Urla da bir zeytin bahçesinde çekildi bu fotoğraf. O gün alabildiğine güneşli ve güzel bir gündü. Bulutlar puf puftu en sevdiğim halleriyle. Ağaçlarda tek bir zeytin tanesi bile kalmamıştı üstelik. Buna rağmen bir tanesini keşfedip ısrarla bluzumun içine topladık. Baka baka bir hal oldum her birine aynı çekilen o an gibi. Ayağımıza dikenler battı, hop hop ilerledik kurumuş toprakta.
Günler yine birbirini kovaladı ve canım yaz gitti. Sonbahar sonbahar olalı belki de pek böyle hüzün görmemişti. Sonbahar hep hüzün doludur aslında ama bilemiyorum bu seferki daha başkaydı sanki çünkü bir insanı aldı götürdü hayatımızdan. Anneannemi kaybettik. O dağ gibi kadın eridi bitti, ufacık kaldı. Senelerdir zaten çektiği acısı vardı, yaşlılıktan, bunamadan ve artık yitirdiği bir takım fiziksel özelliklerdinden ötürü de.
O benim Meloşum, ayaklı gazetem, yumuş yumuşumdu. Bu halimiz ne kadar da harika, içtenlikle gülümsüyoruz. Birlikte çok gülümsemelerimiz oldu. Kokusunu, kollarının yumuşaklığını, saçlarının pişmaniye gibi o halini hatta onları düzeltmek için limon sürmesini hatırlıyorum an be an. Şimdi ondan bana tüm o harika anıların yanında bir çanta, iki tane mendil, başörtüsü, iki elbise ve bir de sabahlığı kaldı.
Alıştırmıştık sözde kendimizi. Zaten 40 günden fazladır hastanede yatıyordu. Bir sürü zorlu süreçten geçti. Onu en son yoğun bakımda ziyaret ettiğimden taze bir ölüden farksızdı ama işte yine de sıcaktı hala. Annem, teyzem onu doğuran yegane varlığı kaybetti, hayatın ağırlığının altında günlerce ezildiler. Meğer hayat ne acımasızdı!
Kendimizi kandırmakta insanoğlundan büyük usta yok. Her gün hayat ne kadar güzel diyerek başlıyoruz mutlu günlerde söze, şanslı hissediyoruz, şükrediyoruz ama işin aslı öyle mi? Birileri o buz gibi toprağa giriyor her gün, niceleri sırada ve bir gün de biz! Ve o çok anlamlı bulduğum söz de olduğu gibi, bir gün bizi tanıyan herkes öldüğünde hiç var olmamış gibi olacağız...İşte hayatın ta kendisi! Zaman zaman yeniden tanışıyoruz kendisiyle.
Gidecek olanlar gidiyor ve ölenle ölünmüyor. Hayatımıza devam ediyoruz elbette mecburen. İçinde devinip duruyoruz. Tasalar, kaygılar, hüzünler ve mutlu gülümsemelerle bazen. Hayat akıyor. Birileri gidiyor, yenileri geliyor. Bize de gelen bir yeni nefes var hayırlısıyla inşallah. İçimde bir ponçik büyüyor, küt küt tekmeleyerek aşıyor günleri. Annelik günden güne doluyormuş insanın içine öyle diyorlar, şu an sadece gelişmesini takip ediyorum, iyi olmasını arzu ediyorum her gün. Bir de maviş boncuk olsun istiyorum çok, sarı lüleleri olan maviş bir oğlan; bulut tenli, gök gözlü, güneş saçlı olsun ve hep gülümsesin inatla! Sağlıkla gelsin inşallah yeni hayatına.
Herkese sevgiler. Yakında yine yazacağım. Telaşlı günlerin ardından ancak duruluyoruz diyebilirim. Hoş, bir süre sonra farklı telaşlarımız olacak ama olsun, yine gelip yazarım ben terapi niyetine.