29 Ekim 2009 Perşembe

Evimizle ilgili yeni haberler


Nihayet bloguma yeniden yazabiliyorum. İnternet çok yavaş olduğu için bu sayfayı bile yarım saatte açtım herhalde. O yüzden yazmak için düşündüğüm çoğu şey kafamdan gitti bile. Çok da uzun sürmeyen ama yeterince stresli zamanlardan sonra evimizi bulduk sonunda. Çok fazla arayamadık çünkü yeterli zamanımız yoktu. Başkentten buraya gelmek eşim için de epey sıkıltılı oluyor trafik nedeniyle. Şimdiki evimiz de pek güzel. Üç oda bir salon. Kocaman bir mutfağı var yine. Hatta öncekinden daha büyük ve modern. Hazır mutfak dolapları bile var. Üç katlı bir villanın ikinci katı. Üst katımız boş, alt kattada ev sahibi oturacak. Üst katın inşaasını henüz bitirmemişler ve ertelemişler. Sadece boyası camları falan kalmış zaten o da bizi pek ilgilendirmiyor. Bizim evimizin içi yapık ve güzel hem de tertemiz. Bakmaya gittiğimizde ev sahibi bayan temizliyordu. Pek de şeker bir bayan. Annesiyle oturuyormuş hakimmiş kendisi. Evin arka tarafında ufak bir bahçesi de var hatta ıspanak, maydanoz falan ekmişler. Prosedürler henüz tamamlanmadı. Burada işler biraz yavaş ilerliyor. Tam da tatile denk geldik zaten. Yarın ve sonraki gün tatil. Pazar günü de Cezayir'in kurtuluş günü olduğu için tatilmiş. Şans işte. Eve taşınabilmemiz için polisin onay vermesi gerekiyor. Şimdilik beklemek durumundayız. Ben evimizi topladım bile dün. Sadece mutfak kısmı kaldı. Yemek falan yaptığım için orayı toplamadım henüz. Bulduğumuz koliler ufak olduğu için hep evin için kutu kutu pense gibi oldu..Birşey aradığımda şansım yaver giderse buluyorum. Ama genelde bulamıyorum. Bugün yeni aldığım siyah pardesümü bulamadım mesela. Allahtan kendimi kaybetmiyorum.Yeni ihtiyaçlarımız da var tabi. Artık onları da taşındıktan hemen sonra halletmemiz gerekecek. Örneğin bir kitaplık, bir yemek masası, doğalgazlı olduğu için ev doğalgaz sobası ve de çamaşır makinası almamız gerekecek. Şimdilik en elzem olanlar bunlar. Evimiz yeni şehrimizin çarşısına da çok yakın. İstediğim zaman rahatlıkla gidebileceğim. Bu yüzden çok seviniyorum. Upuzun bir çarşısı var. İstenilen herşey rahatlıkla bulunabilir gibi görünüyor. Mobilyasıcından züccaciyesine ,marketinden kasabına, manavından elektronikçisine kadar herşey var. Sonrada hemen bir fransızca kursu olayına gireceğim. Bir kurs bile bulduk. Arkadaşlarımız önerdiler. Belki de hoca tutacağız henüz belli değil. Ama bence kursa gitmek daha iyi. Hem oradakilerle pratik imkanım da olur diye düşünüyorum. Hem farklı kişiler tanımak da çok güzel olur benim için. Yeni arkadaşlar edinebilirim.

Msn ye de giremediğim için ailemle konuşamıyorum. Yeni gelişmelerden haberdar değiller. Annecim babacım artık burdan okursunuz siz de gelişmeleri. Umarım herşey yolunda gider. Bir müddet yazamayacağım herhalde. Çünkü evimizdeki internet bağlantısının da ne zaman kurulacağı belli değil. Belki o arada yine eşimin yanına şirkete gelebilirsem buradan yazarım. Ayy hadi bana şans dileyin de hallolsun şu taşınma durumları bir an evvel. Merak ediyorum da acaba Türkiye'ye gelen yabancılar da bizim gibi helak oluyorlar mı prosedürler vs. falan. Zira burada herşey birbirine bağlı ve çok ağır gidiyor. Öyle tanıdık falan bulup da hallolmuyor. Yine de oluyor olmasına tabi ama belki de ben sabırsızlanıyorum kimbilir.

Bu yeni vizemi yine bir aylık verdiler malesef. Buradan uzatılabileceğini söylediler iki ay daha. Ama henüz belli değil. Eve taşınmadan uzatma için başvuramıyormuşuz. Daha sonrada eşimin oturumu alnınca benim oturumum için başvuru yapılacak. İnşallah o da bu sefer hallolacak. Ümit etmekten başka bir şey yapamıyorum şu an. Beklemek zor birşey. Özellikle de evin her yeri her yerdeyken.

İnternetin olmaması da ne menem bişeymiş. Alışınca insan böyle boşlukta kalıyor net olmayınca. Hani kitap okumak bile zevkli değil. Olsun ama ben bakmayayım. Hani aynı sigara içmemeye karar vermek ama yine de kenarlarda bir yerlerde saklı bir paket olduğunu bilmek gibi. Hani istediğin an içebilirsin diye güven verici. Bu da öyle bir nevi. İnternet olsun ama ben kullanmayayım sadece olduğunu bileyim yeter.

Şimdilik bu kadar. Yazdıklarımı yayınlayabilirsem ne mutlu bana. Olmadı biraz biriktiririm artık napalım. Herkese sevgiler.

P.s: Arkadaşlarım bloglarını okumadığımı sanmasınlar. Ben herkesi takip etmeye devam ediyorum elimden geldiğince. Ama yorum yazamıyorum sayfa açılmıyor veya kaydetmiyor. Haber vereyim dedim. Zira blogsuz zamanlar düşünemiyorum artık..

P.s: İllustrasyon google'dan alınmıştır tesadüfen gezerken buldum. Ama kimindi hatırlayamıyorum.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Romanlardan çalınmış, korku filmlerinden fırlamıştı adeta

Dün Cezayir'de olmak, upuzun bir masalın ortasında sözsüz kalmak gibiydi...O an ne kadar istedim bir bilseniz fotoğraf makinamın yanımda olmasını. Belki de güne üşüyerek ve neredeyse bir buçuk aydır yatmadığım bir yatakta uyanarak başladığımdan dün herşeyi biraz daha farklı gördüm. Sabah evden çıktığımızda nerede olduğumu algılayamadım bir an. Soğuğu yüzüme yiyince dedim yaz ne çabuk bitmiş bu şehirde. Zaten sonrası delice bir uyku hali. Ve daha sonrasında da ev bulma çabamız başladı. Ne yazık ki hüsranla sonuçlandı. Türkiyedeki gibi emlakçılar kolundan tutup evlere sürüklemiyorlar insanları. Sanki neden geldiğimizi sorgularmışçasına yüzümüze bakıp yarın için randevu alacaklarını söylüyorlar. Tüm gün o anı beklerken insan bir anda yıkılıyor ve en azından bir iki ev görebilseydim diye iç geçiriyorsunuz.

Şu anda yine birkaç ev görmek ümidiyle bekliyorum. Limonlu çayımı yudumluyor ve ileride oturacağım evi bir nebze de olsa kafamda canlandırmak için çabalıyorum. Hatta zaman zaman hayalimde içini dizayn ediyorum.

Dün bilgisayarın başından hızlıca kalkıp yeni şehrimizin sokaklarına adım attığımda neyle karşılaşacağımı bilmeden çocukça bir gülümsemeyle arabaya bindim. Emlak bürosunda oturan yaşlı amcayla ve bana merakla bakan kadınların karşısında söylediklerini anlarmış gibi sessizce oturdum. Sonra bizi aldı ve önceden nasıl bir yer istediğimizi söylemiş olmamıza rağmen harlemden farkı olmayan onaltı katlı bir binanın en alt katındaki daireye götürdü. İçerisi son derece pisti. Eski eşyalar öylece bırakılmıştı. Yerde birkaç hamam böceği cesedi birilerinin onlara cenaze düzenlemesini bekler gibi bir tavırla olduğu yerde duruyordu. Odalar panjurlardan dolayı kapkaranlıktı. Panjurların aralarından sızan ışık hüzmeleri eve ayrıca bir kasvet katmıştı. Evi gezdiren yaşlı amca ve yanındaki genç gülümseyerek açtılar kapalı kapıları. Her açışta sanki içerde korkunç bir manzara görecekmişim gibi sımsıkı kapattım gözlerimi. Sonrada kimseden ses çıkmayınca açtım hızlıca ve bakıp çıktım. Bir sonraki ev yine aynı blogtaydı. Pencereler sımsıkı demirliydi. Hani bülbülü altın kafese koymuşçasına orada oturduğumu hayal ettim. Aklım izin bile vermedi bu hayale hemen atıverdi uzak köşelere. Orada oturmak bir kabusun tam ortasına yerleşmek gibi olurdu herhalde. Yatak odasındaki yatağın üzerinde sapsarı bir leke vardı. Sanki orada ördürülen birinin izini yok etmeye çalışmışlar gibi. Bende de ne hayal gücü var ama. Ama aynı bu yazdıklarım gibiydi ortam. Oysa apartmanın karşısında nasıl da güzel kırmızı panjurlu bir ev vardı. Önden o manzarayla reklam yaptılar bize herhalde.

Bugün gideceğimiz yerlerin çok daha iyi olacağını umuyorum. Özellikle üzerine basa basa anlattık böyle olmasın, nezih bir yer olsun, güvenli olsun, temiz olsun diye. En kısa zamanda evimizi bulmak ve artık eşyalarımızı toplamaya başlamak istiyorum. Stephan King romanlarından fırlamış bu kötü evlerde nasıl yaşanır ki onu anlamaya çalışıyorum hala. Ve bizi nasıl gülümseyerek; sanki deniz kenarında bir evi gösterirmişçesine mutluluk ve gururla gezdirdiklerini düşünüyorum. Aklım almıyor. Orada oturduktan sonra kişilerin ruh hallerinin nasıl değiştiğini gözlemlemek isterdim. Bir antropolog kimliğiyle düşündüğümde bu şehirde o kadar çok şey buluyorum ki anlatacak, yazacak, araştıracak. Umuyorum ilerde oluşturacağım kitabımda her yönünü anlatabilmeyi başarırım buraların. Yine de gözünüz korkmasın yazdıklarımı okurken. Karşılaştığımız tuhaflıklara bizim dün yaptığımız gibi hafifçe gülümseyerek bakmaya çalışmalıyız. Her zaman hatırlamalıyız ki bulutların arkasında hava hep açıktır.

25 Ekim 2009 Pazar

Yeni bir safha, yeni bir sayfa, yeni bir başlangıç

Yine yeni baştan başladık buradaki günlere. Artık Cezayirdeyiz yeniden. İki gün oldu daha geleli.Yani aslında kaldığımız yerden devam ediyoruz tabi ama farklı bir şirketle ve farklı bir yerde. Henüz ev bulamadık. Hala eski evimizdeyiz. Evimizde her yer her yerde. Toplanma telaşındayız. Bugün eşimle şirkete geldim. O yüzden nete girebiliyorum. Burada kaldığımız evdeki internet bağlantımız şu anda kesik. Şirket iflas ettiğinden internetimiz kapandı. Yakın zamanda taşınabilirsek eğer cezayir telekoma da başvuru yapacağız bir an evvel bağlatabilmemiz için.

Burada işlerin ağır ilerlediğinden bahsetmişimdir daha evvelki yazılarımda. Emlakçıya gittik bugün burada ajans diyorlar. Adamlar sanki müşteri istemiyorlar. Türkiyede olsa kolunuzdan tutup evleri göstermeye giderler zorla burada tam tersi. Aradıkları kişilere ulaşamıyorlar randevu alamıyorlar. Sabah erkenden geldik ama hiçbir yer göremedik. Ancak akşama ve yarına randevu verdiler. Neyse artık beklemedeyiz napalım.

Türkiye tatili çok güzel ve uzun geçti bu sefer. Herşey güzeldi. Tabi yine gidemediğimiz çokça yer ve göremediğimiz bir sürü arkadaşımız oldu tabi. Bir dahaki sefere erteleyip döndük. Şimdi onca güzel zamandan sonra yeniden alışmak zor oluyor buralara. Ama tuhaf bir şekilde özletiyor bu şehir kendini. Tilki ve kürkçü dükkanı misali yaşıyoruz bu sıralar hayatımızı. Ne kadar ara versek de dönüp dolaşıp geldiğimiz yer burası. Bir de evimizi bulsak yerleşsek stresimiz gidecek yükümüz azalacak. O zaman işte daha güzel olacak. Güzel yemekler yapacağım evimde ve yeni bir sürü şey. Önce derleme toplama safhası var tabi güzelce sonra biraz dinlenme ve huzur dönemi ardından da herşeye bodozlama girişme safhası. Yeni bir adlandırmayla miguellik günleri. Bu miguel bilenler bilir eskiden yalan rüzgarı adlı dizideki uşaktı. Dilimize dolandı öyle kaldı. Annemle aramızdaki şifrelerden biri. Ama tabi artık cümle alem biliyor. Kadın olmak zor zanaat. Sürekli bir iş güç koşturmaca temizlik derleme toplama yarına ne yemek yapsam düşüncesi. Hele bir de çalışan bayansan üstüne üstlük bir de çocuk sahibiysen hayatta bir level atlıyorsun adeta. Bu level'ın adı işte o miguellik döneminin devamına eşdeğer. Biz türkiyedeyken annemin miguellik dönemi artık son safhasındaydı. Sürekli yemek yap bulaşık yıka sil süpür temizle. Ben rahattım tabi tek çocuk olarak. Gezdim dolaştım ee sanmayın hep yan gelip yattım yardım da ettim tabi ara ara. Ama şimdi buraya dönünce benim miguellik dönemim başladı. Yakında ben de taşınma işlerimizle miguellik dönemimin nirvanasına ulaşacağım sanırım. Herkes bana bu günler için şans dilesin. Çabucak bitsin ve rahata erelim..Kocaman sevgiler. Artık daha sık yazabilmek ümidiylee..Tabi evimize ne zaman taşınırız netimiz ne zaman bağlanır orası hala muamma..

2 Ekim 2009 Cuma

İzmir'in ılık akşamında


İzmirdeyiz bir haftadır. Havalar da pek güzel. Her günümüzü değerlendirmeye çalışıyoruz. O yüzden her yazımda bloguma yazacağımdan bahsediyorsam da yazamıyorum. Yazamayışım yazmak istemeyişimden değil ama sadece sanki zamanımı bilgisayar başında boşa harcıyor gibi hissediyorum. O kadar da alışmışım ki aslında yazmaya üzülüyorum ekranı açtığımda hep aynı ,yazıyla karşılaşınca. Bunu yaşayanlar bilirler. Günlük koşturmacanın içinde de yazamayız bazen, veya sadece yazmayız hiç nedensiz. Öyle anlar gelir arada sırada. Şimdiki de ona benzer bir bakıma. Durup durup yarın diyorum olmuyor. Neyse işte şimdi yazıyorum..


Günlerimiz huzurlu geçiyor. Memlekette olmanın verdiği bir iç rahatlığı var. Gitmek için yeni şirketimizden haber bekliyoruz. Şimdiden gittiğimizde neler yapacağımızı düşünüyorum. Ev bulma ve taşınma durumlarımız var malum. Yeni evimiz nasıl olacak acaba diye düşünüyorum. Sonra günlerim nasıl geçecek, neler yapacağım. İlk iş bir kursa başlamak olacak bu sefer belki de bir hoca tutmak eve. Duruma göre değerlendirme yapacağız artık. Özlem kısmını düşünmemeye çalışıyorum. Burada ne kadar çok kalırsak o kadar alışıyoruz tabiki. Sanki hiç gitmemişiz veya gitmeyecekmişiz gibi geliyor. Herşey kaldığı yerden devam ediyor. Eniştem de hastaneden çıktı artık evde. Daha da iyiye gidiyor bunun için de ayrıca seviniyorum. İzmirde olduğumuz için annemleri şimdiden özlemeye başladım. Döndüğümüzde onların yanında da bir müddet zaman geçirmek çok istiyorum. Güzel bir plan yapabiliriz umarım.


Bunların haricinde şu sıralar en çok düşündüğüm şey doğum günümün geliyor olması. Ekim 11 geliyor. Hızla hemde. Koşar adım. Çocuklar gibiyim. Eski günlerde olduğu gibi günleri sayıyorum. Umarım o zamana kadar kalırız diyorum. Eğer o zamana dek çağırmazlarsa iş için burada ailemle ve arkadaşlarımla olmak büyük bir mutluluk olacak benim için. En güzel hediyem olacak doğum günümde.


Blogdaki arkadaşlarımla görüşmek için pek fırsatım oolmadı bu sefer. Sadece Ankaradayken Pino ile görüştük bir öğlen tatilinde. Son derece keyifliydi. İzmite döndüğümde Alev ve Ella ile de görüşmek istiyorum aslında. Umarım zaman yaratabilirim.


Şimdilik bu kadar yazıyorum. Yarın arkadaşlarımızla Şirince'ye gideceğiz gezmek ve o harika yeri yeniden görmek için ardından da Urladaki yazlıkta mangal yapacağız planımız bu. Havaların güzelliğinden istifade edip denize de girmeyi istiyorum umarım bu hayalim suya düşmez benim yerime. Bir dahaki yazımda fotoğraflarla anlatacağım haftasonumuzun nasıl geçtiğini..Herkese kocaman sevgiler benden..Mutlu kalmaya devam edin...
p.s:illustrasyon google dan alınmıştır