Pazarları yazmak çoğu zaman iç gıcıklayıcı oluyor, bazende sayfalarca yazmak istiyorum durmadan. Güzel havalarda pazarları daha çok seviyorum. Yine de burada diğer günlerden bir farkı olmaması ona haksızlık oluyormuş hissi uyandırıyor bende. Ne de olsa pazar günlerinin de kendine has ayrı bir güzelliği olmalı!
Rutin hayata adım attık atalı yine bir uyku peydah oldu üzerime. Sanki günlerce uyuyabilirmişim gibi hasret çekiyorum kendisine. Hava güzel ya da kasvetli, pek de mühim değil, uyku her daim benimle. Türkiye'de ise hep tam tersini yaşadım. Geç yatıp erken kalkmak favorimdi. Ne kadar zamandan tasarruf edersem o kadar kazanırım hesabı.
Güneşli sabahlarda ofise inerken beni kocaman bulutlar, yemyeşil bir tepe ve karşıdaki iki kardeş ağaç selamlıyor. Günaydın diyorlar ilk onlar. Ohh çekiyorum içimden o yemyeşil otlara uzanmak ne harika olurdu şimdi.
Sonra ofise varınca hemen kocaman bir çay söylüyorum. Tabi şöyle buram buram bergamot kokmuyor ama olsun. Bazen dayanamayıp kruvasan da yiyorum evet. Henüz minik kutularda kahvaltı getirme moduna giremedim. Bir iki güne ufak peynirler, tombuk zeytinler, biberler doğramaya başlarım.
Öğleye yakın Türkiye'den geleli çok da olmadığından anılarla vakit geçiriyorum biraz. Anılar öğle açlığında hep yemeklerden ibaret gibi geliyor sanki. Birine elimi uzatıp alabilsem keşke diyorum. Bazen ağzım bile sulanıyor fotoğraflara bakarken.
Sonra öğle arasına 5 dk kala dışarı atıyorum kendimi hava bugünkü gibi güzelse. Birkaç fotoğraf çekiyorum, biraz etraftaki çiçeklerle konuşuyorum. Havayı kokluyor, bulutları yokluyorum acaba nerede ne yapıyorlar diye.
Yemekten sonra eve genelde uğruyorum. Hem biraz kediciği seviyorum, böylelikle tüm gün yalnız kalmamış da oluyor. Fırsattan istifade de bahçede sevimli fotoğraflar çekiyorum kendimce. Ufak mutluluklar yakalayabilmek adına elbette. Kaçamak bir sigara da yakıyorum bazen çimenlere ayaklarımı basıp.
Akşam üstleri mesai bitiminde eve giderken yemekhaneye uğrayıp akşam menüsünü kontrol etmeyi ihmal etmiyorum. Güzel bir şey yoksa eve varana kadar ne pişirsem diye planlar yapıyorum. Ne zaman yemekhaneye uğrasam ekmekçi ekmek getirmiş oluyor. Off o pufur pufur ekmekler nasıl da cezbediyorlar insanı. Tavada bile ısıtsan tadına doyulmuyor bu ekmeklerin. Üzerinde irmik tarzında bir katman olduğundan eşim pek sevmiyor ama mangal yapılınca falan içine et tavuk köfteyle muhteşem ikili olduklarını inkar da etmiyor. Ben içine peynir ve sucuk koymayı da seviyorum.
Bazen iş çıkışı market alışverişine falan gidersek ihtiyaca göre manavımıza da uğruyoruz. Artık çilek de var, o yüzden manava gitme ihtiyacı daha çok oluyor:) Tam da karşısında minik bir ev var. Evin bu çiçekli seramiklerini seviyorum. Bir dahakine uzaktan görüntüsünü de çekeceğim. Bu sefer fotoğraf çekerken evin sahibesi olduğunu düşündüğüm genç bayan parmaklıkların ardından baktı bize. Selam verdik gülümseyerek. Bir an tepki verecek diye korkmadım da değil hani. Neyse ki bir şey demedi. Zaten amaç sadece çiçeklerle yakın olmaktı hepsi o!
Market dönüşlerinde yerleştirme telaşı insanı yoruyor. E bir de o kadar yol geliyoruz biraz dağılıyoruz haliyle. Sonrasında çayımı veya kahvemi alıp kitap okumak istiyorum ama durum daha çok aşağıdaki gibi oluyor. Yine de severek aldığım kitaplarımın hepsini bir dahaki tatil zamanına kadar okuyup bitirmeliyim!
Uyuklamak son zamanlarda sıkça yapar olduğum bir şey. Hele geçenlerde ofiste gözümü bir kapatmışım ki kapı açılınca dehşetle yerimden fırladım. İçim geçmiş. Oysa mis gibi güneş nasıl da gözlerime vuruyor da sıcacık. O an çimenlerde uzandığımı hayal etmiştim. Kendimi o güzel havada ofiste bulmak pek de iç açıcı değildi doğrusu.
Bu bahar tadında sıcak ve bol çiçekli zamanların hemen geçmemesini diliyorum gönülden. Bahar'a bu kadar yaklaşmışken yeniden kışa teslim olmak fikri bile içimi üşütüyor.
Mutlu bir hafta olsun hepimiz için!
mutlu huzurlu pazarlar
YanıtlaSil