Eskiye dair pek çok şeyi seviyorum. Bunu gün geçtikçe daha da onaylıyorum gördüklerim, hissetiklerim hatta yapıp ettiklerimle. Hele eski fotoğraflar nasıl da beni cezbediyor anlatamam. Özellikle de yaşamımda iz bırakan yerlere dair olanlar. Cezayir hayatımın büyük bir kısmını kaplayan, doğduğum ve okuduğum şehirden sonra üçüncü yer oluyor. Ama kıyas kabul etmeyecek kadar farklı, uzak, ırak ve zamanın gerisinde. Hep derim ya bir inziva dönemi gibi yaşadığım bu yıllar. Ne kadar hayata dahil olmaya çalışsak da yapamadığımız, bizi hep geriye iten zamanlar, ama bir o kadar da özlenmeye değer.
Algiers, Algeria. 1973
Erkekler bu fotoğrafta olduğundan çok da farklı geçirmiyorlar şu anda da hayatlarını. Sokaklarda yoğunlukla karşılaşılan bir manzara bu. Ama tabi buradaki insanlar biraz daha farklı bir kesim gibi, çok Cezayir'i anlatır bir kare gibi değil. Başkentte her zaman gittiğimiz caddelerden biri burası. Sokakta pek çok kafeteryanın olduğu bir muhit. Bu havasını seviyorum Cezayir'in. Hep koşturmaca halinde geçtiği için şehir gezilerimiz, o sokak kafelerinde henüz oturmayı başaramadım, yani o caddedeki kafelerden birinde. Yoksa başka pek çok yerde oturuyoruz elbette.
Women of Algiers. L’Otomatic rue Michelet, Alger 1960
Şu zamana kadar böyle kadınların oturduğu bir masaya denk gelmedim ben, özellikle de sokakta ve bu denli modern bir tavırla. Belki de ben denk gelmedim bilmiyorum ama genelde hafta içinde sıkça karşılaşılan bir manzara değil topluca bir kafede oturmaları. Bu mekan da aynı cadde üzerinde bir yer. Şu fotoğrafa baktıktan sonra yeniden oradan geçecek olmak düşüncesini seviyorum. Tarihe tanıklık etmek işte bu! Değişen çok az şey var buradaki dokularda. Bu yüzden sıklıkta zamanda yolculuk yapıyor hissine kapılıyorum.