Bugün de akşam oldu. Her yer sessizliğe gömüldü, bir anda hemde. Onca koşturmacanın ardında ofis de bir başına artık. Boşluğun ortasında ağır gövdesiyle sakince duruyor. Hoş bir başına sayılmaz evet, ben hala buradayım ama olsun. Bazen densiz kamyonlar korna çalıyorlar kızıyorum ama sonra en azından yaşama dair bir işaret oluyorlar diyorum kendi kendime. Çünkü yaşamın ilerlemediğini sandığım günler de oluyor. Rutinin içerisinde anlaşılmıyor dün nasıldı bugün nasıl.
Artık sabahları sisli bir güne uyanıyoruz. Uzunca bir zaman da geçmek bilmiyor o yoğun sis perdesi. Sise girerken biraz tedirgin oluyorum, kaybolacakmışım gibi geliyor ama bir kere girmeyegör sihre kapılmak gibi tuhaf bir his yaratıyor insanda. İçindesin ama farkında değilsin, bir o kadar berrak sanki etraf, bir de hafiften bir yanık kokusu çalınıyor insanın burnuna; dünden kalma kızarmış ekmek kokusu gibi aynı.
Bazen gök deliriyor. Türlü oyunlar ediyor bize, güneşi saklıyor kimi zaman, bazen de her şeyi onun ellerine teslim edercesine çekiliyor karanlık kıyılarına dünyanın. Belki de en çok böyle zamanlarda seviyorum bu coğrafyayı. Alacakaranlık derler ya güneş battıktan sonraki ve doğmadan hemen önceki zamana, işte öyle bir an bu fotoğrafı çektiğim an, araf gibi biraz da, ne gündüz ne gece. Biraz da ben gibi...
Afrika çiçekleri derdim önceleri bu güzelliklere. Meğer burada gördüğüm pek çok çiçek aslında Türkiye'de de yetişiyormuş. Kimi zaman rast geldiğim de oldu. Yine de burada daha kendilerine has bir havaya bürünüyorlar sanki. Bir ressamın elinden çıkmışçasına muntazam ve göz alıcı gerçeklikte. Yanında da birkaç sıra portakal, limon ve turunç ağacı duruyordu ki adeta bir kamp havası veriyordu insana ortam. Öyle sıcak hisler yakalayabildiğim yerler fazla değil burada. Her yerin kendine has dokusunu severim ama içime işleyen azdır, yani yaşayıp gördüklerimin yanında azlar. Ömrümüzden günler gidiyor ya hani o yüzden işte!
Böyle bakacağım ben yarın güne, içimden öyle geçiyor şu anda. Biraz atarlı ama sevecen. Bakınca insana mutluluk da veriyor ama biraz düşündürüyor da :) Canım pisiciğim benim pek hoşlanmıyor fotoğraf çekmemden. Onun için rahatsız edici olan şeylerin arasında spreyler, elektrikli süpürge sesi, bir de fotoğraf makinesi var. Arada uğuldayan rüzgar da korkutuyor unutmayayım onu da. Şimdi gidip ona kocaman sarılacağım. Ofisten geç çıktığımda hava da kararmış oluyor artık, evde karanlıkta kalmasını sevmiyorum. Arabanın farlarını yakıp söndürüyoruz bahçeden geldik diye, hemen cama çıkıyor. İşte günün belki de en güzel anı o an oluveriyor hemen.
Pazar, pazartesi ve salı böyle hızlıca geçip gitti işte. Pazar günü yazmak çok içimden geldi aslında ama başlayıp devam edemedim. Artık haftanın bitmesine sadece iki gün kaldı diye daha mutluyum. Bir günlük tatiller dinlendirmekten çok yoruyor, özellikle de beni. Çok fazla kitap da okuyamıyorum bu sıra ama en azından bolca yazıyorum. Yazmak belki de bana en iyi gelen şey burada. Keşke ruhuma iyi gelen şeyleri hep yakınımda tutabilsem. Bir de memleket hasreti çöktü ki omuzlarıma. Oradayken türlü bahaneler bularak uzaklaşmayı arzu ettiğim güzel İzmit şimdi burnumda tütüyor. Dile kolay bir sene oldu gitmeyeli. Sokaklarını, kocaman çınar ağaçlarını, mis gibi çıtır simitini, pofur pofur pişmaniyesini, ıslak hamburgerini, eskimeyen çocukluk anılarımı, tarihin içindeymiş gibi hissettiren eski binalarını özledim. İnsanın anıları neredeyse orası gerçekten de özel oluyormuş. Hani doyduğun yer derler ya yaşamak denen şey böyle zor olmasaydı doğduğun yerden daha mühimi olmazdı kesinlikle! Nereye gidersem gideyim kalbim hep anılarımla memleketimde olacak...
Efkar sarmış seni biraz. Memleket havasını sevmeye çalışıyorum ben de burada ama sevemiyorum. Belki bir müddet başka ülkelerde yaşasaydık bunu anlamamız kolay olurdu. Burada işler öyle karışık ki! Biraz önce yolun karşı tarafına geçmek için arabada on beş dakika bekledim, kimse yol vermedi. Ben de karşı yola geçebilmek için ileriye doğru gittim arabamla, ilerdeki döner kavşaktan zorla döndüm. Döner kavşakların içindeki arabaların dönme önceliği bir tek yaşadığım bu ülkede yok sanırım. Öncelik kimin daha cesur olduğunda.
YanıtlaSilSen uzaklarda memleket hasreti çeker, gövdesi kocaman ağaçları düşlerken, burada o kocaman ağaçları kesiyorlar. Eskimeyen çocukluk anıları var ya, haklısın! Hiç sekimiyor o anılar. Benim hatırımda da yan evin kocaman bahçesinde her bahar yeşillenen papatyalar, dallarından sarkan şeftaliler, erikler, dut ağacının altına serilen eski çarşaflar var. Şimdi anılarımın yerini kocaman, şekilsiz apartmanlar aldı. Beraber o bahçelerde oynadığımız arkadaşlarım nerede bimiyorum. Kime sorsan öyle der diye düşünüyorum ya, büyükler gidince bu dünyadan oynadığımız tüm o yeşil bahçeler de gitti.
Bak, benim de karanlık yanım yakınlarıdaymış, gördün mü? Sana umut dağıtacağıma, başının üstündeki kara bulutları dağıtacağıma neler söylüyorum sana?
Hadi güzel bir çay al eline. Defterini de önüne koy. Başla yazmaya!!
Sevgiler sana :)
Özlem;
Silne güzel tespit etmişsin, efkar sardı valla evet. Yakın zamanda egoist blog'da olduğu gibi kendim için bir efkar karması yazmayı planlıyorum, çünkü şarkılar gerçekten iyi geliyorlar böyle durumlarda. Orada herşey eskisinden epey farklı artık biliyorum, neyse ki memleketimdeki o kocaman ağaçlar hala yerinde, gidince huzur doluyorum altlarındaki banklarda soluklanırken. Yol konusuna değinecek olursam ahh buradaki trafik denen şeyi ve sürücü denilen insanları görmen lazım, oradaki hallere şükrediyor insan. İyi ki çocukluğun güzel hatıraları var. Ya o güzel hatıralara sahip olamayan insanlar? Ahh onlar için ne zordur kimbilir. Dediğini yaptım ve arkadaşımın Ankara'dan mektupla gönderdiği portakallı tarçınlı şahane çaydan yaptım kendime. Biraz da şiir olsaydı yanında harika olurdu ama olsun, idare ediyor. Yazayım biraz daha en iyisi ben, hem güneş de çıktı, keyfim yerine geldi çokça.
Sevgiler benden de sana:)
Herşeyden önce, ilk fotoğrafına yorum yapacağım :) Yol fotoğraflarını çok seviyorum çünkü. O yolun evime gittiğini, o anda orada olduğumu düşünürüm her birinde. Bu sisli, toprak yol da evime gitse diye düşündüm bir an. Çok içime işledi. Sisi de seviyorum ben. Bir an ürkütücü olsa da, dediğin gibi içine girdikçe o dumanlı hava esrarlı geliyor insana. Ahh Tuğba, bugünkü yazın bu müzikle birlikte, efkarlı geldi. Uzaklara götürdü beni. Takıldım kaldım o sisli yolda. Biraz kaybolayım istiyorum o sisin içinde :)
YanıtlaSilDenizcim;
Silİlk fotoğraf bende de ayrı bir yer etti inan. Bakıp seviyorum fotoğrafı. Yolda olmanın verdiği o güzel hazzı özlüyorum hep. Ben de sisi seviyorum artık. Eskiden öyle çok da sevmezdim doğrusu ama eşim bana sevdirdi. Gerçekten de eşler uzun yıllar birlikte olunca birbirlerine benziyorlarmış şimdilerde bunu daha iyi anlıyorum. Bir değişim bir dönüşüm oluyor resmen. Efkarlı bir yazı olduğu doğru ama arada böyle şeyler de yazmak icap ediyor herhalde. Bende hep yollarda olmak istiyorum bu sıra, içimde bitmek bilmeyen bir gitmek arzusu var, hele bir de böyle yollar olunca...
2015 yılında güzel nedenlerle yolculuklar yapalım inşallah, güzel anılar keyifli fotoğraflar biriktirelim.
Sevgilerimle
fotolar çok güzel amaaa :) o öykünün devamını da yazdıım :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim:) Böyle haber vermene seviniyorum bazen kaptırıp bakamıyorum çünkü bloglara:( Hemen geliyorum bakalım öykünün devamında neler oluyor:)
Silbaksana sisin ordan yeni yıl fotosu koysana yaa. sokaklar felan ışıklar nası oluyooo görsek yaaa :)
YanıtlaSilŞimdi şöyle diyim burası müslüman memleket ya bu yüzden kutlama olmuyor:) Zaten biz de hiç görmedik. Yılbaşından bir gün önce dışarı çıktım her zamanki gibiydi sokaklar dükkanlar, bir tane bile süs yoktu. Yeni yıl ruhu hiç uğramıyor ne yazık ki buralara o yüzden foto da yok malesef. Ama netten bakarım bulursam yazarım bi yazı...
Sil