(Belki okumayanlar vardır diye okur okumaz yazmak istedim ben de. Yine harika anlatmış. En önemli olanı, yerinde yazmış Yılmaz Özdil...
Mutlaka okuyun
Bir zamanlar bende öğretmen oldum kısa bir süre için. Öğrenme sürecinin hiçbir zaman bitmeyeceğini bilen biri olmamın haricinde öğretme imkanı da buldum taze beyinlere o en değerli bilgileri tarihi, coğrafyayı, edebiyatı, matematiği, ama sadece bunları mı körü körüne. Tabiki hayır. Biz de herşeyi ezberledik zamanında, nasıl söyleniyorsa biz de öyle söyledik. Düşünmedik bu neden böyle diye. Benim tek şansım çok soru soruyor olmamdı. Hep neden böyle derdim. Belki de çok detay düşündüğüm için neden nasıl diye matematiğim hiçbir zaman iyi olmadı hep sözele çalıştı kafam aradığım yanıtları kelimelerde buldum. Bana da çocuklarım hiç soru sormadılar ilk başta sadece dinlediler. Ben onlara sormayı öğrettim, korkmamayı, bir zamanların söylencesiyle parmak kaldırmayı, derse katılmayı ve istemeyi. Bizim kafamıza vurulurdu yapamadık diye okulda, parmak kaldırıp anlamadım deyince kızılırdı bağırılırdı yine mi anlamadın denirdi ya da işte onun gibi azarlamalar olurdu. Herkes soru sormaya korkardı, anlamadan geçer bir daha da üzerinde durmaz , sadece ezberlerdi. Ben her defasında inatla parmak kaldırırdım. O zaman bana hep gülerdi arkadaşlarım laf işitiyorsun ama hala parmak kaldırıyorsun diye. Şimdilerde bile hala söylerler o zamanlar böyle yapardın diye. Ama o benim şansımdı. Üzülür bozulurdum biraz ama yine kaldırırdım parmağımı; ben anlamadım, neden böyle derdim. Şimdi iyiki de yapmışım diyorum. Soru sormayı, düşünmeyi, irdelemeyi, eleştirmeyi öğrendim ben taa o zamanlarda. Şimdinin çoğu gencinde olmayanı.
Öğretmenlik yaptığım okulda gördüğüm manzaraya nasıl da şaşıp kalır kızardım içten içe. Bir şey de yapamazdım söylenmekten başka. İlkokul öğretmeni bir kadın bütün gün masada oturur çocukları sadece susturmaya çalışır yada tahtadakileri yazdırırdı. İki kelam konuşsanız konuşamazdı gel gelelim öğretmen olmuş kendisi. Çocukları sevmezdi bile. Çocuk sevmeyen insandan öğretmen mi olur allah aşkına. Bir kere kendini sevmeyen başkasını sevebilir mi? Bana çocukları seviyorum, çabalıyorum, değiştirmeye çalışıyorum, onlarla oyunlar oynuyorum diye lakap takmışlardı sevgi kelebeği derlerdi. Ama o ortamda yadırgandığım içindi bu belki de. Benim gibi 3 arkadaşım vardı onlardan öğrendim ben de tabi pek çok şeyi. Birlikte birşeyler yapmaya çalıştık. Gerisi hep hikaye. Bir kere öğretmene saygı denen şey artık yok. Kandırmayalım kendimizi. Ben hala öğretmenlerimi görünce bir kelimemi bin defa tartar öyle söylerim, saygıda kusur etmem, yanlarına gideceksem yakamı başımı düzeltir kendime çekidüzen veririm. Anne gibi bir şey bence öğretmen. O zaman bunu öğrendim ben taa ilkokul zamanlarındaydım, üniversite de bile öyle hissettim. Hep değer verdim ve onlar da bana değer verdiler. Çok şanslıyım bu konuda. Ve bu yönümle kendimi hep sevdim.
Herkes öğretmen olmamalı bence. Bir bilince sahip olmak gerekiyor öğretebilmek için. Kendi doğrularını çocuklara iğneyle deşer gibi akıllarına sokmamalı öğretmenler. Sadece türkçeyi matematiği öğretmemeli kuralları şifreleriyle; kelimelerin büyüsünden bahsetmeli, rakamların ihtişamından, hayatı sorgulamayı, düşünmeyi, yaşamı sevmeyi, insan olmayı öğretmeli. Şimdi onlar da tembellik peşinde, diğerlerini evde ana baba öğretsin ben dersimi öğretirim müfredatı uygularım çeker giderim mantığındalar. Çocukların içinde bulundukları dünyaya hapsolmalarını istiyorlar adeta ve onlara ümit vermiyorlar orayı terkedebileceklerine dair. Çoğu çocuk -ki bunu gerçek bir örnekten alıntılayarak yazıyorum- hayal kurmayı bilmiyor. Çünkü onlara zaten sen okusan nolur, burdan bir yere gidemezsin, gitsen de adam olamazsın işte ancak ya çırak olursun ya serseri diyorlar kızlardan da sadece ev kadını olabilir zaten. Onların içindeki isteği de öldürüyorlar. Hep hayal olsun da demiyorum hayatları. Hayalden hayatı ne yapsınlar..Çocukların büyük hayalleri olup onlara ulaşamayınca da bedbaht olmalarını istemiyorum. Sadece yapabileceklerini bilsinler istiyorum, onlara olanaklar sunulsun. Hani derler ya ne oluyorsa bu hayatta çocuklara oluyor diye ne kadar da doğru. Biz çocukken oluyor ne oluyorsa sonra da onlar bizimle birlikte büyüyor. Hep yanımızda dibimizde tüm hayalkırıklıklarımız, tüm yanlışlarımız, eksiklerimiz, yapamadıklarımız. Ama bilmeleri lazım ki sadece yaşıyor olmanın kendisi bile güzel. Hayatı ufak şeylerle güzelleştirmeyi beceremiyorsak ne anlamı kalır ki tüm yaşananların.
İçinde sevgiyi barındıran gencecik ve toy bir öğretmenin, kriz geçiren bir kıza söylediği sadece iki kelimesi ona iyi gelebiliyorsa ve ona tüm gücüyle sımsıkı sarıldığında korkmadan herşey iyi olacak diyebiliyorsa işte o zaman bir şeyler yoluna giriyor demektir. Ve tabi onda o bilinç varsa.
Öğretmenlerimi hep çok sevdim, hala da sevgiyle anıyor, özlüyor ve seviyorum. Hepsinin öğretmenler günü kutlu olsun bütün öğretmenlerimin ve öğretmenlerin. Hala bazı şeyleri düzeltmek için yapılabilecek çok fazla şey var. Unutmayın ve unutturmayın!