28 Haziran 2010 Pazartesi
İzmir izmir
Nihayet turkiyedeyiz.izmirde günler kovalıyor yine birbirini.havalar yagmurluydu çok üzüldüm onceleri şimdi harika.dün ilk kez denize girdim urla da sanki tüm sikintilarim benden gitti suya vardığımda tüm senenin hasretiyle.ilk kez de bugün cepten internete girip yazdım bloğuma güzel oldu.cezayir'de unutmusuz böyle seyleri orda net baglantisi ayrı bir problem. Bazen diyorum memlekete varinca koyden indim sehire gibi oluyoruz adeta tanrım bu ne bolluk bu ne çeşit ne kadar sansli insanlarız da farkında değiliz.neticede mutluyuz iyiyiz şimdilik buralardayiz.ilk cepten internet denemem olduğu için acemilik var tabi yanlışlıkları affetmenizi umuyorum. Şarjım bitmek üzere oldugundan şimdilik bu kadar daha sonra uzun uzun yazarım.herkese sevgiler
12 Haziran 2010 Cumartesi
Yaz mı bu gelen?
Haziran gelmiş de geçiyor bile. Bugün bir de baktım yolu yarılamışız. Yine her zamanki gibi bloga yazmak için çırpınmalarım devam ediyor. Vakit bulamıyorum bir türlü. Gündüzleri iş yerinde koşturmaca geçiyor, akşamları ise yorgunluğun verdiği durgunluğa bırakıyorum kendimi. Ama su gibi olamıyorum bir türlü. İçimden nehirler akıp geçiyor yine. Ne zaman sakin kalmaya çalışsam, herşey birdenbire başıma üşüşüyor sanki. Çetin bir bulmacanın ortasında yol almaya çalışıyorum adeta.
Türkiye'ye gitme zamanı yaklaşıyor. Yine şafak sayar gibi sayıyorum günleri. Ama saydıkça çoğalıyor. İlk defa bu kadar uzun kaldım bu hüzünlü şehirde. O yüzden midir bilmem bir müddettir benim de içim hüzün kaplandı. Kendimi -bakır tencerelerimizi verdiğimiz gibi hani- üzerimdeki yapış yapış hüzünden arındırsın diye kalaycıya vermek istiyorum. Parıl parıl parlamalıyım bende. Yaz'ın sıcağı üzerime vurmalı, kızmalı tenim.Sonra soğuk sulara bırakmalıyım kendimi boylu boyunca. O zaman yıllardır aradığım şeyi bulmuş gibi olacağıma eminim.
Uzun zamandır kitap okuyamadığımı farkettim. Üzüldüm hatta kahroldum. Canım kitaplarım bensiz kaldılar. Onlara dokunan olmadan, sayfalarını okşayan olmadan ne yaparlar? Ya ben onlarsız? Uzaktan bakışmalar yetmiyor ki. Her gece elime alıyorum kocaman kitaplarımı, kelimelere bırakıyorum kendimi ama uyku izin vermiyor. Öyle güçsüz düşüyorum ki onun karşısında. Anlamadan bir de bakıyorum kitabım yanımda uzanmış öylece duruyor. O da kapamış kendini güne uyuklamakta. Ahh ahh diyorum nerde o günde bir kitap bitiren maviş kız. İçimdeki çocuğa sesleniyorum; "Duy beniiiiii! Biraz silkelenmelisin, sen öyle hemencik yorulur muydun eskiden, nasıl da saatlerce oynardın erkek çocuklar gibi sokaklarda, yorulmak bilmezdin, gece kuşuydun hani sen, geceleri severdin? Ne oldu sana böyle? Hadi bakalım toparlanmanın zamanıdır artık yeter bunca vakit kaybı, kalk, yaz, çiz, boya, dik, dans et, şarkı söyle, fotoğraf çek ama durma öyle..."
Saatler nedir ki sanki seneler geçiyor. Annemle babamın evlilik yıldönümleriydi ayın 8 'inde. Kocaman bir 30 seneyi bitirdiler. Nasıl da mutluluk verici. Annem iyiki doğurmuşum seni dedi bana ben de iyiki birbirinizi bulmuşsunuz da evlenmişsiniz annem babam olmuşsunuz dedim onlara. Herkes acaba benim gibi her geçen gün daha da çok seviyor mudur anne babasını, daha çok özlüyor mudur uzak kaldığı her dakika? Ne mutlu bana. İyiki onlar var hayatımda. İyiki ben benim, iyiki farkındayım ben olduğumun. Ama keşke daha çok çocuk kalabilseydim diyorum bazen. Sanki zorla büyütüyor bizi hayat. Ne kötü! Üzerimize gelir ya hani herşey aynı anda işte o an çok önemli; o zaman mutlu olmayı, sakin kalmayı, durulmayı bilmek demek; ne olursa olsun yaşamaya değer demek, herşeye değer. Nefes alabilmek, tam olmak, hayal kurabilmek, dönebileceğin bir yerinin olması, seni bekleyen, özleyen insanların olması demek.
Şimdi bekliyorum. Gelmesini zamanın ve olduğu yerde kalmasını sessizce. Sadece bakmak istiyorum ona doya doya. İçinde geçtiğim her ana bakmak, özümsemek istiyorum, beynime kazımak kocaman harflerle.
Artık gel zaman! Beni şehrime götür, sevdiklerime, arkadaşlarıma, dağınık odama, iyot kokusuna, anılarımın başlangıcına, keskin kayalıklara, çeşit çeşit mezelere, simitin susamına, sıcak köy ekmeğine, annemin kokusuna, babamın kollarına götür.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)