktı. Şimdi yoklar. Çocuğuma gösterecek ve anlatacaktım bir bir o anları ve neler yaşadığımı. Şimdi yoklar. Çektiğim tüm fotolarım, özenle seçip biriktirdiğim resimlerim, makalelerim, müziklerim vs. Daha geçenlerde düşündüm başka bir yere aktarmayı ama yapmadım. Neden? Saçma sapan koşturmacalar yüzünden işte. Şimdi hiçbir fotoğrafım yok. Nasıl eksik herşey, nasıl da çıplak kalmış gibiyim. Daha ne yazayım bilmiyorum ki...

Bir müddet elimden kalan fotolarla veya netten bulduklarımla idare edeceğim. Cezayir ile ilgili verilerim de gitti tabi. Yazıları yazmaya devam edeceğim elimden geldiğince.

Not: Yardımcı olabilecek birisi varsa lüften ama lütfen bana mail adresimden ulaşsın veya böyle kurtarma  işleri yapan birilerini bilenler bana ulaşsınlar buradan. Haber bekliyorum.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Cezayir yemekleri üzerine

Bugün hava öyle kötü ki anlatamam. Sürekli yağmur yağıyor ve kasvetli. Tam nisan yağmurları. Dinmeyenlerinden özellikle. Başlıyor, yağıyor, bitiyor ve sonra yeniden başlıyor. Sabahtan beri yağıyor. İnternet de o kadar kötü ki sanki bugün kötülüklerin günü olmuş gibi. Yine de güzel olan şeyler var tabiki. Örneğin şu anda buraya güzel şeyler yazabilecek vaktim var ve bunu keyifle değerlendiriyorum. 

Daha önce de bahsetmiştim sanırım ama fazla detaya girmemiştim yemekler hakkında. Bundan sonra daha sık ve detaylı yazacağım Cezayir hakkında. Ve elimden geldiğince fotoğraflarla destekleyip. Yemekler, kıyafetler, insanlar, dükkanlar, mağazalar,evler, sokaklar, kültürel yapı, mimari, müzik vs..

Şimdi başlayalım yavaş yavaş o zaman. Fotoğrafları internetten buldum kendi fotoğraflarım olunca altına ekleyeceğim zaten ben çektim diye. Bu sıralar pek vakit olmuyor hem zaten havalar da izin vermiyor yazın bolca çekeceğim telafi etmek için kışın yaşadığım kayıp zamanları...

Bu yemek Cezayirliler tarafından sıkça tüketilen bir yemek. Eski ev sahibimi bize getirirdi arada sırada. Geleneksek yemekleri olan kuskusa çok benziyor ama sebzelerin üzerinde görmüş olduğunuz şey bildiğimiz piriç pilavı..Yanında da garnitür gibi pişmiş sebzeler var. Kuskus dediğim ise bizdeki kuskustan değil , irmikten yapılan bir yemek. Gerek bal ve cevizle tatlı olarak, gerekse et, tavuk ve nohutla ana yemek olarak tüketiliyor.

Bu da çorba. İçinde sebze var. Havuç, kabak, irmik vs ve bizim kişniş olarak bildiğimiz baharatın yaprağı. O yüzden ben pek sevmiyorum çünkü o baharat yemeğe sabunumsu bir tat veriyor.
Bunlarda ekmekler. Genelde baget ekmek satılıyor. Ama türk ekmeğine benzer ekmekler de bulabiliyoruz. Köy ekmeği de var ama tabi bizim köy ekmeğimiz kadar lezzetli değil, daha farklı. Yine de güzel. Afiyetle yiyiyoruz. Bir de evde yapılan ekmekler var onlarda aşağıdakiler gibi yuvarlak oluyor..

Bu ekmeğe  galette yani galeta diyorlar bizdeki gibi. Yuvarlak formlu olduğunda ev ekmeği olduğunu anlıyoruz. 
Bu yemekte sebzeli ve tavuklu erişte. Aynı bizim yaptığımız gibi yapılıyor erişte ama uzun uzun değil de kare kare. Haşlanmış patates, havuç, nohut ve tavukla servis edilmiş hali böyle.

Bu da sebze yemeği. Adına Tajine diyorlar. Yalnız bu isim kimi yerde tabağa verilen isim olarak da değişiyor anladığım kadarıyla. Yani kullandıkları materyal adı olarak söylüyorlar. İçinde patates, zeytin, et, maydanoz ve soğan var.

Bu da aynı bizim ekmek hamuru kızartması gibi. Yalnız tek fark üzerinin şekerle kaplanmış olması. İlk başta bana biraz tuhaf gelmişti ama sevdim. İçinde de tatlı bir kıvam var ama ne olduğunu şu an tam olarak bilmiyorum. Öğrenince sizinle yeniden paylaşırım. Bunun adı da Begnets. Yağda kızartılmış börek gibi bir manaya geliyor fransızcada.
Bu da Börek. Ama Bourak diye yazılıyor. Fransızcası da Petit Pate. İçinde peynir ve maydanoz var aynı bizim usül :) Yalnız kullandıkları yufka farklı. Bizim yufkalarımız gibi değil. Bir kısım ince baklava hamurundan bir kısım da krep'e benzer bir hamurdan yapıyor böreği. Tabi yağda kızartıldığı için epey de yağ çekiyor içine. Ben birkaç kez yaptım çok çok az yağda kızarttım ve sonra havlu peçeteyle yağını aldım. Güzel oldu. Hatta normal yufka açamadığım için baklavalık yufka gibi olan yufkadan tepsi böreği de yaptım gayet de güzel oldu. Tabi bunları istemezseniz milföy de bulabiliyorsunuz burada. Hatta hazır tart hamuru bile satılıyor.

Bu da sebze çorbası. İçinde yine irmik, çeşitli sebzeler ve de o hoşlanmadığım baharattan var kişniş. Tabi yapacağımız zaman biz irmik ve kişniş koymazsak maydanozlı sebze çorbası gibi yapabiliriz.

Bu da kişniş'in fotoğrafı. Aynı maydanoza benziyor. Bu yüzden genelde tadına bakarak alıyorum ki kokusu da zaten kendini belli ediyor.

Şimdilik bu kadar. Daha sonra tatlılar ve içeceklerle devam edeceğim.Herkese sevgiler. Mutlu bir hafta geçirin!

8 Nisan 2010 Perşembe

Yeni taçlarımızdan örnekler

Günler günleri kovalıyor ve biz sanki yerimizde sayıyoruz. Böyle bulutlu ve bol yağışlı havalarda insanın içi sıkılıyor. Ne güzel tam da bahar geldi diye sevinirken başladı nisan yağmurları. Bugün gökten sütlü kahve yağdı resmen. Bardağa koysak ikisini ayırt edemezdik herhalde. Şimdi biraz açmaya eğilimi var ama bakalım göreceğiz kandırıyor mu bizi yoksa o da mı sıkıldı bu depresif hallerinden. 

Kaç gündür yine ihmal ettim canım blogumu. Hep yazacağım bugün diye sayfayı açıyorum ama bir türlü başaramıyorum. Nihayet şimdi rahatım ve yazabiliyorum. Aslında her gün yazmak istiyorum. En güzeli de o. İnsanın yazdıkça yazası geliyor. Hele böyle günlerde olabildiğince yazmak, yazmak ve yazmak.

Bugün yine işe gelirken harika bir kare gördüm. Ahh dedim niye o an makinam yanımda olmuyor. Ben aslında robotlar gibi olmak istiyorum. O anda gördüğüm kareyi hemen yakalayıvermek istiyorum. Gözüme böyle bir şey takabilmek mümkün olsaydı keşke. O zaman hiçbirşeyi kaçırmadan harika anlar yakalayabilirdim hayattan.

Şimdi size göstereceklerim en son yaptığımız taçlar. Bunları ki toplam 12 taneler ev sahibimize verdik anlaşmayı düşündüğümüz dükkana göstermek amacıyla. Henüze ses çıkmadı. Neler söyleyeceklerini merak ediyorum. Yalnız fiyat konusu biraz düşündürüyor. Çok düşük fiyatlar söylüyorlar. Biz da araştırma yapıyoruz soruyoruz ne kadar olur diye hem maliyeti hem de el emeği tabi var işin içinde. Buradakilerin söyledikleri türki parasıyla 5 ytl ye geliyor. O da acayip az bence. Zaten bizim malzemeler bir sürü maliyet demek. Hem içlerinde türkiyeden getirdiklerimiz de var burada bulamadıklarımız. Örneğin keçeler ve pırıltılı taşlı broşlar. Bakalım bu durum nereye varacak. İnşallah istediğimiz fiyatta satabiliriz ki bize de biraz bişeyler kalsın.


Kumaştan çiçek yapmayı denedim ilk defa sağ üstte görünen. Ama pek zordu. Daha doğrusu nasıl yapılacağını bilemediğimden kendi yöntemimle denedim. Pek harika olduğu söylenemez. Yani en azından internette gördüklerime benzemedi pek. Bana bununla ilgili yani kumaştan burkarak çiçek yapımıyla ilgili bilgisi olan varsa yazarsa çok sevinirim. Daha kolay bir yöntemi olduğuna inanıyorum. Benimki epey zorladı.

Ayrıca alttaki çiçekli taçın çiçeklerini de o hale getirmek oldukça güç. Çiçekler hemen dağılıyorlar dikkatli olmazsanız. Üstteki ikisi benim alttaki ikisi arkidişim duygunun eseri. Zaten canım sen ben yok aramızda el birliğiyle yapıyoruz iş sonrası.
En alt sağdaki az çiçek ve incili olan tacı yaparken havada durmasını istemiştim. Yine duruyor tabi ama sanki çiçekleri biraz az oldu gibi. Ama fiyonk gibi duruşunu ve öne doğru düşen kıvrımını seviyorum. Daha fazla çiçekle süslenebilir.

Yine üst sağdaki çiçekli tacı organze kumaştan kenarlarını mumla yakarak oluşturdum. Kenarına da keçeden yapraklar koydum. Bahar havasında oldu. Çok sevdim ben..Alttaki minik incili tüllü ve taşlı model de favorilerimden.


Biz gecenin bir vakti ki yaklaşık 01.00 civarlarıydı eşler çoktan uzanma ve uyuma moduna geçmişlerdi görüldüğü gibi. Kediciğimizde ışıktan rahatsız olmalı ki koltuğun örtüsünün altında bir saat kadar uyudu. Onun bu haline çok güldük. Kendi kendine girivermiş oraya. Az daha üzerine oturacaktım:) Baktı boncukların kumaşların yanına yanaşamıyor bari biraz çakmakları patileyip yaramazlık yapıp sonra da uyuyayım dedi benim komik kedim.

Şimdilik bu kadar. Daha sonra yaptıkça yeniden paylaşacağım sizinle tacları, tokaları v.s

Herkese mutlu bir gün geçirmesini diliyorum. Keyfini çıkartın zamanın. Bakın ne de çabuk geçiyor ve bizi arkada bırakıyor..

4 Nisan 2010 Pazar

Mutlu yıllaaaar sanaaaa

Bugün canım babamın doğum günü. Ben de ona burdan şarkılar söylüyorum. İyiki doğduuuun babaaaa iyiki doğduuuun babaaaa mutlu yıllaaaar mutlu yıllaaaar mutlu yıllaaaaaar sanaaaaa:):)


Seni çook seviyorum canım babam..

Yeni yaşında senin ve ailemiz için herşeyin çok daha güzel olmasını diliyorum. Sağlık, huzur ve mutluluk en önemli şeyler hayatımızdaki. Hep bizimle olsun güzellikler. Hep yanyana kalalım. Bundan sonraki doğum günlerinde yanında olmayı diliyorum ben de bugün. Sana cici süslü pasta da yaparım beeeen. Hediyeni de geldiğimde vereceğim burdan şimdi söyleyeyim ama süpriz olsun gerisi..Keşke yanyana olsaydık da güzel bir gün geçirseydik bu güneşli pazar gününde. O sana en büyük hediye olurdu biliyorum ben:) Artık birkaç ay sonra kutlarız yeniden seninkini de anneminkini de..

Öpüyorum seni babacım güzel yanaklarından..
Mutlu kal ve hep gülümse..

3 Nisan 2010 Cumartesi

Bahar, yeni malzemeler, hayaller...

Bugün yine çok güzel bir güne uyandık. Böyle günlerde herşey daha farklı oluyor. Daha kalkar kalkmaz insan güne adım atmak için telaşa kapılıyor. Kapalı havalarda öyle mi insanın yataktan çıkası gelmiyor. Iyy ne berbat bir ruh hali..

Koca bir günü yedik yine hooop diye geçiverdi. Ama hala güneşin sıcaklığını hissedebiliyorum. Ne de olsa artık nisan geldi. Nisan yağmurlarının çok yağmamasını sadece bir cee yapıp gitmesini diliyorum. Tam da bu hallere alışmışken hayal kırıklığı yaşamak istemem.

Dün fransızca kursunda 3.kura başladım. Paragraflar epey zor bu sefer. Epey zorlanacağa benziyorum. Sıkı çalışmam tekrar yapmam ve kelime ezberlemem lazım ama henüz daha hiçbirini yapmış değilim. Kurstan çıktıktan sonra işe dönmüyorum biliyorsunuz. Bu bakımdan iki gün tatil yapıyor gibi görünüyorum aslında. Ama işin aslı öyle değil tabi. Sabahları da uyuyamıyorum tatil olmama rağmen kurs yüzünden. Ama şikayetçi değilim artık alıştım. İlk zamanlar biraz söyleniyordum. Eee her ne kadar kursun öğlen bitse de eve gitmem toparlamam, yemek yapmam o kadar zaman alıyor ki bir bakıyorum akşam oluvermiş ve bulaşık beni bekler. Bazen öyle sinirleniyorum ki bu duruma anlatamam.Koca bir gün hiçbirşey yapmadan daha doğrusu verimli bir şeyler yapamadan bitiyor. Kadın olmak gerçekten zor. Bazen diyorum şu hiçbirşey yapmayan kadınlardan olsaydım keşke. Hani evinde yemek yapmaz ortalığı silmez süpürmez tipler vardır ya. Ama yapamadığından değil hani yapmak istemediğinden. Onlar mı doğrusunu yapıyorlar acaba diye düşünmüyor değilim. Bir de düşündüğüm başka bir şey var. Hani erkekler için yemek yapmayı bilen bir eşinin olması büyük bir avantajdır ya öyle derler ki dün benim eşimde aynı şeyi söyledi sofradayken, ben kadın içinde diyorum keşke yemek yapmayı seven hatta hobisi olan hatta tutkuyla mutfağa koşan bir erkek olsaydı muhteşem olurdu. İlan vererek evlenseydim herhalde bunu seçeneklere dahil ederdim.

Dün üstüne üstlük bir de evde temizlik vardı. Nihayet bu tozla kaplı şehirde temizlik yapmaktan bıkmış olan ben bir temizlikçi tuttum. Bayan geldi. Maşallah pek güzel temizlik yapıyor. Yerler de seramik olduğu için resmen bütün evi köpüklü sularla yıkadı. Bu tabi çok avantajlı oldu. Ben zavallım uğraşıyordum deliler gibi silmek için. Bundan sonra aynı yöntemden devam edeceğim bende. Tabi o da gelmeye devam edecek bize:)Öyle diğer cezayir'li temizlikçiler gibi aynı bezle her yeri de yapmıyor. Valla mis gibi bir sürü bez kullandı ayrı ayrı koltukları sildi, duvarların yarısını silebildi. Tabi öğlen geldiği için iki odayı ve banyoyu yetiştiremedi. Sadece salon, mutfak, yatak odası ve koridoru bir de yalapşap mutfağı yaptı. Allahtan ben de daha evvelden mutfağı falan temizlemiştim gerek de yoktu zaten..Böylece dün de ıvır zıvırla geçti işte. Güya kurstan sonra hemencik yemeklerimi yapar biraz hobilerime vakit ayırırım diyordum gene yapamadım. 

Bu arada yaptığımız malzemeleri satmak için biriyle anlaşacağız salı günü. Dört tane örnek götüreceğiz ki muhtemelen alacağını düşünüyorum.Çünkü Türkiye'de herkez bu arada taç takı falan yapıyor olsa da burada böyle şeyler yok. O yüzden değişik geliyor tabi. Tişört süslemeye de karar verdik. Boyama ve incik boncukla süsleme de olacak ama ona daha zaman var. Şu an toptancıyla konuşma aşamasındayız. Bugün artık eve gittiğimde birkaç tane daha güzel takı ve taç yapmalıyım. Değişik modeller de bulmalıyım ki daha hoş görünsün göze al beniiii al beniii diye bağırıyormuş  gibi gelsin alacak olan kişiye. Bana genelde öyle olur çünkü. Rüyalarıma bile girer eğer takıp da alamazsam bir şeye. Biraz inadım vardır kabul ediyorum. 

Aşağıda fotoğraflarını eklediklerim geçen gün bahsettiğim süper güzel çeşit olan dükkandan alınan bazı malzemeler ve tabi birkaç da kumaş var kendim için. Michelangelo'nun tablosunun (Adem'in yaratılışı tablosu)olduğu kumaşa bayıldım. Dikiş makinam gelsin ondan kendime elbise dikicem. Olmadı yapamazsam da diktiricem. Bu arada bir tane güzel dikiş makinası ve overlok makinası da bulduk söylemiştim. Salı günü sanırım ona da yeniden bakacağız. Fiyatlar türkiye'ye göre pek ucuz. Türkiye'de overlok makinaları acayip fiyatlı. En düşük gördüğüm 600 civarıydı ki artarak gidiyor. Burada sanırım 140 milyona falan geliyor. Aslında ev tipi değil bu gördüğümüz ama o kadar minik ki evde rahatlıkla kullanılır. Yalnız daha önce overlok makinası deneyimim ve görmüşlüğüm de olmadığından iyi midir kötü müdür bilemiyorum. O yüzden burdan bilen bir arkadaşımızla gideceğiz bakmaya. Böyle zamanlarda destek kuvver gerekiyor tabiki..İşte aldığımız birkaç malzeme:

Kelebek desenli pullu süse bayıldık. Minik yapma çiçeklerin de renkleri harika. Onları taçları süslerken kullanıyoruz ki çok güzel görünüyor bence. Örneğin;



Bunlar da benim kendim için aldığım kumaşlarım. Bunlar tam overlokluk. Öyle güzel elbise olur ki yazlık görmelisiniz tiril tiril ve yumuşacık. Kumaşların fiyatları da uygun. Dik dik giy valla. Tabi bunun için elbise dikmeyi öğrenmem lazım acil tarafından ki azimliyim. Hatta stilistlik kursu bile var şu an bulunduğumuz yerde. Bu makinalar olmazsa oraya da gidip danışmayı düşünüyoruz. Hatta ben biraz ilerleteyim şu fransızcamı o zaman yemek kursuna da dikiş kursuna da fotoğrafçılık kursuna da gideceğim yavaş yavaş. O zaman herşey daha güzel olacak benim için..Sabırsızlıkla bekliyorum o günlerin gelmesini. Şimdi kendimi bahara teslim etmek istiyorum ve güneşe;ortadan kaybolmadan. Herkese mutlu haftasonları. Malum bizim olmadığından:):)