31 Aralık 2009 Perşembe

Herkese mutlu bir yıl diliyorum



Yeni yılınız kutlu olsun. Bu sene her zamanki senelerden çok çok daha güzel olsun. Hala gerçekleşmeyen dileklerimiz gerçek olsun. Bol bol gülümseyin, sağlığınıza dikkat edin, sevdiklerinizle daha çok zaman geçirin, en güzel anılarınızı biriktirin bu sene..Yaşamınızın kıymetini bilin..

Herkese sevgiler...

Not: İllustrasyon Mary Harris

25 Aralık 2009 Cuma

Bugün yaz geldi çaktırmadan hem de

Sabah erken uyandım bugün. Bir anda bitiverdi uykum işte. Kalktığımda odaya öyle güzel güneç vurmuştu ki gülümseyerek uyandım. Kuşlar da ötseydi daha sevinecektim ama olsun. Ben varmış gibi hayal ettim onların seslerini.

Günün güzelliğinden istifade edip ortaya çıkan toz birikintileri daha dakikasında gözüme gözüme çarptılar. Ben de daha bişeyler atıştırmadan ortalığı temizlemeye koyuldum miguel modunda. Bayağı da kaptırmışım kendimi. Öğlen olmuştu bir parça oturayım dediğimde. Sonra yemek faslı başladı tabi. Bu ev işlerinden daha yapacağım hiçbir şeyi yapamadım. Ne kitap okuyabildim keyifle ne de kumaşlarım, boncuklarım ve yünlerimle haşır neşir olabildim. Zaman bulabildiğimde yorgunluktan hiçbir şey yapamaz durumdaydım. Sadece durmak ve dinlenmek istedim. Bu sırada güneşi görünce birkaç fotoğraf da çektim. Oysa makinayı alıp yollara düşmek vardı ama işte her istediğinde her istediğin şeyi yapamıyorsun bazen. Cuma olduğu için bugün tatil günüydü. Ama eşim çalışıyordu. Cuma günleri tüm dükkkanlar kapalı oluyor burada ve sanki bütün cezayirli erkeklerin nöbeti başlıyor köşe başlarında, dükkan önlerinde. O yüzden cumaları yalnız dışarı çıkmak pek de akıl karı değil aslında. İşte böylece bir güneşli günü de heba etmiş olduk. Bana gülümsedi ışıl ışıl ve yerini geceye bıraktı..

Bunlar da bakabildiğim ve görebildiğim kadarı dışardaki hayatın;

Burası balkonumdan baktığımda gördüğüm evler. Evler hep sıvasız, boyasız, bakımsız burda. Süslü püslü değil pek alışık olduğumuz gibi. Daha hüzünlü, maskeleri yok. Ama öyleleri de var tabi.
Yeni yapılanmaya başladı bulunduğumuz şehir. Önceden imar izni yokmuş sonra çıkınca herkes bir anda evler yapmaya binalar dikmeye başlamış. O yüzden de biraz bu alelacele tavırları.

Bu güzel çiçekler de karşı evin bahçesinin çiçekleri.

Bu da bizim minik bahçemiz.

Ve bahçeye ekilen pazılar. Yakında Türkiye'den getirdiğim dereotu, maydanoz ve roka da olacak pazıların yanında arkadaş.

Bu da bir yerlerden uçmuş ve toprağın üzerinde kalmış bir gazete kağıdı. Neler anlatıyor kimbilir?Ne de olsa koskocaman hayatları sığdırmıyorlar mı sayfalarına...

21 Aralık 2009 Pazartesi

Baykuşlar ve Diğerleri

Ankaradaki günlerim pek keyifli geçti. Fotoğraflara baktıkça mutlu oluyorum. Hava buz gibiydi kalın kalın giyindim hep. Ehh biraz da hava değişikliğinden ve uzun zamandır ankara'nın soğuğunu yemediğimden öksürmeye başladım. İlk günler halsizdim çok ama orada olmanın verdiği heyecanla çabuk toparladım. Bir an evvel kendimi dışarı atmak istiyordum. O sırada Amerika'dan arkadaşım Kadir'in geldiğini öğrendim. Bir gün buluştuk ve ertesi gün için sözleştik. Ulus'ta dolaşıp fotoğraf çekmek için. Aynı zamanda Koç Müzesindeki Minyatür odaları da görmek istiyordum. Bir de uzun zamandır aklımda olan Baykuş objelerle dolu olan dükkanı da görmek için can atıyordum. Daha önce arkadaşlarım bahsetmişlerdi ve bloglarda da okumuştum. Nihayet o gün geldi ve Ulusa gittik. Hava şansımıza biraz kötüydü hatta sonra yağmur bile yağdı pek fotoğraf çekemedik. Ama müzeye ve baykuşları görmeye gidebildik.

Baykuşlar ve Diğerleri adlı yer Ulusta Pirinç Han'ın oradaki Antikacılar çarşısındaydı bulmak kolay oldu. Adını sıkça duyduğum bu güzel yerin sahibi Ahmet Bey bizi oldukça sıcak karşıladı. Son derece konuşkan ve sevecen biri kendisi. İçeri girince nereye bakacağımı şaşırdım zaten. Cennete düşmüş gibi oldum adeta. O kadar çok baykuş obje var ki. Uzun uzun sohbet ettik. Hatta bloga yazmak istediğimden bahsetmiştim Ahmet beye de ama biraz uzun sürdü yazmam. Kendisinden özür diliyorum bu kadar zaman beklettiğim için onu. Malum koşturmaca içinde geçti tatil zamanlarım ancak fırsat bulabildim.

Sadece Baykuşlar yok burada. Çeşit çeşit bir sürü obje var. En sevdiklerim metal kutular oldu özellikle de üzerinde eski türk filmlerinin artistlerinin olduğu kutular. Sonra şişeler. Nasıl da biriktirmiş özenle Ahmet Bey. Kendisine de söyledim "ben bunları satmaya kıyamazdım" diye. O da öyleymiş zaten. Bu yüzden birkaç tane alıyor birini kendisine saklıyormuş diğerlerini satıyormuş dükkanında. Süper bir fikir gerçekten. Orada onca baykuşun içinde olmak nasıl güzeldi anlatamam. Akla hayale gelmeyecek şeyler vardı. Baykuş şişeler, kutular, sabunlar, lambalar, süsler, saatler v.s Bence herkesin gidip görmesi gereken bir yer. Ayrıca içinde bulunduğu pasaj da son derece keyifli bir yer. Çeşit çeşit dükkan var. Ahmet Bey'i de bulmak çok kolay oldu etraftaki esnafa sorduğumuzda. Kendisine Baykuş Ahmet diyorlarmış. Çok hoş gerçekten de. Bırakayım da gerisini fotoğraflar anlatsın. Ne de olsa onlar zamanın en iyi tanığı;

Kapıda sizi bu sevimli baykuşlar karşılıyorlar.

Bu kocaman beyaz baykuşun olduğu abajura tek kelimeyle bayıldım. Evimde olmasını ne de çok isterdim. Bir gün Türkiye'de evim olduğunda ki eğer hala satılmamış olursa almayı çok isterim.

Şu şişelerin güzelliğine bakın. Nasıl da zarifler. İnsan oradaki herşeyden bir tane almak istiyor. En zoru da onca güzelliğin içinden birini seçmek. Ben epey zorlandım seçerken. Diğerlerinin hepsinde de aklım kaldı.

Vee bu süper yerin mimarı Ahmet Çomak. Ördüğüm baykuşla birlikte güzel bir poz verdi benim için. Çok teşekkür ediyorum burdan kendisine. Bir dahaki Ankara ziyaretimde yine uğrayacağım ilk yer olacak Baykuşlar ve Diğerleri isimli bu masallardan çalınmış dükkan. Mutlaka görün diyorum ve başka da bir şey demiyorum...

20 Aralık 2009 Pazar

Dönmek, gelmek, varmak, durmak ve kalmak

Hayatın içinde yolculuğa çıkmışım gibi sanki. Bir anda nasıl da hoop diye geliveriyor insan kuş misali yerine. Cezayirdeyim. Henüz kışın gelmediği, insanların hüzünlerinin gözbebeklerinde toplandığı bu şehirde. Kış gelmedi ama bahar havası da değil elbet. Sadece ayaz yok türkiyedeki gibi. Sanırım bu sene de kar göremeyeceğim ben. Oysa yeni yıl karsız olur mu hiç..

Yine gelir gelmez koşturmaya başladım. Burası Türkiye’nin tersine dinlenme ve huzur yeri benim için. Buradan gittiğimde karmaşanın ortasında buluveriyorum kendimi. Orada devamlı akan bir hayat var. Oysa burada hayat akşam 7 den sonra ve cuma günlerinde durup dinleniyor sanki. Binbir türlü ses var binbir türlü gürültü var Türkiyede. Burası bazı zamanlarda alabildiğine sessiz oluyor. İşte şimdi kalkıp geldim ya sessizliğin şehrine daha sudan çıkmış balık durumumdan kurtulamadım. Yazacak ve anlatacak çok şeyim var. Bir sürü de güzel fotoğrafım var üstelik. Yakında başlayacağım yazmaya. Bugün evde epey işim var. Arkadaşlarımız gelecekler yemeğe. Sonra geldiğimden beri temizlik yapıyorum. Eee malum tabi onca zaman bir evde kadın olmayınca farkediyor bazı şeyler. Şimdi sessizliğin içinde bende sessizce yemek yiyorum. İnsanın kendi sesini duyması sadece kocaman evde ne tuhaf..

Biraz telaşım bitsin bir ohh diyeyim o zaman yazmak ve ben bir bütün olacağız yine. Herkese kocaman sevgiler benden. Bu yazı yalnızca başlangıçtı...

2 Aralık 2009 Çarşamba

Ankara'da olmak

Bir haftadır Ankara'dayım. Bayram arifesinden beri. Günler yine birbirini kovalıyor zaman hızla akıyor. Ankara'nın soğuğunu da unutmuşum ilk onu farkettim geldiğimde. Nasıl da yakıyor insanı. O kadar sene ben bu soğukta nasıl yaşamışım dedim hep kendime. Hala daha diyorum zaten.
Ankara benim için hep önemli oldu bambaşka bir şehir oldu. Bakıyorum da hala öyle. Ama içinde eskiler yok diye biraz tatsız. Çıkıp dolaşacağım eski günlerimdeki gibi eğleneceğim saatlerce sokaklarda yürüyebileceğim arkadaşlarım yok artık. Kimi çalışıyor görüşemiyorum dilediğimce kimi uzaklarda kimindense haberim yok. Yine de herşeye rağmen şehrin kokusunu duymak o eski ama bildiğim hisleri yeniden yaşamak güzel.
Nete girip de yazamıyorum pek. Kendimle çelişiyorum farkındayım. Hep daha çok yazacağım diyorum ama bazı şeyler beni alıkoyuyor. Birazdan dışarı çıkacağım yine. Ulus tarafında gezeceğim.Kaleye çıkacağım, sonra hanlara uğrayacağım fotolar çekeceğim sonra da Rahmi Koç Müzesine gideceğim. Umuyorum ki güzel bir gün olacak bugün. Yarın da dönüyorum zaten. Döndüğümde evime fotolarla anlatmaya devam ederim..Sevgiler herkese

22 Kasım 2009 Pazar

Yorgun saatlerin ardından Türkiyedeyim

Evimdeyim şu anda. Şehrimde. Sisli bir yolculuktan sonra inmeyi başardık ve ayak bastık memleket toprağına..Huzur verdi bildiğim yerlerde olmak onca karmaşaya rağmen havaalanındaki..Bugün de güneşli ve güzel bir gün geçirdim. Yürüdüm, izledim, dinledim..Şimdi yeni bir güne girdik bile. Onu yakalamalıyım geç kalmadan. Yeniden yazacağım. Günbegün.. Herkese sevgiler..

19 Kasım 2009 Perşembe

Yorucu bir gündü ama değdi

Bugün inanılmaz yorulmuşum. Eğer bugün de belim tutulmadıysa sanırım hayatımın hiçbir döneminde tutulmaz. İnsan evde olunca ne çok iş çıkıyor. Annem derdi de yaşamadan anlamıyormuş insan. Önceden bütün gün evde olmadığım için pek fazla derdim yokmuş anlaşılan. Ama şimdi sanki yapılacak onca şey kapıma sıralanmış bekliyor gibi. Ev hanımı olmak ne de zormuş.

İki gündür doğalgaz sobamız için tamirciler gelip duruyorlar. Sobanın takılacağı yeri ayarladılar sonra boruları taktılar ve kontrol ettiler ama hala sobadan ses yok. Ustalar her gelişlerinde lömbürt diye dalıveriyorlar içeri ben daha durun ayakkabılarınızı çıkartın daha yeni sildim yerleri diyemeden. Tabi onlar giriyor arkadalarından ben elimde süpürge ve viledayla işe koyuluyorum. Malum ev de büyük olunca sil sil bitmiyor yerler. Sonra tam ohh demişken bir zil ve yeniden lömbürt diye giren koca koca ayaklı adamlar. Ayy gel de delirme. Günde 3 posta yer dildim valla nerdeyse.

Bir bulaşığın bana bu kadar mı galezi olur. Ne güzel hepsini yıkadım bitti dememe kalmadan yenisi çıkıyor. İyiki evde iki kişiyiz. Yoksa napardık. Tabiki bulaşık makinası alırdık:) Ben bu halimle diyorum çalışmıyorken ve rahatken bu işlere yetişeyim diye yoruluyorken yarın öbürgün çoluk çocuk olunca ne yapacağım diye kara kara düşünüyorum. Daha iki gündür ne bir sıra örgü örebildim ne de şöyle iki sayfa kitap okuyabildim. Ne güzel de yeni bir kitaba başlamıştım üstelik. Artık Türkiye'de de dinlenemeyeceğim için hayallerim başka baharlara kalıyor. Oraya gidince sağolsun annem iş güç bişey yaptırmıyor ama gene de bir stres bir koşturmacadır geçiyor günler. Zaten zaman sanki son zamanlarda daha bir hızla akar oldu. Yetişemiyorum saatlere. Bir de bakıyorum hoop akşam oluvermiş bile.

İşlerimi bitirip yemeklerimi de yaptıktan sonra şeytan dürttü beni hadi dedim bir un helvası kavurayım. Ayy demez olaydım. Bir güzel başladım Funda annemin verdiği tariften yola çıkarak unu kavurmaya. Bir türlü toparlayamadım. Cılk bişey oldu. Sonra telefon ettim ve sordum dedim bu niye böyle oldu tarifin de aynısını yaptım üstelik. Buranın unundan olduğuna kanaat getirdikten sonra belki toparlayabilirim diye biraz daha un ekledim ama banamısın demedi. Ben de ne yapayım çöpe boca ettim tencereyi. Çünkü artık baya bir kahverengi olmuştu neredeyse yanıyordu. Bu sefer toparlansa da yanık yanık kokacaktı. Pişman oldum tabi bu işe giriştiğime. Kollarım ağrıdı kaşığı döndürmekten. Ama azmettim yapacağım ben bu helvayı bu akşam dedim yeniden başladım. Bu sefer yağını daha az koydum. Bir de baktım oluyooor. Nasıl sevindim anlatamam. Maşallah çok güzel oldu. Rengi de kıvamında. Yani bilmiyorum bazı kişiler açık renk de yaparlar helvayı ama bizim ailede koyu yapılır hep. Tadı da tam kıvamında oldu gerçekten. Ama gelin görün ki daha sadece tadımlık yedim. Öyle yoruldum ki şu an bile gözlerimi kapatsam uyuyacağım. Oysa daha yapacak birkaç işim var. Neyse ki yolculuk için çantamı hazırladım bugün. Yarın da ben yokken eşim yesin diye kek ve tuzlu kurabiye yapıcam. Bir de köfte yoğurup koydum buzluğa şip şak yapsın diye çıkartıp buzluktan.

Yoruldum epey ama helvanın tadını alınca bir nebze olsun geçti yorgunluğum. Başarmış olmanın haklı sevinci de var tabi içimde. En son üniversitedeyken denemiştim ama olmamıştı yine cıvık bişey olmuştu ve tekrar denememiştim. Şimdiyse sonuca bakın ve görün bakalım nasıl olmuş:)

Ben yerim bunları yaa off mis gibi kokusu geldi burnuma şimdi vallaa..Afiyet olsun o zaman banaaa..

Eğlencelik

Dün gece Cezayir'in Mısırla maçı vardı Dünya kupası için. Nihayet kazandı Cezayir. Biz de pek sevindik. Gece tüm şehir bayram yaptı adeta. Bağırış çağırıştı insanlar, ıslıklar zılgıtlar vardı karanlık sokaklarda tabi bir de araba kornaları. Güzel bir gece geçirdik arkadaşlarımız da bizdelerdi. Birlikte izledik maçı. Bol bol yedik içtik. Sonra da maçı kazanınca Cezayir'in kazanmasının şerefine kadeh de kaldırdık..

Tekilalarımız..

Bunlar da yeni aldığım minik renkli kavanozlarım. İçine düğmelerimi koymayı düşünüyorum ve daha başka şeyler de boncuk mesela..

Bunlar da minik tabaklarım. Ara sıra küllük olarak kullansak da yine de onlar daha ziyade benim için sevimli süsler.

Bu da şekilli krakerlerim. Günümde ananas suyumla bana eşlik ediyorlar. Çıtır çıtır pek güzeller. İnsanın hepsini bitiresi geliyor..

17 Kasım 2009 Salı

Sıcak bir çay eşliğinde

Bugün hani diyoruz ya bahardan çalınma bir gün diye tam anlamıyla öyle bir gündü burada işte. Hatta bu günü bir yerlere not almam gerek. Cezayire geldiğimden beri ilk kez bugün arkadaşlarımla yalnız başıma gezmeye çıktım sokaklarda hemde yürüyerek..Üniversite şehri olduğu için burası yollar oldukça kalabalıktı. Hep gençler vardı etrafta. Sanırım tam da çıkış saati gibi bir şeydi alabildiğine insan vardı bir uçtan bir uca. Sonra hava da öyle güzeldi ki bir tişört ve ince bir hırkayla çıkılabilirdi. Ama evimiz serin olduğundan ben o serinliğe aldanıp uzun kollu bir badi üzerine hırka ve onun üzerine de mont giyip çıktım. Tabi ter attım yok boyunca. Yürümek de pek iyi geldi. Terle birlikte biraz kalori yakmışımdır herhalde.

Ben ve arkadaşlarım duygu, melike ve lyn iki saat boyunca yürüdük. Dükkanlara baktık, gideceğimiz fransızca kursunun oralardaki çevreyi tanıdık yolları öğrendik. Bir de eşlerimize hırka yapmak için yün aldık. Yalnız burada yünlerim gramları çok düşük bir tanesi 35 gr. O kadar incecik kii ayy bir sürü almamız gerekti hırka için. Kocaman torbalarla eve dönüş yolunu tuttuk. Biraz yokuşta da kalıyor evimiz o yüzden elimde torbalarla epey yoruldum. Markete de uğradım sonra. Kapıdan girdiğimde haşadım çıkmıştı. Bir çırpıda yemek yaptım akşam için. Şimdi de sıcacık bergamotlu çayımla içimi ısıtıyorum. Yanında da kurabiyelerimiz var ev sahibimizin getirdiği.. İşte en güzel zaman bu olmalı diyorum. Etraf sessiz, ayaklarımı uzatmışım, odamız da sıcak ve ben yazıyorum.

Bu akşam bir mim daha cevaplayacağım. Hem de kitaplarla ilgili bir mim. Görünce direk ben de cevaplamalıyım bundan demiştim. Sevgili blog arkadaşım elif yollamış bana sağolsun. Sevindim beni düşündüğü için. Bakalım neler var sorularda:

1. Şu anda okumakta olduğunuz kitap ve kısaca konusu?:
Şu an öyle bir an ki aslında Baba ve Piç'i dün akşam bitirdim bugünse Şam'da Raks'a başladım. Ama sadece birkaç sayfa okudum henüz. Bu kitap Şamda gerçekleştirilen bir alan çalışmasından bahsediyor. Ortadoğu toplumları ve kültürleri üzerine bir kitapve Suriyeli elit kesimin hayatını mercek altına alıyor. Okumanızı tavsiye ederim.
2. En son aldığınız kitap?:
Türkiye'ye her gidişimde kitap alıyorum ve yanımda getiriyorum. Burada okuyup bitirdiklerimi geri götürüp gelirken yenilerini alıyorum. Geçen ay gelişimde almıştım en son. Adı da; Eroinle Dans. Canan Tan'ın
3. Şimdiye kadar aldığınız kitaplar içinde en sevdiğiniz?
Genelde seveceğimi düşündüğüm kitapları alırım zaten konusunu bilirim. Sevdiğim çok kitap oldu şimdiye kadar. Ama ilk aklıma gelen İskender Pala'nın Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk kitabı, sonra Kürşat Başar'ın Başucumda Müzik kitabı, Elif Şafağın Pinhan, Mahrem ve Aşk'ı, Dan Brown'un Melekler ve Şeytanları, Canan Tan ve Nermin Bezmen'in tüm kitapları..
4. Bir türlü bitiremediğiniz, bitirseniz de sizi illallah ettiren kitaplar?
Öyle kitaplar oldu tabi arada ama çok net hatırladığım Goethe'nin Faust'u oldu. Ama onu da ne tür bir psikolojiyle okuduğumu tam hatırlamıyorum günümde olmayabilirim de yoksa benim için cezbedici bir kitap olmuştur her zaman. Yarım yamalak ve atlaya atlaya okuduklarımın içerisinde de en meşhurları Elif Şafağın Siyah Süt'ü, bir de Darwin'in Türlerin Kökeni :)
5. Elinizdeki kitap bitince okumayı düşündüğünüz kitap?
Elimde şu anda çok sayıda okunacak kitap yok zaten. Birkaç tane var. Twilight'ın devamlarını aldım ama tırsmadan okuyabilirmiyim hiç bilmiyorum o yüzden şimdiki hakkımı Canan Tan'ın Eroinle Dansını okuyarak kullanacağım elimdeki bittikten sonra.

Yine adet yerini bulsun diye birkaç arkadaşıma paslamak istiyorum. İlk aklıma gelenler benim gibi kitap kurtları oldu Nazo ilk geldi ama o cevaplamış malesef, Haydins ve Sergül. Aaaa pinocum ve de ellacım sizi de mimlemek istiyorum ben..Hepinize sevgiler.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Uzun zamandır mimlenmemiştim iyi geldi

Fırsat buldukça dile getiriyorum ama yine söyleyeceğim. Bu mim olaylarını çok seviyorum. Zaten anketlere karşı özel bir ilgim vardır; seve seve cevaplar sabırla da sonuçlarını okurum. (Tabi saçma sapan olmayanlarını. Hani bu kadın dergilerindeki yok kocanız sizi seviyor mu iyi bir partner misiniz bilmem ne tarzı anketlerden nefret ediyorum) Blogunu çok severek okuduğum arkadaşım Duygucum da beni hatırlamış mimlemiş. Çok sevindim. Ne zamandır mim sorusu cevaplamıyormuşum onu farkettim. Hatta ben de bir tane hazırlamaya karar verdim bakalım ne zaman tamamlanacak. Yalnız sorular biraz değişik olsun istiyorum. Düşünmeye başladım bile..Şimdi gelelim sorular ve cevaplarıma:

En son hangi ülke gündemiyle canını çok sıktın? Tabiki şu an epey gündemde olan demoktratik açılım ve domuz gribi

En son hangi şarkıdan nefret ettin? Hadisenin tüm şarkıları

En son hangi fast food ürününden tiksindin? Fast food’dan asla tiksinmem

En son hangi sakatatı yedin? Kokoreç

En son hangi yerli şarkıyı beğendin? Pinhani’nin albümündeki şarkıları

En son hangi yabancı sözlü şarkıyı beğendin? Fairytale

En son hangi yerli filmi beğendin? Nefes

En son hangi yabancı filmi beğendin? Hayalet sevgililerim

En son hangi kitabı okudun? Baba ve piç (Elif Şafak)

En son hangi bilgisayar oyununu oynadın? Sims 3

En son hangi mizah dergisini okudun? Penguen

En son neyden korktun? Rüyamdan

En son kime veya neye küfrettin? Dün şişenin devrilmesinden dolayı tezgaha dökülen suya küfrettim

En son neyden kaçtın (opsiyonel: koşarak ta olabilir) Şu sıralar yapmam gereken çoğu şeyden kaçıyorum mesela fransızca çalışmak

En sevdiğin 5 film? Amelie, ı’ve a got mail, tosun paşa, neşeli günler, ratatouille ve daha çoook var

En sevdiğin 5 şarkı? Un a belle histoire, gülümse, hareket vakti, when youre gone, kek

En sevdiğin 5 yemek? Zeytinyağlı ve etli dolma, makarna, köfte, hamburger, kıymalı börek, daha saysam satırlar yetmez üstelik tatlı olanlara geçmedim bileJ

En sevdiğin 5 isim? Derin, defne, nil, masal, duru

En sevdiğin 5 oyun? Sims, tavla, masa tenisi, voleybol, ortada sıçan ve daha bir sürü var mesela sek sek ve istop

En büyük korkun nedir? Erkenden ölmek

En nefret ettiğin 5 klişe nedir? İstisnalar kaideyi bozmaz, sıkıcan iyidir çabuk çıkmaz, iyileşince geçer, erken kalkan yok alır, sev beni seveyim seni sözlerinden nefret ederim çok da klişeler benim için...


Ben de mimleyeyim o zaman bazı arkadaşlarımı. Umarım onlar da sıkılmadan cevaplarlar.
- Alevcim;
- Tuğbacım;
- Deryacım;
- Gece;
- Edacım;
Herkes için güzel bir hafta olsun bu haftaa..

15 Kasım 2009 Pazar

Arkadaşlarımızla güzel bir gece

Dün gece Mısır-Cezayir maçı sebebiyle bizim evde toplandık. Günlerdir tüm cezayirliler bu maç için sokaklardaydılar. Çok mutluydular. Tabi biz de artık Cezayirli sayıldığımız için maçı heyecanla bekledik. Epey de güzel bir maç oldu. Doğrusu böyle heyecanlı olabileceğini düşünmemiştim. Malesef ki yenildiler. Hem de son dakika golüyle. Çok üzüldük. İstiyorduk kazanmalarını..

Biz de bu vesileyle güzel bir akşam geçirdik. Ben yine meşhur pufidik muffinlerimden yaptım parça çikolatalı. Çay demledim. Maç esnasında da çerez falan atıştırdık. Sonra da arkadaşlarımızın getirdiği kavunu kestik hapur hupur da yedik. Şu anda bulunduğumuz şehir kavunlarıyla meşhur. Belki de bu denli tatlı bir kavun yememiştim buraya gelmeden evvel. Bizim nasıl Kırkaağaç kavunlarımız vardı Cezayirin de Tizi-ouzou kavunu meşhur. Yılın her zamanı afiyetle yenebiliyor. Düşünün kışa girdik ama her yerde onlarca kavun var..

Bunlar da güzel akşamımızdan görüntüler. Yeni arkadaşlarımız pek tatlılar. Gece pek eğlendik birlikte. Lyn türkçe bilmiyor ama fransızcası çok iyi ve ingilizcesi de var. Bugün birlikte fransızca kursuna görüşmeye gideceğiz lyn ben ve duygu. Bu akşam da Lyn'lere davetliyiz. Hepimiz gezmeyi sevdiğimiz için böyle her akşam birimizde toplanıyoruz nerdeyse. Çok da eğlenceli oluyor. Bundan sonra daha sık fotoğraf koyacağım bloguma demek ki..Yeni fotolar için bekleyin. Sevgiler herkese. Güzel bir pazar geçirmenizi diliyorum.

13 Kasım 2009 Cuma

Tanıştırayım: Bayan Pörtlek

Bu baykuş hanımı dün gece yaptım. İnternette dolaşırken görmüştüm yapılmış halini bir sitede neresi hatırlamıyorum. Hemen ben de yapmak istedim aynısından. Orjinaline de epeyce benzedi çok kaibiyetli olmamama rağmen. Ben onu çok sevdim. Hemen eteğimin kenarına da iğneledim bile broş olarak..Yapanın ellerine sağlık tabi benim de heehe:) Yalnız benimkinin kafası biraz tombiş oldu. Napayım ancak o kadarını çıkartabildim resimden. Önerisi olan varsa kafa biçimi için bana söylerseniz sevinirim zira benimki azcık atmasyon oldu da..

Orjinal halleri de işte böyleydi;

11 Kasım 2009 Çarşamba

Günümden geriye kalanlar

"Birazdan okuyacağınız satırlar özünde sadece iki şeyden ibaret aslında. Birincisi delice bir açlık hissi ve diğeri ise bu hissin yanında getirdiği fırında çıtırdamış ekmek üstüne kaşar domates zeytinyağı ve kekik bir de sıpsıcak mango çayı..."

Bugün güne yine koşar adım başladım. Neden bilmem bu yeni evde bir anda uyanıyorum sabahları. Sanki biri beni çimdikliyor ve hoop diye atılıveriyorum güne. İşte böyle bir uyanışın ardından ilk yaptığım şey bal rengi panjurlarımı açmak oldu. Onlarda uyanamamış gibiydi sanki garç gurç sesleri eşliğinde söylendiler bana. Öyle hissettim. Genelde ilk yaptığım şey yüzümü yıkamak oluyor sabahları. Güne arınmış bir şekilde başlamak adına. Önceden bu aşamayı esgeçmek, kaytarmak için elimden geleni yapan ben değilmişim gibi. Bu sabah da yine öyle yaptım. Evde günaydın diyecek kimse olmadığından ilk başta evimizin yeni üyesi çamaşır makinası ile merhabalaştık. Eee o da alışıyor malum..Sonra cik cik diye balkona gelen minik kuşlarla ve sonra da eti cici bebeyle. Ilık süt eşliğinde yine.

Evde yalnız olduğumda canım kahvaltı hazırlamak istemiyor. Hep atıştırmalık öğünlerle idare ediyorum. Arada acıktığımda meyve yiyorum. Özellikle de elma ve nar bu aralar. Ev sahibimiz bir sürü nar getirmişti. Daha bitiremedik. Hem de çekirdeksiz kıpkırmızı kütür kütür narlar. Sonra yani kahvaltı aşamasını geçtikten sonra odaya gelip elektrik sobasını yakıyorum, daha doğalgaz sobamız yok ya) çalışma odası olsun diye başladığım ama sonradan küçük bir oturma odasına dönüşen odamızda. Şimdi hala o odadayım. Aaa tabi ben yazmayı unuttum küçük bir hatırlatma olsun o zaman arada "internetimiz geldi artık evimizeee"..İnternette dolaşıyorum ayaklarımı uzattım koltuğa. Üzerimde de annemin ördüğü renkli battaniyemle. Aradan saatler geçti ama ben hala aynı pozisyondayım. Akşam üstüne doğru bir şeyler kemirdi içimi. Hadi dedim "tuğba bu kadar tembellik yeter. Zaten acıktın da kalk kendine şöyle basit ama güzel bir ziyafet çek. " Ne istersin diye sordum kendime aklına ilk gelen şey fırında kaşarlı domatesli ekmek oldu kendimin:) Aferim dedim iyi iş. Hem kolay hem de lezzetli olur üzerine de biraz zeytinyağı biraz da kekik atalım ama. Yanında da şöyle iç yakan cinsten tek şekerli bir mango çayı. Gerçi açlık anımda kalınları çekip, kendimi yollara vurup ,burger kingt'e sakinlemek için neler vermezdim o an ama neyse..Mis kokan ekmeğimle idare ettim bugünlük. Yanına birkaç zeytin birazdan kahvaltılık sos aldım yani namıdiğer acuka..Nasıl da hemencik bitti anlamadım. Yani anlayacağınız taşındığımızdan beri ilk defa bugün üşenmeyip kendim için yiyecek bişeyler hazırladım gün içinde. Bu yazıyı yazdıktan sonra da yünlerime vereceğim kendimi. Netten bulduğum yeni motiflerle oyalanmak istiyorum. Bugün temizlik yapmak, yemek yapmak hatta sabah astığım çamaşırları bile toplamak istemiyorum. Dinlenme günü bugün. Yine de nedense sırtım deli gibi ağrıyor. Günlerin acısı çıkıyor sanırım. Yorgunluktan ölüyorum.

İşte hikayemin fotoğraf ile canlanışıdır bu. Mis gibi kızarmış ekmeklerim. Sadece iki dilimcik..

Burası neredeyse tüm günümü geçirdiğim alanım. Çayım, yiyeceklerim, laptopum, kitabım, gitarım ve lazım olacak tüm şeyler yanımda yakınımda..

Bunlar kumaşlarımı yünlerimi ve ıvır zıvırlarımı koyduğum kutularım. Plastikler bu bağlamda çok işe yarıyor. Ama keşke plastik değilde desenli metal kaplarım olsaydı bir sürü.. Hayalimde böyle rengarenk bir oda var hobi odası..

Bu da yeni aldığım minik rafım. Şişlerim, boyalarım, ahşap boyalarım, kutularım duruyor bir de düğmelerimin kurdelelerimi koyduğum kahverengi kutum var tabi. Orada en sevdiğim kutum olur kendisi..

Bunlar küçük mutluluklarım benim işte..

9 Kasım 2009 Pazartesi

Evim güzel evim

Evimize tamamen yerleştik artık. Eksiklerimizi de aldık. Herşey yavaş yavaş halloluyor. Ne zamandır foto yükleyemiyordum. Evde hala internetimiz yok. Bugün teknik servis elemanları sorunu halletmeye geldiler ama yine olmadı. Birkaç güne hallolacak inşallah. Ondan sonra daha sık yazacağım.

Evde yemek bile yaptım birkaç kez. Mutfağım büyük olduğu için yemek yapmak ve orada vakit geçirmek pek güzel oluyor. Yalnız o kadar çok sinek var ki deli ediyorlar. Her yerdeler. Bir de öyle yapışkanlar ki anlatamam. Algerde bu kadar çok değillerdi. Sanırım burası asıl yerleri. Koloni halinde dolaşıyorlar. Günde en az beş on tane öldürmeme rağmen hala dolaşıyorlar delice. En yakın zamanda bir sineklik edinmem gerek. Onun haricinde en son yemek masamızı ve kitaplığımızı aldık bir de bana ufak bir çalışma masası. Bugün onları da yerleştirdim pek güzel oldu. Orayı hobi odam gibi de yapmaya çalışıyorum aynı zamanda. Örgülerim, kumaşlarım, kitaplarım hep o odada olacak. Bir de boş odamız var şimdilik. Orada da boş kolilerimiz duruyor bir de elektrik süpürgesi ıvır zıvır işte. Şimdilik tek eksiğimiz doğalgaz sobamız. Onu da ısmarladık yakında gelecek. Ev biraz büyük olduğu için ısınma açısından büyük bir soba almamız gerekti.Şimdilik elektrik sobasıyla ısınıyoruz. Ev sahiplerimiz de pek iyi insanlar. Anlaşıyoruz. İkeadan aldığımız mutfak aparatlarını bile yeni fayanslarına takmama izin verdiler. Çok sevindim. Çok hevesleniyordum çünkü. Bir an düşünmedim değil hani yeni yaptırmışlar evi delmemize izin vermezler diye. Yapıştıramazdık da çünkü fayansları yapışkan tutmuyor. Epey özenmişler eve. Hep kaliteli malzeme kullanmışlar. Şık görünüyor bu yüzden de. Kendi evim olsa neler neler yapardım diye düşünmeden edemiyorum. İnşallah Türkiye'ye döndüğümüzde de böyle büyük ve güzel bir evimiz olur da zevkimizce döşeriz. Ev gerçekten çok mühim. Bütün zamanını evin içinde geçiren bayanlar için özellikle.

Şimdi yeni evimizden birkaç fotoğraf sizin için..

Burası evin giriş kısmı..


Bu da sıkça sözünü ettiğim sevgili mutfağım:)


Salonumuz.. Tabi mobilyalar kocaman salonda küçük kaldı bir halı ve bir de masa alacağız..


Burası da oturma odası gibi olan odamız. Kahverengi koltuk salonun koltuğu aslında ama şimdilik burda oturuyoruz. Daha salona tv bağlanmadı hem de orası henüz soğuk..

Burası da banyomuz. Yan tarafta da tuvalet var. Çamaşır makinamızı da yeni aldık ayıptır söylemesi..

Vee bu da son fotoğraf yatak odamızdan.
Merak edenler içindi fotolar. Bir de mail yollamıştım annemlere falan ama yüklememiş malesef gmail. Hatlardan dolayı. Sadece boş odamızın ve kolilerimizin fotosu yüklenmiş. Şaka gibi. Maili görenler bana gülmeyin tamam mı düzelticem en kısa zamandaa..Herkese sevgileer..

3 Kasım 2009 Salı

Fırsattan istifade

Evet başlıkta da dediğim gibi fırsattan istifade hemen yazmaya koyuldum. Yine eşimin yanındayım şirkette. Evde henüz daha yeni yeni toparlanmaya başladığım için yemek yapmaya fırsatım olmadığından öğlen ve akşam yemeklerini şirketin yemekhanesinde yiyiyoruz. Dün akşam sadece yorgunluğumuzu alması için bir kahve pişirdim ocağımızda. Ama bu akşam yemek pişirmeye başlayacağım. Yerleştik sayılır zaten artık. Bugün bir temizlik yapacağım sonra da mutfağımda mamalar hazırlayacağım. Netimiz henüz bağlanmadı. Ama bu bir iki gün içerisinde bekliyoruz. Zaten telefon hatta vardı evde o süper oldu. Başvuru da bugün yapılacak. Sanırım açılması çok uzun sürmeyecek.

Evime alışmaya başladım bile. Kocaman bir evimiz var. Çok eşyamız olmadığı için evimiz boş kaldı biraz ama doldurmaya da niyetimiz yok açıkçası. Yoksa her yer tıkış tıkış oluyor. İşlerimi bitirdikten sonra rahat rahat kitap okumak, kumaşlarımdan güzel şeyler dikmek ve zamanımı güzelce değerlendirmek istiyorum. Tabi fransızca da çalışarak. Ev sahiplerimiz pek tatlılar. Sanırım evde yalnız korkacağımı düşündükleri için hemen her gün uğruyorlar. Çok şeker bir anneleri de var. Tonton bir teyze. Biraz da meraklı. Sanırım eşyalarımızı da merak ediyorlar nasıl falan diye. Yada evde neler yapıyoruz neler yerleştiriyoruz diye. Bugün çamaşır makinası almaya gideceğiz. Zira kirlilerimiz şimdiden bir sepet oldu. Bana iş çok..

Bloguma yorum yazan arkadaşlarıma da fırsat bulup cevap yazamadım henüz. Umarım beni mazur görürler. Şu evin işlerini bir yoluna koyayım sonra bol bol yazacağım zaten. Yazmadan duramam ki ben.

Şimdilik gelişmeler bunlar. Alışma süreci devam ediyor. Dün akşam çok güzel bir market, manav ve de iki tane züccaciye dükkanı keşfettik. Evimize de bişeyler aldık. Çok hoşumuza gitti. İhtiyaç listesi her gün çıkıyor tabiki. Yalnız buzdolabımız taşındıktan sonra biraz tuhaflaştı soğutmuyor sanırım yeterince. Ona da bir baktırmak gerekecek. Bilmiyorum taşınmalardan sonra böyle şeyler oluyormudur ama. Gayet de güzel sarıp sarmaladılar halbuki. Umarım sorun çıkartmaz bize. Yoksa peynirlerim, salçalarım, börülcelerim falan bozulur diye korkuyorum. Naparız onlar olmadan.

Herkese kocaman sevgiler benden. Güzel yorumlarınız için de teşekkürler. Yanımda olmanıza seviniyorum. Hatırlanmak süper güzel bir duygu. Çok da motive edici. Malum yeni bir çevre, yeni bir şehir,yeni bir ev.. Zamanla herşey daha da güzel olacak..Yeniden görüşmek dileğiyle..

29 Ekim 2009 Perşembe

Evimizle ilgili yeni haberler


Nihayet bloguma yeniden yazabiliyorum. İnternet çok yavaş olduğu için bu sayfayı bile yarım saatte açtım herhalde. O yüzden yazmak için düşündüğüm çoğu şey kafamdan gitti bile. Çok da uzun sürmeyen ama yeterince stresli zamanlardan sonra evimizi bulduk sonunda. Çok fazla arayamadık çünkü yeterli zamanımız yoktu. Başkentten buraya gelmek eşim için de epey sıkıltılı oluyor trafik nedeniyle. Şimdiki evimiz de pek güzel. Üç oda bir salon. Kocaman bir mutfağı var yine. Hatta öncekinden daha büyük ve modern. Hazır mutfak dolapları bile var. Üç katlı bir villanın ikinci katı. Üst katımız boş, alt kattada ev sahibi oturacak. Üst katın inşaasını henüz bitirmemişler ve ertelemişler. Sadece boyası camları falan kalmış zaten o da bizi pek ilgilendirmiyor. Bizim evimizin içi yapık ve güzel hem de tertemiz. Bakmaya gittiğimizde ev sahibi bayan temizliyordu. Pek de şeker bir bayan. Annesiyle oturuyormuş hakimmiş kendisi. Evin arka tarafında ufak bir bahçesi de var hatta ıspanak, maydanoz falan ekmişler. Prosedürler henüz tamamlanmadı. Burada işler biraz yavaş ilerliyor. Tam da tatile denk geldik zaten. Yarın ve sonraki gün tatil. Pazar günü de Cezayir'in kurtuluş günü olduğu için tatilmiş. Şans işte. Eve taşınabilmemiz için polisin onay vermesi gerekiyor. Şimdilik beklemek durumundayız. Ben evimizi topladım bile dün. Sadece mutfak kısmı kaldı. Yemek falan yaptığım için orayı toplamadım henüz. Bulduğumuz koliler ufak olduğu için hep evin için kutu kutu pense gibi oldu..Birşey aradığımda şansım yaver giderse buluyorum. Ama genelde bulamıyorum. Bugün yeni aldığım siyah pardesümü bulamadım mesela. Allahtan kendimi kaybetmiyorum.Yeni ihtiyaçlarımız da var tabi. Artık onları da taşındıktan hemen sonra halletmemiz gerekecek. Örneğin bir kitaplık, bir yemek masası, doğalgazlı olduğu için ev doğalgaz sobası ve de çamaşır makinası almamız gerekecek. Şimdilik en elzem olanlar bunlar. Evimiz yeni şehrimizin çarşısına da çok yakın. İstediğim zaman rahatlıkla gidebileceğim. Bu yüzden çok seviniyorum. Upuzun bir çarşısı var. İstenilen herşey rahatlıkla bulunabilir gibi görünüyor. Mobilyasıcından züccaciyesine ,marketinden kasabına, manavından elektronikçisine kadar herşey var. Sonrada hemen bir fransızca kursu olayına gireceğim. Bir kurs bile bulduk. Arkadaşlarımız önerdiler. Belki de hoca tutacağız henüz belli değil. Ama bence kursa gitmek daha iyi. Hem oradakilerle pratik imkanım da olur diye düşünüyorum. Hem farklı kişiler tanımak da çok güzel olur benim için. Yeni arkadaşlar edinebilirim.

Msn ye de giremediğim için ailemle konuşamıyorum. Yeni gelişmelerden haberdar değiller. Annecim babacım artık burdan okursunuz siz de gelişmeleri. Umarım herşey yolunda gider. Bir müddet yazamayacağım herhalde. Çünkü evimizdeki internet bağlantısının da ne zaman kurulacağı belli değil. Belki o arada yine eşimin yanına şirkete gelebilirsem buradan yazarım. Ayy hadi bana şans dileyin de hallolsun şu taşınma durumları bir an evvel. Merak ediyorum da acaba Türkiye'ye gelen yabancılar da bizim gibi helak oluyorlar mı prosedürler vs. falan. Zira burada herşey birbirine bağlı ve çok ağır gidiyor. Öyle tanıdık falan bulup da hallolmuyor. Yine de oluyor olmasına tabi ama belki de ben sabırsızlanıyorum kimbilir.

Bu yeni vizemi yine bir aylık verdiler malesef. Buradan uzatılabileceğini söylediler iki ay daha. Ama henüz belli değil. Eve taşınmadan uzatma için başvuramıyormuşuz. Daha sonrada eşimin oturumu alnınca benim oturumum için başvuru yapılacak. İnşallah o da bu sefer hallolacak. Ümit etmekten başka bir şey yapamıyorum şu an. Beklemek zor birşey. Özellikle de evin her yeri her yerdeyken.

İnternetin olmaması da ne menem bişeymiş. Alışınca insan böyle boşlukta kalıyor net olmayınca. Hani kitap okumak bile zevkli değil. Olsun ama ben bakmayayım. Hani aynı sigara içmemeye karar vermek ama yine de kenarlarda bir yerlerde saklı bir paket olduğunu bilmek gibi. Hani istediğin an içebilirsin diye güven verici. Bu da öyle bir nevi. İnternet olsun ama ben kullanmayayım sadece olduğunu bileyim yeter.

Şimdilik bu kadar. Yazdıklarımı yayınlayabilirsem ne mutlu bana. Olmadı biraz biriktiririm artık napalım. Herkese sevgiler.

P.s: Arkadaşlarım bloglarını okumadığımı sanmasınlar. Ben herkesi takip etmeye devam ediyorum elimden geldiğince. Ama yorum yazamıyorum sayfa açılmıyor veya kaydetmiyor. Haber vereyim dedim. Zira blogsuz zamanlar düşünemiyorum artık..

P.s: İllustrasyon google'dan alınmıştır tesadüfen gezerken buldum. Ama kimindi hatırlayamıyorum.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Romanlardan çalınmış, korku filmlerinden fırlamıştı adeta

Dün Cezayir'de olmak, upuzun bir masalın ortasında sözsüz kalmak gibiydi...O an ne kadar istedim bir bilseniz fotoğraf makinamın yanımda olmasını. Belki de güne üşüyerek ve neredeyse bir buçuk aydır yatmadığım bir yatakta uyanarak başladığımdan dün herşeyi biraz daha farklı gördüm. Sabah evden çıktığımızda nerede olduğumu algılayamadım bir an. Soğuğu yüzüme yiyince dedim yaz ne çabuk bitmiş bu şehirde. Zaten sonrası delice bir uyku hali. Ve daha sonrasında da ev bulma çabamız başladı. Ne yazık ki hüsranla sonuçlandı. Türkiyedeki gibi emlakçılar kolundan tutup evlere sürüklemiyorlar insanları. Sanki neden geldiğimizi sorgularmışçasına yüzümüze bakıp yarın için randevu alacaklarını söylüyorlar. Tüm gün o anı beklerken insan bir anda yıkılıyor ve en azından bir iki ev görebilseydim diye iç geçiriyorsunuz.

Şu anda yine birkaç ev görmek ümidiyle bekliyorum. Limonlu çayımı yudumluyor ve ileride oturacağım evi bir nebze de olsa kafamda canlandırmak için çabalıyorum. Hatta zaman zaman hayalimde içini dizayn ediyorum.

Dün bilgisayarın başından hızlıca kalkıp yeni şehrimizin sokaklarına adım attığımda neyle karşılaşacağımı bilmeden çocukça bir gülümsemeyle arabaya bindim. Emlak bürosunda oturan yaşlı amcayla ve bana merakla bakan kadınların karşısında söylediklerini anlarmış gibi sessizce oturdum. Sonra bizi aldı ve önceden nasıl bir yer istediğimizi söylemiş olmamıza rağmen harlemden farkı olmayan onaltı katlı bir binanın en alt katındaki daireye götürdü. İçerisi son derece pisti. Eski eşyalar öylece bırakılmıştı. Yerde birkaç hamam böceği cesedi birilerinin onlara cenaze düzenlemesini bekler gibi bir tavırla olduğu yerde duruyordu. Odalar panjurlardan dolayı kapkaranlıktı. Panjurların aralarından sızan ışık hüzmeleri eve ayrıca bir kasvet katmıştı. Evi gezdiren yaşlı amca ve yanındaki genç gülümseyerek açtılar kapalı kapıları. Her açışta sanki içerde korkunç bir manzara görecekmişim gibi sımsıkı kapattım gözlerimi. Sonrada kimseden ses çıkmayınca açtım hızlıca ve bakıp çıktım. Bir sonraki ev yine aynı blogtaydı. Pencereler sımsıkı demirliydi. Hani bülbülü altın kafese koymuşçasına orada oturduğumu hayal ettim. Aklım izin bile vermedi bu hayale hemen atıverdi uzak köşelere. Orada oturmak bir kabusun tam ortasına yerleşmek gibi olurdu herhalde. Yatak odasındaki yatağın üzerinde sapsarı bir leke vardı. Sanki orada ördürülen birinin izini yok etmeye çalışmışlar gibi. Bende de ne hayal gücü var ama. Ama aynı bu yazdıklarım gibiydi ortam. Oysa apartmanın karşısında nasıl da güzel kırmızı panjurlu bir ev vardı. Önden o manzarayla reklam yaptılar bize herhalde.

Bugün gideceğimiz yerlerin çok daha iyi olacağını umuyorum. Özellikle üzerine basa basa anlattık böyle olmasın, nezih bir yer olsun, güvenli olsun, temiz olsun diye. En kısa zamanda evimizi bulmak ve artık eşyalarımızı toplamaya başlamak istiyorum. Stephan King romanlarından fırlamış bu kötü evlerde nasıl yaşanır ki onu anlamaya çalışıyorum hala. Ve bizi nasıl gülümseyerek; sanki deniz kenarında bir evi gösterirmişçesine mutluluk ve gururla gezdirdiklerini düşünüyorum. Aklım almıyor. Orada oturduktan sonra kişilerin ruh hallerinin nasıl değiştiğini gözlemlemek isterdim. Bir antropolog kimliğiyle düşündüğümde bu şehirde o kadar çok şey buluyorum ki anlatacak, yazacak, araştıracak. Umuyorum ilerde oluşturacağım kitabımda her yönünü anlatabilmeyi başarırım buraların. Yine de gözünüz korkmasın yazdıklarımı okurken. Karşılaştığımız tuhaflıklara bizim dün yaptığımız gibi hafifçe gülümseyerek bakmaya çalışmalıyız. Her zaman hatırlamalıyız ki bulutların arkasında hava hep açıktır.

25 Ekim 2009 Pazar

Yeni bir safha, yeni bir sayfa, yeni bir başlangıç

Yine yeni baştan başladık buradaki günlere. Artık Cezayirdeyiz yeniden. İki gün oldu daha geleli.Yani aslında kaldığımız yerden devam ediyoruz tabi ama farklı bir şirketle ve farklı bir yerde. Henüz ev bulamadık. Hala eski evimizdeyiz. Evimizde her yer her yerde. Toplanma telaşındayız. Bugün eşimle şirkete geldim. O yüzden nete girebiliyorum. Burada kaldığımız evdeki internet bağlantımız şu anda kesik. Şirket iflas ettiğinden internetimiz kapandı. Yakın zamanda taşınabilirsek eğer cezayir telekoma da başvuru yapacağız bir an evvel bağlatabilmemiz için.

Burada işlerin ağır ilerlediğinden bahsetmişimdir daha evvelki yazılarımda. Emlakçıya gittik bugün burada ajans diyorlar. Adamlar sanki müşteri istemiyorlar. Türkiyede olsa kolunuzdan tutup evleri göstermeye giderler zorla burada tam tersi. Aradıkları kişilere ulaşamıyorlar randevu alamıyorlar. Sabah erkenden geldik ama hiçbir yer göremedik. Ancak akşama ve yarına randevu verdiler. Neyse artık beklemedeyiz napalım.

Türkiye tatili çok güzel ve uzun geçti bu sefer. Herşey güzeldi. Tabi yine gidemediğimiz çokça yer ve göremediğimiz bir sürü arkadaşımız oldu tabi. Bir dahaki sefere erteleyip döndük. Şimdi onca güzel zamandan sonra yeniden alışmak zor oluyor buralara. Ama tuhaf bir şekilde özletiyor bu şehir kendini. Tilki ve kürkçü dükkanı misali yaşıyoruz bu sıralar hayatımızı. Ne kadar ara versek de dönüp dolaşıp geldiğimiz yer burası. Bir de evimizi bulsak yerleşsek stresimiz gidecek yükümüz azalacak. O zaman işte daha güzel olacak. Güzel yemekler yapacağım evimde ve yeni bir sürü şey. Önce derleme toplama safhası var tabi güzelce sonra biraz dinlenme ve huzur dönemi ardından da herşeye bodozlama girişme safhası. Yeni bir adlandırmayla miguellik günleri. Bu miguel bilenler bilir eskiden yalan rüzgarı adlı dizideki uşaktı. Dilimize dolandı öyle kaldı. Annemle aramızdaki şifrelerden biri. Ama tabi artık cümle alem biliyor. Kadın olmak zor zanaat. Sürekli bir iş güç koşturmaca temizlik derleme toplama yarına ne yemek yapsam düşüncesi. Hele bir de çalışan bayansan üstüne üstlük bir de çocuk sahibiysen hayatta bir level atlıyorsun adeta. Bu level'ın adı işte o miguellik döneminin devamına eşdeğer. Biz türkiyedeyken annemin miguellik dönemi artık son safhasındaydı. Sürekli yemek yap bulaşık yıka sil süpür temizle. Ben rahattım tabi tek çocuk olarak. Gezdim dolaştım ee sanmayın hep yan gelip yattım yardım da ettim tabi ara ara. Ama şimdi buraya dönünce benim miguellik dönemim başladı. Yakında ben de taşınma işlerimizle miguellik dönemimin nirvanasına ulaşacağım sanırım. Herkes bana bu günler için şans dilesin. Çabucak bitsin ve rahata erelim..Kocaman sevgiler. Artık daha sık yazabilmek ümidiylee..Tabi evimize ne zaman taşınırız netimiz ne zaman bağlanır orası hala muamma..

2 Ekim 2009 Cuma

İzmir'in ılık akşamında


İzmirdeyiz bir haftadır. Havalar da pek güzel. Her günümüzü değerlendirmeye çalışıyoruz. O yüzden her yazımda bloguma yazacağımdan bahsediyorsam da yazamıyorum. Yazamayışım yazmak istemeyişimden değil ama sadece sanki zamanımı bilgisayar başında boşa harcıyor gibi hissediyorum. O kadar da alışmışım ki aslında yazmaya üzülüyorum ekranı açtığımda hep aynı ,yazıyla karşılaşınca. Bunu yaşayanlar bilirler. Günlük koşturmacanın içinde de yazamayız bazen, veya sadece yazmayız hiç nedensiz. Öyle anlar gelir arada sırada. Şimdiki de ona benzer bir bakıma. Durup durup yarın diyorum olmuyor. Neyse işte şimdi yazıyorum..


Günlerimiz huzurlu geçiyor. Memlekette olmanın verdiği bir iç rahatlığı var. Gitmek için yeni şirketimizden haber bekliyoruz. Şimdiden gittiğimizde neler yapacağımızı düşünüyorum. Ev bulma ve taşınma durumlarımız var malum. Yeni evimiz nasıl olacak acaba diye düşünüyorum. Sonra günlerim nasıl geçecek, neler yapacağım. İlk iş bir kursa başlamak olacak bu sefer belki de bir hoca tutmak eve. Duruma göre değerlendirme yapacağız artık. Özlem kısmını düşünmemeye çalışıyorum. Burada ne kadar çok kalırsak o kadar alışıyoruz tabiki. Sanki hiç gitmemişiz veya gitmeyecekmişiz gibi geliyor. Herşey kaldığı yerden devam ediyor. Eniştem de hastaneden çıktı artık evde. Daha da iyiye gidiyor bunun için de ayrıca seviniyorum. İzmirde olduğumuz için annemleri şimdiden özlemeye başladım. Döndüğümüzde onların yanında da bir müddet zaman geçirmek çok istiyorum. Güzel bir plan yapabiliriz umarım.


Bunların haricinde şu sıralar en çok düşündüğüm şey doğum günümün geliyor olması. Ekim 11 geliyor. Hızla hemde. Koşar adım. Çocuklar gibiyim. Eski günlerde olduğu gibi günleri sayıyorum. Umarım o zamana kadar kalırız diyorum. Eğer o zamana dek çağırmazlarsa iş için burada ailemle ve arkadaşlarımla olmak büyük bir mutluluk olacak benim için. En güzel hediyem olacak doğum günümde.


Blogdaki arkadaşlarımla görüşmek için pek fırsatım oolmadı bu sefer. Sadece Ankaradayken Pino ile görüştük bir öğlen tatilinde. Son derece keyifliydi. İzmite döndüğümde Alev ve Ella ile de görüşmek istiyorum aslında. Umarım zaman yaratabilirim.


Şimdilik bu kadar yazıyorum. Yarın arkadaşlarımızla Şirince'ye gideceğiz gezmek ve o harika yeri yeniden görmek için ardından da Urladaki yazlıkta mangal yapacağız planımız bu. Havaların güzelliğinden istifade edip denize de girmeyi istiyorum umarım bu hayalim suya düşmez benim yerime. Bir dahaki yazımda fotoğraflarla anlatacağım haftasonumuzun nasıl geçtiğini..Herkese kocaman sevgiler benden..Mutlu kalmaya devam edin...
p.s:illustrasyon google dan alınmıştır