24 Mart 2010 Çarşamba

Daha fazla Cezayir

Bugün bir de baktım ki kendimi öyle günlük hayatın koşturmacasına bırakmışım gidiyorum. Ben gidiyorum, günlerde benimle gidiyor. Benden daha hızlı, su gibi akarcasına..Anlayamıyorum nasıl böyle oluyor. Nedir bu acele? Yoksa ben mi ağırdan alıyorum hayatı diye sormadan edemiyorum kendime. 

Önceleri Cezayir'de zamanın yavaş aktığını düşünürdüm. Bazen hala öyle aslında. Türkiye'deki gibi asla olamaz herhalde. Yine de son zamanlarda, çalışmaya da başlamamın etkisiyle tabiki, yetişememeye başladım hiçbirşeye. Kendime vakit ayıramıyorum bir türlü. Öyle yoruyor ki beni gün. Bir şey yapmasam bile vücudumun yorulduğunu hissediyorum. Önceden uyumak için zaman geçirmem gerekirdi yattığım zaman yatağıma. Kitap okurdum, hayal kurardım, bazen bilgisayarımdan internete girer oyalanır hatta film izlerdim gecenin körüne kadar. Şimdilerde ne zaman gözlerimi kapattığımı bilemiyorum. Bir de bakmışım sabah olmuş. Ben nasıl atlatmışım uykumun o tüm evrelerini, hangi ara? Tıkırtıya bile uyanmayacağım neredeyse. 

Cezayir hergün gözüme başka görünüyor artık. Gün geçtikçe daha mı çok bağlanıyorum nedir. Şimdi artık eskisine nazaran daha güzel bir yerdeyiz, koşullarımız daha iyi, çıkıp dolaşabiliyorum sıkıldığımda, arkadaşlarım var, konuşup anlaşabiliyorum insanlarla. Yine Türkiye özlemim var elbet o hiç geçmeyecek bir sevda adeta, bir zehir gibi saran insanın içini. Burası da avuntularımızı özgür bıraktığımız yer oluyor. Yine de güzel bir dünya. Bundan sonra daha sık dedim ya hani önceki yazımda, daha sık Cezayir'i anlatacağım, yazacağım, göstereceğim diye işte bu ilk yazı olsun buraya dair;

Bu yazıyı etiketlerken biraz hasret, biraz bahar havası, biraz açlık, biraz tutku, bolca da yorulmuşluk yazmak isterdim aslında:) Ama kurallara uydum bulunması kolay olsun diye güzel etiketler ekledim..


 Bu binaların tiplerini çok seviyorum. Uzaktan bakılınca öyle değişik hissettiriyorlar ki insanı. Sanki iki yandan sıkıştırılmış gibi ama çok da sevimli..Bu binanın sol kenarının hemen ardı Grand Poste( büyük postane binası) oluyor. Ne yazık ki  içine de bir türlü girmeyi başaramadım. Fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla çok güzel, bir gün orasının da fotoğrafını çekeceğim inşallah.

Cezayir'deki bu kemerleri de çok seviyorum. Çoğu binada veya yolda görebiliyorsunuz. Ayrıca şahane kemerli köprüleri de var filmlerden fırlamış gibi. Hele de yeşille birleşince daha da güzelleşiyor o manzara.


Bu üstteki iki fotoğrafta da görebilirsiniz kemerli sütunları. Ayrıca binaların başka bir çekici özelliği de üzerlerinde kabartma figürlerin olması. Ayrıca onları da göstereceğim..


Bu binalar ise uzaktan biraz karmaşık olan yapısıyla dikkat çekiyor. Tabi her katta kurulan çanak antenler, asılan çamaşırlar, bazen pencereleri kapatan demirler ve tabi mavi renkli tahta panjurlar oluyor çoğu zaman. İşte orda anlıyor insan gerçekten nerede olduğunu. Cezayiri cezayir yapan başlıca şeyler bunlar herhalde. Zamanla seviyor insan. Antenler görüntü kirliliği yaratıyor orası kesin ama diğerleri apartmanların vazgeçilmezi. Özellikle de unutmadan ekleyeyim hemen mavi beyaz çizgili tenteli balkonlar ve pencereler de.

Daha sonra ayrıntılara devam edeceğim kaldığımız yerden..Siz de daha iyi tanıyacaksınız bu hüzün kokan mistik şehri..

4 yorum:

  1. İşte çalışmaya başlamak böyle bir şey.Hayat çöok zor,eskisi gibi değil artık.Zamanla yarış içinde oluyor insan.Ama o sıkışık zaman da yine de bazı güzel şeyleri görebiliyor ve yaşayabiliyorsuN,az da olsa.Yaşadığın şehrin mistikliğini mesela.Allah kolaylık versin canımın içi.ÖPTÜM KOCAMAN...

    YanıtlaSil
  2. ilk bakışta ki gibi değil , yavaş yavaş sindirerek etkisi altına alıyor insanı bu şehir,en güzeli de bu değil midir ?
    Tuba'cım şantiye tozunu yuttunmu ondan da vazgeçemiyorsun , iş yaşamında başarılar ,iş 'in rengini kaybettirmesine izin verme , sevgiler .

    YanıtlaSil
  3. Babacım;
    doğru diyorsun valla çalışmıyorken ne rahatmışız meğer ooh kebap.şimdi akşam eve gelince bişey yapamıyorum yorgun oluyorum hemen uykum geliyor.ama ne olursa olsun tabi insan güzellikleri görmeli etrafındaki yoksa yaşamanın ne manası kalır dimi ama..teşekkür ederim tombilicim sana da kolay gelsin.öpüyorum kocaman ben de.baaay

    YanıtlaSil
  4. Sibelcim;
    aynen dediğin ilk başta dah afarklıyı benim için burası şimdi daha farklı.o zamanıda güzeldi tabi ama şimdi daha etkili.şantiye tozunu yuttuk tabi de valla benim mesleğim olmadığı için kolay vazgeçerim ben herhalde.3 sene oldu bağımlılık yok hala bende:)işin içinde türkiye olsun yeterki anında bırakır giderim:):)ama söylediğin çok doğru hepimiz için de geçerli.iş yaşamı stresi ve zorlukları insanı hayata karşı yenik zayıf düşürmemeli enerjisini artırmalı güzellik katmalı.katmasa da bir yerlerden bir şeyler bulup yaşamı zenginleştirmeli renklerdirmeli..inşallah biz az da olsa başarıyoruzdur bunu..öptüm canım.görüşmek dileğiyle..sevgiler

    YanıtlaSil

Yorumlarınız ve paylaşımınız için teşekkürler. Mutlu kalın:)