Hikayenin kendisi aslında tam da şu anda yaşadığımız yer: Tizi-ouzou,Naciria. Pek çok kişiye bahsettiğimde burun kıvırdıkları, hatta burada yaşamaya nasıl tahammül edebildiğimi anlayamadıkları, köye bile benzemeyen bu yer. Şu anda internet kablolarımız yine , kaçıncı kez olduğunu bilemiyorum sanırım beşi bulmuştur, çalındı. Bu yazımı arkadaşımın mobil internetini kullanarak binbir zahmetle yazıyorum. Halen yaşadığımız bu çalınma olayına hayretler içerisinde kalarak kocaman gözlerle bakıyorum. Bir yandan sinir bozukluğu ile gülüyor bir yandan da bu halimize kimilerinin inanmayacaklarını düşünüp üzülüyorum. Yaşadığımız yüzyılda türlü teknolojik nimetler hayatımıza giriyor her yeni günde. Bizse bu çağda hala birkaç web sayfası açabilmek uğruna deliler gibi uğraşıyoruz. Tam anlamıyla yerinde saymak bu olsa gerek. Sürekli kabloları yeniliyoruz fakat bir süre sonra yeniden çalınıyor ve önünü alamıyoruz. Yerden giden kabloları alıyorlardı önceleri kesip, şimdi direklerle havada tutulan kabloları da çalmışlar. Ne zaman gelecek yeni bağlantı bilemiyoruz. Ben ne zaman daha sık yazmaya niyet etsem bir şey çıkıyor işte böyle. Eninde sonunda düzeliyor olması da güzel tabi ama daha önce olduğu gibi bir aylık bir kesinti olmaması için şu an hepimiz dua ediyoruz. Bu devirde bir ay internet olmadan yaşamaya çalışmak oldukça güç. Yazılacak yazılar, alınacak mailler, haberleşilecek insanlar var hayatımızda. Bir nevi hayatla bağlantımızı kaybediyoruz. Bu kablolar bizi yaşama bağlıyor. Onlar olmadığında sudan çıkmış balık gibi oluyoruz. Geldiğindeyse bir süre alışmaya çalışıyoruz çünkü her şeyin oldukça gerisinde kaldığımızı fark ediyoruz. Bu yüzyıla ait değil bu şehir adeta. İnsanlar pek çok şeyden yoksunlar, internetlerinin olmaması onlar için bir şey ifade etmeyebiliyor ama bizim gibi teknoloji hayatlarının bir parçası haline gelen insanlar böyle durumlarda hastalıklı gibi oluyorlar. İyi bir şey değil elbet bu söylediklerim. Bu derece bağımlı olarak yaşamayı ben de sevmiyorum ama bu zamanda her şeyi ile bizi kendine bağlamayı çok iyi biliyor bu kodlar. Nikotin gibi bağımlılık yapıyor. Geçmişi düşündüğümde, yani hayatımda bu denli bilgisayara bağımlı olmadığım dönemleri, nasıl oluyordu da bilgiye ulaşabiliyordum acaba? Nasıl oluyordu da hayatın o denli içinde yer alabiliyordum. Yoklukta insan fark edemiyor böyle şeyleri, ama içinize işlediğinde ona yeniden sahip olmak istiyorsunuz. Bitmek bilmeyen bir tatminsizlik yaratıyor içinizde. Komik bir durum gerçekten.
Yazabilmem için okumam gerek. Kitaplarımın çoğu Türkiye'de olduğu için burada en iyi kaynağım internet. Keşke hepsini yanıma alabilseydim ama ne yazık ki bu mümkün değil. Harry Potter dünyasında yaşamıyoruz ne yazık ki çantalarımızda dünyaları taşıyabilelim. Okumadıkça köreliyorum, azalıyorum sanki. Bir şekilde bu kablolar bizi besliyor. Bağımlı yaratıklarız biz. Kabul ediyorum ben de öyleyim. Ama bilgiye bağımlı olduğum için affedebiliyorum kendimi. Dünya artık bu yönde ilerliyor. Mesafeler kısalıyor, kısaldıkça, adımlar eksildikçe insanlar da eksiliyor aslında ama bunu görmek için de dünyayı algılamak gerekiyor.
Bazen kabloları çaldıklarını tekrar tekrar söylediğim için insanlar bana inanmıyorlar. En çok üzüldüğüm nokta da bu. Dünya üzerinde böyle bir yerin olduğunu tahayyül edemiyorlar. Biz de içinde yaşamamıza rağmen inanamıyoruz çoğu zaman. Zamana yetişmeye çalışıyoruz.
Elimden geldiğince güzel düşünmeye çalışıyorum. Bu sefer o kadar uzun sürmeyecek diyorum. En kısa zamanda yeniden yazacağım umarım. Elinizdekilerin kıymetini bilin ve şikayet etmeyin. Bir noktada çok sinirlenirseniz eğer aklınıza bizi getirin veya sizden daha kötü durumda olan insanları. İşte o zaman ne kadar şanslı olduğunuzu daha iyi anlarsınız inanın!
2013'ten sağlıktan ve mutluluktan başka en büyük dileğim kablolarımızın bir daha çalınmaması olacak herhalde:):)