Zamansız bir yer burası, hele sonbaharla birleşince adamı sarhoş ediyor. Asılı kalıyorsunuz anıların serpintisinde. Türkiye'de hızla akan zaman burada o denli anlamsızlaşıyor. Kimi zaman günlerin haftaların farkına bile varmıyorsunuz. Zamanda bir yeri yok bu şehrin. Hem çok yeni hem de tozlu ve paslı, sığmıyor hiç bir kılıfa. Ahşap panjular ardına kadar kapalı da olsa içeride yaşanan hayatlara aşina oluyorsunuz. Pek çok şey birbiriyle o kadar benzer ki. İnsanların ifadeleri, yüzleri, giyimleri, istekleri, beklentileri, yaşamları...
Pazar geldi geçti yazamadım bile. Pazartesiye dair de bir şey yok elimde. Bugün de güneşli bir sabaha uyandık ve gün geçti. Zamanın olmadığı bu yerde, zamanla işi olmayan insanlar olarak bir oraya bir buraya savruluyoruz. Rutini özünden çekip aldık artık. Öyle bir tanış olduk ki kırk yıllık dost gibi adeta. Amaaaan canım buna da yaşamak deniyor sonuçta, nefes alıyoruz ya, gerisi de çoğunlukla teferruat.
Kasım 15'ten sonra kış başlar buralarda. Onun da pek bir zamanı yok. Aralıkta kavunlar hala yenebildiğinden ve hatta tarlalarda kavunlar henüz miniminnacık olduğundan kışı da pek kavrayamıyor insan. Olsun varsın. Bakalım o zaman burada olacak mıyız?
Cezayir'i seviyorum. Pek çoğu tersini de söylese, bana dokunan bir tarafı var. Çünkü özde tam da sevdiğim gibi hüzünlü, eski yüzlü ve naftalin kokulu. Tıpkı babannemin sandığından çıkan örtüler gibi. İşte hep o anların içinde yaşatıyor insanı. Çoğu zaman bakımsız, pis, kalabalık ve anlaşılamaz ama iyi. İnsanoğlu nelere alışmıyor ki! Alıştık da vazgeçmesi kaldı şimdi. Şu 9 senelik kısa zamanda ailemden başka en çok kitaplarımı özledim. Her bir ruh halimde elimi attığım kitaplarımı. Bana ait olan bir şey yok aslında hepsi ben gittikten sonra sahip çıkacakların. Yine de çocuğun oyuncağına bağlı olduğu gibi bağlıyım onlara.
Pazar günlerini hala sevmiyorum. Pek anlamasak da adı var, e bir de sosyal medya. Türkiye'ye dönünce belki değişir bu durum ama orada zaman var ya, sayarız tarih tarih her birini pazarların. Bahçeyi, sessizliği, bu minicik dünyada iki kişiyle kocaman olabilmeyi özleyeceğim. Özgürlüğü özlediğim gibi hem de.
Ben, geride kalan her şeyi hep özledim. Geleceği de hep heyecanla bekledim. Yarın olsun da bakarız diyemedim. Diyemeyeceğim de. Şiir de yazamadım ne zamandır, şiirlerimi yazdığım laciver deri kaplı defterimi özledim. Beni özlemeyenleri de özledim. Sonbahar ya artık yazı bile şimdiden özledim.
Ve gerçek şu ki kaktüsler bana her daim Cezayir'i hatırlatacaklar!