25 Mayıs 2011 Çarşamba

Bulvar Apartmanı No:4


Dün gece uykuya dalmadan önce uzun uzun sohbet ettik eşimle. Eskilerden anılardan konuştuk. Sonra benim çocukluğumdan, onun çocukluğundan. O anda yolculuk yapıverdik birlikte geçmiş günlere. Sonra ben uykumda devam ettim o güzel yolculuğa. 

Bulvar apartmanının kapısının önünde buluverdim kendimi. Bir otobüsten inmişim tedirgin bakıyorum giriş kapısına. Nasıl da gerçek herşey. Elimle yere dokunsam toz olacak parmaklarım sanki.Burdan çıkıp oraya varmışım sanki bir anda. Rüyamda da geçmişe yolculuk yapıyorum. Kimsecikler bilmiyor ama. Otobüsten inip apartmana giriyorum. Kahverengi bir kapısı var camlı. Sonra  iki kat çıkıp sağdaki ilk kapıyı çalıyorum.  Teyzem açıyor. Girişte hala dün gibi hatırladığım bir matador resmi, bambunun üzerine yapılmış. Ayakkabılarımı çıkartıyorum, yerler halı kaplı. Ben geçmişe geldiğimi bilerek mutlu mutlu gülümsüyorum yeniden havuşmanın heyecanıyla. Teyzem herşeyden habersiz. Daha sonrasında evin içinde tur atıyorum. Her şeye dokunuyor adeta gerçekliğini sınıyorum. Salonun kapısının tam karşısında bir difembahya duruyor. Tüm heybetiyle. Kocaman yeşil altın renginde bir de saksısı var demirden..Pembe kılıflı koltuklar var tırtıklı kumaştan. Sonra beyaz tül perdeler, ince saçaklı. Salonun sağ tarafında minik bir balkon var küçük oturma grubunun hemen yanından giriliyor oraya, yemek masasının kenarından dönüveriyorsun. Masa da masa ama arkasında da kendisi gibi heybetli üstü içki şişesi dolu bir büfe var. Orada yediğimiz yemekleri hatırlıyorum bir bir. Sonrasında küçük pirinç oturma grubu masanın önüne geldiğinde orada annem teyzem ve tuay ablamla yaptığımız konuşmayı. Bir de beyaz kutup ayısı vardı yeşil benetton yazısıyla..Sıkı bir ayıydı, öldüresiye doldurmuşlar içini sanki. 

Mutfakta kırmızı bir masa vardı. Küçük bir tezgah. Orayı ne zaman düşünsem yemek sonrasında dilimlenen elmalar ve dedemin pişirmek için tencereye koyduğu pavuryanın tencereden can havliyle kaçıp tezgaha kendini atması gelir. Aaa bir de içmem gereken kaymaklı sütleri kimse yokken lavaboya döküşüm. 

İnce uzun bir holden geçtim sonra. Solda teyzemlerin yatak odası. Tombul çiçek var orada. Birde yatağın üzerinde uçak oynayan tuay ablamla benim hayali. Bir de alf var tuvalet masasının aynasına yapışık. Alfin üzerinde mor bir bluz vardı hiç unutmam. Tüm pofudukluğuyla bana gülümserdi. Odanın hemen yanında mavi fayanslı bir banyo hatırlıyorum. Ama emin değilim. Onun karşısında bir dolap vardı üzerinde telefon olan ve tepesinde de bir ayna. Banyodan sonra onun önünde kuruyan saçlar,telefonda alelade lakırdılar, kahkahalar..Ve son olarak kurbağalı dereye bakan bej rengi panjurlu oda. En çok hatıramın olduğu. Cam kenarında çekyat kıvamında bir koltuk, karşısında ranza, ranzanın önünde de çiçekli koltuklar vardı tahta kollu,tombul yaşı bir teyzeyi andıran oturma minderleriyle. Balkonda vardı o odada ama fazlalık eşyalar konurdu oraya..Bir de merdiven dururdu. Ranzanın üst yatağının altı tavşanlı ceylanlı ve sincaplı bir kumaşla kaplıydı. Uyumadan evvel bana osuruklu tavşan masalını anlatmıştı birisi ama kim hatırlamıyorum. Sonra bir de çalışma masası vardı. Alt çekmecelerinde disney ansiklopedileri vardı gizli gizli açıp hayranlıkla baktığım. Ama yerinden çıkartıp rahatça bakmaya hep korktuğum. Çocukluk işte. Kİmbilir neler geçiyordu aklımdan.Odanın ortasında gaz ile bitlerimi ayıklardı ananem. Bir seramoni halinde. Mütemadiyen bitlenirdim. Beyaz bir tülbente dökülürdü hepsi bir bir ananemin sık tarağından. Sonra orada namaz kılardı ananem bende önüne oturur seyredalardım onu. Bir de kocaman renkli tesbihi vardı ki oynamaya doyamazdım. Tuay ablam yani teyzemin kızı okuldan geldiğinde tost yapardı ikimize de. Ve ona ders vermeye gelen Cevher Bey'den çok korkardım. Sert bir mizacı vardı. Sonra ilerde ben de ders aldım ondan. Öyle dışı sert içi yumuşak çikolata gibi bir adamdı. Hiç kızmazdı. Sonradan sevdim onu..

Hepsini rüyada yeniden yaşadım. Hatta o apartmanın kapıcısı Fahrettin amcayı bile gördüm. Minicik bir adamdı.Elinde kocaman ekmek sepeti taşırdı bir de pos bıyıkları vardı. 

Uykuya dalmadan evvel ne düşünsem onu görürüm bazı zamanlar. Çocukluğumun geçtiğibu ev beni hep etkilemişti. Sonra babannemin evi ve kendi evim. Onları da yazacağım zamanı bekliyorum heyecanla. Fotoğraflarını da koyabilseydim keşke. Bakalım ne kadar gerçek hatırladıklarım. Bir gün o da olur belki..

24 Mayıs 2011 Salı

Küçük mutluluklarım

Bugün harika bir hava var. İçimiz mutluluk doldu yeniden. Güneşi görmek ve hissetmek harika bir duygu. Bir haftadır aralıksız yağan yağmurlardan sonra şimdi nihayet bahara yeniden kavuştuk. Bugün içimden uzun uzun yazmak gelmedi. Ofiste otururken panoma kafamı çevirdim ve beni mutlu eden şeylere yeniden baktım. Sonra bloga koymak için her birini fotoğrafladığımı hatırladım. Bu seferlik böyle olsun dedim. Beni mutlu eden ufak detaylar işte bunlar..


Bu dantel gibi görünen kağıtları Cezayir'de çok kullanıyorlar. Her rengi var aslında. Büyüklü küçüklü. Ben bunları bulabilmiştim. Sonra onları panoma raptiyeledim. Görüntüleri çok hoşuma gidiyor..


Bu çaydanlığı yapmak için de karşımızdaki marangozdan kontrplak almıştım. Epey oldu yapalı. Daha başka objelerde yaptım ama onlar evde kaldığı için koyamadım buraya. Zaten daha evvel bir yazımda bahsetmiştim yanlış hatırlamıyorsam. Sonrada dekupaj tutkalı ile, printer dan çıktı alıp bu çiçekli kağıdı üzerine yapıştırdım. Ben çok seviyorum. Böyle bir sürü şey yapıp odama ve yeni evime koymak istiyorum.

Bu da yine aynı teknikle yapıldı. Cezayir'de her şey elimin altında olmadığı için elimdekilerle idare ediyorum. Ama Türkiye'de olup böyle şeylerle uğraşmayı çok isterdim. Çünkü elimden geldiğince yanımda getirmeye çalışsam da her lazım olanı getiremiyorsunuz sınırlı kilo ile. Bu çerçeve şeklini yine kontrplaktan keserek oluşturdum. Eşim böyle şeyler yapabilmem için bir el aleti aldı bana . Kesiyor törpülüyor bir sürü değişik ucu var zımparalıyor. Çok kullanışlı. Biraz gayret ve sabırla harika şeyler ortaya çıkartabiliyor insan. Sonra da böyle duvarları süsleyip mutluluk kaynağı oluyor..


Bu kasnakları da her zaman çok sevmişimdir. Web sitelerinde hep görüyorum harika kasnaklar var duvarlarda. Ben de gördükçe hevesleniyorum tabi. Yabancı sitelerdeki harika kumaşlardan ne yazıkki burada bulamadığım için en sevdiklerimden biri olan ayakkabılı kumaşımı koydum ben de kasnağın içine ve panoma astım. Bana dilek dileyip kırmızı rugan pabuçlarını birbirine çarpıp istediği yere gidebilen o kızın hikayesini hatırlatıyor. Neydi adı bilemedim şimdi:)


Bu defteri de geçenlerde her zaman gittiğimiz Algerdeki büyük marketten aldım. Aslında çok uyduruk içi..Beklediğimden kötü ama ben onu güzelleştirmeyi başardım. Evde bulunan yapışkanlı kağıdımla üzerini kapladım. Eski halini de fotoğraflamam lazımdı aslında farkı anlayabilmeniz açısından ama unuttum. Önceden kese kağıdı renginde karton kapağı vardı hepsi o..Bu yapışkanlı ve özellikle çiçekli kağıtlardan gelirken yine bir sürü getirmeliyim. Japon pazarından 2 milyona almıştım sanırım kocaman rulosunu. 


Bu da fimo hamburger yüzüğüm. Biliyorum ekmeğin rengi biraz koyu oldu ama aslında bej rengiydi. Sanırım biraz fazla pişti. Ama ben yine de takmayı seviyorum. Yalnız acayip derecede hamburger istiyor canım yüzüğü takınca:) Daha güzellerini yapıp takmak istiyorum. Şimdi yeni bir yöntem keşfettim. Önceden fimo hamurlarının üzerinde yazan dakika kadar pişiriyordum yani 30 dakika. Ama sonra kararıyordu işte böyle. O yüzden şimdi 15-20 dakika pişiriyorum. Çıktığında hala biraz yumuşak olsa da soğumaya bırakınca yine taş gibi oluyor. Hem rengi de bozulmuyor. Bunu deneyin benim gibi kararma sorunu yaşıyorsanız. Tabi fırının harika bir fırın olmamasından da kaynaklanıyor olabilir ama elimizde o mevcut napalım:) 


Bu fotoğrafı ben çekmedim web den buldum. Neresi olduğunu yine her zamanki gibi kaydetmeyi unutmuşum. Lütfen sahibi görürse bana kızmasın. Bu çevirmeli telefonları çok severim ben. Ve inanır mısınız onları kullanmayı özlüyorum. Şimdi retro yeniden moda oldu diye değil ben hep severdim onları. Eskiden bizim de bordo gibi bir kırmızı telefonumuz vardı. Hala durur İzmitteki evimizde. Gidince onu fotoğraflayacağım bloga koymak için. Hemde Holga makinam ileeeee:) Yaşasın Holgaa!

Umarım bundan sonraki günler de yağışsız ve bol güneşli geçer. Türkiye'de de böyle olması için deli gibi dua ediyorum. Çok korkuyorum havalar ya bozuk olursa diye tatil için geldiğimizde. İyi düşünelim iyi olsun ama değil mi?

Şirketimizde çıkartılan Özgünce adlı dergimizin bu yeni sayısı için hazırladığım konum da böyle ufak şeylerle mutlu olup kendimize ait alanlar yaratabileceğimizle ilgili. Yazdığım yazıları, dergilerin linklerini okuyabilmeniz için yakında bloga koyacağım. Ayrıca başka bir süpriz gelişme daha var onu da sonraya bırakıyorum ki gerçekten tam manasıyla süpriz olsun diyeee:):)

20 Mayıs 2011 Cuma

Yağmuuur yağmuuurr


'Gün güneşli, insanlar neşeliiiii....'diye şarkıya başlayıp söylemek isterdim ama bugün yine deli gibi yağmur var burada. Tatil günümüz ama kasvetli kasvetli oturuyoruz. Hava güzel olsaydı yapacak yine bir sürü şey olurdu. Tenis oynardık, bahçeye masa atar orada hayallere dalar sohbetler ederdik ne güzel. Ama yine de evde olmanın keyfine varıp biraz keçelerimle, motiflerimle uğraşacağım. Böyle havalarda en güzel şey örgü örmek bence.

Bugün güzel de bir haber aldım. Ebay den aldığım Holga Makinam eve gelmiş, sağa sağlim teslim edilmiş. Babamı aradım çok güzel bir şey bu dedi:):)Ben de heyecanla kavuşacağımız zamanı bekliyorum. Bu internet alışverişine gelen yasaklardan sonra çok endişeliydim ya gelmezse falan diye ama neyse öyle bir sorun olmadı. Şimdi hazır olmamışken o çok istediğim Fuji polaroid makinayı da almak istiyorum. Bakalım onda da bir sorun olmaz inşallaaaah:)

Aslında tam da film havası var bugün. Böyle havalarda sinemaya gitmeyi çok severdik eskiden arkadaşlarla. Burada gidemiyoruz ne yazıkki. O yüzden Tr'ye gidince mutlaka gidiyoruz. Keşke burada da olsa. Artık bunun için de biraz daha sabredeceğiz napalım:) Bugünlük film hevesimizi gidereceğiz evimizde, ayaklarımızı uzatıp hatta belki mısır patlatarak veya cips yiyerek. Şimdi ben Tr'ye gideceğim için biraz yediklerime dikkat ediyorum. Malum denize girmek istiyorum. Bir iki kilo versem çok süper olacak:)Çünkü her Tr dönüşü kilo almış olarak dönüyorum homini homini yemekten. 

Dün deprem olmuş ona epey moralim bozuldu. İnşallah bir daha tekrar etmez. Yaşayan herkese geçmiş olsun diyorum. Keşke yaşam alanlarımız daha iyi ve güvenli olsa. Keşke kocaman apartmanlarda değil de küçük düzayak ya da az katlı binalarda oturabilse herkes. Gerçekten yüksek binalarda yaşam 1999 depreminden sonra daha zor oluyor. Yaşamayanlar için bile..

Güzel bir hafta sonu diliyorum herkese. Bize yarın iş başı. Kısacık bir günlük tatilimiz bitti bile. Çabucak geçti. İki gün olmasını ne çok isterdim tatilin. Ama artık alıştık sayılır. Hafta bizim için de güzel başlar umarım. Kocaman sevgiler yolluyorum beni okuyan tüm arkadaşlarıma. 

İyiki varsın blogum:):)
ps: fotoğrafı bloglarda gezinirken buldum ama nerden olduğunu not almamışım lütfen sahibi bana kızmasın..:)

Bugün acayip bir gün

Bu yazı dün yazıldı ama ancak yayınlayabildim:)
Etraf çok sessiz. Sanki bir tatil gününü yaşıyoruz bilmeden. Hava kapalı, açık olan tarafların ardında ise kocaman gri bulutlar görünüyor. Kuşlar hafif hafif cıvıldıyor. Sanki durağan bir filmin içinde gibiyim. Herşey sepya bir tonda. Yakında daktilo sesi de duyarsam şaşırmam sanırım. Ki böyle dedim diye bir an klavyenin sesi daktilo etkisi yarattı kulağımda. Keşke daktilom yanımda olsaydı. Hemen değiştirdim yazının biçimini ve daktiloya en benzeyenini seçtim. Şimdi bu yazıyı deniz kenarında yazıyor olmayı ne çok isterdim. Hafif de bir rüzgar olsaydı, soğuk da bir içecek ve denizin sesi. 




Tatile inanılmaz ihtiyacım var. Aslında büyük bir yorgunluk yaratacak şeyler yapmıyorum sanırım biraz psikolojik. Bahar da etkiliyor ve tembelleştiriyor bazen. Bir de gidecek olmanın verdiği heyecan insanın bulunduğu yerde sakin durmasını engelliyor. Çocuk gibiyim. Hep hayaller kuruyorum. Beni mutlu ediyor bunu yapmak. Örneğin ne çok istediğimi düşünüyorum kapısı denize açılan bir evimin olmasını günün birinde. Misal; böyle...


Havaların artık tamamen yaza dönmesini istiyorum tüm kalbimle ve yazın bana bu sene her zamankinden daha uzuuuun gelmesini istiyorum. Eski tatillerimi çok özlüyorum kaygısız rahat ve mutluluk dolu tatillerimi. Ve tabi kocaman ailemin de içinde olduğu..Bazen çok heveslendiğimiz şeyler olmaz ya aksi gibi bu sefer öyle olmasın tüm dileklerim gerçek olsun istiyorum. Bir de bir sürü yeni kitabım olsun hepsini zevkle okuyayım istiyorum. Ohoo bende daha çook istek var. Yine liste yapmaya başladım. Sanırım tatil öncesinde yapmayı en çok sevdiğim şey bu listeler..


Herkese güzel bir hafta sonu diliyorum. Bizim gibi yağışla geçirmez bol bol eğlenirsiniz umarım:)


14 Mayıs 2011 Cumartesi

28 Derece


Başlıktan da anlayabileceğiniz gibi bugün burada hava 28 derece. Bu sıcak bile off dedirtmeye yetti bugün inanın. Sabah ayağıma geçirdiğim siyah pantalonum öğlen vakitlerinde öyle bir daralttı ki beni soluğu tiril tiril eteğimi giymek üzere evde aldım. Hatta şıpıdık terliklerim ve şortumu giymek dahi istedim. Sonra da kendimi serin sulara atmak. Ne yazık ki bunu yapabilmek için henüz zamanım var. O zaman geldiğinde hiç geçmesin istiyorum.

Blogger'da bir sorun var sanırım birkaç gündür. Bazen sayfama ulaşamıyorum hatta yeni eklediğim yazım silindi ve yeniden yazdım. Tabi arkadaşlarımın yaptıkları yorumlar görünmüyor bu nedenle malesef. Buradan söyleyeyim dedim ki arkadaşlarım yorumları sildim zannetmesinler. Kendiliğinden oldu. Facebook'ta yazdığım an görünüyor blog yazılarım. Orada yayınlanmıştı ama blogdan silindi nedense. Neyse ki orada yayınlandığı için yazıyı tekrar yazmama gerek kalmadı direk kopyala yapıştır yaptım taslak kısmından..

En güzel mevsimin bahar olduğunu yeniden anladım. Cezayir'de yaz mevsimini yaşamak zor. Şimdilerde güneş olmasına rağmen rüzgar serin esiyor ve iyi geliyor insan o esinti. Ama yazın sanki birisi üzerinize fön makinası tutuyor gibi oluyor. İşte o zamanlarda yaz mevsimini sevmediğimi düşünüyor ve kış'a varmak istiyorum bir an evvel. Afrika'da olduğumu o zamanlarda daha iyi idrak ediyorum. Buraya geldiğimden beri ki bu da 3.5 sene oluyor daha denize giremedim. Hep havuza girdik. Bir tek Tunus tatilimizde denizin keyfini çıkartabildik doyasıya. Bu sene artık denizin de tadına bakacağım için şanslıyım. Uzaktan öyle güzel görünüyor ki ve çağırıyor kendine insanı. Güzel bir yer keşfedip sulara özgürce dalmak lazım bu sene..Ama önce Türkiye tatili var önümüzde. Onun için ayrıca heyecanlıyım. Günler geçsin geçsin artık!!!

Kokular şimdilerde daha çok yaza çağırıyor insanı. Elimi sildiğim ıslak mendilin kokusu bana deniz kenarında yediğim bir meyveyi çağrıştırıyor, sonrasında elimi temizlediğim. Kolyemin boncuklarının tadı- zaman zaman ağzıma sokarım çocukça, renkli boncukları-denizin tuzu gibi sanki az evvel çıkmışım serin sulardan. Havadaki koku yaz akşamlarının kokusunu andırıyor, ve rüzgar aynı denizden çıktıktan sonra beni hemencik üşütüveren rüzgarlarla aynı..Bu küçük çağrışımlarla anılara yolculuk yapmak ve bellek kutumdan çıkarttığım fotoğraflara göz atmak harika bir duygu. 

Umarım bu yaz her zamanki yazlarımdan daha güzel olur benim ve tüm ailem için. Bunu yüreğimin taaa derinlerinden hissederek söylüyorum. 

Mutlu Kalın ve hayal etmeye devam edin!

13 Mayıs 2011 Cuma

Hayallere dalmak zamanıdır şimdi

Bazen düşünüyorum da hayallerim olmasa ben, ben olur muydum? Veya içi boş bir varlık mı olurdum ya da sahte aynı vazolardaki yapma çiçekler gibi. Hep hayallere ihtiyacımız var bence, sadece benim değil herkesin. Hayal kurmak, kendine ait hayaller biriktirmek insanı ne kadar başkalaştırıyor. Eğer yapmak istediğin şeyler, görmek istediğin yerler, gerçekleştirmek istediğin amaçların yoksa hayatta yaşamak neye yarar ki bir ot gibi..Benim hayallerim günden güne birikip çoğalıyorlar. Burada hayal biriktiriyorum bolca. Yapabildiğim ufak hayalleri yapıyorum ulaşamadıklarımı ise yine hayali bir kutuya kaldıyorum türkiyede açmak ve dört bir yana dağıtmak üzere..



Havaların güzelleştiği bu günlerde şöyle bir ortama öyle ihtiyacım var ki. İlerde bir gün kendime ait bir evim olduğunda küçük bir bahçesi veya bir verandası olmasını hayal ediyorum. Orada yazılar yazabileceğim, hayaller kurabileceğim, bir sürü ıvır zıvır iş yapabileceğim, hatta belki fasulye bile ayıklayabilirim.




Bir de en çok hayalini kurduğum şey böyle bir hobi ve çalışma odamın olması. Düzenli, geniş ve rengarenk. Buradaki evimizde böyle bir oda oluşturmuştum kendime aslında. Kocaman dolaplarım, bir sürü kutularım, güzel ahşap bir masam vardı. Kumaşlarım, kitaplarım,defterlerim, boyalarım, boncuklarım hepsi orada duruyor şimdi. O evde ne kadar da heyecanlıydım bu tarz bir alan oluşturabildiğim için. Şimdi hiç gidemiyoruz oraya. Bende buradaki kavanoz biçimli hayatımızda yapmaya çalışıyorum istediklerimi tıkış tıkış bir ortamda. Yine de burada kendime ayırabildiğim bolca zamana sahibim. Sanırım bu durum oraya olan özlemimi bir nebze de olsa azaltıyor. 



Öğrenciyken bile evime dönerken kendime çiçekler alırdım demet demet. Ankara'da yollarda her daim olurdu çiçekçiler. Hele o sümbüller vazgeçilmezdi. Evde canlı çiçek olmasını çok seviyorum. Rengarenk ve türlü türlü. Burada yapamıyorum onu. Çünkü zaten yakınlarda çiçek alabileceğim bir yer yok. En son arkadaşımız doğum yaptığında ona gül aldık bir çiçekçiden ama biraz daha kalsaydık kadının üzerine atlayacaktım. Bir insan bu kadar mı ağır, kabiliyetsiz ve yaratıcılıktan yoksun olabilir. Çiçekleri olduğu gibi verseydi inanın elimde o kadar güzel güllerden berbat bir görüntü oluşmazdı. Onları öyle sıktı ki kasaların içine sıkıştırılmış tavuklar gibi oldular adeta. Nerede bizim çiçekçilerimiz, nerede o 5 tane gül bile alsan içine yerleştirdikleri bitkilerle onu kocaman görsel bir şölen haline dönüştürebilme yaratıcılığı, nerede o ilgi, nerede o hız...Ahh Tanrım burada herşey ne kadar değerleniyor, memleketimin binbir türlü hali burada anlama bürünüyor.

Bir müddettir hayallerimde bu makina da vardı. İnternette bu Holga ile çekilen fotoğrafları görünce bayılıyordum. Birkaç arkadaşım da almış kullanmaya başlamıştı bile. Beni de heveslendirdiler. Bende dayanamayıp aldım. Daha doğrusu eşimle girdiğimiz bir lades sonucunda ben kazanınca o bana aldı:) Şimdi kargoda. Sağa salim elime ulaşmasını bekliyorum. O benim ellerime gelince, onunla aynı renkte olan ojelerimi süreceğim ilk iş, sonra kocaman gülüseyeceğim ve çıt çıt çekmeye başlayacağım.




Bu sıra saçma sapan çok şey oluyor memleketimde. Trajikomik. Yurt dışı alışverişine yasak da geldi ya artık şaşkınlıklar içerisindeyim. Kozmetik tamamen kesildi ama böyle elektronik şeylerde bir sorun olmadığını umuyorum. Zira arkadaşlarım bir problem yaşamadıklarını söylediler. Umutla bekliyorum. Her gün dua ediyorum:):)



Bu makina da aklımdaki diğer özel şey. Çocukluğumdan beri bir polaroid makinam olmasını isterdim. Bunları görünce bayıldım. Mini mini çıkarttığı fotoğraflar da bir harika. Yurt içine oranla yurt dışında oldukça ucuz. Stokta olsa ben yine de kargo riskine girmeden istanbulda bir yerden alacağım sanırım. Yakınlarda stoklarda olmasını umut ediyorum. Sonra bir sürü minik şirin fotoğraf çekeceğim. 






Ve bunlardan kendinize yapın tavsiye ederim. Her gün yanınıza alın:) Ya da yakınınıza koyun. Gülümseyebilmek her şeye rağmen hayattaki en önemli şeylerden biri. Bir sürü sebebimiz var gülümsemek için. Ve gülümsemenin bir büyüsü var her şeyi bir anda iyi edebilen. Babam şöyle dedi bana geçenlerde; sevdiğim bir sözü bana yeniden hatırlattı. Hatta ofisine de asmış:
'Gülümsemenizi yanınıza almadıysanız giyinmiş sayılmazsınız!' Sanırım böyleydi:):)


11 Mayıs 2011 Çarşamba

Gülümsemek üzerine yazdığım yeni dergi yazım

Biliyorsunuz Evo's Angels dergisinde yazıyorum bir müddettir. Bu ay için yazdığım yazımı da buradan okuyabilirsiniz..

Yazılarıma dair güzel ve olumlu eleştiriler alıyorum çok seviniyorum. Ve yazma iştahım kabarıyor daha çok :) Umarım sizler de seversiniz bu ayki yazımı..Ben gülümsemeyi seven, gülmeye önem veren biri olarak çok severek yazdım bu yazımı. Bundan sonrada inşallah güzel yazılarla devam edeceğim..

Bu arada söylemeden geçemeyeceğim. Dergi yazımın konusu ile ilgili olarak canım arkadaşlarım Zeynep ve Anıl bana fotoğrafları ile destek verdiler. Onların güzel ve anlamlı fotoğrafları ile bence yazı daha da güzelleşti. Onlara çook ama çoook teşekkür ediyorum yeniden. 


Yeni bir yazıda görüşmek üzere mutlu günler herkese. Yeni yazımı da başladım yazıyorum. Hemen yayınlayacağım. Bu sıra yine ihmal ettim burayı biliyorum. Çok özür diliyorum bloggggggg:):):)

6 Mayıs 2011 Cuma

Yazın icinden

Nihayet yaza vardık mı nedir. Bugün hava inanılmaz güzel bende bunu fırsat bilip bahçeye masa attım.sabah kahvaltısını verandamizda yaptık çayımızı kuş civiltilariyla yudumladik. Herhalde 30 dereceden fazla bugün hava. Bir hamak hayali var kafamda. Nasıl da güzel olurdu kimbilir hamakta uzanmak. Bilgisayarımı yakınlarda priz olmadıgı için verandaya çıkartamadım telefonumdan yazıyorum bu postu. Ama bugün bu bile canımı sikamaz. Epey zor bu saçma klavyeyle yazmak oysa. Şimdi Cezayir'de uzun zamandan sonra yeniden bulduğumuz vişne suyumu gülümseyerek iciyorum.kedicigimde yatakta uyuyor,ona klimayı actım yoksa hayvancık sıcaktan fenalık geçirecek. Verandada kitap okumak hayal gibiydi birkaç gün evvelinde ama şimdi hayalim gercek olmuş gibi bir hisse kapildim:) aksam da gölge biraz sahanın üzerine düşünce tenis oynamaya çıkacağım arkadaşımla. Esim bugün başkente toplantıya gitti kız kıza takilicaz geç vakitlere kadar muhtemelen. Aksam tv keyfi yaparız sanırım şarap eşliğinde. O zamana kadar da sıcağın ve verandanin keyfini sürmeye devam edeceğim ama belli mı olur belki bu zevten vazgeçemem. Uzun zamandır izlemeyi beklediğim film olsa dahi. Belki birazdan bana fimolarim da eşlik ederler. Bu güzelliğe güzellik katarlar. Herkese böyle guzel bir hafta sonu diliyorum. Ne kadar ihtiyacimiz varmış meger. Dün geceki mesaiden sonra daha bir güRkan geldi. Yasasın yaz! Yasasın huzur!