Daha sayfalar yazabilirim aslında.
satırlar, dizeler ,paragraflar ne biliym daha onlar bunlar şunlar..kara dutlar, kirazlar, kütür kütür erikler, mis kokulu şeftaliler, pespembe pamuk şekerler, rengarenk kağıtlar, silgiler, kalemler..daha neler neler..
hayata dönmek; yüzyılların kıvamıyla o eşsiz oluşumla dönüşmek, değişmek, başkalaşmak, güzelleşmek, ayırt etmek, varolmak, varolduğunu bilmek, aşmak ve hep gitmek.. bir ağacı anlamak, buz gibi bir suya dokunmak, çölde kavrulmak, deniz olduğuna inanmak, kendine bakmak, ruhuna erişmek gibi hayatla bütün olmak..
varlığına inanamıyorum bazen bütün bu güzel şeylerin..masal gibi herşey. şaşıyorum doğruluğuna..oysa tamamen yakında..çetin bir bulmacanın tam ortasında..
bir yerdeyim şimdi..
etraf hafif bulut! sanırım sıcaklıktan olsa gerek
arkası yok..
uzanmıyor hiçbir şehre..pamuk gibi bir sessizlik
belki oldum olası yalnızlık..yüzyıllardan beri şairin deyimiyle..
aşk olmalı burası..adı aşk olmalı..
Belki de adı aşkmış bir zamanlar bu şehrin. Sonra zaman içerisinden vazgeçmiş kendinden. Savaşlardan yıkımlardan geçmiş, bir de bakmış yalnız. Bir sürü insan var içerisinde ama hepsi birbirinden yalnız. Diyorum ya bu şehirde çocukların gözünde bile bir acı var sanki. Oturmuş kalmış. Adını değiştirmiş işte sonraları bu şehir şimdi adı hüzün olmuş. Her sokak, her bina eskiden yaşanmış bir aşkı anlatıyor adeta. Şimdi yaşayanlar içinse anılarla bir olmak gibi aynı. O yüzden belki de hep sokaklarda yürümek isteği var bende aşk ile el ele.
Elif Şafağın yeni kitabı Aşk'ı bitirdim geçenlerde. Pembeliğine vurulanlar bilirler. Hani bazıları almak istemezlermiş pembe diye o narin ellerine. Okudukça okuyasım var daha bir sürü sayfa. Ardından Umut'u okudum Ayşe Kulin'in. Zamana olan sevgim katlanarak arttı. Eskiye olan özlemim de. Yaz da geldi ya artık havalar hepten sıcaklaştı. Aniden hemde. Yerler asfalt olmasın taşlık olsun ;üzerinde yumurta kır, pişsin yine; hem de hiç ekmek banacak yumuşaklığı kalmamacasına içinde. Deniz çağırıyor bu günlerde. Serinliğinde can bulmak istiyor bedenim. Zaman geldi yine ne de olsa. Türkiye bekliyor. Keşke diyorum sevdiğim de benimle gelse. Her koşuldan sıyırıp kendimizi ıssız bir koyda sessizce uzansak. Maviyle, yeşille, turuncuyla buluşsak. Onu böyle delice biriktirdiğim ve en sevdiğim metal kutularımdan birinin içine koysam, çantama atsam, yanımda götürsem keşke. O zaman daha da anlamlı olurdu o kutucuk benim için herhalde. Üzerine de etiket yapıştırırdım sevdiğim içinde diye. Havaalanında kontrolden geçerken de deli diye düşünürler herhalde. Baksalar da göremezler ki onu içinde. Aşkla bakmak gerekir çünkü sadece.
Kefken'in ılık esintisi de beklermiş beni. Biliyorum. Her sene uğramadan edemem ki yanına. Ayrı kalsak ateş düşer içime. O da bir nevi aşk. Orada çocukluğumdaki benle buluşurum her gittiğimde. Kapının önünden geçen henüz kızarmamış ekmekleri tepside ilk ben görürüm. Dönüşte de yolunu gözlerim ellerimi yaksın diye. Bir sıcak kumları yakar insanın elini, bir de ekmekleri kefkenin. Onun dışında hep serin bir huzur verir insana. Naneli bir çikolatanın içinden akan o beyaz jel gibi. O olmasa var mıdır ki bir sebebi..Sebebi damağımızda kaybolmak olmalı. Herkes o naneli çikolata gibi sebebini bulmalı aslında. O zaman çook güzel oluyor şarkıyı dinlemek, gökyüzünü izlemek, tuşlara dokunmak bile.
Yaz gelirken yüklenip geliyor yanımıza herşeyini. Birer birer almak lazım hepsinden, bitene kadar;ki yenilerini getirebilsin bize yeniden. Yoksa ödünç alamayız hayattan ki başka güzellikler. Sadece yaz verir bize vereceklerini. Yeni hayaller, istekler...Seviyorum bu mevsimi. Herşeyi bir arada bulabiliyor insan. Oysa kışları ne çok şeye hasret kalırız düşünsenize. Cezayir iki kat veriyor insana herşeyden. Hem bütün sıcaklığıyla hem de çifter çifter. Özlem de o çift çift verdiklerinden, aşk da. Her şehir gibi karşılığını da alıyor. Onu tanımak, bilmek, anlamak yalnızca. Gerisi hep kendi seçimlerimiz. Şehirlere suç atmak boşuna.
"Yine yolculuk zamanı geldi ya taşmaya başladı sözcüklerim. Bir zamanlar adım sözcüklerin gizemli kadınıydı ne de olsa. Bütün eski mektuplarda öyle yazardı bana melda. O öğretti kelimelerle oynamayı aslında. Ardından Pınar. Kelimelerim onunla dile geldi, sonrada kendilerini buldular zamanla. Şimdi hepsinin bir hikayesi var. Hikayeler dolusu da kelimem. İyiki varlar. Bir de şu uçaklar yüreğinin hoplatmasa insanın. Sayfalara çizmek kadar kolay olsalar..O zaman herşey daha güzel olurdu herhalde:)"
Not: Fotoğraf Facebook'taki Kefken Grubundan alınmıştı yanlış hatırlamıyorsam..