28 Eylül 2015 Pazartesi

Pazar notları: Burada zaman yok


Zamansız bir yer burası, hele sonbaharla birleşince adamı sarhoş ediyor. Asılı kalıyorsunuz anıların serpintisinde. Türkiye'de hızla akan zaman burada o denli anlamsızlaşıyor. Kimi zaman günlerin haftaların farkına bile varmıyorsunuz. Zamanda bir yeri yok bu şehrin. Hem çok yeni hem de tozlu ve paslı, sığmıyor hiç bir kılıfa. Ahşap panjular ardına kadar kapalı da olsa içeride yaşanan hayatlara aşina oluyorsunuz. Pek çok şey birbiriyle o kadar benzer ki. İnsanların ifadeleri, yüzleri, giyimleri, istekleri, beklentileri, yaşamları...

Pazar geldi geçti yazamadım bile. Pazartesiye dair de bir şey yok elimde. Bugün de güneşli bir sabaha uyandık ve gün geçti. Zamanın olmadığı bu yerde, zamanla işi olmayan insanlar olarak bir oraya bir buraya savruluyoruz. Rutini özünden çekip aldık artık. Öyle bir tanış olduk ki kırk yıllık dost gibi adeta. Amaaaan canım buna da yaşamak deniyor sonuçta, nefes alıyoruz ya, gerisi de çoğunlukla teferruat. 

Kasım 15'ten sonra kış başlar buralarda. Onun da pek bir zamanı yok. Aralıkta kavunlar hala yenebildiğinden ve hatta tarlalarda kavunlar henüz miniminnacık olduğundan kışı da pek kavrayamıyor insan. Olsun varsın. Bakalım o zaman burada olacak mıyız?

Cezayir'i seviyorum. Pek çoğu tersini de söylese, bana dokunan bir tarafı var. Çünkü özde tam da sevdiğim gibi hüzünlü, eski yüzlü ve naftalin kokulu. Tıpkı babannemin sandığından çıkan örtüler gibi. İşte hep o anların içinde yaşatıyor insanı. Çoğu zaman bakımsız, pis, kalabalık ve anlaşılamaz ama iyi. İnsanoğlu nelere alışmıyor ki! Alıştık da vazgeçmesi kaldı şimdi. Şu 9 senelik kısa zamanda ailemden başka en çok kitaplarımı özledim. Her bir ruh halimde elimi attığım kitaplarımı. Bana ait olan bir şey yok aslında hepsi ben gittikten sonra sahip çıkacakların. Yine de çocuğun oyuncağına bağlı olduğu gibi bağlıyım onlara. 

Pazar günlerini hala sevmiyorum. Pek anlamasak da adı var, e bir de sosyal medya. Türkiye'ye dönünce belki değişir bu durum ama orada zaman var ya, sayarız tarih tarih her birini pazarların. Bahçeyi, sessizliği, bu minicik dünyada iki kişiyle kocaman olabilmeyi özleyeceğim. Özgürlüğü özlediğim gibi hem de. 

Ben, geride kalan her şeyi hep özledim. Geleceği de hep heyecanla bekledim. Yarın olsun da bakarız diyemedim. Diyemeyeceğim de. Şiir de yazamadım ne zamandır, şiirlerimi yazdığım laciver deri kaplı defterimi özledim. Beni özlemeyenleri de özledim. Sonbahar ya artık yazı bile şimdiden özledim. 


Ve gerçek şu ki kaktüsler bana her daim Cezayir'i hatırlatacaklar! 

26 Eylül 2015 Cumartesi

Cezayir'den bayram manzaraları


Cezayir'de bir bayramı daha yaşadık ve bitirdik. Her zaman olduğu gibi arife gününün yarım gün olmasıyla birlikte iki buçuk gün tatil yaptık. Mutluluk telaş yorgunluk hepsi bir aradaydı. Şirketin diğer şantiyesinden arkadaşlar geldiler. İlk kez tanıştık iki çiftle ama pek sevdik, epeyce sohbet ettik. Bizim için güzeldi ve değişiklik çok iyi geldi. Bayramlarda biliyorsunuz genelde pek gelen giden olmuyor, Türkiye'ye göre sönük geçiyor ama bu sefer öyle olmadı. Gelen arkadaşlarımızla evimiz şenlendi, böylelikle gurbette garip kalmadık. Havalar da iyi gitti şansımıza. Her bayram mutlaka yağan yağmur bu sefer torpil geçti diyebilirim. Arife günü biraz atıştırdı sadece. 


Arkadaşlarımızla birlikte bizim veranda da kahve sefası sonrası.


Şantiye bayramlaşması sonrasında toplu fotoğraf çekimi. 


Arife gününü değerlendirip misafirlerimizle gezdik. Alger başkenti görmemişlerdi, bayramın ilk günü de her yer kapalı olacağından arifeden gitmeye karar verdik. Çok da iyi etmişiz. Epeyce dolaştık yemek yedik kahve içtik. Güzel bir gün geçirdik birlikte. 



Misafirlerimizi yolcu ettikten sonra biraz dinlenip yine yola düştük. Eşimin kardeşi başkentte oturuyor artık. Bayram için onları hem ziyaret edelim hem de gitmişken kalalım dedik. Trafik de yoktu kolayca gittik. Tabi yol kenarlarında, sokak aralarında hep bilindik kurban manzaralarına denk geldik. Arabadan elimden geldiğince fotoğraf çekmeye çalıştım. Fotoğraf çekilmekten de pek hoşlanmadıkları için gizli kapaklı birkaç kare yakalamayı başardım. Aslında dönmeden büyük makinayla sokaklarda gezip güzel anlar yakalamak çok istiyorum. Başarabilir miyim bilemiyorum. 


Bir elektrik dileğine asılmış, derisi yüzülmüş, sanırım dinlenmeye bırakılan bir  kurbanlık.


Burada da yine bir apartman arasında, evin pencerelerine asılmış kurbanlıkları görüyoruz. Sokaklarda da deri yüklü arabalar sıkça karşımıza çıktı ama ne yazık ki kaliteli bir fotoğraf çekmeyi başaramadım. Genelde evlerinin bahçelerinde kesiyorlar Cezayirliler kurbanlarını. Hatta şehir efsanesi olmaktan çıkmış ve doğruluğu anlatan arkadaşlarca onaylanmış küvette kesme hikayeleri bile var. Ben hala ısrarla reddetsem de aslında normal bir durum olarak bakılıyormuş küvette kurban kesmeye. Zaten aslına bakarsanız bizim için acayip olan pek çok şey Cezayirliler için normal sayılıyor. 


Burada da kurban telaşını tamamlamış kapı önü sohbeti yapan Cezayirlileri görüyorsunuz. 

Önceki bayramlara göre etraf biraz daha sakindi diyebilirim. Arife günü bile alışveriş merkezi izdiham değildi. Kurbanda aslında başka bayramlar gibi telaş olmuyor sokaklarda. Çünkü herkes evinde et ayırmak peşinde oluyor veya misafir ağırlamak. Çoğu dükkan, mağaza kapalı olsa da akşam saatlerinde mahalle aralarındaki bakkal ve manavlar açıktı. Hayat olabildiğince devam ediyordu. Bir bayramı daha geride bıraktık güzel anılarla. 

Başka bir yazıda görüşmek dileğiyle. Herkese iyi bayramlar dilerim!

19 Eylül 2015 Cumartesi

Zaman kısalır, su olur

Döndüğümü daha yeni yeni idrak etmeye başladım. İlk günler her zaman üzerimizdeki yorgunluğu atmak için evde bir o yana bir bu yana kıvrılmakla geçiyor. Sonrasındaysa toparlanma, çamaşır yıkama ve evi toplama halleri...

Türkiye'deki sıcaklar bizi mahvetti. İzmirdeki kendi evimizde de henüz ne ısıtıcı ne soğutucu bir şey olduğu için perişan olduk. Orada olmanın heyecanı ile tabi dayandık ama geceleri sırılsıklam terleyerek uyumaya çalışmak oldukça zordu. Ama işte yine ve yeniden insanın kendi evi gibisi yok dedik!


Tatil yine pek tatil gibi değildi, aslında tatilden ne umduğumu da bilmiyorum artık. Burada çok durgun bir yaşam sürdüğümüzden Türkiye'ye gidince oraya buraya koşturmak güzel geliyor. Ama sonra pert olunca dinlenelim diyoruz içimizden. Ee düşününce burada 6 ay boyunca bir fiil dinlendiğimizden, orada yatış durumuna geçmeyi kendimize yediremiyoruz da. Yani işte senelerdir git gellerimiz hep telaşlı. Burada durgunluk orada daimi bir koşturmaca var, ortası ise orada yaşamakla olacak biliyorum. 


Eve gelince bir oh çektim ama daha ilk dakikada da özlem oturdu içime. Annemin özenle yıkadığı mis kokulu çamaşırlarımızı koklayıp duruyorum. Annemin yıkadığı çamaşır daha güzel oluyor sanki. Gece halen atletimden gelen çiçek kokusunu içime çekerek uyuyorum. Kokusu keşke gitmese ama ne çare. Onlar da çok yoruldular tabi, evde anne olunca çocuklara pek iş düşmüyor. Yine arkamızı topluyor yine telaşla yemekler yapıyor, devamlı bir kollama halinde. Babam da gizliden hep bakıp gülümsedi bana, orada yanlarında olduğuma şükretti durdu, anladım. Teyzemle de günler çok güzel geçti, gelene geçene, olana bitene takılıp dakikalarca konuştuk bir elimizde çay veya kahve ve sigarayla. Çok matah bir şey gibi hala içerken kendimi bir şey zannediyorum. Sigara içene özenmek geçmek bilmeyen bir durum bende. Bıraktığım günlerde filmlerdeki sigarayı içine delicesine çeken sarhoşlara bile özeniyordum, dumanı geliyordu sanki üzerime. Acayip bir his. İnsanın en yakını dediği bile programını erteleyip sana zaman ayıramazken, kuzenler toplaşıp neredeysek oraya geldiler. Çoluk çocuk dolu dolu geçirdik zamanımızı. Yine iyi ki varlar dedim hayatımda. Yıllar gibi yoğun gülümseyişlerim oldu dudaklarımda.

Anneannem bıraktığımdan biraz daha yorgun ve bitkindi. Yılların yorgunluğu, 90 senenin tüm birikimi bir anda üzerine çullanmış gibiydi. Tabletten dinlettiğimiz türk sanat müziğine ohh ohh deyip gülücükler atmasını hiç unutamıyorum. Artık hayattan zevk alamıyor kadıncağız, istediğini söyleyemiyor, dilediğini düşünüp dile getiremiyor. Oysa eskiden ne güzel konuşurduk. Gençlikte zormuş gibi gelen hayat yaşlanınca içinden çıkılmaz bir kısır döngüye dönüşüyor, uyumak ve yemekten ibaret olan, şanslı olanlar için. Ben ona her baktığımda bir kere daha yeniliyorum sanki, dizine oturup ağladığımda, yanaklarını okşayıp sevdiğimde, 'yerde oturma koltuğa geç' diye işaret edip beni düşündüğünü ifade ediyor. Nadir de olsa birkaç kelime ediyor. Hele annemle teyzem onu yatırdıktan sonra teşekkür ederim deyişi bugün gibi kulaklarımdan gitmiyor. Hala anılarımla olabildiğim için şükrediyorum. 


Bu hayat bittiğinde soran olursa ne öğrendin diye ilk diyeceğim şey şükretmeyi öğrendiğim. Önceleri manasız ve anlamsız gelen bu kelime şimdi artık içinde koskocaman bir hayatı barındırıyor. Nefes alabildiğim, her gün uyanabildiğim, sağlıklı olduğum, sevip sevilebildiğim, konuşabildiğim, gülebildiğim, yazabildiğim v.b daha niceleri için şükretmek! Çünkü kaybedilince anlaşılıyor her biri, elindeyken değerini bilemiyor insan. Gözünün önünde bir hayat günden güne azalırken kavranabiliyor ancak ve her kaybettiğini yeniden andığında. 


Güzel zamanlardı her biri. Her sevdiklerimle geçirdiğim gün özel ve anlamlıydı. Ben kolay biri sayılmam aslında. Bazen hırçınlaşıyorum, neden bilmiyorum, büyüdükçe ifadelerim zorlaşıyor. Ama biliyorum ki beni seven insanlar beni anlıyorlar, o anları nasıl da önemsediğimi biliyorlar. Böyle düşünerek teselli ediyorum kendimi uzaktayken. 


Şimdi içtiğim suyun, çayın tadı bambaşka, soluduğum hava kuru ve tozlu, yürüdüğüm yollar ayaklarıma çivi gibi batıyor. Ne kadar yıkasam da çamaşırlar anneminki gibi kokmuyor. Telefonum yine çalmıyor. Buradaki günler sayılı da olsa hem mutlu ediyor hem acıtıyor. İnsanın aklına da gitmek düştü mü döndüğü yer saray da olsa kar etmiyor!

Hava puslu iki gündür ve serin. Üç tane kitabım var elimde kalan ve dönmeden okumak istediğim. Bir battaniyem var ısrarla örmeye çalıştığım. İnternet yine berbat. Elektrikler sıklıkla kesiliyor, buzdolabı bozulacak diye aklım gidiyor. Üç sucuk iki peynir getirdik, bitmez inşallah dönmeden diye hesap yapıyorum kafamdan. Kışı özlediğimi fark ettim ilk kez bu sabah, saçlarımı da kestirdim. Elimi saçıma atınca o boşluk hissi hala biraz koyuyor ama alışırım nasılsa. Beyim kısa saç seviyor:)


Günler geçiyor...Özlemek yıllardır alışamadığım bir şey. Uçağın içinde olmak gibi, bir sınav. Yazıyorum ya, yenileniyorum. En çok o gerek bana bir de sarılınca içimi ısıtan, düşününce gönlümü dolduran insanlar. İyi ki varlar!


17 Eylül 2015 Perşembe

Hızla geçen bir tatilin ardından

Herkese Merhaba;
Tilkiler olarak döndük minik evimize. Daha gelir gelmez elektriklerin kesilmesi biraz afallatsa da artık Cezayirde olduğumuzu birkaç dakikada idrak ederek, kaldığımız yerden devam ettik. Aslında hiç bir şey kaldığı yerden devam etmiyor, akıp gidiyor su gibi ve geri gelmiyor. Yine de alışkanlıklar öyleymiş gibi yaptırıyor bize, kandırıyor. 

Çok yorulduk bu tatilde, thy'ye epey kızdık söylendik her zamanki gibi. Cezayir uçağını sağ olsunlar hep en sona koyuyorlar. Deli gibi yürüdük durduk. İzmir uçağında da aynı şey olunca bize gelenler geldi tabi ama ne çare. Yanımızda kedicik de vardı giderken, şimdi artık Türkiye'de. Yeni vatanı orası. Havası suyu nasıl geldi ilk denediğinde, en çok onu merak ediyorum. Çok eziyet çekti hayvancık yollarda. Biz elimizden geldiğince onu iyi etmeye çalışsak da oradan oraya taşınmak ona hiç iyi gelmedi, küstü bize. Sonra biraz gönlünü almayı başardık ama dönünce yine kızacak biliyorum. Şimdi kayınpederimle koyun koyuna yatıyormuş haberlerini alıyoruz. Ama eminim bizi arıyordur. Benim gece yatakta boş kalan sol kolum da onu ve yumoşluğunu arıyor elbette. 

Kısacık tatilde bir dolu şey yaşadık. Hepsini anlatmak istemiyorum. Yazmayı özlemişim bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Denizi koklamak bana en iyi gelen şey oldu, mavilik içime huzur akıttı durdu her seferinde. O gelmeden son haftaki yağmur da olmasaydı iyi olurdu ama o da kabulüm. Artık her şeye şükrediyorum. Hayat acayip bir şey. Hep daha kötüsünün olacağını bilmek ve ona göre hareket etmek gerek diyorum içimden. On yaş yaşlanmış olarak döndüm gibi geliyor, çok değişik.


Burası kerpe kayalıklar. Yazacağım ekstra şeyler var burayla ilgili. Elimden geldiğince fotoğraf çektim. Dalgaların kayalara vuran sesleri hala kulağımda. 


Bu ayçiçeği tarlası da İzmir'den. Daha güzel kareler de var elimde ama onları henüz ayıklayamadım. Henüz ikinci gün ne de olsa, daha ancak kendime geliyorum. Kefkendeki çiçekler artık geçmişti. Ev yolundaki bu güzellikler de içimi doldurdu güzellikleriyle. 



Mutluluktan ötesi var mı? Yanlarıydaykenki yüz ifadelerini hiç bir şeye değişmem. Biz mutlu onlar mutlu olsun, sağlık olsun. İyi ki anılar var diyorum yeniden ve yeniden. İyide de kötüde de yanyana olan güzel bir aileyiz biz. 

Yalnız feci şekilde sessizliğe, yalnızlığa, buranın taşına toprağına alışmışız biz. Döndüğümüzde tatilden memlekete gelmiş gibi hissettik. Orada bir ay kalsak biliyorum ki düzelecek, belki de aklımıza bile gelmeyecek buradaki zamanlar. Zaten dönmeye de az kaldı. İnsanın sevdikleri yanında olunca her yer güzel, gerisi de teferruat. 

Şimdi içtiğim kahvede geçmiş günler var, düşünüyorum bir bir. 20 günde 7 farklı yatakta yatmışız, buna gülüp duruyorum. İlk kez bu kadar koşturmaca oldu herhalde tatilimizde. Öncekilerde yine durgunmuşuz meğer. Buradan temelli döndüğümde bir süre uçak ile gidilecek yerlerden uzak duracağım buna kesinlikle eminim! Her geliş gidişte stresim artıyor azalacağı yerde. Gelirken gözümü bile kırpmadım. Uçak tam deli işi, gün geçtikçe daha da idrak ediyorum bunu. 

Türkiye'de durumlar epeyce kötü, yine de yaşamaya çalışıyor insanlar, ne yapsınlar. Herkes kafayı yemiş, topyekün delilik var, etraf öküz, cahil ve ayrıca da ne yapacağını bilmeyen mutsuz insanlarla dolu. Psikolojik bir savaç içinde herkes. Hem kendileri hem çevrelerindekilerle savaşıyorlar günbegün. Ayrıca her gün birbirlerini de öldürmekten geri durmuyorlar sudan sebeplerle; trafikte, evde, sokakta, restoranlarda. Dönmeyin diyorlar bize hal böyleyken ama boşuna, gurbeti yaşayan bilir ancak. Bu sınav ailelere de bize de yetti artık. Bakalım, hayırlısı olsun. Şimdi yazmalara doyamayacakmışım gibi geliyor, aklımda onlarca kelime birikti. Biraz toparlanayım, dinleneyim, en kısa zamanda buradayım!