18 Eylül 2010 Cumartesi

Minişlerden yeni kareler

Bizim minişlerimiz artık büyüyorlar yavaş yavaş. Tabi henüz çok bir şey farketmedi ama gözleri açıldı, hafiften doğrulabiliyorlar ve yavaşça ilerleyebiliyorlar. Bunları yakından görebilmek, gün gün izlemek harika bir duygu gerçekten..Yatışları da çok güzel ya nasıl da rahatlar..


Minik Safranım da son derece masum. Güzel patileri o kadar tatlı ki..Sanki en çok o süt kokuyor gibi. Ayrıca baygın bakışları da beni ona daha da yaklaştırıyor..Tabi dişi olma ihtimali de onu daha çok sevmemde en büyük etken..

Bu da kendisiyle aynı renkte olan halımızda ikinci gezintisini yaparken. Onu da kendi gibi bir şey sanmıl olması yüksek ihtimal. Yine de çok yadırgamadı badi badi adımlarla kaplumbağa hızında ilerledi..


Bu son iki fotoğrafta da birkaç şebeklik yaptıralım dedik bizim bebeklere. Korkmasınlar diye de hemencik alıverdik şeffaf tabağımızdan. Aslında sevdiler bile diyebilirim sanırım..Pembe göbüşüyle de beni çok güldürdü tesbih..Şimdilik en sıcak kanlı ve uysal o gibi duruyor. İlerleyen zamanda diğerlerini de yakından tanıyacağız.Umarım siz de sevmişsinizdir..

16 Eylül 2010 Perşembe

Tunus tatili bölüm 2; hediyelik eşyalar, dükkanlar

Tunusta en çok şaşırdığım şeylerden biri de bir sürü baykuş objesi bulmak oldu. Hepsi birbirinden tatlıydı. Dayanamadım zaten en sağdaki beyaz olanı aldım.

En çok beğendiğim diğer şeyler ise mozaik kaplama olan hediyelikler oldu. Zaten duvarlarda da bolca görmek mümkündü mozaikleri. Yalnız dünyanın sayılı mozaik müzelerinden biri olan Bardo müzesini göremedik o yüzden üzüldüm. Belki bir dahaki Tunus gezisinde..Müze hakkında bilgi almak isterseniz buraya bakabilirsiniz.
Bu heykelciklere de ayrıca bayıldım. Neden almadım diye kendime soruyorum şu anda. Ama herşey o kadar güzeldi ki hangi birini alacağını şaşırıyor insan..
Bunlar da geleneksel tunus tabakları. Desenleri son derece güzel.Ve tabaklar oldukça kullanışlı. Ben en çok sağ fotoğraftaki kapı şekilli kahvaltılıkları beğenmiştim..


Soldaki fotoğraf Sidi Bou Said'in evlerini tasvir eden bir biblo..Yanında Tunus işi bir ayna, meşhur Tunus bebeklerinden bir tane, bolca rastlalayacağınız geleneksel el yapımı kafesler. Bu kafesler dekorasyon amaçlı da olabilir tabi ya da kuşunuz için alabilirsiniz. Bir de hiçbir zaman vazgeçemediğim minik; işli kutucuklar..Küpeler için ideal bir saklama objesi olabilir.
Bunlar da Hammamet'in meşhur yaseminleri. İnanılmaz kokuyorlar. İnsan kendini cennet bahçesine düşmüş gibi hissediyor ve odanıza aldığınızda her yere o muhteşem kokusunu yayıyor. Bunlarda taç yapıp da satıyorlar turistler için.
Bu sarman kedicik de Sidi Bou Said sokaklarının uykucu kedisi. Nasıl da pofuduk şu tipe bakın. Yanından geçmemize rağmen uykusundan bir anlığına uyanmadı.

Sidi Bou Said sokaklarındaki bir sürü hediyelik eşyacıdan sadece biri. Ve biraz da gözü tok bir satıcıydı. Normalde epey indirim yapıyorlar ama bu adam kuruş inmedi turisti bol gördüğü için.


Pek görülmüyor yakın çekim olmadığı için ama baykuş motifli bir kolye vardı elimde. Küçücük bir şey olmasına rağmen şaşırtıcı derecede yüksek bir fiyat çektikleri için alamadım tabi..Ama bir sürü baykuş objesi görmek bile bana yetti de arttı bile:)

Tunus için tavsiye edeceğim, en çok beğendiğim yer Sidi Bou Said oldu. Daha sonra Hammamet, Carthage ve en son da Tunus merkez oldu. Eğer vakit bulabilirseniz Bardo müzesini ve Medinayı da gezmeyi ihmal etmeyin derim ben..

Bir sonraki yazılarımda da sırasıyla Otelden, merkezden ve Tunus'un vazgeçilmezi kapılarından bahsedeceğim..

15 Eylül 2010 Çarşamba

Benim miniş kediciklerim vaaaar


Benim küçük sıpacıklarımın gözleri açıldı artık. Bir tanesininki tam diğerleri daha yarım. Her geçen gün büyüyor tombikleşiyorlar. Ama hala tir tir titriyor korkuyorlar. Çok sevimliler..

Safran çok tatlı. Onu nedense ayrıca seviyorum. Sarı olması da sevimliliğini artırıyor sanırım. Mis gibi de kokuyorlar aynı fırından yeni çıkmış kurabiye gibi..

Bu bağırma halinde olan ama sesinin çıkmadığının farkında olmayan tesbih suratı pek tatlı ama biraz yaramaz.

Sanki annelerinin sadece bir tane memesi varmış gibi üçü birden bir memeye hücum ediyorlar. O kadar komikler ki izlemeye doyamıyorum.

Kucağıma alınca nerde olduklarını şaşırıyorlar. Yine de uslu sayılırlar. Bakalım biraz daha büyüdüklerinde ne olacak.
Bu da ilk halı üzeri deneyimleri. Kutu evlerinin yumuş battaniyelerini ters yüz ederken onları ilk kez halıya koyduk şaşırdılar..

 
Yerim ben onu pamuğum benim. Masul bakışlım..Hemencik büyü de oynayalım..

13 Eylül 2010 Pazartesi

Tunus tatili bölüm 1; genel görünüm

Nihayet yazabiliyorum yine. Blogumu özlüyorum yazmadığım zamanlarda. Bazen netimiz yazmaya el vermeyecek kadar yavaşladığında herşey aklımdan uçup gidecek diye korkuyorum. Oysa biliyorum bir kere başlayınca devamı geliyor.

Böyle pat diye bir giriş olacak ama Tunus'a tek kelimeyle bayıldık. O kadar düzenli, temiz, turistik ki. Bu kadar güzel olabileceğini beklemiyorduk doğrusu. İnsanları çok güleryüzlü bir kere. Turist görmeye alışkın oldukları için de çok iyiler, anlayışlılar. Turistler genelde araba kiraladıklarından ve bu arabalar mavi plakalı olduğundan direk tanıyorlar ve hep yol veriyorlar yabancı olduğunu bilerek. Çok fazla italyan turist var. Son derece modernler. Merkezdeki binalar Cezayir dekilere benziyor ama hepsi o. Onun dışında son derece gelişmiş. Ne taraf kafamızı çevirsek aaa bu da var, aaa bu da mı var diye cümleler kurduk. Örneğin Shell vardı, Total vardı, ki burada en önemli nokta bu benzin istasyonlarında aynı zamanda alışveriş yapılacak minik marketlerin de olması türkiyedeki gibi aynı. Hatırladıklarım arasında başka söyleyebileceğim, teknolojik ürünler merkezi vardı, bir sürü kocaman Carrefour vardı, brillant home vardı, bir çok ünlü markanın devasa yerleri vardı örneği Loreal. Ayrıca Tunus'un Freeshop'una bayıldık. Aynı Türkiye gibi. Her çeşit ürün ve marka mevcuttu. Bir de şu meşhur La Fayette caddesi çok güzeldi görebildiğimiz kadarıyla. Merkezdeki en lüks cadde olduğunu sanıyorum. Biz gittiğimizde bayram olması sebebiyle caddedeki çoğu dükkan ve mağaza kapalıydı ama yine de güzel olduklarını anlayabildik. Zaten Fransa'dan ismini alması sebebiyle belli etti hemen kendini. 

Kalacağımız oteli Booking.com dan seçtik ve rezervasyon yaptırdık. Hiç bir sorun çıkmadı siz de gönül rahatlığıyla kayıt yaptırabilirsiniz. Biz de araştırdık önceden zaten, yorumlara falan baktık. Otelimizden de pek memnun kaldık. Ona da buradan bakabilirsiniz. Dizayn olarak türkiyedekilerden farkı yoktu. Tek eksik bizce yemeklerin çeşitliliği oldu. Ki aslında bu da çok normal birşey. Türkiyedeki yemekleri kim nerde bulabiliyor ki? Yine de lezzetli ve güzellerdi. Garsonlar fazla ilgiliydiler bile diyebilirim. Benim için önemli olmasa da çünkü otelde sevmediğim bir şeydir animasyonlar biraz zayıftı. Oraya kadar gidip gecemi animasyon izleyerek geçirmeyi sevmem doğrusu. Onun yerine kumsalda denizin sesini dinlemeyi tercih ederim. Öyle bir dalga vardı ki zaten denizde neredeyse dalgaların kıyıya vurma sesleri odaya kadar geliyordu. O yüzden epey eğlendik kumsalda. Kocaman dalgalara kendimizi bıraktık, çocuklar gibi kumdan kaleler yaptık, koştuk oynadık..


İyiki gitmişiz diyorum ben. Bir daha bile gidilebilir. Yine de önce Fas'ı da görmeyi istiyorum ikinci sefer gitmek yerine. Belki sonra yeniden gidebiliriz. Netten araştırma yaptım giderken çoğu yazan şey doğru çıktı daha ilk gün bir satıcıyla pazarlık yaptığımızda alacağımız bir malı 80 dinardan hooop diye 10 dinara indiriverdi. Şoka girdik ve gülmekten de kırıldık tabi. Bu yüzden gözümüzü hep açık tuttuk ve pazarlık yaptık sıkıca. Kiminin gözü toktu inmedi biz de inenlere gittik. Çünkü acayip kazıklamaya çalışıyorlar insanı aynı bizimkilerin turistlere yapmaya çalıştığı gibi. Ne kadar da kötü bir şey ve bir türlü vazgeçilemiyor. İnsan kendini tam manasıyla enayi gibi hissediyor. Yalnız Tunus'ta en çok sevdiğim durum fotoğraf çekmeye çalışırken arabaların bile yol vermeleri oldu bana. Bu kadar saygılıydılar yani. Son derece güzel turistik yerleri vardı ki sarı tabelalardan kolaylıkla bulduk yerlerini. Carthage'yi çok beğendik.İnanılmaz huzurlu bir mekan ve evler harika. Bir de çok lüks bir yer. Zaten Tunus kendini hemen belli etti herkesin altında son model arabalar vardı. Polisler bile Alfa Romeo kullanıyorlardı.

Daha bir çok şey var aslında söyleyecek Tunus'a dair ama şimdi biraz fotoğraflara bakın sonra yeniden yazarım ben nasıl olsa;


Sonraki yazılarda oteli, gezdiğimiz yerleri, tunus kapılarını göstereceğim sizlere..

9 Eylül 2010 Perşembe

Tunus'ta bir gün

Şimdi otelimizden yaziyorum bugün ilk defa girebildim yeni yazabiliyorum gunlerimiz pek guzel geçiyor yalnız hava biraz puslu ara ara minik yağmur damlaları dusuyor yine de huzur dolu icim keske hep tatil olsa böyle bir otelde geçse zaman diyorum içimden.dün Tunus'ta aksam iftar vakti her yer kApaliydi o yuzden bugün yeniden gidicez sidi bou Said i de görmek çok istiyorum aynı santorini gibiymiş ve gezi kitaplarında da bolca yer veriliyor özellikle de mavi beyaz evlerine ve işli kapılarına.şimdilik bu kadar denize doğru yol almalıyım.

HERKESİN BAYRAMİNİ KUTLUYORUM.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Tunus yolcusu kalmasın!

Nihayet o beklediğim an kapımıza geldi. Buraya geldik geleli ne Fas'ı ne de Tunus'u ve tabi dibimizde olan birçok güzel yeri görememiştik. Daha çok kısıtlı tatil zamanlarımızdan ve tabi vize sorunlarından dolayı..Bayram tatilini fırsat bilip bu sefer birşeyler planlamayı uzun zamandır kafama koymuştum. Aslında ilk düşündüğümüz yer Paristi. Sonra Duygu ve Ümit'in de bize katılmalarıyla tercihimiz İspanya oldu. Vize işlerine başlamıştık ki önümüze saçma sapan engeller çıktı. Öyle zor prosedürler uygulamak istediler ki. İnanamadık. Yok hayat sigortası yok bankada yüklü miktarda para falan Cezayir de olduğumuz için epey zorluk çıktı. O yüzden biz de yıldık ve Fas'ın genelde bayramlarda Tunus'a oranla daha cansız olduğuna dair bilgilendikten sonra Tunus'a gitmeye karar verdik. Vize sorunu da çözülmüş oldu tabi. Tunus ve Fas'a vizesiz giriliyor çünkü.

İnternetten araştırma yapıp güzel bir otel bulduk Hammammet de. Gezi haritalarına baktık, gidilecek yerleri not ettik. Yarın öğlen uçuyoruz. Bol bol fotoğraf çekmek, denize girmek, güneşlenmek, bir sürü yeni şey keşfetmek için heyecanlanıyorum. Bu sene yapamadığımız tatilimizi de otelimizde yapmış olacağız inşallah zaman yine kısıtlı da olsa. 3 gece 4 gün gidiyoruz malesef. Çünkü normalde burada bayram iki gün. Biz yol durumlarını da hesaba katıp ona göre bir ayarlama yaptık ama keşke bir hafta kalabilseydik. Biliyorum ki oradan dönmek epey zor gelecek.

Tunus'un güzel kapılarını görmek için heyecanlanıyorum en çok, sonra Kartaca'yı, en büyük mozaik müzesi olan Bardo müzesini, mavi ve beyazdan oluşmuş minik bir cennet olan Sidi Bou Said'i görmek için heyecanlanıyorum. O kadar çok fotoğraf çekmek istiyorum ki ve bir o kadar da gezmek..Çocuk gibi heyecanlıyım. Umuyorum ki çok güzel bir tatil olacak. Oradan yazamam sanırım ama denerim. Döndüğümde fotoğrafları ve detayları paylaşacağım ve tabi izlenimlerimi de..Bize güzel gezmeler olsun :) 

Bayramda da yazamayacağım için şimdiden herkesin bayramını kutluyorum. Türkiye de olmak ve bayramın o büyülü havasını derinden hissetmek çok isterdim ama inşallah ileriki senelerde diyorum şimdilik..Herkese mutlu bayramlar..Sevdiklerinizle olmanın, şekerlerin, büyüklerin ellerinin mis kokusunun, memlekette olmanın mutluluğunun tadına varın. Bu anların ne kadar kıymetli ve ne kadar unutulmaz olduğunu hatırlayın..

İYİ BAYRAMLAR...
ŞEKER TADINDA!

2 Eylül 2010 Perşembe

Charlotte doğum yaptı minişlerimizden ilk görüntüler

Bu sabah herşey yiğitin işe gitmek için uyandıktan sonra salonun kapısını açmasıyla başladı. Normalde hemen ayaklarına dolanan charlotte; yiğiti anında es geçip süs olarak holde duran küpün içine girmiş. Odaya geldiğinde bugün doğurabilir dedi bana. Ben tabi uyku sersemi iken anında gözlerimi açtım bu sözleri duyunca. Daha sonra uyanıp hole gittiğimde hala küpün içinde oturuyordu. Birkaç saat sonra çıktı ort alarda gezindi. Daha sonra miyavlayarak beni yanına çağırdı ve küpün yanına doğum için hazırladığım kasaya oturdu, uzunca bir süre karnını sevdim okşadım. Devamlı sevdim ama çünkü ne zaman yanından gitmeye kalksam izin vermedi sanırım 40 dakika onun başında durdum. Sonra arkadaşım geldiği için salona gittim. Kontrol edeyim diye yanına gittiğimde küpün içinden bir koku geldiğini farkettim. Elimi içine soktum tuvaletini yaptı sandım. Bir de ne göreyim biiik biiik diye bir ses ve iki yavru:) doğurmuş meğer bizimki..Tabi hemen panik olarak yiğiti aradım napayım diye. Yiğit geldiğinde onu küpten çıkarttık, havasız ve dar olduğu için. Kasanın içine koyduk..O kadar tatlılar ki hemde mini minnacık..Üç tane yavru olduğunu o zaman daha net gördük. Belki daha sonra yeniden doğurur diye bekledik ama başka gelmedi. Bir tane sarı iki tane de siyah kedimiz var. Anladığımız kadarıyla bir siyah erkek. Diğer ikisi dişi diye düşünüyoruz. Sarı olanın adı SAFRAN, koyu siyah gibi olan SALEM, daha açık siyah ve belirgin kırçıllı olan da TESPİH...İşte ilk fotoğraflar:


Bu da lohusa kurdelemiz heehe:)Hemen buluverdim kutularımın içinden..

Yiğit en çok koyu siyahı sevmiş ben de sanırım sarı olanı. Büyüdüklerinde veririz diye düşünüyorduk ama sanki ayrılamayacak gibiyim :) en azından biri kalır diye düşünüyorum. İlerleyen zamanlarda göreceğiz..

Hala heyecanlıyım ben aman kediler ezilmesin, bişey olmasın diye. Şimdiden sarı ile siyah minik patilerini ittire ittire meme kavgasına başladılar. Pek sesleri çıkmıyor.Yeni fotoğraflarda görüşmek üzere yeniden..
İyiki doğdunuz minişlerimizzzzzzzzz
HOŞGELDİNİZ!!!

29 Ağustos 2010 Pazar

Yeni bir Alger akşamında

Aslında daha evvelden yazılması gereken bir yazıydı fakat yine biraz tembel davrandım ve yazmadım. Bugün artık içimden yazmalısın dedim kendime. Bir daha ne zaman bulacaksın bu fırsatı. 

Tam olarak zamanını hatırlayamadım bir an ama sanırım geçen haftaydı. Cezayir'e gelecek olan bir bayan bana bloğum vasıtasıyla ulaşmıştı. Sonra mailleşmeye ve msn de konuşmaya başladık. Zaten o da benim gibi konuşkan ve sıcakkanlıydı. Mutlaka tanışmalıydık. Yeni bir arkadaş geldi diye çok sevinmiştim yanımıza, yakınımıza. Onlar eşiyle Alger merkezde oturuyorlar. Bir gün ayarladık ve Alger de iftar yemeği için sözleştik. Daha görür görmez kanım kaynadı. İlk görüş önemlidir tabi, ilk izlenim. Zaten restoranttan içeri girdiklerinde birbirimizi tanıma zorluğu da çekmedik, o beni blogdan görmüştü ve biz de onları tanıyalım diye bir fotoğraflarını yollamıştı eşiyle. Güzel bir yemek ve sohbetin ardından. Ki böyle hemencik geçtiğime bakmayın epeyce sohbet ettik birbirimizi tanıdık. Yeni açılan alışveriş merkezine gittik. Amacımız biraz dolaşmak ve yeni açılan bowling salonunda bowling oynamaktı..



Lütfen alışveriş merkezinin giriş kapısına dikkatlice bir bakın. Ben daha önce böyle bir şey görmedim. Saat 21.00 da açıldığı için herkes kapının önünde adeta bir bar'a girercesine bekliyor..Sonra da hurrraaaa...


Burada bowling salonuna girmiş bulunmaktayız. Ama yine kapıda uzuuun kuyruklar bulunuyordu..Neyse ki kendimizi içeri atmayı başardık.

Bunlar da bowling ayakkabılarımız. İçine de naylon torba veriyorlar herkes aynı ayakkabıları giymek durumunda kaldığı için. Çok uyduruk ama buna da şükür diyorum. Burası bizim için sanki bir cennet!

Bu da gittiğimiz restorantta yemeğimize güzel müzikleriyle eşlik eden müzisyenler. Ben çok beğendim. İnternettin iyi olduğu bir zaman sizin için bir video da ekleyeceğim.

Ben bowling topunun gideceği yönü iyice ölçüp biçiyorken:)
Bu da daha evvelki Alger gezimizden birkaç fotoğraf. Onları da paylaşmadığım için daha evvel şimdi koymak istedim..

En sevdiğim fotoğraflarımdan oldu artık bu fotoğrafımız. Yakında buzdolabımızın üzerinde de yerini alacak. Tabi magnetlerden yer bulabilirse kendisine :)

Hepinize mutlu saatler, günler, haftalar diliyorum mutluluk ne de olsa en zor kazanıp en çabuk yitirdiğimiz şey günümüzde! Bu yüzden mutlu zamanların kıymetini bilelim..