Çok değil daha onbeş gün önce tattım özgürlüğün huzurunu. Hem naif hem de alabildiğine delişmendi. O gün şimdi ismi lazım olmayan bir sır gibi hafızamın derinlerinde dinleniyor.
Sokaklar insan kaynıyordu. Çoğu pürtelaş işinde gücünde, kimisinin kafası dumanlı, az bir parçasıda hülyalıydı insanların. Binalar yaşlı bir baykuş gibi derin, dans eden sığırcıklar gibi de iç içeydi. Etraftaki bütün insanları toplasanız da binalar ve suretleri mahşer yeri yaratabilirdi kendi kendilerine.
Çıktım ve o cümbüşe varmak için epey yol aldım. Öyle uzun geldi ki yol iki sigara bile yaktım. Ne çekilmez şey şu araba dolu yollar, o tıkışık alanlar.
Onlarca kilometreden sonra sadece planladığım iki yere varabildim gönlümce. Oysa gönlüm birkaç saatte tüm Cezayiri görebilecek kadar büyük ve hevesliydi. Beklemediğim şeyse bir süredir internette karşıma çıkan bu zümrüt yeşili kubbesi olan camiyle karşılaşacağımdı. Hoş, yakın temas sağlayamasak da var olduğuna şahit olabildim. Bir başka gün buluşmak üzere dedim arabanın camından sessizce. En çok da bu hallerini seviyorum da dedim kendime Cezayir'in. Öyle karşınıza neyi çıkartacağı belli olmuyor. Bir anda bir diyardan başka bir diyara sürüklenirken buluverirsiniz kendinizi.
En sevdiğim yerlerden biri de bu Ketchoua camisi ve onun yer aldığı Casbah sokaklarıdır. Ketchoua buraya ayak bastığımız günden beri restorasyonda. Bir ara ziyarete açıldığı olmuş diyorlar ama bilmiyorum. O kadar heybetli ve cezbedici ki. Uzaktan bile kendini hissettiriyor. Bakalım buradan ayrılmadan kucak açacak mı bize. Önceleri kilise olarak hizmet veren bu yer sonradan cami olarak kullanılmaya başlanmış. İçinin ne kadar güzel olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Bu sıcacık özgürlük gününde denize de yakınlaşabildim. Mis gibi kokusunu içime çektim durdum dakikalarca. İnsanlar havanın güzelliğini fırsat bilip sahile atmışlar kendilerini. Bunu beklemiyordum, görünce sevinçle dolu şaşkınlık yaşadım. Ne güzel şeydir denizi sevmek ve ona yakın olmak dedim. Bu ufak deniz fenerinin olduğu sahil şeridi ziyaret ettiğimiz Palais des Rais'in arka kısmından bir görüntü. İçi harika, dopdolu, etkileyici ve tarih kokuyor. Orada bulunmak öylesine iyi geliyor ki insana, kalabilmeyi bile hayal ediyorum.
Paylaştığım yerlerin hepsi aynı güzergahta değil ama olsun. Burası son durağımız olan Sidi Yahya taraflarında bulunan eski bir bina. Belki yaşanmış ama terk edilmiş bir yer. Burayı alıp restore etmek ne kadar harika olurdu diye hala düşünüyorum. İçinde kimsecikler yok ama bir zamanlar yaşadıklarına eminim. Ürpertici gibi görünse de insanı kendine çeken bir tarafı var. Kemerli verandasındaysa acı bir kahve içmek için kurulmuş masa ile sandalye de bir zamanlar yaşanılan bir yer olduğu izlenimini veriyor.
Casbah'a çıkan sahil yolunun paralelindeki bu cadde de oldukça güzel. Köşeyi dönen bir gölge var ve az sonra ana caddeye ulaşacak. Tüm o kocaman bulutların yanında güneşi getireceği hissine kapıldım bir an. Köşeyi güneşle beraber dönecek gibi sanki, öyle hareket ediyor adeta. Balkondaki kadınsa kim bilir ne düşüncelerle içeri adımı atıyor. Elinden bir naneli çaya veya tavuklu nohutlu kuskusa hayır demezdim sanırım o an.
Burası da gidiş yolumuzdaki bir ufak köyün içi. Bakkalın önüne açılmış ufak bir manav tezgahı. Kabaklar çıtır çıtır ve fasulyeler henüz toplanmış gibi. Teyze elinde bastonuyla plastik sepetlere vura vura siparişini veriyor, indirim konusunda da ısrarcı.
Bu kocaman han kapısı gibi kapıların ardında kim bilir ne hayatlar yaşanıyor. Teyze kapıdan geri geri çıkıyordu. Trafikten ötürü bir süre izledim. Göründüğü gibi içeri girmiyor, kapıda eşik olduğundan belki de adımını dikkatle atıyor. Anneanem de böyle yapardı bazen, eskiden. Belki bir apartman değil de devlet dairesidir, olabilir. Çünkü sahil boyunca uzanan bu binalar genelde iş hanı olarak kullanılıyor anladığım kadarıyla. 4 numarayı bir dahaki sefer için hafızama kazıyorum özenle.
Şimdi yine döndük köhne binaların yuvasına. Burası başkente çok uzak sayılmayan, bize 20 dakika mesafedeki Tizi Ouzou şehrindeki bir bina. Burada binalar başkentteki gibi çekici değil, daha yıpranmış ve haşin. Estetik belki de sadece içeride kullandıkları bardaklardadır kim bilir!
Özgür olmak günübirlik olsa da güzel, telaşla olsa da güzel, stresli olsa da güzel. Hoş, günlerce veya aylarca hatta yıllarca dört duvarda tıkılı kalmıyoruz ama ona benzer hissiyatlarımız var içimizde barındırıp büyüttüğümüz. Yürümek, havayı solumak, insanların yüzlerini ve telaşlarını görmek güzel. Elbette bir de alabildiğine yaşamak, her koşulda, yaşamak güzel!