26 Şubat 2009 Perşembe

İzmit'ten güzel bir akşamın uzun yazısı


İzmit tatilimizde çok gezemediğimizden bahsetmiştim. Ama tabi sanmayın ki yağmur var diye eve tıkılıp kaldık yine şemsiye canavarımızla sokaklara attık kendimizi az biraz:)Daha önce eski arkadaşım Pınar'dan bahsetmiştim size. Hatta bana sıkça da yorum yazıyor zaten kendisi. Pınarcım -ki ben ona kısaca cici diyorum-benim taa liseden arkadaşım. Çok güzel günlerimiz geçti birlikte. Hatta pınarın annesiyle benim annemde aynı okuldan arkadaşlar. Bu da güzel bir tesadüf tabi. Pınar zamanında benim Kurt Cobain ile ilgili fikirlerimi çok dinlemiştir. Ayrı bir şey vardır onunla aramızda. Bolca mektup sohbetimiz de olmuştur cicimle. Hala zaman zaman okumak zevk verir bana. Bazen düşünüyorum da o günleri nasıl de geçti bize bişey hissettirmeden zaman, o da evli ben de evliyim şimdi. Ve ne mutlu ki hala görüşüyoruz. Eşler de sevdiler birbirlerini maşallah..Böyle eski arkadaşlıklar hep uzun müddet devam etse keşke. Herkes bizler kadar değer verse ama nerdeeee..Olsun bizim değerimiz de böyle anlaşılıyor zaten değil mi ama?

Neyse çok uzatmadan fotolara başlayayım en iyisi. Pınarcım yeni eve taşındı. Biz de görmeye gittik oradayken. Zaten sadece bir defa görüşmeye fırsatımız oldu. Evlerini pek beğendik. Melda da geldi bizimle. Onu da hatırlamışsınızdır. Sıkça bahsediyorum kendisinden ona da turabiye diyebiliriz kısaca:) Turabiye de liseden arkadaşım aynı pınar gibi çok güzel zamanlar geçirdik beraber. İyiki varlar canlarım. Meldayı da aldık akşam yemeğinden sonra düştük yollara. Eşi Şafak bizi karşılamaya geldi. Kapıda cici yi görünce anladım yeniden ne kadar çok özlediğimi. Yeni evlerinde güle güle otursunlar pek de güzel olmuş herbir şey. Zaten çok zevklidir yaratıcıdır kendisi. Her birşey gelir elinden. Zaten fotolardan sonra yaratıcılığından da örnekler vereceğim size. Çok güzel bir akşam oldu bize harika mamalar hazırlamış. Önce evi gezdik tabi. Sohbet ettik hasret giderdik. Üç kokoş dedikodu yaptık mutfakta. Olmazsa olmaz:) Bunlar da pınarın bizim için hazırladığı leziz yiyecekler..

Pek tombili, üzeri şekerli harika kurabiyeler..

Kakaolu browni..Üzerinde de hindistan cevizi ile. Yemekteyiz programında olsam sanırım hepsine 10 verirdim ben. Yani oradakiler gibi gıcık olmamak suretiyle. Yoksa 3 verirdim:):)şaka şaka tabi..


Bir de tuzlu kek yapmış cicim..Valla hepsi gerçekten harkuladeydi..Yedik yedik şiştik..

Çay da olmaz mı bu yiyeceklerin yanında. Çay bardaklarının kenarındaki kahverengi şekerlere dikkatinizi çekerim. Kalp şeklindeler ve dekoratif olarak bardağın kenarına geçebiliyorlar..Bayıldım bunlara ben bayıldım. Ama malesef cici bunları İsviçre'den almış..Buralarda bulsam kesin alırdım..Benden kaçar mı?

Ve de bizim kocalarımız efendim..Soldaki Şafak; Pınar'ın eşi ve yanındaki de benim eşim Yiğit..Maşallah demek istiyorum yeniden izninizle..

Burada da kokoş üçlüyü görüyoruz. Pınarın güzel perdelerini ve şık duvarını fon olarak kullandık. Salonunun bir duvarını böyle taş döşetti iyiki da yaptı diyorum gerçekten güzel bir görüntü oldu.

Cici gerçekten çok yaratıcı bir insan. Onunla tanıştığım günden beri bir çok yönünü kendime örnek alıyorum. Gerek yaptığı çizimler; gerek moda anlayışı ve tabi estetik görüşü. Bu konuda onunla iyi bir ikili oluşturduğumuzu düşünüyorum. Keşke orada olsam da birlikte güzel şeyler yapabilsek. Düğün zamanı da bana birçok şeyde yardımcı oldu fikir verdi sağolsun. Tabi melda da öyle. Valla düğünde şaşkınlığımız hat safhadayken ortada henüz konuk listesi yokken kapıda onlar karşıladılar misafirleri pınar ve melda. Çok şey borçlu olduğum çok sevdiğim iki insan. İyiki varsınız diyorum.

Bu fotoğrafta pınarın yaptığı yastıkları görüyoruz. Ben yine koca çanta fotoğraf makinamla gittim misafirliğe. Her şeyi tek tek çektim. Yastıkları da pek beğendim.


Orta sehpası da tam benim tarzımda süslenmiş. Kelebek ayrıca güzel benim için bir kelebek delisi olarak. Anneme göstermiştim bu fotoyu ve kelebeği çok beğendiğimi o da bana almış bir tane turuncu renkli..Çok sevindim. Artık benim de bir kelebeğim vaaaarr..


Şimdi son olarak Pınar'ın kendi elleriyle yaptığı, el emeği göz nuru malzemeleri göstereceğim. Pınar bunları satıyor da aynı zamanda. Beğenen ve almak isteyenler de olursa vereceğim mail adresinden ona ulaşabilirler.


İşte güzel kokoş broşlar, ortada gelin ve damat için özel süslenmiş şampanya kadehleri-ki bunu ilk yapanlar arasındadır benim arkadaşım-ve bir de şans için süslenmiş bambu çubuklar.



Bunlar da abisinin tatlı kızı Defne'nin birinci yaşı kutlaması için yaptığı içinde lokum olan sevimli kutular. Bunlara bayıldım. Hele mandalın üzerindeki böcük süper olmuş. Artık bizim çocuğumuza da yapıverirsin cicim bir yaşgünü lokumu:)


Biraz uzun bir yazı oldu ama inanıyorum ki okurken sıkılmadınız eğlendiniz. Pınara ulaşmak için mail adresi: pinarcakar@yahoo.com.tr bir aksilik olursa eğer ben de yardımcı olurum..Herkese kocaman sevgilerr

24 Şubat 2009 Salı

Kutupsun sen kıta; Afrika olacaksın bir de!

Türkiye'de malum havalar buz gibi. Yurdun genelinde de kar yağıyor lapa lapa. Aynı hava durumu sunucusu gibi oldum ama kar yağsın diye içim gidiyor benim de ne zamandır. Bu sene hiç göremedik kar. Burası da dehşet verici şekilde soğuk. Gündüzleri öyle güneşli ki dün lahana modundaydım ama yavaş yavaş soydum durdum kabuklarımı. Burasının hala Afrika olduğuna inanamıyorum. Gelmeden önce başka bir afrika hayali kurmuştum oysa. Sanki her daim sıcak olacak gibi geliyordu bana. Ama kazaklarım durmadan artıyor dolabımda üzerine de hırkalarım tabiki. İncelerimi çok özledim. Tiril tiril dolaşmak için baharı beklemek ne kadar zormuş meğer. Kutupta gibiyiz adeta günlerdir. Kış hep böyle geçti geldiğimizden beri. Bir kere daha anladım soğuk yerde yaşamamak gerektiğini, her mevsim yaz olmalı; her mevsim güneşli..


İzmirdeyken hava öyle güzeldi ki ince dolaştık diyebilirim. Kocaman montlarımız gardolaplarda dinlendi o günler boyunca. Üzerlerine epey bir rehavet çökmüş olmalı ki burada duramadılar attılar yine kendilerini üzerlerimize. Yapıştılar çıkmıyorlar. Sıkıldım hem de çok böyle tenimi kalınlara hapsetmekten. Baharı yaşatacak bir şeyler bulmaya çalışıyorum. Renkli ojeler sürüyorum bolca bu günlerde. Bilgisayarıma çiçek çiçek fotoğraflar bulup koyuyorum açtığımda beni onlar karşılasınlar diye. Hiç sevmediğim halde limonlu çayımı yudumluyorum şimdi neden bilmem beni rahatlatsın diye herhalde. Yeşil çayı da limonlu içmeye başladım pek hoş oldu. Bir de demlemesini denemek istiyorum. Bir dahaki türkiye ziyaretimde bir poşet alayım bari yaprak yaprak. Ihlamur da pek severiz biz karı koca. O da başka bir ilaç adeta. Kutu kutu ilaç devirmekten iyi. Bir de ilaçları böyle şeker şeker yapıyorlar ya renkli renkli, hemde şıkır şıkır sallanıyor ya bazılarının içleri çocuk gibi sevinçle içiyorum bazen ama keşke hiç gerek kalmasa. Hep ıhlamurla iyi olabilsek. İzmit bu sefer bize mızıkçılık yaptı. Hep yağmurlu yüzünü gösterdi. Bir rahat gezdirmedi bizi. Hep elimizde şemsiye denen canavar vardı. Nereye koyulacak bilinmeyen, başka birşeyler aldığında gereksiz yere yer kaplayan, torbalara karışan, dolanan, hikayelerdeki gibi -marry poppins-başka diyarlara uçurmayan canavar.


İzmir de havalar güzel olduğu için epeyce dolaştık yine. Alsancağa gittiğimiz güneşli bir günde arabayı parkettik ve bir de ne görelim hemen yakınımızda bir macuncu amca..Ben pek severim macunu renkli renkli. Camdan gibi aynı. Yemesi de ayrı bir zevk. Hangi renk daha güzeldi pek hatırlamıyorum ama sanırım yeşil olanı beğenmiştim. Şimdi çocuklar nasıl istemesin bunları görüp de ama değil mi?


Macuncu amcanın eli pek de çabuk vesselam. Neredeyse bitmekte olan renkli güzellikleri pek güzel doladı çubuğa. Biz de mutlu bir çocuk edasıyla gözlerimiz parlayarak kaptık elinden.

Güneşli güzel günümüzde renkli macunlarımızla (söylemeden edemeyeceğim çok sevdiğim mor renkli ince ceketimle) objektife poz vermeden edemedik yine..

21 Şubat 2009 Cumartesi

Neydim ne oldum

Canım arkadaşım Güldem beni sobeledi hemde çok güzel bir konu ile ilgili. Başlıktan da gördüğümüz gibi nerden nereye ne hallere geldik konusunda.. Aslında bu çok güzel ve özel bir konu anlatmak isteyeceğim çok şey var ama sanırım buraya sığdırabilmemin imkanı yok. Yine de fotoların altına birkaç cümle eklemeden edemeyeceğim. Çok eski fotoğraflarımı da koymak isterdim örneğin lise zamanımı falan. Ne yazıkki onlar şu an yanımda değil. Bir ilkokul zamanı fotom var ama onu da scan etmem gerekiyordu şu an oda kapalı. Artık onu daha sonra gösteririm sizlere..
Önce böyle minik sarı lüleli boncuk gözlü dumbo kulaklı bir yaratıkmışım ben işte. Ortapedik ayakkabılarımla böyle tekmeler atarmışım insanlara..Kucağında oturduğum kişi dedem..
Sonra biraz daha büyüyüp mahzun bakışlı bir kız olmuşum..Ama kırmızı topum hala büyük geliyormuş ellerime baksanıza..Bu ayakkabılarım da hala duruyor..


O ara dönemle ilgili fotom olmadığı için bulabildiğimi yerleştirdim. Orta okulda ve Lise zamanlarımda sessiz bir tiptim yani haylazlık manasında öyle çılgın değildim hiç. Okuldan da toplasanız 3 defa belki kaçmışımdır. Yoksa her zaman konuşkan biri oldum. Öğretmenlerimle aram hep iyiydi. Bazılarını hala arar sorarım. Görünce yine kendime çeki düzen verir kelimelerimi seçerim. Arkadaşlarımla da iyi geçinirdim. Herkese inanırdım. Saftım tabi biraz. Sonradan yaşaya yaşaya öğrendim herkese güvenilmeyeceğini..Lise zamanında asiydim de biraz. Kokoş hiç olmadım o zamanlar. Ben kokoş olmayı çok sonraları sevdim. Burada hiç olamıyorum o ayrı konu tabi. Lisedeyken babamın gömleklerini giyer dolaşırdım, Nirvana dinler Kurt Cobain'e tapardım. Hatta onun kızını evlat edinmek isterdim. O konuyu sonra bir ara anlatırım size..


Her zaman oburdum. Bu üniversitenin ilk yılları. Meşhur tost ve çay. Yemek yemeyi her zaman sevdim. Tabi öyle kilo problemim hiç yoktu o zamanlar şimdi kafama takmaya başladım. Hey gibi günlerrr.

Üniversite pek çabuk geçti göz açıp kapayıncaya dek mezun olmuştum ve sonradan ne çok şey kaçırmışım dedim yani keşke daha iyi değerlendirseydim diye düşündüm. İlk zamanlar biraz inek olmakla beraber sonraları saldığım da oldu tabi. Yine de dersleri dinlemek en büyük zevkinmdi. Boş vakitlerimde farklı bölümlerin derslerine girmek için hocaların kapılarında nöbet beklerdim sırf birşeyler öğrenebilmek için. Sonra boş dersleri kızılayda dolaşarak yemek yiyerek kitapçıları gezerek doldurdum..Bir kere tarihi kaçırdım vizeye girmedim hayatımın hatasını yaptım finalde geçerli puanı alabilmek için manyaklar gibi çalıştım..Neyse ki verebilmiştim. Fotoğraftakiler anneannem ve babannem..İyiki bu fotoğraf var. O günün hayatımda çok önemli bir yeri vardır.


Mezun olduktan sonra izmite döndüm bir müddet çalışmadım dinlendim keyfini çıkarttım. Sonra Honda'ya girdim satış elemanı oldum. Tabi beni sarmadı. Arabalardan hiçbir zaman anlayan biri olmadım. Ehliyetim var ama kullanmıyorum. Sonrada türkçe öğretmenliği yaptım bir ortaokulda. O zamanlar da çok güzeldi. Tabi ilk başladığım günler hariç. Az ağlamadım ilk zamanlar.


Okul yaz tatiline girdi ve öğretmenlik bitti. O sırada eşimle tanışmıştım. Evlenme kararı aldık ve pufidik bir gelin oldum. Çok şey değişti tabi. Üniversitede daha aklı başında bir tip oldum. Sonra zamanla olgunlaştım. Daha iyi bir insan oldum desem doğru olur sanırım. Bazı şeylerin farkına vardım ve hayatı anlamaya başladım sanırım. Hatta geç bile kalmıştım..Hala çocuk ruhum benimle. Aklım havalarda. Ama ayaklarımı yere basmayı da biliyorum öğrendim.

Yani gördüğünüz gibi çocuk oldum büyüdüm, öğrenci oldum, iş hayatına atıldım, gelin oldum, ama hep biraz deli biraz çocuk biraz hayalci oldum. Delilikler yapmadan, gülümsemeden, biraz da şımarmadan geçer mi hayat? İşte ben böyle biri oldum sonunda..Yılları biriktirdim, gülümsedim, sevdim ve mutlu oldum..

20 Şubat 2009 Cuma

Türkiye'ye gidiş maceramız

Beklenen günün içerisindeydik ve nihayet memleketimizin tüm güzelliklerini yaşıyorduk. Yine maceralı bir hava yolculuğumuzdan sonra İzmir'e vardık. Ama önce güzel günün sabahından bahsetmeliyim. Cezayirde sabah 9.00 gibi uyandık ve güne başladık heyecanla. Havaalanında bavullarımızı verdikten sonra kahvaltımızı yaptık ve beklemeye başladık. Taa ki uçak saatimiz gelene kadar. Öğlen 14.25 uçağıyla yolcuğumuz başladı.Tabii yine rötar yaptı uçak sanırım 15.05 te havalandık. Ben yine binbir dua eşliğinde eşimin de telkinleriyle kocaman uçağımızda stres dolu saatler yaşadım. Uçak gerçekten kocamandı bu sefer. İlk defa bu kadar büyük uçakta uçtum. O yüzden pek gürültü hissetmedik ama türbülans oldu. Hava epey bulutluydu şansımıza. Yemekler yine bir harikaydı. Tam 2 saat 45 dakika da Atatürk Havalimanına vardık. Aktarmalı olduğumuz için bavul almakla uğraşmadık. Fakat İzmir uçağı gece 23.50 de olduğu için havaalanında epeyce bekledik. Gazete okuduk, bulmaca çözdük, birşeyler atıştırdık. Zaman geçti. Ve yeniden ikinci stresi yaşamak için uçağa bindik. Bu sefer tabi yolculuk epey kısa sürdü mutlu oldum. Tam 42 dakika da İzmir'e vardık. Bavullarımızı aldık ve sonra servise binmek için Havaş servislerinin oraya gittik. Gittiğimizde bir de ne görelim servis 5 dk önce gitmiş. Gecenin 2 sinde kalakaldık. Sürpriz de olacağı için gelecek kimse yoktu karşılamaya. Sinirlendik tabi. Servisin beklemesi gerekiyordu tane yolcuyla basıp gitmişler. Ne kadar büyük düşüncesizlik. Mecburen taksiye bindik. Taa havaalanından Karşıyakaya 35 km. Şikayeti hak ediyor bu servisler bana kalırsa...

Burası Cezayir Houari Boumedin Havaalanı. İsmini yanlış yazmış da olabilirim tabi. Oturduğumuz cafe den çektim fotoğrafı cafe'nin adı da Timgad..

Burada da eşim çıkış formlarını doldururken. Girerken ayrı form çıkarken ayrı form doldur allah doldur..


Daha Türkiye ye ayak basar basmaz eşimin istediği ilk şey ayran oldu..Ayran canavarıdır kendisi. Neyse hemencik bulduk tabi ayran havaalanında doya doya içti..Şimdi yeniden o varış anındaki duygularımı yaşamak isterdim. Nasıl da doluveriyor insanın yüreği. Mutluluğun en güzel tanımı o an olmalı işte..

17 Şubat 2009 Salı

Cezayir'den

Artık Cezayirdeyiz. Bir kere daha insanlar kuş misali dedim içimden ayağımı yere bastığım anda. Yolculuğumuz iyi geçti bu sefer uçak büyüktü fazla sarsılmadık bir de yanımızda gelen arkadaşımızın bebişi olduğu için onunla oyalandık. Zaman nasıl geçti anlamadım. Ama çocukla yolculuğun ne kadar zor olduğunu anladım. Bugün odada hiç kalmadım direk ofise geldim. Sanırım ilk gün odada olmak zor geldi biraz. Hemde elektrikler kesikti buz gibiydi oda. Ofiste oyalandım. İlk günler biraz zor oluyor döndükten sonra. Algılamakta zorlanıyorum geldiğimi ama bir yandan da sanki hiç gitmemişim yaşananlar hayalmiş gibi. Annemle konuştuk msn de o da aynı şeyi söyledi. Daha ilk günden özler mi insan? Özlermiş.
Dün yolculuk epey yordu tabi bizi. Eve gidip eşyaların bir kısmını yerleştirdim. Tabi öncelik yemeklerdeydi. Allahtan hepsi sapasağlamdı. Aklım çıktı bir şey olacak diye. Zira yemek bavulumuzda koca bir kavanoz ayva reçeli vardı. Kırılsaydı da çantadan sıyırırdım artık o derece güzel olmuştu yani. Daha fazla riske atmayalım diye de laptop çantamın dibinde bir kavanoz tahin bir kavanoz da pekmez getirdim. Ya deli miyim neyim ben? Ama iyiki Cezayir e geliyoruz yoksa beni bu halde kim alırdı içeri ülkeden. Akşam fazla kalmadık evde. Biraz dinlenip kampa doğru yola çıktık çünkü bu yorgunlukla evden sabah erken çıkmak epey zor olacaktı akşam gitmek en iyisi diye düşündük hem evde yemek de yoktu tam yemek vaktine yetiştik. Annemin güzel yemeklerinden sonra ve tabi funda annemin de güzel yemeklerinden sonra zor geldi tabi buradakileri yemek. Neyse ittire ittire yedim tabiri caizse suyla falan:) Artık ekmek yemiyorum çünkü. Çok zorlanırsam sadece bir dilim. Bugün yedim şahsen. Yoksa tüm gün açlıktan ölürüm herhalde.
Annem sabah çıkmadan daha doğrusu sabahın köründe evden çıkmadan "kızım iki ayva at şurdan çantana yersiniz orada burda yiyemediniz dedi". Ben ilk başta kızdım tabi ay koyamam onu da çantama dedim zaten her yer dolu. Ama sonra kıramadım zuzumu atıverdim bavulun tepesinden iki taneyi içeri. Ahh ne iyi geldi o ayvalar bugüüünnn. Anne sözü dinlemek gerek işte. Biliyor kızının huyunu da sonradan pişman olacağını tabi. Bir güzel yedik ofiste. Çantam da misler gibi ayva koktu. Bir de bugün naneli yeşil çayımı içtim. Daha evvel buradan normal yeşil çay almıştım içemedim ayy ne o öyle sasık sasık bişey. Sonra Melda bana nanelisini al güzel dedi. Migrostan aldım gelmeden. Bugün hemen denedim valla hiç diğeri gibi değil. Gayet içilesi. Bir de çaktırmadan çantama attığım bir kesekağıdı dut kurusu vardı. Onu da yedik afiyetle bugün. Hala da yiyiyoruz. İyiki evde bırakmamışım yemedik diye.
Fotoğrafları yükledim bilgisayarıma öğlen. Yazılarımda sizinle paylaşacağım. Yine yazacak çoook şey var. Bu sefer öncekiler gibi pek gezmeye fırsat olmadı izmitte çünkü yağmurluydu hava çok ama yine de güzeldi. İzmir hele yaz gibiydi orada daha çok gezdik. Yine ikea, kızlarağası hanı, kemeraltı, alsancak, kordon, karşıyaka pazarı falan dolaştık. İzmitte ise Fethiye caddesi,Ncity ve Koçtaşı gezebildik sadece. Bir dahaki sefere daha çok yere gideriz inşallah. Burada da şansımıza hava pek güzeldi gelirken tabi yine soğuk ama güneşli..
Şimdi Cezayir zamanındayız. Bakalım günler nasıl geçecek. Yeni yazılarda görüşmek dileğiyle. Herkese sevgileeeerr:)

16 Şubat 2009 Pazartesi

Zaman doldu dönüş geldi

Şu anda salonda annem yiğit ve ben oturuyoruz. Annem bulmaca çözüyor yiğit yanımda bilgisayarında birşeylere bakıyor bir yandan konuşuyor bir yandan yazıyorum. Sadece 3.5 saat sonra yola çıkmış olacağız şu anda saat 01.04. Yarının yolculuk heyecanı sardı bile beni. Ama onun haricinde hüzün doldu yine içim. Burda olmanın her dakikası güzeldi. Şehrim yine yağmurlu. Geldiğimizden beri böyle. Olsun ama yine de tadını çıkarttık. Annem mutfaktan çıkamadı miguelliğine devam etti. Canım annem bir güzel mamalar yaptı ki bize. Babam da orada yememiz için hepsi bir boyda sigara böreklerimizi sarmış. Canım babam tadına doyamadık sohbetinin güler yüzlerinin. Herkesi herşeyi özleyeceğim. İnsanın bir sürü seveninin olması ne de güzel bir duygu. Buraya her gelişimde daha çok hissediyorum bunu. Ve mutluluğum katlanarak artıyor. Meğer uzaktan olmanın da tadi başkaymış ve dönüşlerde anlaşılıyormuş memlekete. Cezayir günleri bizi bekliyor yeniden. Bu sefer yapacak bir sürü şeyim olacak inşallah. Yazılarımda bunları sizlerle paylaşacağım. Beni unutmadığınız mutluluğumu paylaştığınız yazılarımı severek okuduğunuz için minnettarım. Blogdaki tüm arkadaşlarıma kocaman sevgiler. Cezayir de yeniden görüşmek üzere......

14 Şubat 2009 Cumartesi

İzmitten haberler ve blog ödüllerim

İzmitteyim sevgili arkadaşlarım. Aslında bunu çok önceden yazmam gerekiyordu ama inanın fırsat bulamadım. Geçtiğimiz pazartesi gecesi izmitteydik. Teyzemler de buradaydı. Onları da gitmeden gördüğüm için ayrıca mutluydum. Sonra koşturmacamız başladı. Zaman kısıtlı olunca herşey birbirine gidiyor inanın. Eşimin de bir müddettir midesinde rahatsızlık vardı gelmişken onu da göstermek istedik malum hastanelerde bir sürü tahliller falan. Tempo bayağı yoğundu. Bu arada görülmek istenen yerler, yenmeyi beklenen yemekler ve hasret giderilecek arkadaşlar da vardı. Hala yapmak istediğim çok şey var ama pazartesi dönüyoruz malesef. Şimdiden üzülmeye başladık. Burada olmak çok güzel.
Blogumu da ihmal ediyorum bu arada biliyorum ve arkadaşlarımı da ama onlar beni anlarlar biliyorum. Burdan döndüğümüzde son sürat sizlere herşeyi anlatacağım ve paylaşacağım seve seve. Güzel geçti tatilimiz. Bir de izmitte havalar yağışlı olmasaydı daha iyi olacaktı ama. Napalım artık.

Ben uzaktayken bilgisayarıma bir sürü gelişme olmuş arkadaşlarımın bloglarında da. Bir de baktım benim için harika ödüller gelmiş. Bütün samimiyetimle söylüyorum inanın çok sevindim. Bazen bazı şeyler oyun gibi gelişiyor olsa da bu ödüller sanki benim için gerçek gibiler. Yani öyle cevaplanan sorulardan ya da mimlerden daha farklılar. O yüzden gerçekten çok mutlu oluyorum. Kocaman gülümsüyorum.

Ayrıca belirtemeden edemeyeceğim bu resmi çok da sevdim. Sanırım mor olmasının da etkisi büyük. Sevgili arkadaşlarım Flame, Serrose, Elif, Fullhouse çoook teşekkür ediyorum öpüyorum mucks mucks..
Ben de bana gelen ödülleri yerlerine ulaştırmak istiyorum hazır yazabiliyorken:):)
Önce bana ödülü gönderen blog arkadaşlarımın linkini vermem gerekiyormuş onu yukarıda yaptım sanırım..
Sonra ödülün vereceğim arkadaşlarımın linkini vererek yazmak..
Bu tabi oldukça zor çünkü çok fazla sevdiğim arkadaşım var. Ayrım yapmak istemiyorum aslında ama sanırım zorunlu bir durum bu. Lütfen yazmadığım arkadaşlarım kırılmasınlar ben çook seviyorum onları da..Bir de böyle hani bana gönderenlere gönderiyormuş gibi olmasın diye başka blogları yazmaya çalıştım. Ama bana ödül yollayan arkadaşlarım siz benim için çook özelsiniz gerçekten:)
Şimdi bir de haber vermem gerekiyor sanırım.. Elimden geldiğince çabuk haber vereceğim. Şimdiden başladım bilee..Herkese memleketimden sevgileeerr...

7 Şubat 2009 Cumartesi

İzmirdeyim

İzmirdeyim. Nihayet Türkiye tatilimizdeyiz ve bloguma yazabiliyorum. Geçtiğimiz Pazartesi geldik buraya. Sürpriz yaptık yine. Bloguma da yazmadım tabi kimse görmesin sürpriz bozulmasın diye. Günlerdir de bloguma yazacağım fakat bir türlü fırsat yaratamadım. Havalar süper elimizden geldiğince gezmeye çalışıyoruz. İzmir çok güzel. Zaman çabucak geçiyor yine pazartesi de izmit de olacağız inşallah. Ailemi evimi herşeyimi çok özledim. Heyecanla orada olacağım zamanı bekliyorum. Türkiyede olmak gerçekten çok güzel. Nasıl da özlemişim gerçekten. Yazdıklarımdan kat kat daha çok özlemişim aslında. Bazen kelimeler duygularımı ifade etmekte yetersiz kalıyor. Şu anki mutluluğumu anlatmam sanırım imkansız. Herşey sanki daha bir güzel gibi geliyor bana. Sessizce durup sesleri dinliyorum, insanlara bakıyorum, sokaklara bakıyorum, denizi dinliyorum, herşeye ve her yere yetişmek istiyorum tabi yapamıyorum, herşeye dokunmak herşeyin tadına bakmak istiyorum tabi mümkün olmuyor. Yapabildiklerimizle, görebildiklerimizle, duyabildiklerimizle yaşamımızdaki saatleri değerlendirmeye çalşıyoruz. Bazen nete gelmek bile buradaki zamanımdan çalmak gibi geliyor. O yüzden biriktiriyorum yazacaklarımı. Fotoğraflıyorum ve saklıyorum. Yine de o da içime sinmiyor. Böyle oturuyorum işte bilgisayarın başına. Ara ara yazacağım yine. Sadece bilin istedim; mutluyum geziyorum memleketimle hasret gideriyorum, kilo alıyorum:)) herkese kocaman sevgileeeerr...