10 Nisan 2013 Çarşamba

Paris: Montparnasse-Jardin du Luxembourg

Paris seyahatimi anlatmak üzere fotoğraf dosyalarını toparladım. Ama yaklaşık olarak 3000 tane fotoğraf olduğu için kafam epeyce karıştı. Tabi zamanla insan unutuyor da istikametleri, sokakları; bir de karman çorman anlatmayayım diye sıraya dizmeye çalıştım. Umarım başarılı olabilmişimdir. 

Yılbaşı için bir seyahat düşünmüştük. Öncesinde İspanya rotası aklımızdaydı ama sonra ben yeni yılı Eyfel kulesinin ışıltısı ve ihtişamı altında karşılamanın daha güzel olacağını düşündüm ve arkadaşlarımız da sağ olsunlar bize katıldılar. Böylece Paris için hazırlıklara başladık. Ben sayfa sayfa listeler yaptım, bir sürü detayı araştırdım, haritalar, adresler öğrendim ve bir program yaptım. 5 günde çok fazla yer gezemeyeceğimizi söyleseler de ben inatla listeme her görmek istediğim yeri yazdım. Paris'te olmak fikrinin sadece kendisi bile o kadar ilham vericiydi ki. Vize işlemlerini de hallettikten sonra yola çıktık. Yolculuk güzel geçti. Charles de Gaulle havaalanına indik. Pasaportta üçüncü sınıf insan muamelemizi de gördükten sonra bavullarımı aldık. Hava alanında internetin olmaması benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Var olan internet de ya şifreli ya da kendi vatandaşları için özel bir kodla ayrılmıştı. Planladığımız üzere çoklu metro kartlarımızı, müze kartlarımızı ve Paris Visit kartlarımızı aldık. Bu aşamayı kesinlikle atlamamak gerekiyor. Bu kartlarla metroya inip binerken çok rahat ettik hiç sıra beklemedik, müzeler için de keza öyle oldu. Sadece bu kartın kabul edilmediği Eyfel Kulesinde  ve Versailles sarayında ekstradan bilet aldık ve sıra bekledik. Hava alanında daha iner inmez sanat bizi karşıladı. Bu çeşme bayanlar tuvaletinin hemen yanındaydı. Ben de gördüğünüz gibi tuvalete bile makinem ile girecekmişim neredeyse :)


Sonra metroya bindik ve hava alanından aldığımız haritamızla rotamızı belirledik. Paris metrosu öyle güzel ki her şey detaylıca açıklanmış. Kaybolmanız mümkün değil. Paris'te en kolay ulaşım yolu metro. Biz ekstradan zevk için otobüse ve trene de bindik, tavsiye ederiz eğlenceliydi. 


Montparnasse'ta konaklayacağımız için Denfert-Rochereau durağını yakın bularak indik. Ama sonra keşfettik ve Montparnasse durağında da indik birkaç kez. Zaten caddeler harika yürümek büyük keyif veriyor. 




Caddeler boyu yürüdük metrodan indikten sonra otele ulaşmak için. Harita pek iyi geldi bir de tabletimizdeki navigasyon da bayağı işe yaradı. Mutlulukla etrafı izleyip bavullarımızı çekiştire çekiştire yürüdük :)


Binaların mimarisi Cezayir'dekilerle neredeyse aynı. Zaten Cezayir'dekiler de fransızlardan kalma. Yine de epey ilgimizi çekti. 



Saat çok erken değildi ama sokaklar tenha sayılırdı. Sonrasında hemen dolmaya başladı zaten.


Otelimiz Montparnasse mezarlığının hemen arkasında kalıyordu. Tabi ben bunu da görünce epey memnun oldum çünkü orayı ziyaret etmeyi çok istiyordum. Montparnasse'ta kalmak sanırım en doğru karardı. Oraya bayıldım. Hatta sürekli burada yaşanır deyip durduk. 




Özellikle otelimizin bulunduğu sokak bir harikaydı. Pastaneler, butikler, manavlar, restorantlar ne ararsanız vardı ve hepsi bir o kadar şıktı. Bayıldık. O sokakta yürürken hissettiklerimi yazsam da yeterli gelmez. Bir kar küresinin içinde masal diyarında gibiydim adeta. 


Bu kırmızı şirin pastaneye bayıldık. İçerideki her şey de son derece lezzetliydi. Bunun gibi pek çok pastane vardı biz her gün bir başkasını denedik merak ettiğimiz için. Yine de çoğunluğumuzu çalışanlarının epey güler yüzlü olduğu diğer pastaneyi seçtik.



Donutlar, kruvasanlar, tartlar, kurabiyeler hepsi çok lezizdi. Sabahları vakit kaybetmemek adına otelde kahvaltı yapmadık, sandviçlerimizi aldık gideceğimiz yerlerdeki parklarda, cafelerde, banklarda oturup etrafı izleyerek yedik. Bence harika bir seçimdi iyi ki öyle yapmışız. 





Deniz ürünleri satan dükkanlar da bir harikaydı, gözlerimizi alamadık. O kadar büyük karidesler vardı ki hayran oldum ve tabi pek çok da çeşit deniz ürünü vardı. Kimileri yerlerde dolaşıyorlardı yengeçler falan. İstiridyeler de süperdi. 




Burası da şarküteri gibi bir dükkandı ve ön kısmını  sadece makarnalara, raviolilere ayırmıştı. Birbirinden renkli ve çeşitliydi peynirlisi, ıspanaklısı v.b


Çiçekçileri de es geçemezdim tabi. Her yerde benim çok sevdiğim minik top çiçeklerden vardı adını hatırlayamıyorum şu anda. Fotoğrafta biraz az görünmüş çiçekler ve durdukları raflar oysa epey uzundu. Bu arada eldiven ve bere taktığıma bakmayın sonrasında hemen soyundum çünkü hava soğuk değildi. Beklediğimizden güzel geçti havalar. Sadece yılbaşı gecesinde yağmur yağdı o da tam otele dönerken:)


Arkamda gördüğümüz kafeye biz kısaca fareli kafe diyoruz. Bir gece kahvemizi içerken ayaklarımızın altından minik bir fındık faresi geçti. 




Otelimizin adı Hôtel Clairefontaine. Göz atmak isterseniz web sayfası burada ve booking. com sayfası da burada,  yorumları da son derece olumlu. Ne yazık ki giriş kısmından görünümünü çekmemişim. Otelden son derece memnun kaldık. Gayet temizdi, ufaktı. Yer olarak da oldukça merkezi, metroya da çok yakın. Burayı seçmemizin nedeni kayın biraderimin eşinin babasının oteli olmasıydı. Bizi çok güzel ağırladılar, son derece memnun kaldık. Yeniden gitsem orada kalırım herhalde. Hem fiyatları uygundu hem de sevimli bir oteldi. Otelin büyük olması gerekmiyordu bizim için çünkü sadece yatmak için kullanacaktık ki nitekim gerçekten de öyle oldu. İyi ki de böyle bir tercih yapmışız. Tanıdık olması da güvenlik açısından çok iyi oldu. 


Eşyalarımızı otele bırakıp zaten hemen akabinde yollara vurduk kendimizi. Plan doğrultusunda gidip sokakları hayranlıkla izledikten sonra Lüksemburg Bahçesinden (Jardin du Luxembourg) kapısından içeri girdik.



Eminim bu mevsimde daha da harika olacaktır. Zaten web'den fotoğraflarına bakarsanız hayranlığımı daha iyi anlarsınız. O kadar güzel bir bahçeydi ki. Herkes büyük bir şuhu içerisinde yürüyor, kitap okuyor, dinleniyor, sohbet ediyor veya spor yapıyordu. Şöyle de bir özelliği var fotoğrafta görmüş olduğunuz kum artık nasıl bir kumsa ayağınıza kesinlikle yapışmıyor. Bahçeden çıkarken ayaklarımızın altında tek bir tane bile yoktu. 





Bahçedeki heykellere bir heykel delisi olarak bayıldım. Hepsine ayrı ayrı dokundum, hissettim. Zaten bir masalın içinde hissediyordum kendimi. Bu kadar sanat dolu bir şehirde olmak beni şaşkına çevirdi doğrusu. Hep sanki bulutlardaymışım gibi gezdim durdum ve içimden bitmesin, bitmesin dedim. 





Sanki az önce birileri sohbetlerini bitirip şu sandalyelerden kalkmış gibi bir hava var değil mi. Orada oturup kitap okumak ve okuduklarım üzerine arkadaşlarımla uzun sohbetler etmek çok isterdim. Baharda veya yazın mutlaka gidip görülmesi gereken bir yer. 


Çıkışında bizi bir sokak sergisi karşıladı. Pek hoşumuza gitti doğrusu. Sonrasında yine kendimizi yollara vurduk ve bir sonraki durağımız olan Pantheon'a doğru haritamızın gösterdiği istikamette ilerledik. 



Her yerde heykeller, sütunlar, melekler, çiçekler, renkli yapılar v.b şeyler görmek büyük bir mutluluk veriyor insana. Bir acayip huzur ve gülümseme gelip yerleşiyor insanın içine. Gerçekten çok acayip bir duyguydu. 


Bir kitapsever olarak da bu kitapçıya hayran kaldım. Victor Hugo'nun Sefiller'i harika ciltleri ile karşımda bana gülümsedi. İçerisi de tam bir cennetti. Saatlerce oradaki bütün kitapların sayfalarını karıştırabilirdim ama ne yazık ki zaman çabuk ilerliyordu. 

Sonraki yazılarımda da eminim bahsetmeden edemeyeceğim ama şimdi yeri gelmişken söylemek isterim. Paris gerçekten bir çırpıda gezilecek bir yer değil. Uzun zaman ayırmak gerekiyor. Ama kimin o kadar zamanı oluyor ki. Turist edasıyla koştur koştur gezmek aslında hiç akıllıca değil ama bizim ancak ona fırsatımız olabildi. Şimdi bir dahaki seyahati planlıyorum durmadan ama durmadan. Her seferinde bir dahaki gezimde Paris'in daha çok tadına varacağım onu sindireceğim diyorum ama eminim yine beni telaş saracak ve her yere yetişmeye çalışacağım. Paris'e her fırsatta gitmek gerek. Ben seveceğimi biliyordum ama bu kadar takılı kalacağımı düşünmemiştim. Şimdi yeniden gideceğimiz o zaman için bile heyecanıma engel olamıyorum. Yılbaşı zamanı epey kalabalık oluyor ama yine de bu yönüyle de kendisini görmek gerekiyor. Bahar'da, karda ve yeni yıl zamanında. Paris ayrıca her mevsim ve her koşulda güzel bir yer. Orada gerçekten yaşadığını hissediyor insan ve nefes alıyor, gülümsüyor. 

Fotoğraflar ve gezilen yerler çok olduğundan parça parça yazmam gerekti. Bir sonraki post'ta Pantheon, Notre Dame kilisesi ve Saint Chapelle ve La Consiergerie var.

7 Nisan 2013 Pazar

Cezayir'de gündelik yaşam

Cezayir ile ilgili bir süredir yazı yazmamıştım. Hazırlanıyorum yeni yazılar için yavaş yavaş. Yemekler, insanlar, sokaklar ve çeşitli iş grupları ile ilgili yazılar hazırlayacağım. Bir de geleneksel takılar yapan biri ile görüşmeye gideceğim yazı hazırladığım dergiye röportaj için; fotoğraflar çekip takıların nasıl yapıldığını öğreneceğim. O günün gelmesini heyecanla bekliyorum. Fotoğraflarla burada paylaşacağım.

Bugün hava güneşli ama hala serin. Yarın 21 derece olacakmış sabırsızlanıyorum. Bahçe süslerini boyamak için aldığım yağlı boya ile kapıyı boyamayı düşünüyorum güzel havayı değerlendirmek için. 

Şimdi biraz Cezayir'e bakalım o zaman. Burada hayatın nasıl ilerlediğine şahit olun sizler de :

  kaynak: carpediemhere-statigr.am

Bu fotoğrafı çok sevdim. Nerede çekildi bilmiyorum ama giriş fotoğrafı olmayı fazlasıyla hak ettiğini hissettim. Çekenin eline sağlık :) Bu arada alttaki arapça yazıda ne yazdığını bilmiyorum ama tahminimce Cezayir yazıyordur :)

kaynak:flickr aabroudj flickr

Burası hava güzel olduğunda keyifle dolaştığımız Didouche Mourad caddesinden bir görüntü. Ben oradayken mağazalara dalıp çoğu zaman böyle güzel fotoğraflar çekmeyi ihmal ediyorum. Ama ne zaman bu kareleri görsem bir daha gittiğimde ben de bol bol çekeceğim böyle kareler demekten de vazgeçemiyorum.

 Sokak kuru yemişçisi

Bu sokak kuru yemişçilerini seviyorum. Aslında bu küçük bir tabla. Sırf kuru yemiş satan minik büfeler veya arabalar bile var. Kağıttan minik külahlarına istediğiniz kadar fındık fıstık dolduruyorlar. Son derece sevimli. Kimi zaman minik poşetler için ay çekirdeği de bulabiliyorsunuz. 

 Bab El Oued

Yazları sokakların cıvıl cıvıl olmasını seviyorum. İnsanların arasına karışmak iyi geliyor ve onları sessizce izlemek. Biz hep koştur koştur gidip geliyoruz Başkent'e. O yüzden sakince yürüyüp bir köşede oturup etrafı izlemek zor oluyor ve dönüş zamanı da hızla geldiğinden işlerimizi hep hızlıca halletmek zorunda kalıyoruz. Yine de bir gün keyifle gezebilmeyi ümit ediyorum. 


Bu fotoğrafı kimin çektiğini bulamadım ama siyah beyaz olması ayrıca beğenimi kazandı. Burada insanlar devamlı bir oturma halindeler. Sokak aralarında, caddelerin ortalarında, kimi zaman otlar çıkan refüjlerde, hiç oturmayı akıl edemeyeceğimiz yerlerde bile sandalyelerini çekip oturuyorlar. Beni en çok şaşırtan aktiviteleri de yol kenarlarında uzanıp gelen geçen arabaları izlemeleri oluyor egsoz dumanlarının arasında. Örneğin bizim şantiyenin bulunduğu küçük yerleşim yerinde sokağın bir kısmını parselleyip çitle çevirip özellikle ramazan aylarında sokak gazinosu havasına sokan bir adam var. O kadar dolu oluyor ki akşamları o yer hayret ediyorum. Yine de adam görevinin bilincinde, etrafını çevirdiği çitlerini boyuyor, ışıklarını koyuyor ve bu sene renkli masa ve sandalyeler bile almış. Bence büyük başarı. İnsanların bu tip ufak yerleşkelerde gidecek başka yerleri olmadığı için ne yapsınlar sahur vaktine kadar orada çene çalıyor kahvelerini yudumluyorlar. Oradan geçerken hep düşünüyorum bir gün gidip aralarına otursam acaba ne yaparlar, şaşkınlıklarını görmeyi isterdim :) Düşünseniza akşam vakti sarı saçlı yabancı bir kadın gelip köyün neredeyse bütün erkeklerinin toplantıdığı bir bahçeye gelip oturuyor haahaa düşünmesi bile bir tuhaf geldi :) 

 Bab el oued

Balık tutan insanları severim ama balık tutmayı sevmem. Sıkıcı geliyor bana nedense. Güzel havalarda Cezayir'de pek çok insan sahil kenarlarında balık tutuyor ve gerçekten de balık yakalayabiliyorlar. Kovasını dolduran pek çok kişi görmüştüm zamanında. Bu limanı da seviyorum. Hafta tatillerinde çok kalabalık oluyor ama ne yapalım bizim de gidecek başka zamanımız olmuyor. Fotoğrafta neredeyse hiç kadın görünmüyor dikkatinizi çekerim :)Tatil günleri erkeklere ait gibi, kadınlar evlerinde oturup çocuklarına baksınlar, yemeklerini yapsınlar ve kocalarını beklesinler zihniyetinin hayata yansıması işte!

                                                                   kaynak: flickr jamL

Yine ufak bir kahvehane ve insanlar. Flickr'da takip ettiğimi birkaç Cezayir'li fotoğrafçı var güzel kareler yakalıyorlar. Bu fotoğrafı çeken de onlardan biri. Eğer adrese girip bakarsanız daha pek çok Cezayir fotoğrafı göreceksiniz. 


Burası da Alger merkez. Didouche Mourad caddesinin ara sokakları. Buralarda çok değişik dükkanlar var. Hepsini tek tek dolaşmak isterdim doğrudu. O mini mini yerlerde ne çok çeşit değişik şey bulabildiğine inanamıyor insan. Bir keresinde o sokaklardan birinden sepetlere atılan kotların içinden birini seçebilmiştim hem çok ucuzdu hem de kaliteli görünüyordu. İki senedir giyiyorum bir şeycik olmadı pek de rahat. Bir daha gidersem ve orayı bulabilirsem yeniden bakmayı planlıyorum. Bizim Türkiye'deki kıyafet pazarları gibi her mağaza keşfetmek gerekiyor..


 Büyük postane(Grande poste)binasının önü

Bu postane binası şahane bir yapı. Hele ahşap kapıları bir harika. Onlara dokunmak ve üzerindeki dokuyu hissetmek güzel oluyor. Bir defa yapabildim bunu ve insanlar hayretle karşıladılar. Deli olduğumu düşünmüş olmalılar :) Bu kocaman sütunların arasında oturup etrafı izlemek güzel. Bir gün oradan arkadaşlarıma kart yollamayı da istiyorum içerisi şahane. Loş ışıkları, renkli camları, kocaman avizeleri var. Umarım oradan güzel pullar ve kartpostallar da alabilirim. Bu ülkede kartpostal bulmak öyle zor ki!

kaynak: flickr by zedamnabil

Burası da Casbah'ta bir ara sokak. Zaten oradaki tüm sokaklar daracık. Hatta burada görünen sokak geniş bile kalıyor benim gördüklerimin yanında. Evler çok eski ama kapıları çok güzel, ahşap ve işlemeli. (Casbah ile ilgili etiketlerden eski yazıları ve fotoğrafları bulabilir veya arama butonuna Casbah yazıp eski yazılara ulaşabilirsiniz.) Ana sayfanın solundaki gazete ve dergi yazılarım sütunundan da dergilerin ana sayfalarına girip Casbah ile ilgili yazdığım yazıyı okuyabilir görsellere bakabilirsiniz. Direk link ise buradan ve blogun facebook sayfasındaki detaylar  buradan okunabilir. 

kaynak: flickr wsrmatre eskort

Bu fotoğrafı çekeni de tebrik ediyorum. Çünkü burada jandarmanın veya polisin fotoğrafını çekmek yasak. Görünürseniz yanlışlıkla elinizde makine ile terörist muamelesi yapıyorlar anında. Ya çok güzel gizlenip çekeceksiniz ya da benim gibi çekemeyip çekenlere teşekkür edeceksiniz. Bu fotoğraftakiler jandarma. Kıyafetleri ve arabaları böyle. Yollarda, ki otoban da dahil, güvenlik nedeniyle kontrol noktaları oluşturuyor böyle gruplar. Oradan geçerken yavaşlıyoruz ve akşam ise farları söndürüp arabanın iç ışığını yakıyoruz bizi daha iyi görebilmeleri için. Çok sık olursa bu baraj dediğimiz kontrol noktaları trafik öyle aksıyor ki deliriyor insan. Çünkü bir anda yol üç şeritten tek şeride düşüyor bir de acemi şoförler de eklenince bunun üzerine tam bir cinnet hali oluyor. Yine de jandarmaların ve polislerin kıyafetlerini seviyorum. Oldukça heybetli ve korkutucu görünüyorlar. Sanırım bu da onların lehine bir durum. Tedirgin olmanız için bir kez dikkatli bakmaları yetiyor. 

Şimdilik görsellerimiz bu kadar. Yenilerini de yakında ekleyeceğim. Tabi önce yazmam gereken bir Paris seyahati yazısı var:) Mutlu kalın:)

4 Nisan 2013 Perşembe

Benim hala umudum var

...Güzel günler bizi bekler eyvallah dersin geçer gider...




Bu kamptan görünüm diye isimlendirdiğim manzara fotoğrafını bir iki gün evvel çektim. O zaman hava bu kadar güzeldi işte! Onca demir yığınının, malzemenin ve iş makinelerinin yanında o havadaki bulutlar gülümsemem için kocaman bir neden oldular. Benim hala umudum var şarkısını bir dönem çok dinlemiştim, severek. Bugün de dilime dolanınca ben de yağmurlu ve kasvetli günlere ithafen yazımın başlığına uygun olacağını düşündüm. 


Bahçemizde doğanın uyanışı ile harika güzellikler ortaya çıktı. Gelincik olmasını tercih ederdim ama bu minik kır çiçeği de öyle narin ve güzel ki. Her yere serpildiler kırmızı kırmızı. Gönlümüz şenleniyor onlara bakarken adeta. Kamptaki evimizin ufak bir verandası ve bahçesi vardı daha önce bahsetmiştim. Bu bahçe aslında epey bakımsızdı. Bir türlü yoluna koyamadık. Bahçe işinden hiç anlamayan bir aile olarak biz açıkçası biraz da korkmuştuk ilgilenebilir miyiz diye. Bu sene bana bir cesaret geldi. Hem kaybolan kedimin üzüntüsünü bir nebze de olsa alsın umuduyla bahçeye el attım. Tabi buradaki arkadaşım Ayşe'nin de büyük desteği var bana, o olmasa hala cesaret edemiyor öyle başka bahçelere gıptayla bakıyor olurdum herhalde. Şimdi onunla pek çok plan yaptık bahçemle ilgili, daha güzel nasıl görünebilir diye düşünüyoruz günlerdir. Birkaç süs obje aldık dekoratif olması adına ama ondan önce kendimize bir kahve yapıp bu harika mantar kurabiyeler ile yiyip beyin fırtınası yaptık.


Tizi Ouzou'ya indiğimizde birkaç sebze ve birkaç da çiçek tohumu aldık benim için, yanında fidelendirmek için yumurta kaplarından ve tabi toprak. Bana nasıl yapacağımı anlattı ve gerisini bana bıraktı. Hepsini ellerimle, içimdeki tüm sevgi ve mutlulukla minik yerlerine ektim ve büyümeye bıraktım. Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Neden daha önce böyle bir şey yapmadım diye üzüldüm. Topraklar oynamayı, onu koklamayı hep çok sevmişimdir ama bitkilerden korkuyordum. Umarım sonrasında yerlerine çabuk alışırlar, büyürler, güzelleşirler ve beni mutlu etmeye devam ederler. 



Bazı tohumların tipleri pek hoşuma gitmedi. En çok bu tohumları sevdim. Bir bitki tohumuydu ama hangisiydi unuttum. Minik hüsnü yusuf çiçeklerinden de aldım, onlara bayılırım. Kiraz domates, dolmalık kırmızı biber, frenk soğanı, maydanoz ve salatalık olacak bahçemde. Geçen sene roka da yetişmişti ama biraz acı olmuştu bu sene de Türkiye'den gelenler ile getirtebilirsek roka da ekmek var aklımızda. 



Buradan ne kadar mutlu olduğumu görebilirsiniz. İnsan bahçe ile ilgilenince ne kadar rahatlıyormuş meğer. Yalnız tabi zor bir iş, severek yapmak şart. Yoksa bir süre sonra külfet olur insana. Benim için şimdilik iyi gidiyor ama daha yolun başındayım bakalım bundan sonraki aşamaları da böyle severek geçiririm umarım. 


Bahçem için çok güzel planlar ve düzenlemeler yaptık. Bahçe içinde çiçeklerimin arasında minik bir büyülü bahçe de yapmayı düşünüyorum. Uzun zamandır aklımdaydı aslında şimdi hayata geçirmenin vakti geldi. O minik bahçem için minik sandalyeler, masa, şemsiye gibi objeler aradım ama bulamadım. Etraftaki tahtalardan, seramiklerden, dondurma çubuklarından ve bambulardan yararlanacağım. Polimer kil de epey yardımcı olacaktır süslemek için. Evin kenarlarındaki desenli çıkıntıları da beyaza boyayacağım. Dün çok beğendiğim ve kendilerine enginar dediğim bahçe süslerini boyadık birlikte sonrasında da içine çiçek ekeceğimiz büyük dekoratif saksıyı. Birkaç tane de tahta boyadık sebzeler ile çiçekleri birbirinden ayırmak için araç olacaklar. Beyaz hakim olacak bahçemde. Yağlı boya ile de boyayınca çok güzel parladılar kurudular bile hatta. Bir sonraki aşamada evin kapısının da yağlı boya ile beyaza boyanması var. Yalnız önümüzdeki 4 gün hava yağmurlu olacağından yapamayabilirim. Heyecanla güneşli havaları bekliyorum. 



 Bahçemdeki otların ne kadar büyüdüğünü görüyorsunuz. Onların bir kısmını bahçe makası ile temizledim ama çok yorucu bir şey olduğundan yarım bıraktım. Bizim bahçe daha önce hiç ekilmediği için toprak çok sert, havalandırılması ve çapalanması lazım. Toprak iyice yumuşadıktan sonra ekim işlemini yapacağız. Bahçe ile ilgilenen Cezayir'li çalışanlarımız otları temizlemek ve havalandırmak için bana yardımcı olacaklar. Gerisi de doğaya kalacak. Umarım her şey düşündüğüm gibi olur ve mutlu mutlu oturabileceğimiz, göz alıcı, sevimli bir bahçemiz olur. 


Bunlar da geçen sene ekilen soğanların son demleri. Biraz kurumuşlar bile ama temizlendikten sonra tüm lezzetleriyle mercimek köftesinin içindeki yerlerini aldılar. 

Bahçe için bana şans dileyin. Fikirlerimizi tatbik etmemiz için daha önümüzde zamanımız var. Yavaş yavaş bu kötü bahçeyi güzelleştireceğiz. Sonrasında da yazılarımı güneşli günlerde bahçemden yazacağım soğuk naneli limonatalar eşliğinde. Baksanıza ne kadar yaz odaklı düşünüyorum. Demek aklıma gelip yerleşmiş bile güzelim yaz!

NOT: Bugün benim bir tanecik babacığımın doğum günü. Onun için bir yazı hazırlıyorum ama henüz tamamlayamadım. Bu yazıyı önceden yazdığım için yayına aldım. Canım babam seni çok ama çok seviyorum. Yeni yaşında her şey gönlünce olsun, sağlıklı ve mutlu daha nice yıllarımız olsun birlikte. Bundan sonraki doğum günlerinde hep birlikte olalım inşallah. İyi ki doğmuşsun, iyi ki babamsın, iyi ki varsın. Güzel, mis yanaklarından öpüyorum sevgiyle...