Bitmek bilmedi bu Mayıs. Aslında önceleri Mayıs epey güzel şeyler ifade ediyordu benim için. Bu sene yağmurlar ile dolup taştığından anlamını yitirdi. Sıcaklık eşliğinde yağan yağmurları seviyorum ama böyle tüyleri diken diken eden bir havada yağış da olunca kendimi suyu sevmeyen kediler gibi hissediyorum.
Kendime sürekli artık durmalısın, yaz geliyor, yediklerine dikkat et diyorum. Bu sabah tam da mucizesine inanmadığım Special K'ya uzanacakken simite gitti elim. Çayla simit yedim. Ehh çok da kötü sayılmaz ama olsun. Yaz gelsin buz gibi limonatalarımı yapayım içeyim keyifle, karpuz peynir yiyeyim istiyorum. Çok mu şey istiyorum. Güya Afrika burası. Acaba birisi beni kandırdı mı?
Allahtan şu yağmurluklar pek sevimli oluyorlar. Buradan en severek aldığım şeylerden biridir çizmeli yağmurluğum. Doya doya giydim bu sene. Giymeseydim de olurdu aslında, yağmasaydı iyiydi.
Sümüklü böcek kardeş masamıza çıkıvermiş. Onun da canım yeni yerler keşfetmek istiyor sanırım. Yağmurun en güze tarafı da bu, her yer mini mini böcüklerle doluyor bol bol fotoğraf çekiyorum bahaneyle.
Kamp alanındaki köpeciğimiz Mahçup. Öyle sevimli bir köpek ki onun haline çok üzülüyorum. Üç tane de yavrusu var, gerçi artık onlar da kocaman oldular ama hayvancıklar her daim aç. Elimizden geldiğince doyurmaya çalışıyoruz ama yetmiyor. Ben hayatımda Mahçup kadar sevgiye aç köpek görmedim. Öyle manalı bakışları var ki insanın içini eritiyor.
Yiyorum diyorum ama genelde pek inanmıyorlar bana. Bu sandöviç bir öğlen yemeğinde yediğim öğün :) Abartmışım evet! Yalnız o yanındaki acı biber salatası dünyanın en güzel şeyi diyebilirim rahatlıklar. Bu lezzeti tarifi çok basit olmasına rağmen evde yakalayamıyoruz. Artık Cezayirli amca içine ne katıyor bilemiyorum, bilmek de istediğime emin değilim.
Közde kahvenin tadı da bambaşka oluyor. Bu sıra epey mangal sefası yaptık. Ama bu daha sadece başlangıç. Ne de olsa yazlarım vazgeçilmezidir mangal. Ben zaten bu kafayla gidersem o geçen sene verdiğim altı kiloyu bu sene zor veririm. Can sıkıntısından sürekli yemek düşünüyorum.
Bu tabağı çook sevdim. Ağaçlara bayıldım. Böyle motifli tabakları toplamak ve evimde kullanmak istiyorum. Hele birkaç ay evvel bir tabak gördüm ki anlatamam kelimelerle. Üzerinde sevimli geyikler vardı ve daha başka bir sürü motif. O sırada bir cenaze evindeydik. Yemekler hazırlanırken tabağı bana versinler diye çok uğraştım ama tam ben alacakken bir amca elini uzatıp kaptı. O kadar üzgün insanın arasında tabağı düşünen herhalde tek bendim. Ne zaman züccaciye'ye gitsem ona benzer tabaklar bakıyorum bulamıyorum. Umarım bir gün hiç de düşünmediğim bir zamanda karşıma çıkar ve benim mutlu eder.
Musluklar hep ilgimi çekmiştir. Böyle eski yüzlü olanları ayrıca severim. Yeni açma kapama sistemlerine nazaran bunları daha beğeniyor ve daha kullanışlı buluyorum. Bir de pirinç görünümü ayrıca beni cezbediyor. Evimde de kullanmayı düşünüyorum pirinç musluklardan.
Kağıttan kayık yapmayı unutmuşum. Denedim denedim başaramadım. Sonra eşimden yardım istedim. Bilmiyordu ki onu çayımın içinde yüzdürmeye kalkacağım. Kim düşünür ki 30 yaşında koca kadın çay bardağında kayık yüzdürecek. Ben sanırım 10'lu yaşlarımda demir atmışım.
Pembeyi geçen seneden beri seviyorum, hayret. Halen pembe tutkumun devam edeceğini düşünmezdim ama yaşım ilerledikçe renkler hayatıma daha çok girmeye başladı. Gülün pembesi, rujun pembesi, elbisenin pembesi, kağıdın pembesi, tokanın pembesi şeklinde ilerliyorum:)
Dün eşim ilk defa Adana yaptı. Burada Adanalı olan bir arkadaşımızdan öğrenmişti. O başka bir şantiyeye geçince bizim de canımız istiyor ama yiyemiyorduk. En sonunda karar verdi ve ben yaparım dedi. Şahane de oldu. Ben de yanına bulgur pilavı yaptım yine homini homini yedik. Bunda bir gece önce izlediğimiz survivor'ın da etkisi büyük. Orada yedikleri etleri görüp bütün gece yutkunduk. Dün de neyse ki amaçlarımız nihayete erdi yedik içtik eğlendik. En kötü günümüz böyle olsun inşallah.
Aaaa unutmadan mangal henüz geçmemişken değerlendirmek için patates attık ve üzerine de mozarella peyniri koyduk. Tadından yenmedi! Tek patates olduğu için 8 kişi hücum ettik ama olsun en azından tadımlık oldu. Bundan sonra kumpir ziyafetleri de yapmaya başlayacağız.
Yemekhaneye giden yolda duruyor bu tabela. Ben seviyorum neden bilmem. Gelip geçerken hep 10 rakamı ile ilgili bir şeyler düşünüyorum, dilek falan tutuyorum. Tabelayı amacının çok dışında kullanıyorum :) Elimden gelse herhalde onu bahçeye bile koyardım. En iyisi Türkiye'ye dönünce kendimi şöyle en renklisinden bir tabela yaptırayım.
Kocaaaaamaaaaan bir çiçek bu. Bunların miniklerini bilmişsinizdir. Baharda pek sık görülürler etrafta. Bu onların 50 tanesinin bir araya gelmesi gibi. Şaşırtıyor beni her gördüğümde ve pembiş haliyle mutlu da ediyor. Beyaz olanları da şöyle;
Bu da en sevdiğim bardağım. Aslında görünümünün çok dışında Anadolu Hayat Emekliliği anlatan bir kupa. Ama ben ona çok farklı anlamlar yüklüyorum. Oradaki insanların her biri benim için bir Mary Poppins :) O Eyfel'in üzerinde bavuluyla uçan kadını da kendim olarak hayal ediyorum. Masalsı detayları mutlu ediyor beni.
Yapacak işlerim var gün bitmeden. Bu kıtada zaman su gibi akıp gidiyor, bir de bakmışız akşam olmuş. Havalar bir şeyler yapma isteğime engel oluyor. Aklımdaki fikirleri hep yaza erteliyorum. Yaz geldiğinde yapmam gereken çok fazla şey olacak ama yine de gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Tabi tatilin yakınlaşmasını, denizi, kumsalı, insan seslerini, kitapçıları, pazarları da hayal ediyorum bol bol.