Yine durgun bir pazar günü. Haftanın ikinci günündeyiz. Pazartesiden sonrasının daha kolay geçtiği su götürmez bir gerçek. Havalar böyle iken ofiste kalabilmek çok zor. Kuşlar durmadan cıvıldıyor. Artık kocaman, çorbalık çekirgeler de etrafta zıplamaya başladı. Yeşillikler daha üzerine çıplak ayakla basamadan kavrulmaya yüz tutmuş gibiler.
Havanın bunca güzelliğine rağmen henüz denizi göremedim. Elime çantamı alıp, içine de birkaç kalem, defter, kitap ve biraz da atıştırmalık bir şeyler koyup kaçasım var. Neyseki akşamları bahçe keyfine başladık yavaş yavaş. Şu anda bahçedeki yemek masasını boyamak üzere hazırlıyoruz. Yeni uğraşımız bu. Sabahları kahvaltı akşamları da yemekleri bahçede yemek güzel oluyor. Tizi Ouzou sokakları cıvıl cıvıl. Tabi her gün göremiyoruz ne yazık ki ama en son gördüğümde öyleydi. Göğün mavisinin berraklığı tozlu binalara vuruyor. Sımsıkı kapalı pencereler biraz aralanmış.
Kalın renkli kumaşlar serilen balkonlar bir nebze de olsa renkleriyle iç açıyor. Bu sene bahçedeki kanepeye sermek üzere ben de aldım bu çizgili kumaşlardan. Az biraz da olsa yazı hissetmek güzel olacak. Masamızı boyadıktan sonra ortaya çıkan görüntüyü elbette ki paylaşacağım. İçimiz açılır diye ümit ediyorum. Böyle bir evde yaşamak kolay olmamalı diye düşünüp duruyorum. Çocuklar nasıl da dışarıya kaçmak için fırsat kolluyorlardır. Her şey çocuklukta güzel. Bir tane renkli topun verdiği mutluluğu şimdilerde insanlar destelerce paranın içinde dahi bulamıyorlar.
Ofis kedisi Gagik okaliptüs ağacının gölgesinde, mütemadiyen kıvrık bir şekilde yatıyor. Sıska ve uzun kuyruklu bir kedi kendisi. Bazen miyav demeye ancak mecali oluyor, kalkıp gelmiyor bile. Çok sıcak kanlı bir hayvan kendisi. Pıt pıt peşimizde dolaşıyor. Yaklaşan sıcaklarda hallerine üzülüyorum ama o sürüsüne bereket tüy nasıl da yakıyor onları. Yine de her şeye rağmen şanslı bir kedi diyebiliriz, en azından etrafta onu seven, besleyen, ilgilenen insanlar var.
Puf çiçekler büyümüşler. Burada çok belli olmasa da ilk gördüğümde şaşırmıştım. Oldum olası severim hindibaları. Rüzgarda uçuştuklarında üzülüyorum. Narin olmaları hoşuma gidiyor. Bahar nihayet geldi diye doğa da sevinçli.
Haberlerde yine kötü şeyler var. Nepal'deki depreme çok üzüldüm. Deprem gerçekten Marmara bölgesinde yaşayan, tanıdıklarını yitirmiş insanlar için apayrı bir manada. Bir de Thy'nin uçağının kanat üzerine iniş yaptığı haberini alınca daha da arttı üzüntüm. Tr'ye sağ salim döndükten sonra sanırım uzunca bir müddet uçakla yolculuk yapmak istemeyeceğim zira bu 8 senede ömrümden ömür gitti.
23 Nisan da çok sönük geçmiş eskiye göre, hep eski güzel zamanları düşünüp avutmaya çalıştım kendimi. Anıtkabir'deki görüntüler epey mutlu etti. Şu hayatta çocuklar hep mutlu olabilseler keşke. Ama hayat böyle bir şey olmadı hiçbir zaman, kendince ilerliyor müdahele edemiyoruz.
Şunca ötede, herşeyden uzak kalmışken kitaplar, yemek, boyamak iyi geliyor ancak ki çoğu zaman sadece durmak ve beklemek geliyor içimden. Bu durgunluk halini umarım döndüğümde tamamen terk eder, eski heyecanlı ve çevik halime geri dönerim, bunu yapabileceğime inanıyorum!
Eski güzel bayramların anısına bir 23 Nisan gösterisi fotoğrafı da benden. Anneciğim sağ olsun arayıp buldu benim için. İlkokul zamanlarından bir kare, yanımdaki arkadaşım Burcu. Şimdi o da evli ve çok tatlı bir oğlu var. Zamana hayret ediyor insan. Şu günlere dönebilmek mümkün olsa acaba hayat nasıl ilerlerdi, aynı şekilde mi? O elimizdeki torbadan süsleri nasıl yaptığımızı dün gibi hatırlıyorum. Bir de yağmur yağmıştı ki o kırmızı bez ayakkabılar sırıl sıklam olmuştu. (Belki bir başka bayram da olabilir hatırladığım) Üst üste pek çok kez çıkmıştım 23 Nisan gösterilerine, ne mutlu zamanlardı. Daha bu yaşta geçmişe özlem duyup üzülmek ne kadar acı verici ve kötü. Hayat bakalım daha ne günler gösterecek bizlere!
Güzel bir hafta diliyorum herkese. Umarım güzel haberlerle başlar öyle de devam eder.
Sana da iyi haftalar Tuba, 2-0 önde başlamışsın haftaya sen tabii :)
YanıtlaSilÖzlem konusu sanırım bizim nesile özgü çünkü bakıyorum da bizden öncekiler de sonrakiler de bir yolunu bulmuş, alışmışlar sanki dönen devrana.. Belki 90larda çocuk olmanın, iki arada bir derede kalmanın sonucu bunlar..
Cereeeeeen;
Sil2-0 başladık da iyi mi ettik bilmiyorum ki valla:) Sanki günler pek uzun burada, tr'de de pek kısa:)
bu konuda çok güzel söylemişsin, bizim nesile özgü kesinlikle ama ben sanırım biraz abartıyorum. geçmiş de geçmiş, geçmişe özlem duymaktan gelecek için endişelenemiyorum bile kimi zaman. Alışmak en kötüsü aslına bakarsan, alışmayı sevmiyorum insanı böyle zombi gibi yapıyor kanımca:) araftayız biz 90 larda çocuk olanlar...biraz da ayrık otu misali..
Merhaba, bloğunu yeni gördüm ve çok beğendim. hemen takibe alıyorum :)
YanıtlaSilBana da beklerim > RoketOsman
Merhaba;
SilTeşekkür ederim beğenmenize sevindim, her zaman beklerim. Ben de uğrayacağım.
Sevgilerimle
Çoğumuz senin gibi hissediyoruz Tuğbacım. Bahar sanki buraya da gelecekmiş gibi. Bu sabah ilk defa bahçede kahvaltı ettik. Biraz serindi ya, çok niyet etmiştim bahçede yemeğe. Üstümüze hafiften bir şeyler aldık ve ettik kahvaltıyı valla. Yorgunluk halimiz kronik bir hal almaya başladı. Bu ülkede yaşamayanla burayı özlüyorlar, burada yaşayanlar da buradan bıkmış vaziyetteler. Hayaneden bu kadar yorucu gelmeye başladı bilmiyorum. Yalnız o uçağa binmeme kararını sevmedim. Uçaksız gezme olmuyor. Bu kötü haberleri duydukça benim de içim ürperiyor. Bir de çok sıklıkla terslikler olmaya başladı. Dünya nüfusu olarak negatif insanlar bütünü olduk galiba, hele burada daha da karamsarız. Sabahları kendimi zorla kapıdan dışarı atıp yürüyorum. Her gün tekrarını yapmak çok kolay olmasa da yürüdüğüm zamanlar daha güzel geliyor zaman. Bir de yazmaya zaman bulabilsem. Yİne döktüm içimi sana. O yüzden burada kesiyorum. Yine uçağı kaçırmaz ve bir terslik yaşamazsak cumartes Lizbon yolcusuyuz. Değişiklik iyidir diyorum :) Seni çook öpüyorum güzel arkadaşım benim.
YanıtlaSilCanım;
Silbiz de yavaştan başladık bahçe oturmalarına ama ne yazık ki uzun soluklu aralar veriyoruz rüzgardan ötürü zaman zaman. Yorgunluk daimi bir alışkanlık oldu artık zaten. Uçağa bir süre binmeme kararım şu an için rahatlatıyor, otobüs yolculuklarını özlüyorum daha çok. Zaten eminim döndükten bir süre sonra ancak kendimize gelip yolda olmayı düşünecek hale geleceğiz:) Yürümeye hala başlayamadım, oturma pozisyonuna ancak varabildim diyebilirim. Yakında biraz yürür biraz ip atlar biraz da sek sek oynarım sanırım. Uzun uzun ne güzel yazmışsın. Gezin, dolaşın, değişiklik her zaman iyidir. Ben de öpüyorum canım seni kocaman. Güzel yazılarının devamını bekliyorum. Seninle ben de gezmiş kadar oluyorum.
Sevgilerimle
çorbalık çekirge mi aaaaaa yani sahiden içiyo musunuz aaaa :)
YanıtlaSilTombili olan çekirgeler epey büyükler inan:) Çorbasının yapıldığını duymuştum. Biz henüz içmedik, sanırım içemeyiz de:) Salyangoz gibi miniş değil neticede. Fas'ta falan da yapılıyormuş çorbası. Şehir efsanesi değil yani ama sanırım daha çok güney bölgelerde olan bir şey..
Silbak blogdan mp3 ü kaldırırsa yorum kutusu düzelcek yaaaa mailde göremiyoz yaaa sendeki yorumlarıııı :)
YanıtlaSilAyy pek de güzel çalıyordu, güzel geri dönüşler de almıştım oysa. Ama düzelcek diyorsan kaldırayım. Yalnız yorumun posta kutusunda görünmesiyle bu mp3 olayının ne bağlantısı var, merak ettim. Yani o neden engelliyor kiiiiiii:(
Sil