Dışarıda
yine bahar havası, kuşlar cıvıldıyor. Hatta öyle cıvıldıyorlar ki
kulaklarım yırtılacak sanıyorum. İnternet yine berbat. İki gündür
yazamadım tek bir satır. Blog yeni kayıt düzenleme sayfasının açılamaması bir
yana, gelen yorumları dahi yanıtlayamıyorum. Delirmemek işten değil.
Bu başlığa hangi yoldan ulaştım bilemiyorum. Sadece oturmuş düşünüyordum. Ama sanırım, stupid little things blogunda şu sıra yapılan film şalanjındaki soruların yanıtlarında yazılarınların çağrışımları soktu bu yola beni. Çünkü orada Mina ile filmlerle olan imtihanımızdan bahsediyorduk.
Hayatın büyük çoğunluğu bir imtihan sanki. Aynı; uçağın küçücük masasında yemek yemeğe çalışmak gibi. Filmlerde bu tür bir etki yapıyor, bilhassa korkunç olanları. Korku filmleri izlemeyi epey bir süre önce bıraktım. Lüzumsuz zombi veya vampir filmi bile izlemiyorum, huzura kavuştum. İlk okula daha yeni başladığım dönemde sinemaya ilk defa gitmek için tutturduğumda, izlemeye heyecanla oturduğum film Sol Ayağım idi. Aklımda kalan tek kare bir adamın sol ayağının parmaklarına bir kalem sokuşturup yazmaya çabalamasıydı. İmtihanım burada bitmedi elbette. Sömestir tatilinde Ankara'ya gittiğim bir pazar günü, komedi filmi diye gazete sayfasında reklamı yapılan Aşçı, hırsız, karısı ve aşığı filmini izlemiştim. Pek izledim sayılamaz aslında çünkü küçük olduğum için ve sahneler de çok açık olduğundan gözlerimi kapatmışlardı. Ara verildiğinde salondaki çoğunluğun erkek olduğunu fark edince orayı terketmemiz uzun sürmemişti. Kült filmler arasında olduğunu öğrendiğimde yeniden izledim elbette ikisini de. Bunları bir tavsiye olarak da alabilirsiniz, iyi filmlerdir.
İmtihanım halen devam ediyor. Cezayir ve tozlu coğrafyasında yaşam benim sanırım şu zamana dek girdiğim en önemli imtihan oldu. Gün be gün bir şeylerin savaşını vermeye devam ediyoruz kendimizce. Yalnızlıkla ve o yalnızlıkta karşıma çıkan kendimle de sınanmaya devam ediyorum.
İhtimam ise anneannemden ötürü sevdiğim bir kelimedir. O hep bir şeylere ihtimam göstermemi isterdi. Bundan ötürüdür pek çok kişinin kıymet vermediklerine bu denli sarılmam. Geçmiş, anılar, büyükler, öğretmenler, arkadaşlar, kitaplar, sokaklar, kokular ve dokular hayat yolumun özenle döşenmiş mihenk taşları olmuştur her zaman. Keşke bazı kimseler de benim onlarla olan ilişkilerimde gösterdiğim ihtimamı gösterebilseler. Ne yazık ki insanlar o kadar yoğunlar ki yaşamakla, kendilerinin dışında birilerinin de bir yerlerde yaşıyor olduğunu unutmaktalar; sürekli ve sürekli. Bu asla bir sitem değildir. Gün bu kelimeleri çıkarttı bugün önüme. Görüyorum ki 30'lu yaşlarımda yeniden başlamam gereken hala pek çok şey var.
Gelelim ihtişama;
İhtişam yüzlerce değerli taşla süslenmiş bir taç değildir benim için. İhtişam bir denizin dalgasının kayalara vurmasıdır. Kocaman dağların eteklerinin birleştiği dümdüz ovaların üzerinde açan kır çiçekleridir. Bir çakıl taşı, bir çöl gülünün üzerindeki parıltıdır. Bir şiirdir kısacık veya eski bir güftedir.
Eksik bir şeyler var hayatlarımızda, hepimizin. Ve bu eksiklikleri hiç de önemli olmadığının ne zaman farkına varacağımızı bilemediğim şeylerle doldurmaya çabalıyoruz. Bir insan, bir hayat demek, hemde kocaman bir hayat. Anlıyorum ki benim birkaç hayat eksiğim var!!!