İzmitteyim. Odamda yatağımın üzerine uzanmış sırtımı da pufidik yastıklarıma dayamış sessizlikte yazıyorum. Evimizin önüne şu ismini çok da komik bulduğum battı çıktı'dan yaptılar arabalar geçsin de yol rahatlasın diye. Halbuki biz yıllardır yolun gürültüsüne alışmıştık. Sanki şimdi kulaklarım duymuyormuş gibi hissediyorum. O kadar sessiz ki geceleri..
Uçak yolculuğum her zamanki gibi stresli geçti. Bu sefer kalkış güzel olmasına rağmen havada sarsıntılı anlar geçirdik. Ya da bana mı öyle geldi bilmiyorum hava epey bulutluydu. İnerken de daha önce hiç bu kadar daralmamıştım. İniş ritüeli çok uzun sürdü. Sanki dakikalarca havada asılı kaldık. Yere tekerlekleri bastığında ise uçağımız; sanki hızından milim azalmamış gibiydi ve son dakikada frene basma gereği duydu pilot. Ön koltuğumdaki yolcu ile çarpışacaktım neredeyse. Abartmıyorum gerçekten. İlk defa bu derece frene asılan ve sanki unutmuş da durmayı bir anda aklına gelivermiş gibi hareket eden bir pilot gördüm. Ama olsun herşeye rağmen beni sağa salim aileme kavuşturdu yaa ona bir kere daha teşekkür ediyorum. İnerken yeterince dua ettim zaten.
Karşılaşma anı yine heyecanlıydı tabi. O gözlerdeki parıltıyı dudaklardaki gülümsemeyi görmek stresimi unutturdu. Bir konuşma faslıdır başladı. Beni seven insanların, tanıdık manzaraların, renkli görüntülerin, aşina yüzlerin olduğu memleketime varmak duygusu içimi huzurla kapladı. Yaşayanlar daha iyi anlayacaklardır eminim bu bahsetmeye çalıştığım şeyi. Şey diyorum çünkü ifadesi zor bir kelime benim için. Bir çok manaya gelebiliyor aynı anda. Sanki içinde milyonlarca kelimeyi barındırabilecek kadar büyük; tek bir kelime gibi.
Eve vardığımızda gece epey ilerlemişti. Anneannem evde bekliyordu. Sarıldım kocaman pişmaniye saçlı meloşuma. Onu da ayrı özlemişim tabi. Her seferinde olduğu gibi babannemi aradı gözlerim sanki bir yerlerden çıkıverecek de beni hasretle kucaklayacak gibi. Eksikliğini hemencecik hissettim. Doldurulması ne kocaman bir boşluk bıraktı bana bir bilse...
Gece uyumak güç oldu. Alacağım bir sürü yeni haber vardı tabi annemden ve bir sürü gülümseyiş dolu an. Sabah da kalkması zor oldu özlediğim yatağımdan ve iskoç battaniyemin sıcaklığından. Yine de gözlerim, ellerim, kalbim sevdiğim adamı aradı. Her uzak kaldığımızda olduğu gibi. Kalktıktan sonra ilk iş balkona çıktım ve havayı içime çektim. Tabi bir de makinamı aldım ve karşı stad'taki 23 Nisan hazırlıkları yapan mutlu çocukların fotoğraflarını.

Bu ise adını bilmediğim ama çok sevdiğim balkondaki kibar çiçeğimiz.
Veee annemin benim için yaptığı Çilek süslü yanık muhallebi...
Sonra güzel bir kahvaltı yaptım ve dışarı çıktım. Bildiğim bir yerde olmanın verdiği rahatlık duygusuyla ve içimdeki varış çoşkusuyla dolaştım sokaklarda. İnsanlar sanki hep tanıdık, her sokak yepyeni, her yer tertemiz, her dükkan çok güzeldi. Ayrıca; sanki her baktığım mağazada çok güzel şeyler var gibiydi. Acaba Cezayir den sonra köyden indim şehre modunda olduğum ve bir anda bir sürü renkle ve çeşitle karşılaştığım için mi böyle hissettim bilmiyorum. Pastaneler her zamanki gibi ilk gözüme çarpan yerler oldu. Sonra taptaze ve renki görüntüleriyle manavlar. Şimdi sırada büyük bir markete gitmek var. Asıl o zaman işte oyuncakların içine bırakılan çocuk gibi hissediyorum. Tanrım diyorum ne kadar çoklar. İçindeyken farketmediğim, yaşayamadığım ne çok küçük ayrıntı. Diyalog kurmak bile ayrı bir güzel. Türkçe konuşan bir sürü insan. Küfür etseler bile o an sanki karşılarında gülümseyerek kalabilmek durumu. Sıcacık içilen türk kahvesi, dostça bir sohbet, bir kaç yeni mağaza, buram buram lahmacun kokusu, sıcak simit kokusu.. Güneşli bir gün. Daha ne olsun işte...Şimdi bana daha ne çok kelime lazım yazacak.
İşin özü şu; yeniden yuvaya dönmek..
Not: Burayı atlamak istemedim. Sevdiğim adam da yanımda olduğunda; işte o zaman mutluluk tablom tamamlanıyor. Biliyorum ki o yokken hep bir yanım eksik!