Uzun zamandır bu yazı için hazırlık yapıyordum fakat bir türlü tamamlayamamıştım. Pek çok şeyi bir arada yapmaya çalıştığım için bazen hepsi yarım yamalak kalıyor ne yazık ki. Bu sıra havalar pek güzel Cezayir'de. Bahar geldi artık. Bundan sonra da böyle devam edecek diyorlar ya nasıl da mutlu oluyorum.
Bahar zamanlarında sıkça Paris'i düşünüyorum. Özellikle de foto bloglarda sıkça görüyorum Paris manzaralarını. Bu yüzden hep çoğalıyor özlemim.
Versailles gerçekten muhteşem bir yer. Yalnız yılbaşı zamanı olduğu için çok iyi şey söyleyemeyeceğim. Bahar ayında orada olup sadece yemyeşil çimenlerinde kitap okumak için gidilebilir. Şu sıra öyle bir hayalim var nedense. Paris'te olsam oraya gitmeyi tercih ederdim herhalde boş zamanlarımda, bir de Louvre'da yatar kalkardım herhalde.
Versailles öyle merkezde bir yerde değil. Disneyland ile Versailles arasında seçim yapmak zorunda kaldık biz. İkisi de ayrı uçlardaydı. Biz kış olduğu için disneyland'ı tercih etmedik. Bir de teyzem sıkı sıkı tembihlemişti Versailles'i mutlaka göre diye. Onlar da Paris gezilerinde Disneyland'a gidip Versailles'a zaman bulamamışlardı.
Sanırım tren yolculuğumuz 40 dk sürmüştü. Zaman geçtiği için bazı detayları hatırlamıyorum. Not aldığım yerlerde var aslında ama bulamıyorum. Metro veya hızlı tren değil bu ulaşım aracı, normal bir tren. Ayrıca trenle yolculuk yapmak da ayrıca zevkli Paris'te.
Müze kartımız ve metro kartlarımız bize Paris'te ilaç gibi geldi. Çoğu yere beklemeden girdik. Yalnız Versailles ve Eiffel için geçerli değillerdi. Eiffel de pek beklemesek de Versailles sarayının bahçesinde tam bir buçuk saat bekledik. Eğlendik beklerken ama olsun yine de fazlaydı.
Bu manzaraları saraya giderken gördük. Zaten Paris'te her yer bence başlıbaşına bir güzellik. Nereyi anlatıp tarif etmeye kalksam, diğer yer bana küsüyor gibi hissediyorum. Hepsinin insanda bıraktığı his başka ve büyüleyici.
Girişteki o altın detaylar insanı çok etkiliyor. Bir masa girsem ancak bu kadar heyecana kapılırdım sanırım. Her bir parçasına dokunmak da büyük mutluluk bana kalırsa. Ellerimi duvarlara, resimlere, girinti çıkıntılara sürüp, havayı bol bol içime çekip durdum. Böyle acayip huylarım var işte benim!
Sanırım yılan şeklinde kıvrılmış 5 parçalık bir sıra bekledik. Uzunlukta epeyce vardı. O sırada leziz brioche'lardan yemeyi ihmal etmedim. Böyle durumlar için yanınızda yiyip içecek bir şeyler taşımak harika oluyor. İçeri girer girmez de soluğu tuvalette aldık. Orada da bir kuyruk bekleme durumu yaşadık ne yazık ki.
Bu geniş salon beni çok etkiledi. İçeri girilmiyordu kapısında kocaman zincirler vardı ama insanların üzerine çıkmak suretiyle bu kadar fotoğraflayabildim. Zaten Versailles'te en üzüldüğüm durum kalabalık olmasıydı. Gittiğime pişman olmadım ama tat da alamadım. Aşağıda göreceksiniz.
Bu anahtar bir harikaydı. Versailles sarayının anahtarıymış. Detaylar hakkında bilgi edinmek isterseniz web sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Bu anahtar diğer güzelliklerin yanında devede kulak kaldı elbette.
Ben bu heykellerin de hikayesini çok merak ediyorum hala açıkçası. Çok ilgimi çekenlerden bir tanesiydi.
Her şeyde yüklüce bir zerafet hakimdi; ışıklarda bile!
Bu kapının ardında ne olduğu da hala merak konusu!
Burası da kapalı olan alanlardan biriydi. Daha kim bilir ziyarete açılmayan ne kadar çok yer vardır sarayda. Saray kelimesinin bile içi nasıl dolu dolu. Bir sarayda yaşamak nasıl bir duygu olabilir acaba? Neye benzer? Hangi kelimelerle tarif edilebilir. Bahçeleri gördükten sonra orada uzun seneler geçirebileceğime kanaat getirdim.
Versailles ihtişamın diğer adı!
O duvarlara bakmak inanılmazdı. Nasıl yapılmış o resimler. O detaylar nasıl da harikaydı. Nereye bakacağını şaşırıyor ki insan. Her bir yönde ayrı bir güzellik. Kalabalıktan göremediğim çok şey de oldu elbette. Bir de zaman geçtikçe insan bazı detayları unutuyor ya en çok ona üzülüyorum. Keşke hafızamızda her şey ilk günlerindeki gibi kalabilse!
Yatak odaları akla ziyan diye tabir edilebilecek gibiydi. Beni çok boğardı böyle odalarda uyumak ve uyanmak sanırım. Hele yatakları çevreleyen perdeler bende tabut izlenimi uyandırır daima. O yüzden en bana göre olmayan kısmı yataklarıydı diyebilirim.
İşte kalabalığın bir kısmı. Burası harika bir yerdi. Ama öyle bir izdiham vardı ki! Abartmıyorum, ezilenler var diye haberlere çıkabilirdik. Ben bir ara o kadar umutsuzluğa düştüm ki pencereleri kontrol ettim, acaba ne kadar yükseklik var atlayabilir miyim diye? Paris'te ve özellikle de Versailles gibi bir yerde böyle bir muameleyle karşılaşacağımı anlatsalar inanmazdım. Lütfen siz inanın! Bana kalırsa yeni yıl zamanı böyle yerleri gezmek için iyi bir zamanlama değil.
Bu da kralın odası sanıyorum. Yine boğucu bir havası var. Ama ahh o perdeler ne harikalar! Onlara dokunamadım ne yazık ki, o sırada nefes almaya çalışıyordum. Bu fotoğrafı da eve gelince fark ettim. O an can derdine düştüğümden etrafıma bakmayı ihmal etmişim.
Beni en çok etkileyen duvar işlemelerinden biri bu.
Bu tablo da en sevdiklerim arasında. Taç giyme törenini anlatıyor. Kıyafetler yine bir harika!Bana tüm bunlar hiç yaşanmamış gibi geliyor, sanki hepsi bir masaldan alınma gibi.
Sanırım hayatımda daha önce Versailles sarayının bahçesi kadar büyük bir bahçe görmedim ben. Hava kararmaya yüz tutmuştu gezmeye başladığımızda. Ama gördüklerimiz yetti. Hep orada Mary Antoinette'in yürüdüğünü, koştuğunu hayal ettim ben niyeyse. Epey andık Mary Antoinette'i. Akıl almaz derecede büyüktü. İki yanında devasa ormanlar vardı bu bahçenin. Yani fotoğrafta gördüğünüz kadar sanmayasınız!
Bu da sonunu gösteren bir fotoğraf kesinlikle değil!
Bu bahçenin sağ kısmında trenle gidilebilen ve Mary Antoinette için yapılan Küçük Saray var. Biz saati kaçırdığımız için gidemedik. Bir dahaki için bahanemiz olsun! Sağdaki ormanlık alanlar biraz daha seçilebiliyor burada. Kaybolsam ne yapardım orada bilemiyorum. Ürkütücüydü de elbette. Ama o yorgunluğumu unutamıyorum. Dönüş yolunda yere çökmüştüm. Ve anlatmak istediğim bir detay da hava kararmasına rağmen bahçede bir tek ışık olmamasıydı. Dönerken cep telefonlarımızın ışıklarından faydalandık. Bu korkmamızda bir etkendir tabi. Sarayın içinde ışıklandırma vardı. Ama böyle büyük bir sarayda bahçede neden aydınlatma yok hala merak ediyorum ben!
Bu orta havuzun detaylarını da çok sevmiştim. Baktıkça oradaki zamanlar aklıma düşüyor, seviniyorum. İyi ki de gidip görmüşüz ve umarım yakın zamanda yeniden gitme imkanı buluruz. Bu sefer sindirerek gezmek, çimenlerinde telaşsız oturmak ve zamanın içinde sürüklenmek istiyorum.
Karanlığın içinde parlaması da bu dehşet güzellikteki saraya farklı bir anlam katıyor. Hala merak ettiğim pek çok yeri var.
Bu da en sevdiğim fotoğraflarımızdan. Bir ihtişamı ışık kadar iyi anlatabilecek başka da bir şey yok herhalde.
O kadar yorulmuştuk ki yerlerde süründük bir süre. Ama eğlendik. Sonrasında sakince durmak iyi geldi. Yorulduktan sonra gidip otele yattık sanmayın. Paris sokaklarında eğlence son hız devam etti. Programımızdan geri kalmamak uğruna nasıl yorulduk bir anlatabilsem. Her bir dakikasına değdi.
Bu arada merak edenler için bir detay da vereyim. Tripodu taşıdık ama içeri sokmak yasaktı bu yüzden kapıda teslim ettik. Olsun yine de sonrasında işe yaradı. Hem zaten ben taşımaya alışkınım:) Zaten kendimize bile içeride zor yer bulurken tripodu almamaları yerinde bir karar olmuş :)
Versailles'i mutlaka görün diyorum. Bir masalın içinde hissedeceksiniz kendinizi. Bahar zamanında gidin demek istiyorum. O zaman hem daha sakin gezer hem de keyfine varırsınız oradaki zamanınızın.
Bir sonraki yazımda Versailles'teki bazı detayları paylaşacağım. Ayırdığım tüm fotoğraflar bu kadar değildi :)