Bugünü Jay Jay Johanson günü ilan ettim gibi bir şey oldu. En sevdiğim ve benim için özel olan Poison albümü sayamadığım kadar çok dakikadır kulaklarımda çınlıyor. Tam da bugün için yapılmış sanki tüm şarkıların hepsi. Bilse beni tam da şu anda ne kadar iyi ettiğini, önemser miydi acaba?
Bugün pazar. Herkes için pek manalı bir gün. Benim içinse gayet sıradan. Ama Türkiye'de pazar keyfi yapanları düşünmeden edemiyorum. Ne mutlu onlara diyorum. Şu an kendilerinin yerinde olmak isteyen biri var burada. Hava yağdı yağacak gibi bugün, karar veremedi. Artık o kadar benimsedim ki yağmuru yağmadığında sanki en kıymetli arkadaşım araması gereken anda aramıyormuş gibi hissediyorum. Oysa şimdi bu güzel coğrafyanın göbeğinde olabilmeyi çok isterdim. Şehrin o mavi beyaz sokaklarında dolaşmak, minik kafelerinde tuhaf tatlı kahvelerinden yudumlamak, biraz deniz havası almak ve insanların yüzlerine bakmak isterdim. İnsanın istediği zaman istediğini yapabilmesi mühim şeymiş, kısıtlı özgürlük diye bir şey de varmış bunu da öğrendik, tecrübe ettik. Bu özgürlüğün adı özgürlükse bilmem gerçeği için hangi kelimeyi kullanmalıyım.
fotoğraf: tugbatekeli
Paris hayatımda bir dönüm noktası oldu. Ama fazlasıyla değişik. Fas veya Tunus gibi değil. Orada kelimelere dökemediğim bambaşka bir şey hissettim ve o hissi çok özlüyorum. Sessizce, etrafı dinleyerek, rahatça dolaşmak istiyorum sokaklarında ve kimseyi umursamadan, gülümseyerek, insanlarla selamlaşarak ve sanatsallığı karşısında ağzımı kocaman açarak!
Kitaplarımı böyle günlerde daha çok özlüyorum. Her birine dokunmak, koklamak istiyorum. Hepsinde parça parça satırlar okumak ve kafamdakilerle yoğurarak sevdiğim defterlere renkli kalemlerle notlar almak istiyorum. Çimen kokusu içinde, tabiri caizse güneşin alnında, üzerimde tiril tiril elbisemle kitapların o sihirli dünyasına varmak istiyorum.
fotoğraf: tumblr
Bilmem ki ne kadar oldu bisiklete binmeyeli. 3 sene? 5 sene? Oysa ben bisiklet tepesinden inmeyen bir çocuktum. Çok özlüyorum bisiklete binmeyi. Bugün özellikle o istek azı veriyor bana çünkü binebileceğim hiç bir yer yok ne yazık ki etrafımda. Sırf bu yüzden bile gitmeyi isteyebilirim! Neden geldin derlerse sadece bir tur atmak için diyeceğim...
Yollarda olma halini özlüyorum bugün. Bir otobüsle varmayı heyecanla arzuladığım yere varacakken üzerinde yol aldığım asfaltın kokusunu, hızlı hızlı geçen güzel manzaralara daha çok bakma isteğini, otobüslerde ikram edilen dandik yiyecekleri, molada heyecanla karıştıracak bir şeyler bulmak için kendimi hediyelik eşya dükkanlarına atmayı özledim. Otogarları daha çok seviyorum hava alanlarından. Hava alanları daha robotik çünkü ama tren ve otobüs garlarının ayrı bir ruhu bir hikayesi var.
Bir de canım ne isterse yapabilmeyi özlüyorum. Dilediğim malzemeleri bulabileceğim marketlerin ulaşabileceğim kadar yakınımda olmasını, imkansız yiyecek diye bir şeyin olmaması halini yaşamayı, bol yeşillik ile günü geçirmeyi, gerekirse dibine kadar abanmayı ve ağzımı kocaman lokmalarla doldurmayı, o kadar tokluğa rağmen yine de burnuma gelen waffle kokusunun beni cezbetmesini özlüyorum.
fotoğraf: tumblr
Kelimelerimi o çıtırtı eşliğinde hayata geçirmeyi ne çok seviyorum. Çocukken annem beni iş yerinde götürdüğünde bile masanın başından kalkmak istemezdim ki sırf daktiloyu elleyebileyim diye. Yazları denizden geldiğimde duşumu aldıktan sonra ya da bazen vücudumdaki tüm tuza rağmen yatağa uzanıp daktilomda yazılar yazmayı özlüyorum. Sonra delicesine bir çocuklukla, oyuncak hayvanlarımı da plaja götürüp insanların maskarası olmayı da özlüyorum. Çünkü mutluluk böyle zamanlarda daha çok sarıyor insanı en saf haliyle.
fotoğraf: tumblr
Minik bir kedinin büyümesini izlemeyi özlüyorum. Onun kurabiye kokusunu, pembe ve yumuşak minik bezelyeler gibi patilerini, o pamuk göbeğine dokunmayı, gece viyaklamaları ile uyanmayı, annesini emerken çıkarttığı cok cok ses ile mutlu olmayı özlüyorum. O koruma iç güdüsünün verdiği iç gıcıklamasını, o dopdolu saf sevgiyi ve hayatın ne büyük bir mucize olduğunu görerek kavramayı özlüyorum.
Özlemek hayatı her anında var. Şiir yazdığım günleri de özlüyorum elbet ama en çok da gecelerin içinde olmayı özlüyorum. Şimdi istesem de geç vakitlere kadar oturamıyorum, otursam da yaptığım şeyler eskisi kadar yaratıcı olmuyor nedense. Sanırım yaşlanıyorum. İçimde bitmek bilmeyen bir açlık var, hayat katılma açlığı ve bildiğimiz açlık, her bulduğunu yeme halindeyim. Bilmem yakında balon balığına döner miyim. Bende birazcık hırs olsa ahh Tanrım neden bu kadar hırssız biriyim ki ben!
Bu sıra beni en çok mutlu eden şey arkadaşlarımdan gelen kartlar, mektuplar. İlaç gibiler, mutluluk veren renkli güzel haplar sanki her biri. Ne çıkacak diye içinden o zarfı hem bir an evvel açmak istiyor hem de olabildiğince ertelemeye çalışıyorum büyüsü bozulmasın diye. Bir garip hallerdeyim yani. Şimdi çooook sevdiğim turuncu saçlı arkadaşım bir güzel etkinlik başlattı. Detaylar için Saçaklı'nın Not Defteri adresine tıklayın hemen. Hazırlanın! Panolarımız harika objeler, resimler, fotoğraflar v.s ile dolacak. Panosu olmayanlar edinsinler hemencik. Benim panomda biraz yer açmam gerekecek anlaşılan. Olsun açarım ki...