4 Kasım 2015 Çarşamba

Günübirlik özgürlük


Çok değil daha onbeş gün önce tattım özgürlüğün huzurunu. Hem naif hem de alabildiğine delişmendi. O gün şimdi ismi lazım olmayan bir sır gibi hafızamın derinlerinde dinleniyor. 

Sokaklar insan kaynıyordu. Çoğu pürtelaş işinde gücünde, kimisinin kafası dumanlı, az bir parçasıda hülyalıydı insanların. Binalar yaşlı bir baykuş gibi derin, dans eden sığırcıklar gibi de iç içeydi. Etraftaki bütün insanları toplasanız da binalar ve suretleri mahşer yeri yaratabilirdi kendi kendilerine. 

Çıktım ve o cümbüşe varmak için epey yol aldım. Öyle uzun geldi ki yol iki sigara bile yaktım. Ne çekilmez şey şu araba dolu yollar, o tıkışık alanlar. 


Onlarca kilometreden sonra sadece planladığım iki yere varabildim gönlümce. Oysa gönlüm birkaç saatte tüm Cezayiri görebilecek kadar büyük ve hevesliydi. Beklemediğim şeyse bir süredir internette karşıma çıkan bu zümrüt yeşili kubbesi olan camiyle karşılaşacağımdı. Hoş, yakın temas sağlayamasak da var olduğuna şahit olabildim. Bir başka gün buluşmak üzere dedim arabanın camından sessizce. En çok da bu hallerini seviyorum da dedim kendime Cezayir'in. Öyle karşınıza neyi çıkartacağı belli olmuyor. Bir anda bir diyardan başka bir diyara sürüklenirken buluverirsiniz kendinizi.


En sevdiğim yerlerden biri de bu Ketchoua camisi ve onun yer aldığı Casbah sokaklarıdır. Ketchoua buraya ayak bastığımız günden beri restorasyonda. Bir ara ziyarete açıldığı olmuş diyorlar ama bilmiyorum. O kadar heybetli ve cezbedici ki. Uzaktan bile kendini hissettiriyor. Bakalım buradan ayrılmadan kucak açacak mı bize. Önceleri kilise olarak hizmet veren bu yer sonradan cami olarak kullanılmaya başlanmış. İçinin ne kadar güzel olduğunu düşünmeden edemiyorum.


Bu sıcacık özgürlük gününde denize de yakınlaşabildim. Mis gibi kokusunu içime çektim durdum dakikalarca. İnsanlar havanın güzelliğini fırsat bilip sahile atmışlar kendilerini. Bunu beklemiyordum, görünce sevinçle dolu şaşkınlık yaşadım. Ne güzel şeydir denizi sevmek ve ona yakın olmak dedim. Bu ufak deniz fenerinin olduğu sahil şeridi ziyaret ettiğimiz Palais des Rais'in arka kısmından bir görüntü. İçi harika, dopdolu, etkileyici ve tarih kokuyor. Orada bulunmak öylesine iyi geliyor ki insana, kalabilmeyi bile hayal ediyorum.


Paylaştığım yerlerin hepsi aynı güzergahta değil ama olsun. Burası son durağımız olan Sidi Yahya taraflarında bulunan eski bir bina. Belki yaşanmış ama terk edilmiş bir yer. Burayı alıp restore etmek ne kadar harika olurdu diye hala düşünüyorum. İçinde kimsecikler yok ama bir zamanlar yaşadıklarına eminim. Ürpertici gibi görünse de insanı kendine çeken bir tarafı var. Kemerli verandasındaysa acı bir kahve içmek için kurulmuş masa ile sandalye de bir zamanlar yaşanılan bir yer olduğu izlenimini veriyor. 


Casbah'a çıkan sahil yolunun paralelindeki bu cadde de oldukça güzel. Köşeyi dönen bir gölge var ve az sonra ana caddeye ulaşacak. Tüm o kocaman bulutların yanında güneşi getireceği hissine kapıldım bir an. Köşeyi güneşle beraber dönecek gibi sanki, öyle hareket ediyor adeta. Balkondaki kadınsa kim bilir ne düşüncelerle içeri adımı atıyor. Elinden bir naneli çaya veya tavuklu nohutlu kuskusa hayır demezdim sanırım o an.


Burası da gidiş yolumuzdaki bir ufak köyün içi. Bakkalın önüne açılmış ufak bir manav tezgahı. Kabaklar çıtır çıtır ve fasulyeler henüz toplanmış gibi. Teyze elinde bastonuyla plastik sepetlere vura vura siparişini veriyor, indirim konusunda da ısrarcı. 


Bu kocaman han kapısı gibi kapıların ardında kim bilir ne hayatlar yaşanıyor. Teyze kapıdan geri geri çıkıyordu. Trafikten ötürü bir süre izledim. Göründüğü gibi içeri girmiyor, kapıda eşik olduğundan belki de adımını dikkatle atıyor. Anneanem de böyle yapardı bazen, eskiden. Belki bir apartman değil de devlet dairesidir, olabilir. Çünkü sahil boyunca uzanan bu binalar genelde iş hanı olarak kullanılıyor anladığım kadarıyla. 4 numarayı bir dahaki sefer için hafızama kazıyorum özenle.


Şimdi yine döndük köhne binaların yuvasına. Burası başkente çok uzak sayılmayan, bize 20 dakika mesafedeki Tizi Ouzou şehrindeki bir bina. Burada binalar başkentteki gibi çekici değil, daha yıpranmış ve haşin. Estetik belki de sadece içeride kullandıkları bardaklardadır kim bilir!

Özgür olmak günübirlik olsa da güzel, telaşla olsa da güzel, stresli olsa da güzel. Hoş, günlerce veya aylarca hatta yıllarca dört duvarda tıkılı kalmıyoruz ama ona benzer hissiyatlarımız var içimizde barındırıp büyüttüğümüz. Yürümek, havayı solumak, insanların yüzlerini ve telaşlarını görmek güzel. Elbette bir de alabildiğine yaşamak, her koşulda, yaşamak güzel!

10 yorum:

  1. nicedir özlemiştin, çok istiyordun denizi görmeyi, önce senin adına sevindim, sonra da gösterdiklerin için kendi adıma...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet çok doğru özledim ve özlüyorum da. İçime deniz kaçmış benim diyorum gülüyorum. Uzaktan da olsa gördüm kokusunu duydum. Keşke her gün bir 5 dk bile olsa yakınına gidebileceğim bir yerlerde olsam. Sanırım hayattan şimdilik en büyük beklentim bu! Sevgilerimle

      Sil
  2. Han kapısının fotoğrafı bir Osman Hamdi tablosu gibi değil mi?
    O topraklardan bir hava estirdin Tuğbacım. Ellerine sağlık!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle haklısın canım gerçekten andırıyor. Ben bu tür kapılara hastayım çok seviyorum. Evimde her kapı böyle uzun, kocaman, ahşap ve kulplu olsa keşke:)
      Teşekkür ederim canım güzel sözlerine. Öpüyorum çok

      Sil
  3. Senin bu vitrayımsı syfa fonun çok cezbediyor beni..Gizemli, mistik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba;
      Ben de çok severek kullanıyorum. Pembesi de olacak sanırım. Web den buldum ben moroccan tiles falan diye yazarak bak istersen bulamazsan da istersen yollarım sana:) O mistik ve otantik havayı bende de yaratıyor, seviyorum.

      Sil
  4. Ahhh Tuğbacım, böyle özgür günler,kısacık gelse bile ömüre ömür katmıyor mu? Fiziksel olarak kapanlarda kalmış olmasak da, zihnen hep kapana kısılmış hissediyoruz kendimizi. Böyle minicik, özel, özgürce istediğini yaptığı, istediği yere gittiği anlar hiç bitmesin istiyor insan. O han kapısını çok sevdim. Böyle yüksek kapılara karşı özel bir ilgim var benim de. Orada denize yakın olabilmene sevindim. O kokuyu içe çekmek ve köpükleri seyretmek.. Dün tattım ben de tekrar, yenilenmiş gibi hissettim.
    Köhne binaların renklerini sevdim. Karmaşık gelse de, o eski binaların pencerelerinden balkonlarından sarkan renkleri sevdim. Oralarda son aylarınız ve dönmeden daha çok özgürce gezebilmen, fotoğraflayabilmen dileğiyle.
    Sevgiler Cezayir'e. Öpüldün çok :) Ve iyi tatiller :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Denizcim yarım saat bile dışarıda, yani şantiye alanının dışında kalmak inanılmaz motive ediyor, enerji veriyor, gülümsetiyor. Hele ki benim gibi gezenti ruhlara acayip iyi geliyor. 9 senedir burada ruhum kapana kısılmış gibi, tr ye geldiğimiz kısa ve stresli zamanlarda içimdeki o enerjiyi atmaya çabalıyorum ama yetmiyor. Han kapısı bence de çok güzel, yakından görmek hatta dokunmak istedim ben. Böyle kapıların dokularını hissetmeyi seviyorum.Hele ki deniz mevsuzu bir harika, uzaktan görüp kokuyu duymak bile iyi geliyor.
      Köhne binayı alıp da yapabilsek şahane ötesi bir yer olurdu inan. İnsan dışına çıkmak istemezdi bence. Ama tabi namümkün:) Ben de normalde sevmesem de burada pencereden sarkıtılan çamaşırları, renkli elbiseleri ve desenli battaniyeleri çok seviyorum. İnşallah daha fazla zamanım olur hayata katılabilmek için. Burada bir gün diğerini tutmuyor çünkü, hayırlısı artık. Sağ salim kazasız belasız sağlıkla dönelim de amaaan gerisini de salla diyorum bazen içimden:):)
      Öpüyorum çok ben de. Biz işe başladık bile sana mutlu hafta sonları dilerim :)

      Sil
  5. Bilgilendirme için teşekkürler:)

    YanıtlaSil
  6. Ne güzel yazmışsınız. Fotoğraflar da cok guzel. Arabayla gezmenin dezavantajı yeşil kubbeye yanaşamamak olmuş galiba. Bazen yürümek daha nitelikli bir gezi sağlasa da arabayla gezmenin hissettirdikleri başka.

    Sevgiler, deniz

    YanıtlaSil

Yorumlarınız ve paylaşımınız için teşekkürler. Mutlu kalın:)