27 Kasım 2008 Perşembe
Cezayir'e dönüşüm iptal oldu
25 Kasım 2008 Salı
İzmit'ten
15 Kasım 2008 Cumartesi
Ankara'dayım
11 Kasım 2008 Salı
Benim de çantamdan çıkanlar bunlar
İşte bu benim en çok kullandığım çantam. Türkiye seyahatimizin birinde annem almıştı bana hediye. En çok da öndeki mini mini gözlerini seviyorum.
Gördüğünüz gibi bir tane minik diş fırçam var çok kullanışlı acil durumlar için. Sonra tadını ve kokusunu çok sevdiğim Nivea'nın lip stick i. Lale desenli ilaç kutum, Sevgili Serpil in bana Moskova'dan yolladığı minik aynam, Clinique'in şeftali rengi parlak allığı, Este Lauder'in çoklu ruju ki renklerini ve minik sürme fırçasını çok seviyorum.
Uzun zaman önce aldığım ve hala bozulmadığı için kullandığım Pürel'in el temizleme jeli. Yine Clinique'in bir tarafı ruj bir tarafı da Happy adlı parfümü. Annemin bana hediyesi olan kelebek tokam.
Telefonum mp3 çalarım ve flash disklerim. Mp3 çalarımın önü siyah ama arkası canlı bir mor.
İşte en üstteki Sergül'ün bana Japonya'dan yolladığı kalemim ve kalemkutum. İyiki varsın canım yaa. Hediye için yeniden teşekkürler sana canım. Yanında da mantardan minik hipopotamımım yapışık olduğu not defterim. Kenarındaki lastik tutacağı da çok seviyorum. Bu tarz defterler en sevdiğim modeller.
Bunlar da para cüzdanım ve numaralı güneş gözlüğüm. Bu çantayı Collezione dan almıştım. İçi de kocaman çok rahat. İçi de saten ve leopar desenli.. Biraz komik ama:):)Ben seviyorum.
İşte benden bu kadar. Eskisinden daha az şey taşıyorum. O zamanlarımı görseydiniz sanırım şoka girerdiniz. Ağzına kadar dolu kalem kutumu arkadaşımın ehliyetini almak için gittiğimiz emniyet müdürlüğündeki bayan gördüğünde kırtasiyeciyle mi çıkıyorsunuz demişti bana. Şimdilerde çok fazla şey taşımıyorum malum havaalanlarından da onlarca aramadan geçiyoruz. Yine de şu taşıma huyumdan vazgeçemiyorum. Herkese sevgiler benden...
10 Kasım 2008 Pazartesi
10 Kasım
7 Kasım 2008 Cuma
Ailem İzmitim ve Odam ile ilk gecem
5 Kasım 2008 Çarşamba
Yolculuk
Taban çarpı yükseklik bölü iki
3 Kasım 2008 Pazartesi
100. Yazının verdiği hissiyat
1 Kasım 2008 Cumartesi
Kasım ile gelen rüzgara, rüzgarla uçuşan fikirlere dair ikircikli bir yazı
Penceremden ve klimamın boşluklarından bir çağrı geliyor bana. Tiz bir ses.. Rüzgar şiddetlendikçe bana huuu diyen ilk başlarda ürpertici ama alıştığım rüzgarın yardımcılarının sesi. Böylelikle onu anlayabiliyoruz diye düşünüyorum. Aynı öndeki iki dişimden birinin hafif dışa dönük olmasından dolayı ada sıra füüü diye bir ses çıkartması gibi. Bu yüzden biz ona "fü" diyoruz. Ona da alıştım artık kendi halinde yaşayıp gidiyor benimle. Tam 2 saat 45 dakikadır gazetelerimi okuyorum. Arada bir iki tuvalet molasını ve etrafa yaydığım dalgın bakışlarımı saymazsam tabi. Bir sürü kelimem vardı bugün okuyacak ne güzel bir his bu tanrım. Dünya parmaklarımın ucunda ve mis gibi kokuyor. Belki de gazetenin bu kokusunu özlediğim için ve şimdi ona ulaştığım içindir mutluluğum.
Görüyorum ki ne kadar çok şey kaçırıyormuşum meğer.Jazz festivalleri, film festivalleri, sergiler, yeni çıkan cd ler, tüyap kitap fuarı, sevdiğim yazarların imza günleri, söyleşiler, vizyona giren yeni filmler, açılan yeni cafeler restorantlar...Ama sanırım en çok yıllardan beri gidemediğim Tüyap Fuarı için üzülüyorum. Ben buna üzüledurayım mısır gevreğim de hamur oldu bu arada:)
Allahtan az süt koymuştum fazla mayışmamış..Hala diri. Sucuk ekmek yemekten iyidir herhalde benim için şu an..Üzerimdeki kotun düğmesi şu an yeterince sıkıyor zaten. Ama buna da alışmaya kararlıyım. Aramızdaki bu savaşı ben kazanmalıyım. Belki bundan sonra hiç tv deki ya da yanımdaki magazin sayfalarındaki hatunlar kadar zayıf olamayacağım ama biliyorum ki çabalayacağım. Bir gün inşallah..
Bugün şu gazetelerin kitap eklerini ne kadar çok sevdiğimi bir kere daha anladım. Ve kitapların benim için ne kadar değerli olduğunu. Hani demişler ya kitap en iyi arkadaştır. Buradayken ben bu sözü yeterince tecrübe ettim. ve inanın kesinlikle doğru. Sanırım Türkiyeden gelişimde bir koli kitapla geleceğim. Sürekli aynı kıyafetleri giymeyi sevmeyen ve alışveriş merakı olan biri olarak artık farkettim ki o çok paralar verdiğim kıyafetlerim, çizmelerim, zorla giydiğim topuklu ayakkabılarım, hurç dolusu çantalarım bir anlam ifade etmiyor. Yani kitaplar kadar etmiyor. Burda onların hiç kıymeti yok. Getirdiğim elbisemi daha bir kere giyemedim; topuklu ayakkabımı, eteğimi geri götürdüm. Evde daha çok az giyilmiş ceket pantalon takımlarım sanırım artık benim içine giremeyeceğim kıyafetler listesindeler. Ve ne yazıktır ki ben onları çok seviyordum. Burda eşime çok görünen ama aslında benim için çok da tatmin edici olmayan bir dolabım var. İzmitteyse iki tane gardolabım bir de yatağımın altı var:) Şimdi gittiğimde hepsini elden geçirmem gerekiyor. Bunu yapmalıyım. Bu şehirde sadece biri kirliyken diğerini giyebileceğin iki pantalonun, gömlek, bluz hırkan bir tane botun bir tane ayakkabın bir tane terliğin iki çift pijaman, atkıların çok olmalı ve şapkaların; sırt çantan ve fotoğraf makinan tabi bir de iyi bir internet bağlantın ve laptobun olması yeter de artar bile. Ama hepsinden en önemlisi kitapların. Daha doğrusu kütüphanen olmalı içinde saatler geçirebileceğin.