27 Nisan 2011 Çarşamba

Soğuğa,yağmura ve kasvetli havalara inatla

Bahara dair şeyler yazmak istiyorum ama son günlerde hava pek de el vermiyor böyle şeyler yazmaya. Bugün biraz yüzümüze güldü ama ne kadar sürer bilemiyorum. Keşke yarın uyandığımda zaman geçmiş olsa da yaza varsak. Bu güzel çiçekleri gördükçe mutlu oldum bugün. Cezayir'in doğası hakkında hep güzel şeyler söylerim zaten okuyanlar bilir. Güneşi görüp açan çiçeklerin kokusu yayılır her yere bahara daha varmadan. Otlar fışkırır sanki topraktan o kısacık zamanda. Şaşırtır her daim doğa bu kıtada bizi.  Belki de en güzel tarafı bu bulunduğum yerin. Her gün şehrin geçiciliğinden, keşmekeşinden ve gürültüsünden uzak doğayla iç içe yaşamak. 

Güneşle; ben de çiçekleniyorum sanki günden güne. Ne mutlu baharı görenlere ve yaşayanlara...

20 Nisan 2011 Çarşamba

Baharı yaşamak


Baharı yaşıyoruz yine, yeniden. Bir iki gün; araya rüzgar ve yağmur karıştı ama sanki yanlışlık yapmış da kendini affettirmek ister gibi yeniden düzeldi güzelleşti havalar. Havaların güzelleşmesiyle hayata katılma isteğim daha da arttı. Doğa, kuşlar ve çimen kokusu muhteşem. İnsanı öyle rahatlatıyor ki. 


Hele böyle fotoğraflar gördükçe içim açılıyor, gülüm güzelleşiyor resmen..


Keşke bu ağaçlardan çevremde de olsa. Onların altında yazı yaşamak ne kadar harika olurdu. Bu sıralar bisiklete binmek çok istiyorum. O deli gibi bisiklet sürdüğüm zamanları çok özlüyorum. Sonra çocukken oynadığımız oyunlarımızı. Birbirimi sokağa davet etmeleri balkon önlerinde. Gece binbir heyecanla dışardaki arkadaş buluşmalarını. O zamanlar sanki herşey daha başkaydı. Şimdi yeniden yaşamak isteği var içimde. Nedense yaz zamanları hep böyle hissederim. Kış mevsimi de bana üniversite yıllarımı ve Ankarayı hatırlatır. Anılarımız olmasa ne yapardık acaba. Onlar ne kadar kıymetli aslında. Böyle zamanlarda hatıralarla dolu bellek kutularımdan birinin içini açıp en sevdiklerimden bir tanesini içinden alıp günlerce oyalanabilirim. Keşke her zaman mevsim bahar olsa ve biz coşkuyla dolsak...

13 Nisan 2011 Çarşamba

Seri Fikir Üretimi

Bu yazı aslında dün yazılmaya başlandı ama tamamlanamadığı için bugüne kaldı.  Dün öğlen Ayça ile konuştum. Tanıdık bir sesle hasret gidermek iyi geldi, güzel hatıralarımın olduğu bir sesle. Buradayken en çok tanıdık sesleri özlüyorum. Kahve eşliğinde uzun sohbetler etmeyi. Öğlen yemekten evvel yazacaktım bloga bir türlü elim gitmedi canım istemedi. Şimdi karnım doydu kelimeler yine kafama üşüşmeye başladı. Hani mutsuzluklarda daha çok yazılırmış ya yazılar, mutluyken de bir sürü şey bulabiliyor insan yazacak. Güzel bir yemek sonrası yazmak da son derece keyifli oluyor ve bir o kadar da verimli, kasvetli anlardaki kadar da yaratıcı. Güzel yemeğimizin de güzelliği ev yapımı yoğurttan kaynaklıdır bunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Tam türk yoğurdu kıvamında hafif ekşi bir yoğurt yapmış aşçımız yedikçe yiyesim geldi..Velhasıl kelam ana konuma geri dönmeliyim artık. Ne yazacağımı unutacağım yine:(

Havalara güzel diye diye nazar değdirdik ya olsun. Nasılsa düzelecek diye düşünüp moralimi bozmuyorum. Bolca plan yapıyorum yine hayatın her istediğini yaptığını bile bile. Bolca not alıyorum, yemek yerken, yatarken, tuvaletteyken ve ofisteyken. Elimde ya bir defter bir kalem oluyor bulamazsam da telefonumun not defterine ufak listeler yapıyorum. Şimdi de daha motive bir şekilde yazabilmek için neskafemi aldım. Böyle durumlarda listelerin birleşmesi asıl zaman alan kısmı işin. Her defterde ayrı bir yere yazılan istekler birleşince, uçaktaki 30 kg taşıma kapasitesini aşmak pek de zor olmuyor. 


Yine durup durup yapmak istediklerimi düşünüyorum. Genelde yukarıda da bahsettiğim gibi düşünürken notlar da alıyorum. Ardı arkası kesilmiyor bir türlü yazdıkça yazası geliyor insanın. Bazen yapamadıklarımı da düşünüyorum ahlıyorum vahlıyorum ama beni üzmelerine izin vermemeye çalışıyorum.. Başlıkta da dediğim gibi seri fikirler üretmeye başladım havaların güzelleşmesiyle yeniden. Kış zamanları üzerime ağır bir tembellik oturuyor, yazları ise kuşlar gibi cıvıl cıvıl olan içimde hep birşeyler yapma isteği oluyor. İnternet de bu gibi şeyler için çok güzel kaynak oluşturuyor tabi. Boş kaldığım zamanlarda baktığım bloglar siteler fikirlerime zemin hazırlıyor adeta. Hatta 'bak nasıl da güzel şeyler yapmışlar, hadi sen de yap artık!' diyorum kendi kendime. Neler ki var kafamda? İşte ;


-Kocaman kağıtlara boyamalar yapmak istiyorum. Bahar renklerinde desenler çizmek. Sonra onları kumaşlara çizip Türkiye'den getirip hala kullanamadığım tekstil kalemlerimle boyamak. Tabi ince uçlularından de almam icap ediyor aslında. 


- Daha çok fimo obje yapmak istiyorum. Ama öncelikle fimoya yardımcı malzemelerimi de toparlamam lazım. Yoksa gördüklerim kadar güzel olmuyor benimkiler diye üzülüyorum. Örneğin yaptığım spagettiyi sossuz servis etmek istemem açıkçası :)


-Yeni başladığım ama dikiş makinam olmadığı için zorlandığım ev figürlü yastığımı tamamlamak hatta bir sürü ev motifli süsler yapmak istiyorum kendime. 


-Şu anda şehir merkezindeki evimizde bırakmış olduğum kontrplaklarımı ve ahşap oyma kesme aletlerimi de yanımda getirmek ve onlarla küçük güzellikler yaratmak istiyorum.


-Takılar, takılar, takılarrrr....Bir sürü boncuğum var yanımda ama hepsi ayrı gayrı. Onları toparlamak ve yeniden inşaa etmek istiyorum. Tabi bu yukarıdaki saydıklarımı ve bu satırı da yapabilmek için biraz alana ihtiyacım olacak. Onun için de birkaç çözüm var tabi kafamda. Melda bazen söyler : Kırk tane tilki var kafamda ve kırkının da kuyruğu birbirine değmiyor diye. Ben de de var o tilkilerden bolca.


-Görüldüğü üzere zaten aklım fikrim hep ıvır zıvır şeylerde. Benim yapım böyle. Hep böyleydim ben. Oldum olası severdim hobilerle uğraşmayı. Ama sadece bir tane değil bir sürü sevdiğim şey olmasını ve her gün başka birine yönelmeyi ve yeniden keşfetmeyi.


-Tabi bunların yanında okumak istediğim bir sürü kitap var. Ahh kitaplar. Hayatımın olmazsa olmazları. Hem dergi yazılarım için, hem okuma pratiği yapmam kendimi geliştirmem için hem de merak ettiğimden sahip olmak istediğim yine bir sürü kitap var ve onlarla ilgili hayallerim. Geniş alanları bu yüzden seviyorum. Geniş bir alana sahip olduğunda evde veya iş yerinde; o zaman ilgilendiğin çoğu şey yanında olabiliyor. Bir düşünce kırıntısına takılıp kalmıyorsun. Eksik hissetmiyorsun. Bazen bir işe başladığımda hevesle ve heyecanla, tam da o işin ortasına geldiğimde elimde bir malzemenin olmadığını veya bittiğini görmek acayip bir hüsran yaratıyor bende. Yakın zamanda ulaşamayacak olmak da insanın sinirlerini bozmaya yetiyor. 


-Ve yine kafamda bu sıra yemek yapmak var bolca. Bahara uygun hafif yiyecekler, tuzlu kurabiyeler, tatlı atıştırmalıklar, zeytinyağlılar ve salatalar. Onlardan neler üretebilirim diye düşünüp duruyorum. Home tv'nin de etkisi büyük tabi burada. Akşamları mutlaka bir göz atıyorum. Emeril'in kocaman sebze doğrama tahtasına bayılıyorum, o güya sağlıklı yemek yapan kabiliyetsiz hatunu da dövesim geliyor adı Ellie sanırım esmer kısa saçlı olan. Sanırım bir tek onu izlemekten hoşlanmıyorum çünkü ağır bir kadın ve dağınık ve yaptığı şeyi çok abartıyor. Onu izlerken ahh diyorum gelip de pazar akşamı yemeği ya da sabah kahvaltısı için bizim hazırladıklarımızı görseler ne yaparlar. Çocuklara şahane hafta sonu yemeği olarak uyduruk bir hamburger sadece hayvani bir köfteden ibaret olan, yanına da üç küçük haşlanmış patates ve bezelye veriyor. Bizim çocuklar gülerler yahu bu ne diye:)


Neyse konudan konuya da atlıyorum sıkmayayım sizleri. Bir sürü fikir var kafamda bu sıra. Bahsetmek istediğim husus buydu. Çok detaya girmedim. Fikirlerimi gerçekleştirmeye başladıkça buradan haber vereceğim zaten. Türkiye'ye gittiğimde eminim daha bir sürü yeni fikir de bana katılacak, kalabalıklaşacağız..Ne mutlu bana...

10 Nisan 2011 Pazar

Evo's Angels Dergisi Nisan Sayısı ve Benim yazım

Geçenlerde Evo's Angels dergisinin eski sayılarına bakarken Facebook'tan geçen sayının kapağında bir yazı okudum. Her ay bir blogger'a dergide yer vereceklerini yazıyorlardı ve bunun için mail atıp başvurmak yeterliydi. Ben de oldum olası yazmayı çok sevdiğim için hemen mail atmaya karar verdim dergi editörüne. Sağolsun Evren Bey ilgiyle karşıladı ve birkaç mailleşmeden sonra konu hakkında karar verip yeni sayıda yazmam hususunda anlaştık. Tabi ben çok mutlu oldum. Daha önce de üniversitede bir dergide yazmıştım. Bir de tabi şu anda şirketin dergisinde bir köşem var. Proje detaylarımızı yazdığım kısmın haricinde kendi kişisel köşemde de sevdiğim ve ilgi duyduğum konularda yazıyorum. 

Dün yeni sayının çıktığını öğrendim ve heyecanla açıp inceledim. Benim yazımın da orada olduğunu görünce tuhaf bir duyguya kapıldım. Hem gurur hem mutluluk birbirine geçmişti adeta. Sizlerle de paylaşmak istedim. Bloglarımız henüz açılmadı sanıyorum ama yine de dns ayarları ile oynayıp bakabilenler için aşağıda linkleri paylaşıyorum. Umarım beğenirsiniz. 


Bundan sonra dergide yazmaya devam edecek miyim henüz bilmiyorum. Devam eden birkaç blogger var okuduğum kadarıyla ama biz henüz bu hususta konuşmadık. Tek seferlik bir yazı gibi görünüyor şimdilik. Umarım bu heyecanımın devamı gelir ve burada veya başka bir dergide yazmaya devam ederim..


İşte Dergi'nin yeni sayısı burada. Ve benim yazım da burada..'Cezayir'de Kadın Olmak' başlıklı yazı.  Tıklayın ve nasıl bulduğunuzu söyleyin yeter :)

Hepinize mutlu günler...

6 Nisan 2011 Çarşamba

Yine neler yaptım ben yahu?

Herkese Merhaba;
Yine bahar moduna girdiğimiz için pek bir enerji doluyum bugün. Havanın güzel olması; yeni yeni fikirler üretmeme sebep oluyor. Bir o kadar da bu hobi işlerine bağlanmama. Böyle yeni evimiz bir an evvel bitsin, şu yerleşme stresinden kurtulalım, sonra veranda tadında bir yer yapalım akşamları oturmak için, bahçeye de türkiye dönüşünde birkaç maydanoz, roka, dereotu, chery domates alalım ekelim, sonra masamızı çıkaralım atalım orada bilimum hobi işleri yapalım istiyorum. Nedense böyle bir hayala daldım bu sıralar. Oysa kafamdaki yarattığım şey ne kadar da buranın dışında aslında bambaşka bir yere ait. İşte adapte etmeye çalışacağız bu şantiye ortamına ne kadar olabiliyorsa..Hayallerimizi de yontuyoruz yeri geldiğinde tamamen kaybetmeden..


Bu ne derseniz size cevabım : PAMUK ŞEKERRRRR olacaktır :)

 Bu eserimin adı da UYDURUK KUŞ :)

 Bunu içi her ne kadar kahve gibi görünse de o aslında ÇAY  çünkü kahve yazısını sığdırmamı bekleyemezdik :)

Bu da minik bir MANTARCIK
Bunlar Broş olarak kullanılmak üzere yapıldı hatta kullanılıyor her gün bir tane olmak üzere..

Şimdi de sıra yeni fimo yemeklerde;
Bu sıra en çok canımın çektiği şeyleri yaptım. Yakında Dayıcım Burger de yapabilirim (Bilenler bilir) Yanına da limonata :)


Bu da tavada yumurtaaa. Sepete koymak istedim yumurtaları aslında ama onu beceremedim. Tava da biraz yamuk bir tava oldu..Pişerken de sapı eğildi altına folyo dan destek yapmama rağmen. Bu mutfak malzemeleri hususunda henüz acemiyim..


 Bu da pasta olarak düşünülen bir şey..Altta da minik bir dilim var :)




Hadi bakalım şimdi yemek vaktiiiii..Herkese güzel günler :)

5 Nisan 2011 Salı

Günden güne büyüyen ve güzelleşen kediciklerimiz

Kediciklerimiz günden güne büyüyor ve yaramazlaşıyorlar. Artık minikler sepetlerinden de çıkmak için can atıyorlar. Tırmanmaya başladılar bile. Annem mavi gözlü oldukları için onları bana benzetiyor. Ben de benzetmeye başladım hatta:) Sarı olan aynı ben:)





 Tırnakları da yavaş yavaş batmaya başladı. İlk doğduklarından incecik ve kırılgandı. Şimdi sivrildiler. Ama patileri bir harika. Koyu renk olanların patilerinin altları kahverengi. Böyle pembiş pembiş daha sevimli ama..







Şu sıpanın tipine bakın nasıl da yayılmış anneciğinin koynunda. Alttaki sarı da çıkmak için can atıyor:)



İşte minik mutluluk dedikleri bu fotoğraftakiler!