28 Nisan 2012 Cumartesi

Cezayir'de binalar,sokaklar, caddeler,yollar

Cezayir'i ve burada yaşadığım yılları anlatmak bazen çok zor olabiliyor. İnsan her şeyi çabucak unutuyor. Cezayir ile ilgili şeyleri henüz unutmuş değilim ama döndüğümde unutursam diye korkuyorum bazen. O yüzden hazır buradayken, yazmanın yerindeyken ve hikayenin içindeyken olabildiğince yazmak, anlatmak, göstermek istiyorum. 

Eskiden daha fazla fotoğraf çekmeye zaman buluyordum, bir süredir bulamıyorum. O yüzden bildiğim çeşitli forumlardan fotoğrafları arşivliyorum. Bu fotoğrafların bazılarını simsi isimli forum yazarından ve skyscrapercity adlı forumdan aldım. Hem ileride hatırlamak için hem de buraya gelecek olanlara  yardım etmek amacıyla. Buradan dönmeden evvel kendi fotoğraflarımdan oluşan büyük bir arşiv yapmayı planlıyorum, ileride bir gün bir sergi açabilmek tutkusuyla. 

Cezayir'i anlatmaksa hem kolay hem zor. İnsanı çeken bir tarafı olduğu kesin, şeytan tüyü var derler ya. Pek çok zorluğuna rağmen insan bu şehri sevmekten kendini alamıyor, çünkü hala geçmişte yaşıyor ve geçmişle nefes alıyor. İnsanlar sanki daha masum gibi, yaşamlar daha sade ve doğal. Bilmiyorum belki de bana öyle geliyor ama içimden bir yerlerden bunu hissediyorum. Gurbette olmak nerede olursa olsun zor, tabi kıtalar ve ülkeler de bunu ayrıca zorlaştırabiliyor ama yine her şey insanda bitiyor. 

Bu ülkede hayat her zaman sıkça vurguladığım gibi yavaş ilerliyor, telaşsız, durgun. Hayata ayak uydurmaya çabalamıyorsunuz, adımlarınız yanyana oluyor sanki zamanla, hatta belki zamanın önüne geçiyorsunuz bile. Bazen bu sinir bozucu oluyor ama yine de döndüğümde en çok bu sakinliği özleyeceğim. Trafikte canavarlar yok değil, geceleri herkes uzunları yakıyor ve öyle ilerliyor, bazen öyle çok konuşuyor ki insanlar benim gibi konuşmayı seven biri bile bunalabiliyor, çöpler her yerde, yeterli imkanlar yok, marketlerde her zaman her istediğinizi bulamıyorsunuz, bulduğunuzda sanki kıtlık var gibi üçer beşer almanız gerekiyor ama buna da alışıyorsunuz. İnsanoğlu tuhaf bir yaratık, alışmaya da alışıyor, ve bu insanı bence daha sakin, huzurlu ve uyumlu yapıyor. Hadi bakalım şimdi sıra fotoğraflarda;



Eskiden tam da fotoğraftaki yuvarlak balkonlu binada arkadaşlarımız oturuyordu. Bu yüzden o caddenin bende anısı boldur. Güzel bir muhittir bu yer; adı da Tilimli. Karşıda yani fotoğrafın sağında büyük bir park var, parkın hemen yanı da anaokulu. Binaların içleri genelde kasvetli, ışıksız ve asansörsüz oluyor ama bu bina temiz, asansörlü ve nispeten bakımlıydı. Bana göre fazlasıyla fransızvariydi.


Tam olarak hangi bina olduğunu kestiremiyor olsam da sevdiğim  yapılardan olduğu için sizinle paylaşmak istedim bu fotoğrafı. Mavi ve beyaz bu şehre çok yakışıyor!


Bu binaların içlerine girme imkanım hiç olmadı ama çok merak ediyorum. Böyle dar ve uzun olmalarını seviyorum. Acaba çok mu ufaktır evler? Bir gün belki bir şans doğar da görür ve fotoğraflarım sizin için. Burası Alger merkez ve bu yol Didouche Mourad caddesine çıkıyor. 


Bu fotoğrafta otoyoldan bir kesit görüyorsunuz. Çok bir şey anlaşılmıyor tabi ama olsun. Yollar çok da düzgün sayılmaz. Yeni otoban yapıldığı için genelde onu kullanmayı tercih ediyoruz, biraz uzun da olsa gidiş geliş daha rahat oluyor. Tabelalar genelde yetersiz, hatta gizli, minik yazılı ve bazen de yok. Plakalar ilk geldiğimde çok dikkatimi çekmişti. Ön kısım beyaz arka kısım görüldüğü gibi sarı. Onu ayrıca detaylı bir şekilde anlatırım size. Plakada arabanın yılının da yazması bence çok güzel. 1962'den kalma araba gördüğümü hatırlıyorum hatta belki daha eskilerini bile:)


Yine Alger merkezden bir kara. Elbiseli ve uzun sakallı adamlar dikkatinizi çekmiştir herhalde. Erkekler genelde hep böyle elbiseli yani geleneksel kostümleri ile dolaşıyorlar. Tabi böyle diyorsam elbisesizler yok sanmayın. Yani demem o ki çok sık rastlıyoruz onlara. Ne kadar görsem de bir erkeğin elbise giymesi fikrine sanırım hiç bir zaman alışamayacağım. Yalnız pançoları ve kış için dikilen keçe, kapüşonlu uzun kabanlarını çok beğeniyorum, dönmeden onlardan edinmek lazım, tabi bir nebze de olsa modern görünümlü olanlarından. 



Burası da sevdiğim yerlerden biri. Sol tarafta bir kütüphane var. İçine girmedim hiç ama camdan gördüğüm kadarıyla güzel bir yer. Kitapçıları ve kütüphaneleri hep sevmişimdir zaten. Buranın tam karşısında da Fashion Planet isimli alışveriş mağazası var. Zara'nın ürünlerini satıyor. Bab Ezzouar alışveriş merkezinde de bir mağazası vardı ama şu anda kapalı ve sanırım açılmayacak. Fiyatları çok uygun olduğu için genelde gidip bakıyorduk, şimdi alışveriş için ya Alger'deki bu mağazaya ya da Cheraga'daki fabrika satış mağazasına gitmek gerekiyor ne yazık ki.


Burası sanırım Bab El Oued ama tam olarak çıkartamadım. Forum sitesinde de ismi yazmıyordu sanırım ya da ben kaydetmemişim. Biraz köhne görünümlü bir yer. Genelde öyle yerlerde pek dolaşmıyoruz ama bazen insanı şaşırtabiliyor bu yerler de çeşitlilikleriyle. Bab El Oued'de dolaşırken ilk zamanlar korkmuştum ama sonra alıştım. Zaten yalnız gitmediğim için ve dolaşırken de temkinli olduğumuz için bir sorun yaşamadık ama yine de çok tercih edilecek yerlerden değil. Fotoğrafta da görüldüğü gibi balkonlarda hep mavi veya mavi beyaz çizgili branda tipi perdelerden var. Alçak olan binalarda hep demirler oluyor. En sık karşılaşılan manzara da çanak antenler. Bu kadar çok çanak anteni bir arada başka hiç bir yerde görmedim herhalde Cezayir'de gördüğüm kadar.


Yine uzaktan bir şehir görüntüsü. Şehre uzaktan bakınca daha çekici geliyor çünkü detayları fark edemiyor insan. En çok mavi beyaz binalar insanı çekiyor. Çoğu bina da aslında boya bile yok sadece tuğladan ibaretler. Onlar da şehre hayalet şehir havası katıyor bana kalırsa. Yine de dıştan görünüşleri kötü olsa da görünüşe aldanmamakta fayda var, bazen içleri çok güzel ve büyük olabiliyor. Bizim eskiden oturduğumuz ev dışarıdan inşaat gibi görünüyordu. İlk bakmaya gittiğimizde girmek bile istememiştim ama içine girince çok beğendim. Cezayir'de o zamana dek gördüğüm en güzel evdi. Ne yazık ki problemli bir ev macerası yaşayıp o defteri kapattık ama problemimizin ana sebebi ev sahibimizdi yoksa evin güzelliğine diyecek bir şeyim yok tabiki.

Şimdilik yazacaklarım bunlardan ibaret. Yazacağım konuları ayrı ayrı not alıp üzerinde çalışıyorum. Daha o kadar çok şey var ki yazmak istediğim. İşlerimden fırsat buldukça yazmaya çalışıyorum. Şimdi yaz geliyor, havalar iyiden iyiye ısınmaya başladı. Artık evin bahçesinden de  yazabilirim çünkü evin dışında internet çekiyor. 

Yeni yazılarda görüşmek dileğiyle. Güzel hafta sonları diliyorum herkese!

10 yorum:

  1. Paylaşım için teşekkürler:) Ellerinize sağlık. Yeni yazıları da bekliyorum sabırsızlıkla:)

    YanıtlaSil
  2. çok keyifle okudum yine yaz

    YanıtlaSil
  3. buraya gelince insan yazının sonuna kadar okumadan ayrılamıyor :)

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Sezer;
    Çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için.Yeni yazılar için ben de sabırsızlanıyorum, artık havalar da güzelleşiyor inşallah daha sık yazacağım..Sevgiler kocaman.

    YanıtlaSil
  5. Geceee;
    Keyifle okumana sevindim. Asıl ben seni hep ama hep keyifle okuyorum. Pamuk prensesi öpüyorum:)

    YanıtlaSil
  6. Red Riding Hood;
    Ne kadar önemli bir şeydir aslında sonuna kadar okumayı başarmak:) Çok teşekkür ederim. Zevkle okutabiliyorsam ne mutlu bana. Kocaman sevgiler ve selamlar:)

    YanıtlaSil
  7. daha daha çok istiyoruz! :)
    eehehhe bu arada bahçede internet çekmesi iyimiş... bi ara ben de modeme doğru dönmezsem bağlantım kopuyodu... bilgisayarımın kıblesi orasıydı :))

    YanıtlaSil
  8. Saçaklı;
    ben de daha çok istiyorum eveeet:) bu bahçe durumu haricinde bizde daha ne orjinallikler var görsen şaşarsın heehe:)bilgisayarın kıblesi durumuna koptum ya ama harbiden öyle valla:)kocaman sevgiler

    YanıtlaSil
  9. Fotoğraflar çok hoş, hele 3. fotoğraftaki beyaz eve bayıldım...imrendim :)

    YanıtlaSil
  10. Leyla'nın Kahve dükkanı;
    Teşekkürler. Beğenmene sevindim. Buradaki binalara ben de bayılıyorum. Keşke içleri de dışları gibi güzel olsa:)Sevgiler

    YanıtlaSil

Yorumlarınız ve paylaşımınız için teşekkürler. Mutlu kalın:)