12 Ocak 2014 Pazar

Pazar notları


Bugün Cezayir'de hava kapalı. Aslında hala tam da kış gelmiş gibi hissetmiyoruz. Bir ara soğuk yapmıştı ama ardından güneşli havalar geldi. Sanırım yarından sonra da biraz yağmur olacakmış. Geçen sene de yıllık izin için Türkiye'ye gittiğimizde hava epey soğuktu. O sırada burada da soğuklar başlamış. Biz döndüğümüzde yine güzel bir havayla karşılamıştı bizi Cezayir. Sanırım bu sefer de öyle olacak. 

Tatil için hazırlık yapmaya başladım bile. Notlar alıyorum, evi toparlıyorum, bilgisayarımdan alacaklarım ve hard diske aktaracaklarım da var sırada. Aslında stresli zamanlar bunlar benim için. Henüz bavul toplamaya bile başlamadım, sadece kafamda neler götüreceklerimi biriktiriyorum, ön hazırlık manasında. 

Her gittiğimde fazlalık yaratan eşyalarımı, okuduğum kitapları ayırıp yanımda getiriyorum. Dönerken bize sorun yaratmasın diye. Ama henüz Türkiye'deki evimiz tamam olmadığından ya annemlerde(izmit) ya da yiğitin ailesinin evinde(izmir) bırakıyorum taşıdıklarımı. Onlar için de fazlalık yaratıyor. Bu sefer de birkaç şey alacağım elbette ama çok yük edinmemeyi düşünüyorum. Tüm bunları düşünmek bile bir nevi telaş yaratıyor insanın içinde. Uçağa binmek de ayrı bir heyecan elbette benim için. Hele kış günlerinde hiç sevmiyorum uçak yolculuklarını. 


Ailemi ve dostlarımı görmenin vereceği sevincin yanında denize yakın olacağım için de mutluluk duyuyorum içimde. Hava soğuk da olsa karlı yahut yağmurlu da olsa ve hatta bir pencerenin ardından bile olsa denizi görmek iyi gelecek bana her zaman olduğu gibi. 

Hep oraya gittiğimde bir durgunluk dinginlik hali yaşamak hayali kuruyorum ama her zaman da bunun tam tersi oluyor. Büyük bir koşturmacayla günlerin nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Biliyorum yine öyle olacak ama olsun belki biraz daha rahat davranabiliriz bu sefer kim bilir. 

Yine evimizle ilgili bir takım şeyler yapacağız. Tadilatın büyük kısmı bitti ama eksikleri var. Halledebildiklerimizi halledeceğiz. Geri kalan zamanda biraz şehrin ve orada akıp giden hayatın tadını çıkartmak gerekiyor. Buradaki 6 ay boyunca en çok orada şehrin gürültüsünü, ağaçların kokusunu, insanların hayatın içindeki git gellerini hayal ediyorum. Kitapçıları, restoranlarda yemek yemeyi, denize karşı bir bardak çay içmeyi düşünüyorum hep. Buradayken en çok orada yapılan minicik ve kimilerine değersiz gelen şeyleri özlüyor ve hayal ediyorum. Geriye kalan her şey çok anlamsız geliyor. Bazen sadece çıkıp yürümek, susmak de etrafı gözlemlemek istiyorum. İçimdeki o telaşlı hale bir türlü alışamadım, aynı; yıllardır yaptığım uçak yolculuklarına alışamamak gibi. Ama artık içimde türlü mecburiyetler hissetmiyorum. Yapmak istediklerimi yapmaya odaklanıyorum daha çok. Yapamadıklarım için eskisi kadar acı çekmiyorum. En önemlisi buradaki 6 aydan sonra oradaki 20 günde az da olsa huzur bulabilmek, mutlu olabilmek, hoş sohbetler yapabilmek ve geçirdiğimiz günlerden mutlu anılar oluşturabilmek. 


Bol bol fotoğraf çekeceğim elbette her zaman olduğu gibi. Yine odamdaki eşyaları karıştıracağım. Belki zaman olursa yine biraz toplama yapar fazlalıkları atarım. Simit yemek istiyorum çayla, şu anda en çok istediğim bu. Bildiğim, aşina olduğum sokaklarda yürümek istiyorum, sanki hiç oradan ayrılmamışım gibi. Tanıdık birilerini görme ihtimali ile sokaklarda yürümek güzel bir duygu. İzmir'e de daha çok alışıyorum her gidişte. Orada olmak da hoşuma gidiyor. Henüz içimdeki o yabancılığı atamasam da yadırgamıyorum orada olma halini. İzmir sıcak bir şehir, hayatı ve insanlarıyla. Yine de ikiye bölünmek zor geliyor. Kısacık zamanda bir şehri bırakıp başka bir şehre gitmek ve başka gitmek istediğim şehirlere gidememek üzüyor. O kısacık zamana ne kadar çok şey sığdırmak istiyorum bilemezsiniz. Belki de bu zamana kadar yapamadığım her şeyi. 

Oradaki kısa zamanları güzelce değerlendirebilmenin en iyi yolu planlı olmak. Bazen planlara uyulamıyor elbette ama olsun gün içinde neler yapacağını düşünmek hem güzel hem de verimli. Kafamıza göre takıldığımızda hep bir şeyler eksik kalıyor. O yüzden ilk günler evimize odaklanacağız sanırım. Sonrasında akşamlar ve gündüzler keyif alacağımız zamanlar olacaklar inşallah. Hele bir sağ salim varalım da memleketimize. Gerisi teferruat!

9 Ocak 2014 Perşembe

Cezayir; fotoğraflarda dile gelen şehir

Cezayir  yeni yıla girdiğimizden beri bize güneşli havasıyla yeni yıl hediyesi veriyor adeta. Sanki bahar zamanı gelmiş gibi hissettiriyor insana. Biliyoruz bunun arkasından iyi bir soğuk gelecek ama olsun şimdi güneşin keyfini çıkartma zamanıdır. 

Güneşli zamanlarda, üniversite yıllardında hocalarımızın bizi bahçeye çıkartıp orada ders anlatması gibi, ofis işlerini de bahçeye taşıma hissi ile doluyorum. Masamı hooop diye tutup bahçeye serilmek istiyorum. Hatta keşke çimenlerde çok börtü böcek olmasa da en azından öğle tatillerinde yere örtü serip birkaç satır da olsa kitap okuyabilsek. Yazın bastıran sıcaklar böyle aktivitelere hiç olanak tanımıyor çünkü. 

Cezayir karelerinden hala bir kısmını yayınlamadığımı fark ettim dün. İkiye bölmüştüm çok uzun bir yazı olmasın diye. İnternet olanak vermeyince bugüne kaldı. Umarım fotoğrafları seversiniz.


Yine Didouche Mourad caddesindeki evlerden bir kare. En son gezimizde epey bina fotoğrafı çekmişim, seviniyorum.


Hava güneşli ve aydınlık olduğunda insana bu binalar daha özel duygular hissettiriyor gibi geliyor bana. İçlerine de girebilme imkanı yakalayabilsek keşke bir gün. Burası benim en sevdiğim caddelerden biri herhalde.


Kapalı panjurların, örtülü balkonların ardındaki hayatları her zaman merak etmişimdir. Geceleri açık pencerelerden ışıklı evleri izlemeyi ve hayal kurmayı da çok severim. Burada böyle evlerin içlerini az da olsa görme şansı ne yazık ki yok. O yüzden fikir yürütemiyor pek insan. 


Bu binalar Paris'tekileri düşündürüyor bana. İçleri temizlik bakımından o kadar uç noktalarda ki birbirlerinden. Biri zamanın çok gerisinde biri de zamana meydan okuyor adeta. 


Her sokağa girivermek istiyor insan ve her yeri keşfetmek. Ama ne yazık ki buna ne zaman ne de mekanlar olanak tanıyor. Mesela şu kıvrımlı yolun sonunda merak ediyorum ne var, nereye çıkıyor o yol acaba?


Bu bina gözüme çok temiz göründü. Diğerlerinden daha bakımlı zaten. Ya restore edilmiş ya da iyi bakılıyor. Tam şu cumbalı kısımda oturmak ve etrafı izlemek isterdim. Ben eminim bu caddeye bakan bir balkonum olsaydı sabah kahvemi ve akşam çayımı orada yudumlamak isterdim. Burada bu tip alışkanlıklar olmadığından eminim beni yadırgarlardı. Çoğu evin kocaman balkonu veya terası var ama kullanmak alışkanlıkları yok ne yazık ki. Hayatlarını çok göz önünde yaşamayı sevmiyorlar. Genelde o güzelim evleri ve harika terasları ziyan ettikleri düşüncesine kapılıyorum.


23038 numaraları otobüs nereye gidiyordu kimbilir? Burada bir kere olsun otobüse de binmek isterdim ama korkuyorum. Yol beni korkutuyor. Zaten sanırım herkes ehliyetini bakkaldan alıyor. Bu kadar kötü araba kullanılan başka bir yer daha yoktur kanımca. Kısacık bir mesafe de olsa gitmeyi tercih etmem herhalde. Otobüs veya minibüse binme zevkimi tatillere saklıyorum. İzmir veya İzmit'te bir kerecik de olsa biniyorum pek mutlu oluyorum. Öyle İstanbul'da olduğu gibi izdiham da olmadığından tehlike arz etmiyorlar. Ama yine de en çok Ankara'da otobüse binmeyi seviyorum. Bir defasında yolculuk çok hoşuma gittiği için inmemiştim ne güzeldi, bol bol etrafı izlemiştim.


Bu kitapçıya bayıldık. Bir sürü eski güzel kitap vardı. Daha önce bu sahafı görmemişiz, sanırım kapalıydı. Bu sefer açık olması beni delicesine heyecanlandırdı. Daha içeri adımımı atmadan kim bilir ne kitaplar var diye hayal kurmaya başladım karşı kaldırımdan. İçeride çok güzel ve ucuz plaklar da vardı. Biraz karıştırdım ama bilmediğim gruplar olduğundan bir de çalışıp çalışmayacağını bilemediğimden almadım. Zaten biz buraya adım atar atmaz doldu taştı nedense. Ayağımız uğurlu geldi herhalde. Küçücük de bir yer olduğundan her detaya bakamadık o sıkışıklıkta. Yaşlı bir amca vardı kasada. Kulakları ağır işitiyordu. Üst raflardan bir kitap beğendim. Eski ahşap merdivene çıkarken yüreğim ağzıma geldi. Ahh dedim adam şimdi benim yüzümden düşüyor muymuş? Bir de istediğim kitabın hangisi olduğunu bir türlü anlayamadı. Sanırım 5 dk boyunca sağa git, yana gel, yukarı çık falan diye tarif ettim. Hatta bazen acaba dedim saçma bir kitap mı istedim de adam vermek istemiyor? Neyse sonunda almayı başardık kitabı. Üç tane çok güzel kitap aldım. Biri 1950 basımı Pierre Loti'nin bir kitabı. Biri Salyangozları anlatan Patricia Highsmith'in kitabı. Diğeri de oldukça değişik bir kitaptı pek çok yazarı içinde barındıran. Umarım başka bir gezi sırasında yeniden açık bulabiliriz bu sahafı.


Bu antikacıyı arabayla gelip geçerken hep görüyoruz. Çoğu zaman açık oluyor aslında ama yeri o kadar saçma bir yerde ki arabayı park edemediğimizden durup da bakamıyoruz. Çok ilgimi çeken bir yer. Didouche Mourad caddesinde de bir antikacı var oraya da girdim ama fotoğraf çekemedim. Oradakilerden daha orijinal şeyler çıkabileceğine inanıyorum bu dükkandan. Bir tane de Hydra- Sidi Yahya'da var. Onun da bir kere içine girebildim ama kapanmaya yakın bir zamandı çok bakamadım. Bir dahaki sefere izin alıp birkaç fotoğraf çekmeyi isteyeceğim.


Bu uzun devasa binalar da Sidi Yahya'nın meşhur caddesinin sonundaki lojman tarzındaki binalar. Çok  yakın olmamasına rağmen insana dehşet veriyorlar. İçlerinin son derece ufak ve pis olduklarını duymuştum birkaç kez. Yine de oldukça enteresan geliyorlar bana. Çanak antenleri seçebiliyorsanız görüntü kirliliğinin düzeyini de anlarsınız. Bu enteresan binaları ne diye çanaklarla basitleştiriyorlar ki. Şöyle tepeye kocaman bir çanak taksalarmış daha akıllıca olurmuş herhalde. 


Bu da önceki fotoğraftaki ufak binanın göremediğiniz kısmı. Bu kısa bir apartman. Ama yanındakinden daha bile uzun olanı var başkent yolunda. Oradan arabayla geçtiğimizden bir türlü güzel çekemiyorum o binayı. Bir dahakine daha temkinli olup çekeceğim umarım.


Bu biraz tuhaf oldu Cezayir manzaralarından sonra biliyorum. Gezimizin akşamı eşlerimiz yanımıza geldi ve birlikte yemek yedik. Yemek yediğimiz restoran ızgara, şiş ve mechoui yapan klasik bir Cezayir restoranıydı, genelde uğradıklarımızdan. Orada verdikleri bıçağımın deseni böyleydi. Ben çok sevdim. Aslında çekinmem isterim falan böyle durumlarda hatıra olsun diye ama bu sefer ortam epey kalabalıktı bu yüzden isteyemedim. Bir dahaki sefere gittiğimizde yine bu servislerden getirirlerse şansımı denemek istiyorum.

Bir başka Cezayir yazısında görüşmek dileğiyle. 
Mutlu kalın:)

7 Ocak 2014 Salı

Yılın ilk yazısı yeni yıl gecemizden olsun


Yeni bir yıla giriş yaptık da bir hafta geçti bile. Zaman su gibi... Şimdiye kadar her şey aynı tempoda devam ediyor burada. Kediciğimiz yine dolap kedisi modunda gündüz uykularını uyuyor. Biz de işten eve, evden işe şeklindeki rutin hayatımızın içinde debeleniyoruz. Havalar bir sıcak bir soğuk ve fırtınalı. Mesela bugün bahar gibi bir gün yaşıyoruz. Öğlen yemek sonrası bahçede kahve bile içtik, pek hoşumuza gitti. Şubat ve mart ayları soğuk olur, nisanda da deli yağmurlar başlar, sonrası rahat. Ocak 15 itibari ile Türkiye'ye izin için gideceğiz. Heyecan şimdiden başladı. Tatil hızlıca da geçse yine de orada olmak bize iyi gelecek. 


Yeni yıl akşamı arkadaşlarımızla lokalde bir eğlence düzenleyelim dedik. Bayanlar mezeleri yaptılar beyler de mangal görevini üstlendiler. Epey acıktığımızdan hemen yemeğe yumulduk ama çoğu şey kaldı. Yine de keyifli bir akşam geçirdik elbette. Ben fotoğraftaki sırasıyla haydari, humus, eşimin isteği üzerine acuka yaptım. En sondaki acılı ezmeyi ise eşim yaptı. Ezme ve haydari benim favorimdi diyebilirim. Rakı'nın yanında roka salatası da olsaydı işte o zaman her şey tamamlanmış olacaktı. O keyfi de tatile saklıyoruz artık. 


Masamız böyle dolu doluydu. En baştaki pembe kabak kabını hoş görünüz lütfen. Telaştan onu kaldırmayı unutmuşum masayı fotoğraflarken. O kabakları sosladık ve mangalda pişirdik. Tavsiye ederim gayet güzel oluyor. Oradaki fasulye salatası ve havuç salatası da arkadaşım duygu'nun marifeti. Her şey gayet lezizdi.


Süslerimizi pek sevdik. Yanar dönerli 2014 yazılı ışığımız bile vardı. Balonlar gecenin sonunda bir bir patladı ama şapkalarımızı takıp epey eğlendik. 


 Benim çizmeli kedime şapkası çok yakıştı bence...


Soframızın kalabalık olması ayrıca güzeldi elbette. Diğer şantiyeden arkadaşımız Tamer, eşi Lin ve minik sevimli kızları Deniz'de bizimleydi o akşam. Kalabalık sofralar her zaman güzel hissettiriyor insana, özellikle de böyle özel günlerde. 


Biz de şapkalarımızla bir yeni yıl hatırası fotoğrafı çektirdik, ilerde bu günlerimizin anısına evimizde çerçeveleyip asarız inşallah. 


Bu da gecenin ilerleyen saatlerinde yılbaşı için alınan pofidik süsleri kafasına takan ben :)


Ama bence asıl bomba fotoğraf budur:) Eşim renkli ışıklarla dans ederken...

Yeni yıl bu fotoğraflar kadar güzel, eğlenceli olsun, sağlıklı, huzurlu, mutlu bir yıl olsun...