Bu yazıyı yazmak sanki derinlere yolculuk yapmak gibi. İçimdeki soğuk kalan kısımlara belki de. Hani hep kuzey denince soğuk gelir ya akla. Ya aslında öyle değilse. Sıcaksa gerçekten soğuk bildiklerimiz. Yada soğuk yakar ya insanı cayır cayır; ya öyle yakıyorsa soğuk; ironik bir şekilde içimizi bu yüzden sıcak sanıyorsak.Ya kendimizi aldatıyorsak.
Bende bilmiyorum aslında bu kocaman yolculukta kuzeyin hangi tarafının bana eşlik edeceğini.Taraf olmak istemese de onun da benim vücudumun parçaları olduğu gibi parçaları, kısımları var..Kuzey yıldızı gibi.Aslında bir çok yıldızdan oluşur ya kuzey yıldızı. Biz sadece bir tane görürüz onu gökyüzünde.Oysa o çokluktan bir olmuştur. Yanıltır bizi, kandırır. Yalnızlığın güzelliğini kabul ettirmeye çalışır bize. "Bak de ben koca gökte yalnızım ama nasıl da parıldıyorum."der. Ama ben aldanmam ona çünkü yanında hep görmediğim başkaları da olduğunu bilirim. Açıklaması güç. Evet yalnızların da yanında kalabalıklar vardır aslında. Peşini bırakmayan kalabalıklar. Bu yüzden biz onlara yalnız deriz.Gerçekte çok kalabalık yaşayanlardır asıl yalnızlar. Yalnızlığı asıl bilenler kuzey yıldızı gibi gökte parıl parıl parlayanlardır. Kimseye çaktırmadan.
Şimdi bunları yazıyorum ya kendimde bir iç gıcıklaması hissediyorum. Tuzlu çekirdek yemiş gibi dudaklarım. Elimi dudaklarımdan çekiyor bakıyorum gözlerimdeki pusulaya, pusulam gözlerim benim. Sabit olmamasından sanırım hayrı. Takılıp kalamıyor bir yere, sabitleyemiyor kendini. Suyunu çekmiş sünger gibi. Elimi atsam bir yerlerden damlalarını akıtıyor.
Ne gelir ki akla kuzey deyince başka. Düşüncelerimle yazıyorum. Çünkü yazmış olmak değil derdim. Benden çıksınlar istiyorum, yollarını bulsunlar. Denizler geliyor aklıma, okyanuslar, seyrettiğim korsan filmleri,ama yine de hep sıcağı çağrıştırıyor bana.Arada buzlar da geliyor gözümün önüne kocaman kocaman ama geçip gidiyorlar. Kuzey bana dimdik ayakta duran, sıkıntısını üzüntüsünü kimselere belli etmeyen, şehrine, eşyalarına bağlı, alışkanlıkları olan bir kadını çağrıştırıyor. Daha doğrusu böyle kuruyorum kafamda kuzeyin sözcükten çıkıp da vücuda gelen halini. Onu bir kelime olarak düşlemekten çok bir birey olarak hayal ediyorum. İçinden sonsuz okyanuslar geçen, kan kussa kızılcık şerbeti içtim diyen bir kadını. O yıldız gibi.
Kuzey deyince siyah geliyor aklıma, alışılmadık oldu belki ama, güney deyince de herkes gibi yeşil ve mavi. Yani iki yanım var içimde biri herkes gibi, biri de oldum olası asi.
Bazen tutuyorum kendimi hemde öyle kocaman tutuyorum ki sımsıkı; annenin çocuğunu tutması gibi tutuyorum kendimi. İçimdeki asi tarafa ve o şiddetli fırtınaya kapılıp da azgın sulara katılmayayım diye. Bazen de olabildiğince bırakıyorum içimdekileri akıp yollarını bulsunlar diye su misali. Hayatın neresindeyim kimbilir. Kendim için koca bir bilmece. Ama belki beni hayatın bir yerlerinde tutan insanlar vardır herkesi olduğu gibi. Yani sadece bir yanımı görebilenler. Kuzeyimi ya da güneyimi. Bilseler oysa ikisi de ne kadar birbirleri gibi. Çapraşık, ardışık, karışık, paralel, girişken..Hepsi sadece bir beden. Bir ben...
Yok ki ötesi bunun. Yolda olmak gibi hislerim. Yolda olmak ve yolla birlikte yol almak. Geçmişini geleceğini hayallerini bir yapmak. Oldukça zordur aslında normal bir anda bunları birleştirmek. Sanki her biri aklınca kaçmak ister birbirinden. Dokunulmak görülmek istemezler kendilerinden başkası tarafından. Oysa ne çok kişi görür değil mi onları. Biz gösteririz bir de üstelik. Dizi dizi fotoğraflarda, gözyaşlarımızda, şarkılarımızda, yazılarımızda, gülümseyişlerimizde ya da aşklarımızda. Bu yazı İçimdeki ölmeyen çocuğa ve çocukluğuma en sıcak günlerime ithaf olsun. Benim hayatımın en güney ucuna. Rengarenk yaşanmışlıklarıma. Sessiz sedasız gidişlerim hiç olmadı ne de olsa hep bağıra bağıra yaşadım içimden de olsa. Kuzeyimi güney güneyimi kuzey yapa yapa. Şimdi hangi tarafımdayım bilmiyorum. Ama burdayım. Olduğum yerde.
Devamıysa yolculuklarımda belirlenecek. Hiç olmadığı kadar koşturmacalı geçen yolculuklarımda..
Hani derler ya yaşamak denen çığlık
Delirmesiyle başladı tanrının..
Ben kendi deliliğimle bir dünya oluşturdum artık…
Ne yapabilirdim ki
İnsan kendi serüvenine ne yapabilir ki
Teslimiyet ve kabullenişten başka..
Sadece zamanı dinliyorum varlığımın yanında..
Belki de son çırpınışlarım bu yolda..
Ne yapabilirim ki kendi varlığıma
Durup beklemekten başka..